Muhacirin Komisyonu defterlerinde Samara ve Ufa muhacirlerine ait kayıtlar 1894 ve 1895 yıllarında da devam ediyor. Daha sonraki muhacirlerin hangi bölgelerden geldiğine dair bazı ayrıntılı bilgilere rastlıyoruz. Samara vilayetinin Bügülme ve Ufa vilayetinin Minzele üyezdi ahalisinden 124 hane halkının da gene Ankara vilayetinde iskan edilmelerine karar verilmişti.42 Bir başka kayıt da Rusya’nın Samara vilayetine bağlı Bügülme sancağıyla Ufa vilayetine bağlı Minzele sancağı ahalisinden 94 hane halkının hicretinin kabulü ve iskanları hakkındadır.43
Rusya’da Çar Aleksandr III (1881-1894) hüküm sürerken gayri Ruslara karşı Ortodokslaştırma-Ruslaştırma siyaseti de bütün hızıyla uygulanıyordu. Bu yıllarda Rusya Yahudileri de göç etmek zorunda kalıyorlardı. Onlara karşı uygulamaların hafifletilmesi için Petersburg’daki Amerikan sefiri memur edilmişti ve bunların bir kısmı Amerika’ya hicret etmişlerdi.44 Musevi muhacirlerin bir bölümü de Rus vapurlarıyla İstanbul limanına gelmişlerse de karaya çıkmalarına izin verilmemiş,45 Selanik’e gönderilmişlerdi.46
Bu dönemde İdil-Ural bölgesi ve Batı Sibirya’dan yapılan göçler kuşkusuz bu baskı rejiminin neticeleriydi. 1894 yılının Haziran ayında Rusya’nın Orenburg eyaleti ve Sibirya’dan gelen 200’ü aşkın Tatar ailesinin, Osmanlı ülkesine hicret etmek niyetiyle Rostov’dan geçtikleri Rostov konsolosluğu tarafından haber veriliyordu. İstanbul’a varmak üzere olan muhacirlerin, göç konusunda Osmanlı makamlarından izin almamalarına rağmen geri gönderilmelerinin söz konusu olmadığı ve muhacirlerin Kavak tahaffuzhanesinde gerekli sıhhi işlemleri yapıldıktan sonra iskan edilecekleri mahallere sevklerinin mümkün olacağı bildiriliyordu.47 İdil-Ural bölgesinin doğu kısmında, Orta Asya’ya açılan sahada yer alan Orenburg eyaletinin ahalisi genellikle Müslüman tüccarlardan oluşmaktaydı. 800-1000 kişiden oluştuğu anlaşılan bu kafileyi göçe zorlayan nedenleri tam olarak bilemiyoruz. Ancak Orta Asya’nın Ruslar tarafından fethinden sonra bu bölge ticaretinin 1860’lardan itibaren Tatarlara yasaklanması tüccar sınıfını ekonomik sıkıntıya maruz bırakmıştır.
Bu tarihlerde Orenburg eyaletinden gelen zengin bir kişiye de rastlanmaktadır. Orenburg ahalisinden olduğunu iddia eden Nasıreddin Nasırov adlı şahıs, memleketinde iflas ettiğini beyan etmiş fakat yanına aldığı 400 bin rubleyle Osmanlı topraklarına sığınmıştı. Yüksek miktardaki paraya sahip olması bu kişinin tüccar olabileceği ihtimalini akla getiriyor. Hüdavendigar vilayetinde ikamet eden Nasırov, aslında bu tarihten yedi-sekiz yıl önce İstanbul’a gelerek Osmanlı tabiyetine girmiş ve Bursa’ya yerleşmişti. Rusya hükumetince iadesi talep edilen Nasırov, Osmanlı tebasında olduğundan Rusya’ya iadesinin söz konusu olmadığına resmi makamlarca karar verilmişti.48
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İdil-Ural bölgesinden Türkiye’ye göç edenlerin büyük bir çoğunluğu, Rusya’nın Kazan eyaletinden gelmişlerdir. Bunu kesin olarak söyleyebilmemizin nedeni arşiv belgelerinde Rusya’dan muhacir gönderen eyaletlerin oldukça doğru olarak yazılmasıdır. Mesela Kazan eyaletinden olmayan göçmenlerin Samara, Ufa veya Orenburg’dan geldikleri açıkça belirtilmiştir.
XIX. yüzyılda gelen Kazan muhacirlerinin bugün daha çok Eskişehir ve Kütahya civarında yaşadıkları söyleniyorsa da bu bilgiler eksiktir ancak Kazan Tatarlarının daha ziyade Batı Anadolu’da ve özellikle Hüdavendigar vilayetinde iskan ettirildikleri doğrudur. Eskişehir ve civarında daha yoğun olarak bulunmalarının nedeni, Kazan’dan göç ettikleri dönemde daha önce gelen hemşehrilerinin yakınına yerleşme arzularının Osmanlı makamlarınca göz önüne alınmasıdır. Mesela, 1899 yılında gelen Kazan muhacirlerinin Malatya’da bulunan Sultan Suyu Çiftlik-i Hümayunu’nda iskanları kararlaştırılmıştı. Fakat resmi işlemlerini Ahuncan adındaki vekilleri aracığıyla yapan Kazan muhacirleri, Karahisar-ı Sahib sancağında yerleşmeyi arzu ettiklerini belirtiyorlardı. Muhacirlerin istekleri doğrultusunda hareket eden yetkililer, bir kısmını iskan için Karahisar-ı Sahib sancağına, 50 kişilik bir kafileyi de Malatya’ya göndermişlerdi. Göçmenler, kendilerine tahsis edilecek uygun mahalde yerleşeceklerine dair senet imzalamışlarsa da, çiftliğe vardıklarında sözlerinde durmayarak çeşitli taleplerde bulunmuşlardı. Bu yüzden daha sonra gelen 31 hanede 174 nüfus muhacirinin daha yakın mahallerde yani Karahisar-ı Sahib sancağında iskan edilmelerine karar verilmişti.49
Kendilerine Anadolu’da tahsis edilen araziden memnun olmayan bazı Kazanlı muhacirler sayesinde göçmenlerin iskanıyla ilgili daha ayrıntılı bilgilere ulaşıyoruz. Elimizdeki bir başka belge iskan için Malatya’ya gönderilen ve yukarıda adı geçen kafileyle alakalı olabilir. Yazışmalardan çıkan sonuçlara göre altı ay evvel Rusya’nın Kazan cihetinden hicret eden Tatarlar, Malatya’da yerleştirildikleri arazinin susuz ve kıraç olması yüzünden bulundukları mahalli terk etmişlerdi. Bugünkü Samsun ilinin Havza ilçesine hareket eden, 11 hanede 51 nüfusluk Tatar muhacirlerine 5 hanenin daha katılmasıyla toplam 16 hanede 111 Kazan muhaciri, ülkelerine geri dönmek için müracaat etmişlerdi. Fakat Havza’da bulunan muhacirlerin ülkelerine geri dönmeleri, Osmanlı devlet ve hükumetinin şanına yaraşmayacağından uygun bulunmamış, onlara Vezirköprü kazasına tabi Küfelik karyesinde 2346 dönümlük bir arazi tahsis edilmişti. Burada barınacak hane inşa eden muhacirlerin, gördükleri iyi muamele karşısında padişaha duacı oldukları ifade edilmektedir. Aynı belgede Rusya’dan Amasya’ya muhacir kafilelerinin geldiği ve gelmeye devam etmekte olduğu kaydedilmektedir.50
Bir ara ülkelerine geri dönmekte ısrar eden bu muhacirlerin, 1901 yılına gelindiğinde o tarihte Sıvas vilayetine bağlı Köprü kazası, Küfelik karyesi civarında Kuş Yuvası denilen mahalde ikamet etmekte oldukları tespit ediliyor. Burada iskan edilen ve 23 hane inşa eden Kazan muhacirinin yaşadığı yerleşim yerinin adının Hilmiye olmasına, imam ve muhtar mühürlerinin verilmesine karar verilmişti.51
Osmanlı ülkesine tavattun etmek üzere gelen muhacirlerin tekrar memleketlerine dönmelerine izin verilmezdi. Doğal olarak Rusya’ya dönmek isteyen Kazan muhacirleri de aynı uygulamaya tabi tutulmuşlardır. 1894 yılında gene muhacir olarak Memalik-i Şahaneye geldikten sonra fikir değiştirenlere rastlanmaktadır.52 Aslında Rusya’dan ayrılan muhacirlerin ülkelerine kabul edilmeleri de pek mümkün değildi. Üstelik göç etmek için gayri menkullerini ellerinden çıkaran muhacirlere Rus makamları geri döndükleri takdirde kabul edilmeyeceklerini bildiriyorlardı.
Daha sonraki dönemde yeniden benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Trabzon vilayetinden gönderilen bir telgrafta Samsun’da bulunan Kazan muhacirlerinin Rusya’ya dönmek için harekete geçtikleri bildiriliyordu. Vilayete gönderilen tebligatta muhacirlerin dönüşlerine mani olunması bildirilmişti.53 Rusya’ya dönmek teşebbüsünde bulunan muhacirlerin derhal iskan edilmeleri hakkındaki karar, Trabzon vilayetine gönderilen telgrafla ulaştırılmıştı.54 Ancak Samsun’da bulunan Kazan muhacirlerinin Rusya’ya avdet fikrinde ısrarcı olmaları üzerine Babıali’nin bu konudaki kesin kararı Trabzon vilayetine gönderilmişti.55 Fakat belge bulunamadığından neticeyi tam olarak öğrenmek mümkün olmamıştır.
Muhacirin Komisyonu defterinde Ankara vilayetinin Maden kazasında bulunan 111 Kazan muhaciriyle Trabzon vilayeti dahilindeki Havza’daki Dağıstan muhacirleri hakkında bir irade olduğundan bahsedilmektedir. Bu irade muhtemelen muhacirlerin yerleştirilmesi hususunda olmalıdır.56
Kazan muhacirlerinden oluşan bir başka kafile, Yozgat’ın Boğazlıyan kazasında iskan edilmişti. Bunların iskanları için 40 bin kuruştan fazla harcama yapıldığı halde gene firar ettikleri tespit edilmişti. Kazan muhacirlerinin iskan mahalline iadeleri kararlaştırılarak Mersin Mutasarrıflığı’na bildirilmişti.57
Aslında bu dönemde Anadolu’ya yerleştirilen muhacirlerin iskan yerlerinden izinsiz olarak uzaklaşmaları yasaktı. Hele Rumeli, Kırım ve Kafkasya’dan gelen muhacirlerin sayısını da göz önüne alırsak iskan işlerinin ne kadar karmaşık olduğu anlaşılır. Ancak gene de yerleştirildikleri araziden memnun kalmayanlara imkanlar ölçüsünde yardım edilmeye çalışıldığı arşiv kayıtlarından tespit edilmektedir. Örneğin Kafkasya’nın soğuk iklimi-
ne alışkın insanların, sıcak bölgelerde iskan edilmeleri şikayetçi olmalarına yol açıyordu. Bu topluluklar olanaklar ölçüsünde yaşamalarına daha uygun bölgelere sevk ediliyorlardı.
İdil-Ural bölgesinden gelenlerin bir kısmının Ankara vilayeti dahilinde iskanları uygun bulunuyordu. Ankara vilayetine, büyük kitleler halinde göç gelen Kırım Tatarlarının ve Çerkeslerin de sevk edilerek yerleştirildikleri bilinmektedir. Ankara’nın iskana elverişli boş araziye sahip olmasının yanı sıra, 1892 yılında demiryolu ile İstanbul’a bağlanmasının göçmenlerin ulaştırılmasında kolaylık sağladığını da göz önünde bulundurmak gerekir.
1894 yılında Kazan vilayetine bağlı bazı kasaba ve köy halkından 363 hane Müslüman muhacirinin Tatar kabilesinden olmalarından dolayı Ankara vilayetindeki boş arazide iskan olunabilecekleri gibi diğer bir vilayete de gönderilmelerinde bir sakınca görülmediği de belirtilmekteydi.58
Rusya’dan göç eden kafilelerin pek çok yönden mağdur oldukları kesindi. Göçmenler sadece topraklarından ayrılmakla kalmıyorlar ayrıca taşınmaz mallarını değerinin altında elden çıkarmak zorunda kalıyorlar hatta bunların satışı dahi engelleniyordu. Böylece Osmanlı ülkesine muhacir yollayan ülke konumunda olan Rusya, maddi olanaklarının tümü ellerinden alınan insanları göndermiş ve taşınmaz mallarına da el koymuş oluyordu. Mesela, Rusya’dan Osmanlı Devleti topraklarına göçmeyi isteyen 400 hane halkı, vekilleri olan Tatar Ahuncan imzasıyla verdikleri dilekçede Rus hükumetinin emlaklerinin satışına izin vermediğini bildiriyorlardı. Bunların hicretlerinin kolaylaştırılması için Babıali’nin bir karar vermesi isteniyordu.59 Tatarlar, Rus hükumetiyle olan meselelerin çözümünde, Osmanlı hükumetinin aracı olmasını bekliyorlardı. Rusların emlak satışını engellemelerindeki amaçları ya halkı hicretten men etmek ya da gidecek halkın mallarına son anda el koyarak gözden çıkartılan bu insanların gidişinden bir fayda sağlamak olduğu akla gelebilir.
Göç eden köylüler, Rusça bilmediklerinden ve mevzuata vakıf olmadıklarından devletle olan resmi işlemlerini de aracılar vasıtasıyla yerine getiriyorlardı. Bu çeşit aracıların bazen halkı kandırıp dolandırdığına da şahit olunuyordu. Kazan vilayeti mahkemesi Çistopol (Çistay) şehrine giderek Hidayetullah ve Fatihullin adlı iki suçlunun davasına bakmıştı. Bu kişiler birçok İslam karyelerini gezip Memalik-i Osmaniye’ye hicret yolu açmak ve gerekli ruhsatı almak bahanesiyle birkaç bin ruble toplamışlardır. Ardından topladıkları meblağı Çistopol’de bulunan başdolandırıcı Kasımof ismindeki kişiye vermişlerdi; parayı alan kişi kayıplara karışmış, suça alet olanlar ise hapse mahkum olmuşlardı.60 Halktan toplanan meblağa bakılırsa göç etmeye hevesli pek çok kimsenin olduğu ve bunların izin almak için vekilleri vasıtasıyla Rus makamlarına belli bir miktar para yatırdıkları anlaşılmaktadır.
İdil-Ural bölgesinden gelen göçmenlerin genellikle Kırım üzerinden gemilerle Karadeniz’i aştıkları biliniyor, bazıları da Karadeniz’in doğu sahilindeki sınırlardan Osmanlı topraklarına girmeye çalışmışlardı. Kazan İslam ahalisine mensup böyle bir gruba Memalik-i Şahane’ye hicret etmek üzere filikaya binerken Rus askerleri tarafından üzerlerine ateş açılmış ve bir kısmı da ölmüştü. Bu kafile Türkiye’ye Batum yoluyla ulaşmış, fakat Batum’un Fecr (?) limanından Rizeli Hasan Reis’in filikasına binerken Rus askerlerinin ateşine maruz kalmışlardı. İçlerinden iki çocuk, bir delikanlı ve bir kadın toplam dört kişi ölmüş ve beş kişi yaralanmış, diğerleri sağ olarak Hopa’ya varabilmişlerdi.61 Rus askerinin ateşine maruz kalanların küçük bir grup oldukları ve muhtemelen Rus makamlarından izinsiz oldukları anlaşılıyor. Daha büyük kafileleler Kafkasya yolundan ziyade Karadeniz üzerinden geliyordu ve buradaki limanların gümrüğünde Rus memurlarınca pasaport kontrolü yapılıyordu.
Aynı yılda bir başka Kazan muhacir takımı, gene Karadeniz’in doğusundan Türkiye’ye girmişlerdi. Bu kişiler yolculuklarını geceleyin de sürdürmüşler ve dağ yolunu aşarak Hopa’ya kadar ulaşmışlardı. Bu kafile kadınlı erkekli 20 kişiden oluşmaktaydı.62
Eskişehir’de bulunan Çifteler Çiftliği’nde Kırım ve Kazan Tatarları iskan edilmişlerdi. 1901 yılına ait bir vesikada Çifteler Çiftlik-i Hümayunu’nu dahilinde “Başkurt” isimli bir mahallin mevcudiyetinden bahsediliyordu. Bu yerleşim biriminin adı daha sonra Burhaniye olarak değiştirilmiştir.63 Bu isimden buraya sadece Kazan Tatarlarının değil aynı zamanda Başkurtlardan da önemli sayıda kişinin göç ettiği anlaşılmaktadır. Zaten Başkurtlar arasından da Türkiye’ye göçlerin olduğu ve bugün onların torunlarının Konya’nın Böğrüdelik (Reşadiye) köyünde yaşamakta oldukları bilinmektedir.64
Muhacirin Komisyonu defterlerinde Ufa muhacirlerine ait kayıtlar 1894 ve 1895 yıllarında da devam ediyor. Samara vilayetinin Bügülme ve Ufa vilayetinin Minzele üyezdi ahalisinden 124 hane halkının da gene Ankara vilayetinde iskan edilmelerine karar verilmişti.65 Bir başka kayıt da Rusya’nın Samara vilayetine bağlı Bügülme sancağıyla Ufa vilayetine bağlı Minzele sancağı ahalisinden 94 hane halkının hicretinin kabulü ve iskanları hakkındadır.66
Arşiv belgelerine göre XIX ve XX. yüzyılda İdil-Ural bölgesinden hicret eden Kazan Tatarlarının, Anadolu’da Hüdavendigar, Ankara, Trabzon, Sivas ve Aydın vilayetlerinde iskan edildiklerini tespit ediyoruz. 1867
yılına kadar eyalet olan Hüdavendigar vilayetine gönderilen Kazan muhacirleri, Bursa merkez sancağı, Karahisar ve Kütahya sancaklarına yerleştirilmişlerdi. Bugün Kazan Tatarlarının yaşadığı Eskişehir ili de XIX. yüzyılda Eskişehir kazası olarak Hüdavendigar vilayetinin Kütahya sancağına bağlıydı. Eskişehir 1894 yılında demiryolunun ulaşmasıyla gelişmeye başlamıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Eskişehir civarına çok sayıda Kırım Tatarı yerleştirilmişti.
Bugün Eskişehir merkez ve Çifteler ilçesinin Osmaniye (Kuruhöyük) köyünde bu göçmenlerin akrabaları yaşamaktadır.67
Eskişehirde Çifteler harası olarak da bilinen bir Çiftlik-i Hümayun bulunmaktaydı. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Çifteler’de kain bu Çiftlik-i Hümayun’a göçmenler iskan ettirilmeye başlanmıştı. Hatta Kırım savaşı döneminde Karahisar-ı Sahib sancağına bağlı olan bu çiftlikte Rus esir askerleri de barındırılmıştı.68
İdil-Ural bölgesinden göç edenlerin buradaki varlığını, devletin kendilerine yaptığı yardımlar sayesinde de öğreniyoruz. Örneğin Çifteler Çiftlik-i Hümayunu, Osmaniye köyüne yerleşen Hasan Rahmetullah ve sekiz kişiden oluşan ailesi, diğer muhacirlere verilen yemeklik ve tohumluk yardımını alabilmek için dilekçe vermişlerdi. Kütahya sancağı Mutasarrıflığı, bu aileye yemeklik ve tohumluk olmak üzere otuz kilo zahire gönderilmesine karar verilmişti. Aynı aile daha önce İstanbul’da Dizdariye mahallesinde ikamet etmekteyken Eskişehir’de yaşayan akrabalarının yanına gitmek istediklerini arz etmişlerdi. Devlet tren ücreti ve yol parası konularında da muhacirlere yardımcı olmuş ve bu arzuları da yerine getirilmişti.69
Belirlenen iskan yerlerine ulaşan ve yerleşen muhacirler, uzun süren güçlüklerden sonra yeni bir vatan edinmeleri kolay olmuyordu. Araştırmalarda muhacirlerin durumlarından şikayetçi olduklarını belgeleyecek pek az konuya rastlanmıştır. Kazan Tatarlarının Çifteler Çiftliği’ne iskan ettirildiklerini belgeleyecek bir başka belge de Kazan ve Silistre muhacirlerinin, iskan edildikleri mahalden memnuniyetlerini dile getirmek amacıyla teşekkür mazbatası göndermeleriydi. Bu mazbata seraskerlikçe takdim edilmişti.70
1900 yılına ait bir iradeye göre 32 hane Kazan muhacirinin Kütahya sancağına bağlı Tavşanlı nahiyesinde yerleştirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Tavşanlı nahiyesinde Kazan muhacirlerinin teşkil ettikleri bu köyün Hamidabad olarak adlandırılmasına karar verilmişti.71
1896 yılı sonlarına doğru Aydın vilayetinde, 107 hanede 480 nüfus Kazan muhacirinin iskan için beklemekte olduklarını da öğreniyoruz. Aydın vilayetine aynı zamanda büyük gruplar halindeki Girit ve Rumeli muhacirleri de yerleştirilmiştir. Maişetlerinin temini halinde, Kazan muhacirlerinin Maraş sancağı dahilindeki Andırın kazasının Karga Çayırı adlı mahalde bulunan boş arazide iskanları düşünülmüştü. Ancak bu mevkiye daha önceki muhacirlerce rağbet edilmediği biliniyor. Aydın vilayetindeki Kazan muhacirlerinin bu bölgeye gönderildiklerine ve iskan edildiklerine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır.72
Sivas, Ankara, Trabzon, Hüdavendigar vilayetlerinde iskan ettirilen Kazan muhacirlerine ülkelerinden hemşehrilerinden de yardım gelmiştir. Bu da diğer muhacirlerle karşılaştırıldığında pek örneğine rastlanmayan bir durumdu. Böylece Türkiye’ye yerleşen Tatarlarla İdil-Ural sakinleri arasındaki ilişkilerin de devam ettiği anlaşılıyor. Muhacirlerin memleketleriyle haberleşebilmeleri veya en azından Rusya’daki hemşehrilerinin onlara olan ilgileri, belki memleketteki kalan akrabalarını da göçe teşvik edebiliyordu.
Samsun ve Havza’nın Küfelik karyesi, Boğazlıyan kazası ve Sivrihisar köyleriyle Afyonkarahisar’ın Yalvadin nahiyesinde tavattun etmiş 175 hane Kazan muhaciri için muteber Kazan tüccarlarından Ahmed Bey73 tarafından yardım gönderilmiştir. Gönderilen 99 top eşyayı muhacirlere tevzi edilmek üzere Kazanlı Ahuncan Efendi vekil tayin edilmişti. Bu konuda gereken kolaylığın gösterilmesi hakkındaki talimat Sivas, Ankara, Trabzon, Hüdavendigar vilayetlerine gönderilmişti.74
Devlet, her ne kadar sınırlardan giren göçmen kafilelerinden maddi yardım talebinde bulunmayacaklarına karşı senet alsa da muhacirlere imkanlar nispetinde yardıma devam ediyordu. Ankara’da iskanları kararlaştırılan Kazan muhacirlerinden o zamana kadar gelmiş olan 500 nüfus için resmi kurumlar arasında varidatın arttırılmasına yönelik teşebbüste bulunuluyordu. Bu muhacirlere gerekli olan tarım, hayvan, tohumluk ve yemeklik için 160 bin olan varidatın 250 bin kuruşa çıkarılması hakkında yazışmalar yapılmıştır.75 Muhacirin Komisyonu, gene Ankara vilayetinde iskanları kararlaştırılan Kazan muhacirleri için 206 bin kuruşluk varidatın havalesini istiyordu. Paranın inşa olunacak haneler, zirai alet, hayvan, tohumluk, yemeklik zahire masraflarına harcanacak meblağ olduğu belirtiliyordu.76
Anadolu’ya iskan ettirilecek muhacirlerin, sevki tren yoluyla yapılmaktaydı. Göçmen kafilelerinin bu yolculukları ayrı bir masrafı gerektiriyordu. Maliye Nezareti’ne gönderilen bir tezkirede Ankara’ya gitmiş olan 437 nüfus Kazan muhacirinin şimendifer ücreti olmak üzere 40 bin kuruşla ilgili işlemlerin tamamlanması da isteniyordu.77
Rusya topraklarının merkezinde bulunan İdil-Ural bölgesinden göçlerin kaçak olarak gerçekleşmesi müm-
kün değildi. Dolayısıyla Rusya’dan göç etmek için gerekli ödemelerin yapılarak işlemlerin tamamlanması ve göç izninin alınması gerekiyordu. Dönemin şartlarında Kazan ahalisinin göçleri de çok güç şartlarda gerçekleşiyordu. Bazen de halkın göç etme arzusu Rus makamlarınca engellenebiliyordu. 1896 yılında Rusya’nın başşehri olan Petersburg sefaretinden gelen bir yazıda, Samara ahalisinden olan ve Türkiye’ye hicret arzusunda bulunan 395 hanenin hicret fikrinden feragat eylediği bildiriliyordu.78
Rusya’nın Kazan ahalisinden 94 hanede 550 nüfus, Dersaadet’te bulunan vekilleri Ahuncan’ın yazılı olarak bildirmesi üzerine Memalik-i Şahaneye hicret kasdıyla hareket etmişlerdi. Ancak mahalli idareciler, kendilerine bu konuda herhangi bir emrin ulaşmamış olduğunu ileri sürerek göçmenlerin ilerlemelerine izin vermemiştir. Osmanlı hükumetinden göçmenlerin kabul edileceklerine dair kesin bir bilgi verilmemiş olmasının da muhtemel olduğu göz önüne alınarak yeniden başvuruda bulunulmuştu. Muhacirlerin vekil tayin ettikleri kişi, kışın başlamasından önce gereken iznin alınması için yeniden müracaat etmiş ve Kazanlıların muhacir olarak kabul edilmeleri karara bağlanmıştı.79
Rusya Devleti’nin Samar ve Ufa eyaletleri ahalisinden hicret arzusunda bulunanlara müsaade etmemek hususunda ısrar etmekte olmasıyla ilgili bir habere daha rastlanıyordu. Bu mahallerden hicret edip Rostov’da bulunan Müslümanlara derhal memleketlerine dönmelerinin zabıtaca emredildiği, Rostov şehbenderliğinden alınan tahrirat tercümelerinden öğrenilmişti.80
Yukarıdaki konuyla ilgili bir başka belgede bu duruma ilişkin daha fazla ayrıntı veriliyor. Rusya’nın Samara ve Ufa eyaletleri Müslüman ahalisinden 790 hane halkı, hicret etmek arzusuyla müracaat etmişler ve bunlardan 200 hane halkı dahili pasaportla, topluca Rostov’a varmışlardı. Fakat Rusya Dahiliye Nezretinden zabıtaya ulaştırılan 21 Teşrinsani 98 tarihli bir emirnameyle Rostof’a ulaşan bu aileler göçten men edilmiş ve derhal memleketlerine dönmeleri emredilmişti. Ne var ki bu emir ulaşmadan bir kaç gün önce 30 kadar aile Rostof’dan ayrılarak Kerç’e doğru yola çıkmışlardır.81 İdil-Ural bölgesi sakinlerinden Osmanlı ülkesine göç etmek için yoğun ve ısrarlı bir talep olduğu belirgin. Ancak Rus hükumetinin de Rus topraklarından göçe izin vermemekte kararlı olduğu yazışmalardan anlaşılıyor. Rostof’a kadar gelen ve burada bekleyen halkın perişan bir halde olduğu kaydedilmiş. Vesikada Ufa ve Samara ahalisinden hicret için başvuruda bulunan 395 hane halkına da Rusya makamlarınca olumsuz cevap verilmiş olduğu görülmektedir. Kazan ahalisinden 94 hanede 550 nüfusun göçlerine de aynı şekilde izin verilmiyordu.
Ayrıca göçmenler bizzat mahalli Rus makamlarına giderek nüfus başına 4’er lira ödedikleri gibi kendilerine Rusya’ya avdet ettikleri takdirde kabul olunmayacakları da açıkça ifade edilmişti. Bu göçmenler hicret etmek için oldukça uzun bir süreden beri (yaklaşık beş yıldır) beklemekte olduklarından, emlak ve eşyalarını da satmış bulunduklarından sefalet içinde kalmışlardı. Bütün bunların üzerine ayrı gruplar halinde hicret zorunda kalmalarının da eklenmesiyle mağduriyetlerinin arttığı, vekillerinin İstanbul’a gelerek verdiği dilekçede dile getirilmekteydi.82
Muhacirlerin göçlerinin ne kadar gayri insani şartlarda gerçekleştiği anlaşılıyor. Uzun süren kara yolculuğundan sonra gemiyle İstanbul’a varanları da bulaşıcı hastalık yüzünden karantina engeli beklemekteydi. Ayrıca yetersiz gıda ve soğuk iklim koşulları sonucunda şüphesiz kayıplar da fazla oluyordu.83
Sonuç
Eski Kazan Hanlığı topraklarına dahil olan İdil-Ural bölgesinin ulaşım ve ticaret yollarının kesiştiği stratejik bir mevkide yer alması, Orta Rusya sahasına hayat veren İdil nehrine ve verimli topraklara sahip olması, Rusları XVI. yüzyıl ortalarında buralara çeken yeterli sebeplerdi. Kazan Hanlığı’nın eski ahalisi, 1552 yılında vuku bulan Rus saldırısı karşısında yurtlarını terkle Urallara, Rusya içlerine ve güneye yani merkezden taşraya doğru dağıldı. Bu Kazan Tatarların ilk göç hareketiydi. XVIII. yüzyılda Orta Asya ve Çin’le ticaret izni verildiğinde Kazan Tatarlarının bir kısmı Asya topraklarında yerleştiler.
XIX. yüzyılda, Kırım ve Kafkasyalıların Osmanlı topraklarına göç ettikleri dönemde İdil-Ural bölgesinden de gelenler oldu. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde iskan edilen bu göçmenlerin üzerinde Kırım ve Kafkasya göçlerinin teşvik edici etkisi olabilirdi. Fakat insanları evlerini, akrabalarını, geçmişlerini ve en
önemlisi yurtlarını terk etmek gibi zor bir olaya sevk eden, daha önemli sebepler olmalıydı. Bunların başında Müslüman halka uygulanan dini baskılar ve Ruslaştırma siyasetinden kaynaklanan huzursuzluk yani darülharpte yaşamanın getirdiği sıkıntılar geliyordu. Göçmenlerin istikamet olarak Osmanlı ülkesine yönelmelerindeki en önemli neden hiç kuşkusuz iki toplumun ortak noktası olan İslam diniydi. Buraya yerleşenlerin, memleketteki hemşehrilerinin ya da akrabalarının başta İstanbul olmak üzere, diğer şehirlere gelmelerinde tesirleri oldu.
Arşiv belgelerine dayanarak XIX ve XX. yüzyılda İdil-Ural bölgesinden hicret eden Kazan Tatarlarının Anadolu’da Hüdavendigar, Ankara, Trabzon, Sivas, Aydın; Anadolu dışında İstanbul, Silistre ve Şam vilayetlerinde iskan edildiklerini tespit ediyoruz. XIX. yüzyıl or-
talarında İdil-Ural bölgesinden gelen bazı muhacirlerin, özellikle Şam’da yerleşmeyi istemeleri de dikkat çekicidir. Göçmenlerin küçük bir kısmı da aynı dönemde Hicaz vilayetinde ikamet etmekte idi. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi sonucunda Türkler bu topraklardan da çekilmek zorunda kaldılar. Bu durumda Mekke ve Medine’de yaşayan Tatar-Başkurtlar da göç etmek zorunda kaldılar. O zamanın şartlarında Rusya’dan gelen göçmenler, hem kara ve hem deniz yolunu kullanmak durumundaydılar. Dolayısıyla bu kafilelerin yolculuk sırasında veya geldikten sonra içinde bulundukları elverişsiz koşullar yüzünden telef oldukları, ailelerin parçalandığı gerçektir. Osmanlı döneminde İdil-Ural bölgesinden gelenlerin 4-5000 kişiden ibaret olduğu söylense de, yalnızca bu incelemede kullanılan vesikalardan 10.000’den fazla insanın sadece Anadolu’ya yerleştirildiği sonucuna varabiliriz. Üstelik Rus hükumetinin engellemeleri olmasaydı bu sayı kuşkusuz daha da artacaktı.
Dostları ilə paylaş: |