32 Kutluay, s. 266-267.
33 Gerçekten de Herzl büyük ihtimalle bu ziyaret sonrasında XI maddelik bir anlaşma taslak metni hazırlamış, anlaşma sağlanması durumunda the Jewish-Ottoman Land Company adıyla bir şirket kurulmasını öngörmüş ve Osmanlı vatandaşlığını kabul ederek Yahudilerin hangi şartlarda Filistin ve Suriye’ye yerleşeceklerini, ne tür hak ve sorumluluklarının olacağını belirlemiştir. Anlaşma taslağının tam metni ve bir değerlendirmesi için bk. Walid Khalidi, “The Jewish-Ottoman Land Company: Herzl’s Blueprint for the colonization of Palestine”, Journal of Palestine Studies, XXII, no. 2 (Winter 1993), s., 30-47.
34 Kutluay, s. 323.
35 Mandel, The Arabs., s. 12-13.
36 Wolffsohn’ın hangi şartlarda ve nasıl Hezl’in halefi olduğu hususunda bk. David Vital, Zionism: The Formative Years, Oxford 1988, s., 416-425.
37 Mandel, The Arabs., s. 60.
38 Ali İhsan Bağış, “Jewish Settlement in Palestine and Ottoman Policy”, Studies on Ottoman Diplomatic History, IV, Sinan Kuneralp (ed.), İstanbul 1990, s. 38-39; Öke, Siyonistler., s. 85-91.
39 Filistin’e Yahudi göçüne karşı Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirlerin bir özeti için bk. Öke, Siyonistler., s. 83-110, Mandel, The Arabs, s. 2-30.
40 David Kushner, “Ali Ekrem Bey, Governor of Jerusalem, 1906-1908”, International Journal of Middle East Studies, 28 (1996) s., 353-354.
41 Rothschild’ın Filistin’e yerleşen Yahudilerin bölgede kalıcı olmaları için yaptığı hayati katkılar için bk. Dan Giladi, “The Agronomic Development of the Old Colonies in Palestine (1882-1914) ”, Moshe Ma’oz (ed.), Studies on Palestine during the Ottoman Period, Jerusalem 1975, s. 175-189.
42 Yossı Ben-Artzi, Early Jewish Settlment Patterns in Palestine, 1882-1914, Jerusalem 1997, s., 16-64; Kuruluş yıllarının da belirtildiği bu döneme ait Yahudi yerleşim merkezlerinin iki farklı listesi için bk., Öke, Siyonistler., s. 98, dn. 3; Madel, The Arabs., s. XV; Derek J. Penslar, Zionism and Technocracy: The Engineering of Jewish Settlement in Palestine, 1870-1918, Bloomington 1991, s., 13102; Arieh L. Avneri, The Claim of Dispossession: Jeawish Land Settlement and the Arabs 1878-1948, London 1984, s., 74-114.
43 Rothschild’in aynı yöntemi arazi satın alma konusunda da uyguladığı görülmektedir. BOA, Y/A Resmi, 112/53, no. 537 18 Safer 1319/6 Haziran 1901. Aynı dosyada Rothschild’in izinsiz olarak elde ettiği arazi ve buralara yerleştirdiği Yahudilerle ilgili detaylı bilgi veren 4 belge daha mevcuttur; Bağış, a. g. m., s. 37-38.
44 Mandel, The Arabs., 28-29; Öke, Siyonistler., s. 98; Martin Gilbert, The Arab-Israeli Conflict, London 1992, s. 3; Farklı bir yaklaşımla elde edilen sonuçlar için bk. McCarthy, The Population of Palestine, New York 1990, s. 6-10.
45 Public Record Office, Foreign Office (FO), 78/3086 Layard to Granville, no. 493 Therapia May 10, 1880; PRO FO 78/2989 Eldridge to Salisbury, Buyrut, May 14, 1879.
46 Isaiah Friedman, “The System of Capitulations and its Effects on Turco-Jewish Relations in Palestine, 1856-1897”, David Kushner (ed.), Palestine in the Late Ottoman Period, Jerusalem 1986, s. 280-293.
47 Mandel, s. 33-57.
48 Mim Kemal Öke, “The Ottoman Empire, Zionism, and the Question of Palestine (1880-1908) ”, International Journal of Middle East Studies, 14 (1982), s. 338’de alıntılanmıştır.
Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri
Dr. Bülent ATALAY
Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Giriş
Hz. İsa’nın Filistin’de tebliğ etmeye başlamasıyla ortaya çıkan Hıristiyanlık, 380 yılında bütün İmparatorluğun resmî dini oldu. Kadıköy Konsili’nde 451 yılında bu durum teyit edildi. VI. yüzyılın başlarında İstanbul Piskoposu’nun resmî adının Yeni Roma Başpiskoposu (Patrik) olarak kabul edilmesine Papa I. Grigorios karşı çıkarak protesto etti.
Bizans’ta 717-775 yılları arasında baş gösteren “tasvir kırıcılık hareketi” Roma ile yeni anlaşmazlıklara sebep oldu. 1054 yılında Rusya’nın İstanbul Patrikliği’ne bağlanmasıyla Papa ve Patrik karşılıklı olarak birbirlerini aforoz ettiler ve böylece iki kilise tamamen ayrıldı. Papalık IV. Haçlı Seferi’yle İstanbul işgal edilince 1204 yılında, İstanbul Patrikliği İznik’e taşındı. İstanbul, 1261 yılında Latinlerin terk etmelerinden sonra tekrar Patrikhane’nin merkezi haline getirildi.
Bütün bunlara rağmen Doğu ve Batı Kiliselerinin birleşmeleri zaman zaman ele alındığı hâlde, mezhepler arası nefretten dolayı başarı sağlanamadı. Osmanlı Türklerinin Balkanlar’daki ilerlemesinden çekinen İmparator VIII. Ioannes, Papa’dan yardım istediği zaman, kiliselerin birleştirilmesi şartıyla karşılaştı. Patrikhane’nin itirazına rağmen İmparator, 1439’da kiliselerin birleştirilmesini kabul etti. Karara Patrikhane ve diğer Doğu Kiliseleri karşı çıkarak, 1443’te Kudüs’te yaptıkları toplantıda bunu tamamen geçersiz saydılar. Türk tehlikesi arttıkça sık sık ortaya atılan kiliselerin birleştirilmesi düşüncesi, son Bizans imparatoru XI. Konstantinos tarafından da kabul gördü. Hatta 1452 yılında Ayasofya’da Katolik usûllerine göre âyin dahi yapıldı. Fakat Patrik II. Anastosios buna tepki göstererek istifa etti.1
II. Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra Katolikler’in baskısı altındaki Ortodoksluğu yeniden hayata döndürdü.2 Katolikler ile birleşme planları yapan Bizans İmparatoru’nu protesto eden din adamlarının başında Papaz Gennadios da bulunuyordu.3 I. Anasatasios’un istifasıyla boşalan Patriklik makamına Fatih’in, fetihten sonra yeni bir Patriğin seçilmesini emretmesi4 üzerine Georgios Kurtesios Skolarios, Sen Sinod tarafından metropolitlikten patrikliğe yükseltildikten sonra Fatih’in huzuruna getirilerek, Patriklik alâmetleri verildi ve II. Gennadios adıyla Patrik olarak görevlendirildi.5 Yeni dönemde Fatih Sultan Mehmet tarafından Patrik ve dolayısıyla Patrikhane’ye geniş yetkiler verildiği belirtilmekle birlikte6 daha da ileri gidilerek Patrikhane’nin tamamen özerk bir duruma getirildiği de ifade edilmektedir.7
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Patrikhane, Devletin gücünden aldığı destekle etkisini Ortodoks Dünyası’nın diğer patrikleri üzerinde de hissettirmeye başladı ve I. Yeremiyos, Patrikler üstü bir sıfatla Kıbrıs ve İskenderiye’yi, hatta Venedik’i ziyaret ederek, Patrikhane’nin nüfuzunu öne çıkarmaya çalıştı.8 Yetkileri arttırılan Patrik, Bosna’da yaşayan Kotoliklerden dahi vergi toplayabiliyordu. Ancak patriklerin sonradan bu hususu istismar etmeleri ve cemaatın bundan dolayı devlete olan güvenlerinin sarsılacağından endişe duyulduğu için bu yetki 1597 yılında kaldırıldı.9
1637 yılında tekrar Patrikliğe getirilen I. Kirillos, yaptığı çalışmalar ile Osmanlı Devleti topraklarında Katoliklere hareket imkânına fırsat vermediğinden dolayı, Katolik dünyasının tamamen nefretini kazanmıştı. Bundan dolayı Fransa’nın etkisiyle I. Kirillos, 1638 yılında yeniçeriler tarafından boğularak öldürüldü.10 Yerine geçen II. Kirillos ise, Papa VIII. Urban’a
sadakat yemini edince Sen Sinod’un tavsiyesi ile azledilerek, 1639’da Kuzey Afrika’ya sürüldü.11
Köprülü Mehmet Paşa zamanında İstanbul’da meydana gelen yağma olaylarını Yeniçeri kıyafeti giyen Rumların gerçekleştirdikleri ve kullanılan kıyafetlerin Patrikhanede muhafaza edildiği belirlendi.12 Ayrıca Patrik III. Parthenios, Eflak Voyvodası Kostantin’i isyan etmesi yönünde kışkırttığını da bizzat kabul edince, 1657 yılında IV. Mehmet’in emriyle Parmakkapı’da idam edildi.13
A. Sultan II. Mahmut Dönemi
1. II. Mahmut’un Reform Çabaları ve Patrikhane
A. Patrik V. Grigorios’un İdamı ve Tepkiler
Osmanlı Devleti’nde yaptığı reformlardan dolayı adlî mahlasıyla da anılan Sultan II. Mahmut, 1808 yılında tahta geçtikten sonra,14 düşüncelerini hayata geçirmek istediğinde, bunların özellikle Rumların önde gelenleri tarafından engellenmeye çalışıldığını fark etti. Ayrıca bu kışkırtıcı ve muhaliflerin pek çoğu Rusya’da eğitilmişler ve şimdi de casus ve propagandacı olarak faaliyet göstermekteydiler.15 Bunun önüne geçmek isteyen Sultan II. Mahmut’un Patrikhane’nin faaliyetleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilmek için muhbirler kullanmak da dahil olmak üzere tedbirlerini arttırdı.16 Bu önlemler alınırken Patrikhane’nin olağan işleyişine kesin olarak müdahale edilmiyordu ve VII. Kirillos’un yerine, daha önce 1808 yılında Sırpların başkaldırmalarında etkili olduğu gerekçesiyle görevinden uzaklaştırılan,17 V. Grigorios 1818 yılında üçüncü defa tekrar Patrik olarak görevlendirildi.18 Yeni Patriğin göreve başlaması dolayısıyla Bâbıâli, uyarılarını yineleyerek tedbirlerini devam ettirdi. Buna rağmen olumsuz faaliyette bulunmaktan geri durmayan Patrik V. Grigorios da fesat faaliyetlerine devam ettiğinden, Fenerli Rumlar ve Filiki Eterya Cemiyeti üyeleriyle işbirliği ve Eflak-Mora isyanlarıyla ilgisi tespit edilmesi üzerine paskalya günü görevinden uzaklaştırıldı. Bundan sonra II. Mahmut’un emri ile 1821 yılında V.Grigorios, Patrikhanenin orta kapısında ve isyan ile yakından ilgileri olduğu belirlenen Kayseri, Edremit ve Tarabya Metropolitleri de Balık Pazarı, Kaşıkçılar Hanı ve Parmakkapı’da asılarak infaz edildiler.19 Ayrıca yine isyanla ilgisi olan ve Edirne’de bulunan eski Patrik Kirillos ve onunla birlikte fesada karışan Rumlar’dan bazılarının da idamları gerçekleştirildi.20 İnfazın delillerinden kabul edilen mektuptan Rus Elçisi General İgnatiyef’in hatıralarında; Patrikhane ve Rum âsiler ile bunlara destek veren Rusya, İngiltere ve Fransa gibi devletlerin ilişkileri açıkça belirtilmiş olup, mektubun müsveddesini Patrik Yermanos’un kendisi Elçi İgnatyef’e okumuştur.21 Patrikhane çalışanları ve Rumlar, yaptıklarının farkında oldukları için sükûnetlerini muhafaza ettiler. Sultan II. Mahmut bu durum karşısında; “Rum milletini anlamak mümkün değil, hiç telaşlanmıyorlar” diyerek hayretini gizleyememiştir.22
Nitekim özellikle Rusya’nın Ortodoksları himaye etmesi, Rumları Osmanlı aleyhinde hareket etmekte cesaretlendiriyordu. Rusya, Temmuz 1821 yılında Bâbıâli’den Ortodokslar’ın durumlarının iyileştirilmesini istedi. Beklentilerine cevap alamayan Rus elçisi, Osmanlı Devleti’ni protesto ederek İstanbul’dan ayrıldı. Rus elçisi Rusya’ya döndükten sonra Çarın emri ile Odesa’da, idam edilen Patrik V. Grigorios anısına 29 Haziran 1821 yılında bir tören düzenlendi. Bir iddiaya göre patrik idam edildikten sonra ibret-i âlem için üç gün asıldığı yerde kalmıştır. Diğer bir iddiaya göre ise, Patriğin cesedi asıldığı yerden Yahudiler tarafından alınarak sokaklarda sürüklenerek denize atılmış ve Rumlar, cesedi denizden çıkararak Odesa’ya götürmüşlerdir.23 Papa ve diğer Avrupa Devletleri, Patriğin idam edilmesini protesto ettiler. Fakat en sert tepkiyi her zaman olduğu gibi Rusya gösterdi.24
B. Bâbıâli’nin Patrikhaneyi Denetim
Altında Tutmak İstemesi
Alınan bütün tedbirler ve uygulamalara rağmen Patrikhane’nin devlet aleyhindeki faaliyetlerinin önüne geçilemediğinden dolayı Salih Paşa’nın Sadareti (1822) zamanında da Arnavutköy Başpapazı ve 11 Rum daha idam edildi.25 Bu arada Türk topraklarında yakalanan casusların verdiği ifadelerden elde edilen deliller nedeniyle başta Rumlar olmak üzere müslim ve gayrimüslim hiç kimsenin tezkeresiz seyahat etmesine izin verilmemesi emri yinelendi.26
Patrik II. Evgenios’un ölümünden sonra Temmuz 1822 yılında patrikliğe tayin edilen III. Anthimos zamanında da Patrikhane’nin gayrimeşru faaliyetlerinin devam ettiği görülmektedir. Sultan II. Mahmut’un uyarılarına rağmen metropolit tayinlerinde rüşvet aldığı sâbit görülen Patrik III. Anthimos, 1821 yılında Mora isyanı ile ilgisinden dolayı zindana atılması27 da göz önünde bulundurularak görevinden uzaklaştırıldı.28
Bâbıâli, Patrik vasıtasıyla Ortodokslar üzerinde nüfuzunu tesis etmeye çalışıyordu. Devlet aleyhine faaliyet gösteren Patrik ve ruhanîleri cemaat aracılığıyla denetim altında tutmak amacıyla Rum milleti kimi seçerse onu atayacağını ve Patriğin yapacaklarından bütün Ortodokslar’ın sorumlu olacaklarını belirterek, Serez Metropoliti Hrisanthos’u Patrik olarak atadı.29 Anthimos örneği de gösteriyor ki, Rum din adamları devlete karşı olan faaliyetlerinden zindanlarda yatma pahasına da olsa,
geri kalmıyorlardı. Bundan sonra da mümkün olduğu kadar Rum isyanını önlemek için, âsilerin ellerinden alınan silahlar İstanbul’da toplanmaya çalışılıyordu.30
Rumların devlete karşı faaliyetleri çoğaldıkça, devletin aldığı karşı tedbirler ağırlaştırılarak, arttırılıyordu. Buna paralel olarak da Avrupa Devletlerinin, Osmanlı Devleti’ne karşı baskıları da yoğunlaşıyordu. Baskılar karşısında bunalan Sultan II. Mahmut, 9 Haziran 1827 tarihinde bir avuç çapulcuyla masaya oturamayacağını ve devletin bekâsı için gerekeni yapacağını açıkladı.31
Sultanın tedbirlerine bağlı olarak fesada karışmış bazı Fenerli Rumlar, Anadolu’ya sürüldü, Bununla güç kaynaklarının kurutulmaya başlandığını fark eden Patrik Agathangelos, Bâbıâli’den ileri gelen elli kişinin affedilmesini istedi.32 Sultan Mahmut, bu isteği reddederek suçluların cezasız kalmayacağını ortaya koyarken, diğer taraftan da yayınladığı “Adalet Fermanı” ile saltanatın, dehşet değil, merhamet kaynağı olduğunu belirtti.33
Patrikhane’nin çabalarından ve Yunanistan’ın bağımsızlığından cesaret alan Rumların başıbozuk hareketleri daha da arttı. Bunda metropolit ve piskoposların büyük etkisi vardı. Patrik I. Konstantinos, bunları denetim altına alabilmek için metropolit ve piskoposların adlarının yer aldığı listeyi34 Bâbıâli’ye göndererek, asayişin sağlanması için işbirliği yapacağını belirtme gereğini duydu.35 Patrikhane ile Bâbıâli arasında başlayan bu yeni süreçte, Bâbıâli’nin gösterdiği yapıcı tavrı, bu defa Patrik Konstantinos da göstermeye çalışıyordu. Bu sırada 1833 yılında meydana gelen Beyoğlu yangınında çok sayıda Rum’un zarar görmesi36 üzerine bunların zararlarının karşılanması için Sultan’ın ihsanda bulunması ve evleri tamamen yananların uygun mahallere yerleştirilmesi için alınan kararlardan dolayı Patrik teşekkürlerini bildirdi.37
C. Bâbıâli ve Patrikhanenin
Karşılıklı Güven Tesis Etme Çabaları
Patrikhane ile Bâbıâli arasında başlayan bu olumlu süreç bazı metropolit ve piskoposlar tarafından istismar edilmeye başlandı. Bundan dolayı yeni Patrik atanan VI. Grigorios’a, konu ile ilgili iki yıl önce Patrikhaneye gönderilen irâde hatırlatılarak metropolitlerle ilişkileri ve asayişle ilgili hususlarda dikkat etmesi gereken yetki ve sorumlulukları hatırlatılarak bir daha dikkati çekildi.38 Ayrıca patriğe kurallar içerisinde hareket serbestliğine sahip olduğu ve böyle davrandığı takdirde Bâbıâli’nin desteğinin kendisiyle beraber olacağı belirtildi. Patrik, kendisine tanınan serbestlikten bahseden buyrulduyu alınca teşekkür ederek, Rumların artık fesada bulaşmalarına izin vermeyeceğini bildirdi. Bütün bunlara rağmen Patrikhane’nin, Avrupa devletleri ile münasebetlerde bulunması Bâbıâli’de sürekli bir tedirginlik oluşturuyordu. Bundan dolayı Patrikhane’nin, Bâbıâli’ye sadakatini artırmak için Patriğe at hediye edilmesi ve böyle bir hareketin aynı zamanda Avrupa kamuoyunda da olumlu etkileri olabileceği gündeme geldi. Bâbıâli’nin bütün iyi niyetlerine rağmen Patrikhane, özellikle cismanî meclis vasıtasıyla imtiyazlarını istismar ederek devlet aleyhindeki faaliyetlerine devam etmekten geri kalmadı.39
B. Tanzimat ve Islahat
Fermanları Dönemi
1. Tanzimat Fermanı Dönemi’nde Patrikhane
Tanzimat Fermanı 3 Kasım 1839 tarihinde Padişah, ulema, ümera ve ruhanîler önünde ilân edildiğinde, genel bir memnuniyetsizlik vardı. En fazla rahatsız olanların başında Rum Patriği geliyordu. Çünkü cemaatı üzerinde, nüfuzunun azalacağı endişesini taşıyordu. Bununla beraber Batılı Devletler, Osmanlı Devleti’nin içişlerine daha kolay müdahale edebileceklerinden fermandan memnun kaldılar da denilebilir.40
Tanzimat Fermanı ilân edildiğinde Patriklik görevinde VI. Grigorios bulunuyordu. Haziran 1840’da Patrikliğe seçilen IV. Anthimos’un, cemaatın şikayetiyle Patrikhane’nin mâlî işlerinden sorumlu Logofet ile birlikte yolsuzluklarının yanında Fenerli bazı Rumların Patrikhaneye müdahale ettikleri tespit edildiğinden Patrik ve Logofet’in azline karar verilirken, Logofetlik de kaldırıldı.41 Fakat daha sonra ihtiyaca binaen Patrikhane’nin isteği üzerine Logofetlik tekrar tesis edildi.42
Tanzimat Fermanı ile tebaanın can ve malının korunması, değişmez bir ilke olarak kabul edildi.43 Yeni oluşturulan meclislerde gayrimüslim tebaaya dinî reisleri ve temsilcileri vasıtası ile temsil hakkı tanındı. Ancak Rumlar bu imtiyazı fırsat buldukça devletin aleyhine kullanmaktan kaçınmadılar.44
Bundan sonra Patrikhane’nin sıkı bir denetim altına alınmasından Anthimos’u, menfaatleri için kullananlar rahatsız oldular ve bunların başında Rusya gelmekteydi. Rusya, Antimos’un azlinin Rumların imtiyazlarının gaspı anlamına geldiğini ileri sürerek, İngiltere ve Fransa’nın da dikkatini çekmek istiyordu. Bâbıâli bu tepkiyi, alınan tedbirlerle imtiyazların gaspının değil, istismarının önlenmek istendiğini belirterek yumuşatmaya gayret ederken,45 yeni Patrik V. Anthimos’a görevini yaparken dışarıdan ve içeriden gelebilecek baskılara aldırmaması için yetkilerini ve sorumluluklarını hatırlatan bir buyruldu gönderilerek, Rusya’nın tahrikleri önlenmeye çalışıldı.46
Patrikhane, cemaat memnun olduğu halde kendi çıkarlarına hizmet etmediği zaman bazı ruhanîleri azlet-
mek istiyordu. Böyle durumlarda Bâbıâli meseleyi tetkik ederek ahalinin lehine karar vermeye çalışıyordu.47 Patrik IV. Yermanos, 1844’de Çorlu Piskoposu’nun görevden alınmasını istedi. Fakat cemaatın tavrı göz önünde bulundurularak Patriğin isteği tetkik edilmek üzere ertelendi.48 Patrik, zaman zaman kuralları çiğnemekte ve cemaat ile anlaşamamaktaydı.49 Bu sebeple görünüşte Bâbıâli’nin tetkik kararını protesto etmek amacıyla ama ve aslında kendisinin suçlu olduğunun anlaşılacağı endişesiyle istifa etti.50
Ortodokslar, medenî hayatın gereği olan her şeyi Patrikhane’nin denetimi altında yerine getiriyorlardı. Patrikhane’nin cismanî ve ruhanî vazifeleri tam olarak ayrılmadığından, Patrikler bunları istismar edecek faaliyetlerde bulunmaktan sakınmıyorlardı.51 Patrikhane’nin faaliyetlerine en büyük dış destek Rusya’dan geliyordu. Çünkü 21 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Ruslar, İstanbul’da sürekli elçi bulundurma ve Ortodoksları himâye haklarının yanında İstanbul’da kilise kurma imtiyazına da sahip olmuşlardı.52
Ayrıca Yunanistan da boş durmuyordu. Batılı devletlerin, Osmanlı Devleti üzerindeki nüfuzlarını kullanarak, Avrupa devletlerinin istifade ettikleri kapitülasyonlardan Yunanistan’ın da yararlanması için çaba sarf etmelerini istiyordu. Yunanistan özellikle adlî kapitülasyonlardan yararlanarak Rumlara daha imtiyazlı bir statü kazandırmak düşüncesindeydi. Bu fikrin kaynağında ise Patrikhane vardı.53
Tanzimat Fermanı’nın meydana getirdiği rahatlık, açık olarak istismar edilmeye ve ehil olmayanlar, metropolit ve papaz olarak tayin edilmeye başlandı. Bu da Rum cemaat arasında tedirginlik meydana getirerek, ihtiyaçlarına cevap verebilecek düzeyde din görevlilerinin olmaması hem Patrikhane’ye, hem de Devlete olan güvenlerinin sarsılmasına sebep oldu. Patrikhaneye rüşvet verenlerin metropolit tayin edilmesinden dolayı, tayin edilen metropolit de verdiklerinin daha fazlasını toplamak için cemaat üzerinden kanunlara aykırı olarak vergi topluyordu. Patrik Anthimos zamanında böyle olaylara sıkça rastlandığı için metropolitlerin ıslahı amacıyla, çalışmalar yapılarak istismar önlenmeye çalışıldı.54
Patrikhane’nin bünyesinde bu çalışmalar için gayret edilirken, Yunanistan’ın sürekli olarak fesat işlerinin içinde olduğu bilindiğinden, istismarını önlemek amacıyla hiçbir fark gözetmeksizin bütün tebaaya eşit davranarak, fesada fırsat vermemeleri hususunda bütün memurlar uyarıldı.55
Bâbıâli’nin bu iyi niyetli yaklaşımlarına rağmen, Bükreş ve Yaş Metropolitliklerine yeni metropolit seçimine Rusya’nın açıkça müdahale ettiği56 yetmezmiş gibi, Bursa’da bulunan Rus Konsolosu halkı devlete karşı kışkırtmaktan geri kalmıyordu.57 Çar’ın Şubat 1853’te İstanbul’a gönderdiği Prens Mençikof Bâbıâli’ye, Rusya’nın, Osmanlı topraklarında yaşayan bütün Ortodoksların hâmisi olarak kabul edilmesine dair bir ültimatom verdi. Devlet bu ültimatoma ancak İngiltere ve Fransa’nın desteği ile karşı gelebildi.58 Bununla beraber Bâbıâli, bir yandan Patrikhane görevlilerini memnun etmeye diğer yandan dış bağlantıları kesebilmek amacıyla azledilen Patrikleri dahi maddî ve manevî olarak ödüllendirilmeye gayret etti.59
Rusya, Kırım harbi öncesinde, Nisan 1854’den itibaren ajanları vasıtasıyla Çarın, İstanbul’u Yunanlılara kazandırmak için savaşmakta olduğu propagandasını yaptırıyordu. Bu propaganda Rumlar arasında kısa sürede etkisini gösterdi. Nitekim Rumlarda bir yıl içinde Osmanlı Devleti’nin sonunun geleceği ve Patriğin Ayasofya’da âyin yapacağı inancı oluştu.60 Bu durum cemaatı üzerinde denetim gücünü kaybeden VI. Anthimos’un azledilerek yerine VII. Kirillos’un atanmasına sebep oldu (Eylül 1855).61
2. Islahat Fermanı Döneminde
Patrikhane
Osmanlı Devleti’nin 1856 yılında yapılan Paris Konferansı’na katılabilmesine bir kolaylık olması için ilân edilen Islahat Fermanı’nda, Tanzimat Fermanı’nda ifade edilenler tekrarlanırken, bir adım daha ileri gidilerek bütün tebaaya vatandaşlık statüsü verildi. Bununla din ve mezhep hürriyetiyle ilgili olarak fiilen olmayan engeller de ortadan kaldırılarak ve herkese eşit hak ve imtiyazlar verilerek gayrimüslimlerin devlete sâdık kalacakları ümit edildi.62 Kendilerine sağlanan bu imkânlardan dolayı Patrikhane, Bâbıâli’ye memnuniyetini ifade etmiş olduğundan Bâbıâli, Patrikhanenin devlete sadakat göstereceğini ümit etmekteydi.63
Yunan millî siyasetini izlemeyi düstûr edinen Patrikhane, Islahat Fermanı’nın sağladığı rahat ortamda faaliyetlerini arttırdı. Rusya ile de sıkı işbirliği içerisinde oldukları bilinen Patriklere bu hizmetlerinin karşılığı olarak sâbık Rum Patriği Konstantinos’un Rus Çarı’ndan aldığı nişan gibi taltif amaçlı ödüller de verilmekteydi.64
Islahat Fermanı’nın hayata geçirilebilmesi için teşkil edilen geçici komisyonlar,65 4 Ekim 1858’de yapılan değişikliklerle yeniden oluşturuldu. Başkanı Patrik olan bu komisyonda papazlar ile birlikte cemaattan patriğin tasvip ettiği yedi kişi bulunuyordu. Bunlar güvenilir ve mezhep işlerine vakıf kişilerden oluşuyordu. Bu komisyon metropolit ve piskoposların tayininde de söz sahibi idi.66 Bâbıâli’nin böyle yapıcı tutumuna rağmen, Patrikhane gizli faaliyetlerine devam etti. Şehremâneti’nin ikâzı üzerine yapılan soruşturmalar sonucunda bazı ilmühaber ve ruhsatnâmelerin uygunsuz bir şekilde, mektep ve hastanelerin masraflarına karşılık düzenlendiği tespit edilmiştir.67
Patrikhane’nin fesat faaliyetlerine rağmen Bâbıâli bütün vatandaşlarını kucaklayan çalışmalarına devam etti. Daha önce başlatılan ve II. Yovakim68 zamanında hızlandırılarak taslak hâline getirilen çalışmalar,69 Patrikhane’nin iyileştirilmesi ve devlet ile bağlarının güçlendirilmesini sağlamak amacıyla, eski [sözde]70 hak ve imtiyazlar da göz önünde bulundurularak, 1862 [1865] yılında “Rum Patriği Nizamatı” olarak yürürlüğe girdi.71 Fakat yine de Rum din adamlarının davranışlarında olumlu mânâda fazla bir değişiklik olmadığı gibi, bazı metropolitlere Yunanistan tarafından hizmetleri karşılığında nişanlar verilmekteydi.72
Ortodokslar ile yakından ilgilenen Rusya ve büyük devletlerin konsoloslukları Osmanlı tebaası olan gayrimüslimlerin koruyuculuğu misyonunu üstlenmişlerdi. Bu nedenle gayrimüslimler, sıkıntılarını Bâbıâli’ye değil, konsolosluklara bildiriyorlardı. Dış güçler de bu durumu fırsat bilerek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale ediyorlardı.73 Sultan, dış müdahalelere fırsat vermemek için, bazı kanunsuz uygulamaların artmasını ve meclis üyeleriyle anlaşamamasını da göz önünde bulundurarak, Patrik II. Yovakim’i Temmuz 1863’de görevinden azletti.74 Yerine Amasya Metropoliti III. Sofrinos’u atayarak,75 Yovakim’in düştüğü hataları tekrarlamaması hususunda uyardı.76
Patrik III. Sofronios ile Meclis-i Cismani ve Meclis-i Ruhani azalarından meydana gelen Meclis-i Muhtelit azaları arasındaki anlaşmazlık ortaya çıktı. Yapılan tahkikat sırasında, kurallara uymadığı anlaşılan Patrik, azledildi.77 Sofronios’tan sonra, VI. Grigorios Şubat 1867’de ikinci defa Patriklik makamına getirildi.78
Dostları ilə paylaş: |