Şehirde büyük bir heyecan ve dehşet havası oluşmuştu. Asker çatışma yerlerine yetişinceye kadar Müslümanlar, Rumlar ve Acemler, canları ve mallarını korumak için Ermenilerle çatışmaya girişmişlerdi.57
Reform Müfettişi Şakir Paşa, Vali ve Komutan’ın üstün gayretleri neticesinde askerler olay yerlerine vakit kaybetmeksizin sevkedilmiştir. Askerlerin de üzerlerine devamlı kurşun atıldığı için olay yerlerine ancak çatışarak ulaşılmıştır. Bu kadar büyük çaplı bir isyan başlatılmasına rağmen askerin serinkanlı ve cansiperane gayretleri neticesinde, olay iki saat zarfında kontrol altına alınmıştır. Askerî birlikler, hemen Konsoloslukları, Ermenilerin oturduğu mahalleleri, diğer gayrimüslimlerin oturduğu mahalleleri, kiliseleri ve azınlık okullarını korumaya almıştır. Fakat Müslüman halkın büyük galeyanı karşısında buralarda Ermenilerin muhafaza edilemeyeceği görülünce Ermeniler, Hükümet Konağı’na, karakollara ve askeri kışlalara alınarak korunmuştur. Olay yakın köylere de sıçramış, bunun üzerine köylere derhal asker ve jandarma suvariler çıkarılarak üç saat zarfında oralardaki çatışmalar da bastırılmıştır.58
Olayda Ermenilerden 264 kişi öldürülmüş ve 169 kişi yaralanmıştır. İki asker ve bir jandarma öldürülmüş ve bir binbaşı, bir yüzbaşı ve diğerleri küçük rütbeli subay ve erlerden oluşan, 41 asker ve jandarma yaralanmıştır. Müslüman halktan 18 kişi öldürülmüş ve 43 kişi yaralanmıştır. Rumlardan iki ve İranlılardan iki kişi öldürülmüştür. Bu olayda toplam 289 kişi öldürülmüş ve 253 kişi de yaralanmıştır.
Olaylar sırasında bazı Ermenilerin dükkanları tahrip edilmiştir. Köylerde halktan bazılarının malları ve hayvanlarından zayi olanlar olmuştur. Kayıp olan eşyaların bulunması için memurlar görevlendirilmiş ve eşyaların büyük çoğunluğu bulunarak sahiplerine teslim edilmiştir. Diğerlerinden bazıları peyderpey aynen ve nakten ödenmiştir.59
Olayları genelleştirerek netice almak niyetinde olan Ermeni komiteciler, aynı anda Erzurum’un çevresinde de isyanları başlatmışlardır. Erzurum isyanıyla aynı gün başlatılan Bayburt olayından başka, Vilâyet’e bağlı Hınıs, Erzincan, Refahiye, Kuruçay, Kemah, Tercan, Pasinler, Kiği ve Eleşkird kazalarında da ayaklanmalar çıkarılmış ve Ermenilerle Müslümanlar arasında kanlı çatışmalara neden olmuştur. Buralardaki çatışmalarda, her iki taraftan çok sayıda insan ölmüş ve yaralanmıştır.
Erzincan’da Müslümanlardan 10 kişi ölmüş ve 107 kişi yaralanmış, Ermenilerden 111 kişi ölmüş ve 157 kişi yaralanmıştır. Refahiye’de Müslümanladan bir kişi ölmüş ve 16 kişi yaralanmış, Ermenilerden 18 kişi ölmüştür. Kuruçay’da Müslümanlardan 2 kişi ölmüş ve 3 kişi yaralanmış ve Ermenilerden 9 kişi ölmüş ve 5 kişi yaralanmıştır. Kemah’da Ermenilerden 4 kişi ölmüş ve 5 kişi yaralanmıştır. Tercan’da Müslümanlardan 25 kişi ölmüş ve 5 kişi yaralanmış, Ermenilerden 140 kişi ölmüş ve 42 kişi yaralanmıştır. Pasinler’de Müslümanlardan bir kişi ölmüş, Ermenilerden 28 kişi ölmüş ve 19 kişi yaralanmıştır. Kiği’de Müslümanlardan 50 kişi ölmüş ve 19 kişi yaralanmış, Ermenilerden 20 kişi ölmüş ve 13 kişi yaralanmıştır. Eleşkird’de Ermenilerden 4 kişi ölmüş ve iki kişi yaralanmıştır.60
Erzurum’un bu kazalarına nisbetle Bayburt’ta daha geniş çaplı ve Ermeni komitelerinin plânları ile çıkarılan isyan, Bayburt merkezde altı-yedi saatte ancak bastırılabilmişken köylerinde çatışmalar bir kaç gün devam etmiştir. Bayburt’ta Müslümanlardan 17 kişi ölmüş ve 22 kişi yaralanmış, Ermenilerden 544 kişi ölmüş ve 72 kişi yaralanmıştır.61
Ermeni ihtilalcileri, Hınıs’ta olay çıkarmak için aylar önce hazırlıklara başlamışlardı. Komiteciler türlü yollarla burada Müslümanları tahrik etmişler, halkın itibar edip saygı duyduğu dini hüviyeti olan kişileri bile öldürmekten çekinmemişlerdir. Şeyh Haydar Efendi, sırf Müslümanları tahrik edip Ermeniler üzerine saldırtmak için Ermeni komiteciler tarafından katledilmiştir. Bu yetmemiş Hamidiye Alayı subaylarından Yüzbaşı Halil Ağa’nın kızı ve gelini ile aşiret mensubu Yusuf Ağa’yı idam etmek kasdıyla kaçırmışlardır. Ermeni militanların Müslüman köylere saldırıya başlamışlardı.62 Son olarak bölgede dini bir etkisi olan, saygı duyulan ve geniş bir aileye mensup Nakşibendi Şehylerinden Taşkesenli Ahmed Efendi’nin Bitlis’ten Erzurum’a gelirken Hınıs’ta Ermeni komitecileri tarafından yolu kesilip ölümle tehdit edilmesi, Müslüman halkın büyük bir heyecana kapılarak, adeta komitecilerin isteği doğrultusunda Ermeniler üzerine saldırıya geçmesine neden olmuş ve kanlı olaylar meydana gelmiştir. Bu olaylar üzerine Şakir Paşa, derhal Hınıs’a gelerek olayın kasabaya sıçramasına mani olunmuştur. Bu olaylarda Müslümanlardan 50 ve Ermenilerden 32 kişi ölmüş ve elli kişi yaralanmıştır. Ayrıca mal ve hayvanlardan da bir hayli zayiat olmuştur.63
1895 yılında Erzurum ve çevresinde Müslümanlardan 139 kişi ölmüş ve 254 kişi yaralanmış, Ermenilerden 1152 kişi ölmüş ve 494 kişi yaralanmıştır. Ermeni komitecileri, böylece müstakil bir Ermenistan hayali uğruna bir kaç gün içinde sadece Erzurum ve çevresinde 1291 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuşlardı.
Sonuç
Ermeniler arasında ayrılık hareketlerinin başlamasında Türkiye üzerinde emelleri olan emperyalist devletlerin, özellikle Rusya ve İngiltere’nin payı büyüktü. Rusya, Osmanlı savaşlarında Ermenileri içerden bozguncu güç olarak kullanmak için koruyuculuk iddialarıyla ortaya çıkınca, Rusya’nın güneye yayılmasını istemeyen ve önünü kesmek isteyen İngilterede bu koruyuculuğu kaptırmamak için Ermenilerle daha fazla ilgileniyor görüntüsü veriyordu. XIX. yüzyılın son çeyreğinde Ermenilerin meseleleriyle ilgilenme eğilimleri, onları Osmanlı Devleti’ne karşı harekete geçmede cesaretlendirdiği gibi örgütlenerek siyasi mücadeleye geçmede de etken olmuştu. 1880 yılından itibaren siyasi örgüt kurma eğilimleri başlamış ve bu iş için de kendilerince en müsait yer olarak gördükleri Erzurum’u seçmişlerdir. 1881 yılında Erzurum’da Ermeni Anavatan Koruyucuları örgütü kurulmuş, diğer bölge ve Rusya Ermenileri ile irtibat kurarak bir ihtilâl çıkarmayı amaçlamışlardı. Kısa sürede ortaya çıkarılarak örgüt üyeleri tutuklanmasına raşmen örgüt üyelerinin affedilmeleri için İstanbul Ermeni Patriği ile İngiltere, Rusya ve Fransa sefirleri, Hükümet ve Padişah nezdinde girişimlerde bulunmuşlar ve affettirmişlerdi. Bu durum ihtilalci Ermenilere cesaret vermiş ve Hınçak örgütünün ilk eylem yeri olarak Erzurum’u seçmesinde, buranın coğrafi ve kendileri açısından önemi yanında burada isyana elverişli kişilerin bulunmasının da etkisi vardı.
1890 Erzurum Ermeni isyanında ayak takımı denen komiteciler Ermeni halkı da tehdit ederek dükkanları kapattırmış ve askere silahla ateş ederek öldürmüştü. Ermenilere nisbetle birkaç kat daha fazla olan Müslüman halkın galeyanı karşısında Ermenileri yine askerler korumuştur. Bu olay sonunda da yine aynı devletler devreye girmişler ve yine isyan çıkaran, asker ve halktan insanları öldürenleri affettirmişlerdi. Bu aflar ve müdahaleler, Ermeni ihtilalcileri daha da cesaretlendirerek, 1895 yılında bütün yurtta genel bir ayaklanmaya kalkışmalarına neden olmuştur. Erzurum’da 1895 yılında Ermeni Mürahhası’nın da katılımı ile yine Hınçak örgütünün organizesi sonucunda plânlı bir eylem geçekleştirilmişti. Doğrudan Hükümet Konağı, askeri kışlalar ve Müslüman halk üzerine silahlarla saldırıya geçilmişti. Bu sefer de yine Müslüman halkın galeyanından Ermenileri, ihtilalcilerin silahlı saldırısına uğrayan güvenlik kuvvetleri korumuş, hatta Ermenileri ancak Hükümet Konağı,
polis karakolları ve askeri kışlalara doldurarak muhafaza etmek mümkün olabilmiştir. Olayları çıkarıp kendi insanını ve Müslümanları öldüren Ermeni ihtilalcileri, Avrupa kamuoyunu etkilemek için de Ermeniler katlediliyor diye propaganda yapmışlardır. Olayların cereyan tarzından anlaşılacağı gibi eğer bir katliam varsa onu, olayları başlatan, hatta kendilerine destek vermek istemeyen Ermeni ileri gelenlerini öldürerek, Müslüman halka saldırıp öldürerek, çatışma ortamı yaratıp Müslümanların Ermenilerin üzerine saldırmasını sağlayan Ermeni ihtilalcileri yapmışlardır. Türk güvenlik kuvvetleri ise kendilerine de silahla saldırılmasına rağmen, İngiliz konsolosunun da övgü ile bahsettiği gibi, her zaman koruyucu olma özelliğini kaybetmemiştir.
DİPNOTLAR
1 Justin McCarthy, Muslims and Minorities The Population of Ottoman Anatolia and The End of The Emprime, New York 1983, s. 1.
2 Recep Şahin, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, İstanbul 1988, s. 41-43.
3 McCarthy, a.g.e., s. 70.
4 Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1988, s. 139-140, Osmanlı kaynaklarındaki, yabancı seyyahların kayıtlarındaki ve Patrikhane kayıtlarındaki nüfus tahminleri verilmiştir.
5 FO, 424/86, Nr. 163, s. 108-109; Belge yayınlanmıştır, Bilâl N. Şimşir, Osmanlı Ermenileri, Ankara 1986, 280.
6 Public Record Office, Turkey, Nr. 16, Erzurum 19 Mart 1869 Kosolos Taylor’dan Clarendon’a; Şimşir, a.g.e., s. 79-89.
7 BOA, Y. A. HUS, 237/62, 17 Temmuz 1890 (5 Temmuz 1306) Erzurum Vali-i Esbâkı’ndan Yıldız Saray-ı Hümâyunu’na şifre.
8 Louise Nalbandian, The Armenian Revolutionary Movement, The Development of Armenian Political Parties through the Nineteenth Century, Berkeley and Los Angeles 1967, s. 85-87.
9 FO, 424/132, Nr. 36, s. 48-49, yayınlayan Bilâl Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Volume-II (1880-1890), Ankara 1983, s. 398.
10 FO, 424/132, Nr. 143, s. 219, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 445.
11 FO; 424/140, Nr. 3, s. 3-4, yayınlayan Şimşir, a.g.e, V.-II, s. 450.
12 FO; 424/140, Nr. 58, s. 48-49, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 476; Nalbandian, a.g.e., s. 88.
13 FO, 424/140, Nr. 1-2, s. 1-2, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 446-448; Nalbandian, a.g.e., s. 88.
14 FO, 424/141, Nr. 30, s. 38, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 497.
15 Nalbandian, a.g.e., s. 88-89.
16 Geniş bilgi için bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s. 432-457.
17 Nalbandian, a.g.e., s. 110.
18 Salahi Ramsdam Sonyel, The Ottoman Armenians, London 1987, s. 112.
19 BOA, Y. A. HUS. 234/33.
20 Sonyel, a.g.e., s. 115.
21 Sonyel, a.g.e., s. 114-115.
22 BOA, Y. A. HUS, 237/62, 1890 Erzurum Ermeni olayı üzerine olaya karışan Ermenilerin verdiği ifade nakledilmiştir. 15 Temmuz 1890 (2 Temmuz 306) Erzurum eski valisinden Yıldız Sarayı’na şifre.
23 Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1988, s. 182.
24 BOA, Y. A. HUS, 236/11.
25 BOA, Y. A. HUS, 236/76.
26 Ahmet Hulki Saral, Ermeni Meselesi, Ankara 1970, s. 78.
27 BOA, Y. A. HUS, 236/76.
28 BOA, Y. A. HUS, 236/76.
29 BOA, Y. A. HUS, 236/11.
30 Saral, a.g.e., s. 78.
31 BOA, Y. A. HUS, 236/11. 19 Haziran 1890 (7 Haziran 306) Erzurum Valisi Sami’den Yıdız Sarayı’na.
32 BOA, Y. Mtv, 44/77, Olayda suçlu olarak tutuklanan bir Ermeni bu durumu anlatmıştır. 29 Temmuz 1306 Erzurum Valisi’nden Yıldız Sarayı’na.
33 BOA, YA. HUS, 236/11; 237/62. Belgede bu olayları yapanlar Ermeni öğrenci ve ayak takımı olarak nitelendiriliyor.
34 BOA, Y. A. HUS, 236/11, 8 Hazıran 306 Erzrum Valisi Samih’den Sadaret’e.
35 Turkey, Nr. 1 (1890-91), s. 51-53, No. 66, 20 Hazıran 1890 İngiliz Erzurum Konsolosu’ndan İstanbul Büyük Elçisi Mr. Fane’e, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 692-693; BOA, Y. A. HUS, 236/11, 8 Hazıran 306 Erzurum Valisi Samih’den Sadaret’e.
36 BOA, Y. A. HUS, 236/16, 23 Hazıran 1890 (10 Hazıran 306) Erzurum Valisi Samih’den Sadrazam’a.
37 Turkey, Nr. I (1890-91), s. 51-53, No. 66, yayınlayan Şimşir, a.g.e., s. 693.
38 Turkey, aynı belge, Şimşir, a.g.e., s. 693; BOA, YA. Hus, 236/16.
39 BOA, Y. A. HUS, 236/16.
40 BOA, Y. A. HUS, 236/38; Turkey Nr. 1 (1890-91), s. 60, No. 77, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 703.
41 BOA, Y. A. HUS, 236/16.
42 Turkey Nr. I (1890-91), s. 50-51, No. 62/1, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 699-701, 27 Hazıran 1890 Sadrazam’ın, İngiliz Hükümeti’ne sunulmak üzere Londra Sefiri’ne Erzurum olayı ile ilgili gönderdiği rapor.
43 Turkey Nr. I (1890-91), s. 79, No. 106/I, 27 Eylül 1890 Erzurum Mr Clifford Lloyd’dan Sir W. White’e, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 716.
44 BOA, Y. A. HUS, 237/49-3.
45 BOA, Y. A. HUS, 237/35, 15 Temmuz 1890 Londra Sefiri’nde Hariciye Nezareti’ne.
46 Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C. 8 (8 Ocak 1890-18 Eylül 2890) (Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yayını çoğaltılmamıştır), İstanbul 1988, No. 149, s. 464-474.
47 Saral, a.g.e., s. 79.
48 Ali Karaca, “Tehcire Giden Yolda Ermeni Meselesi’ne Bir Çözüm Projesi ve Reform Müfettişliği (1878-1915)”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ermeni Meselesi Özel Sayısı, Sayı: 131 (Nisan 2001), s. 104; Nalbandian, a.g.e., s. 122.
49 Karaca, a.g.m., s. 120.
50 FO, 424/184, Nr. 90/1, s. 51, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-IV, s. 279.
51 FO, 424/184, Nr. 286/1, s. 175, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-IV, s. 385; Karaca, a.g.m., s. 120.
52 FO, 424/184, Nr. 584/1, s. 290, 8 Kasım 1895 Erzurum Cumberbatch’den Mr. Herbert’e.
53 FO, 424/184, Nr. 292/1, s. 180, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-IV, s. 390.
54 FO, 424/184, Nr. 172, s. 115, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-IV, s. 368-369.
55 FO, 424/184, Nr. 185, s. 119, 28 Ekim 1895 İstanbul Mr. Herbert’ten Salisbury’e.
56 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C. I, Ankara 1994, s. 169 veya 236.
57 H. NazımPaşa, a.g.e., C. I, s. 169-170 veya 236-237.
58 BOA, YEE, Defter, Nr: 1129, Erzurum Vilayeti’nden/28, s. 9, 5 T. sânî 311.
59 H. Nazım Paşa, a.g.e., C. I, s. 171 veya 238.
60 H. Nazım Paşa, a.g.e., C. I, s. 171 veya 238.
61 H. Nazım Paşa, a.g.e., C. I, s. 168-169 veya 234-236.
62 H. Nazım Paşa, a.g.e. C. I, s. 172 veya 239.
63 BOA, YEE, Defter, Nr: 1129, Erzurum Vilayeti’nden/28, s. 9-10, 5 T. sânî 311.
XIX. Yüzyıl Sonunda Makedonya
Sorunu ve Makedonya’da
Kurulan Örgütler
Meltem Begüm Saatçİ
Akdeniz Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılapları Tarihi Uygulama Merkezi / Türkiye
Makedonya’da 19. yy. sonunda Balkan ülkelerinin başlattığı, Avrupa devletlerinin müdahale ettiği ve Osmanlı Devleti’nin çözmek için uğraştığı bir sorun yaşanmıştır. Avrupa Devletleri tarafından Doğu Sorunu’nun bir parçası olarak görülen Makedonya sorununun özü, bu bölgenin Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan tarafından kendi sınırları içine katılmaya çalışılma mücadelesidir. Bu mücadeledeki ana dinamikler milliyetçilik ve emperyalizm olmuştur. Sınırları ve etnik yapısı net belirlenemeyen Makedonya’da, sorunun tarafları olan Balkan, Avrupa ve Osmanlı Devletleri bu dinamikleri kullanarak Makedonya’yı ya kendi topraklarına katmaya ya da kontrolleri altında tutmaya çalışmışlardır. Bu amaçla 19. yy. sonunda Makedonya’da örgütlü bir mücadele dönemi başlamıştır.
A. Milliyetçilik ve Emperyalizm
Fransız Devrimi sonrası, politik açıdan önem kazanan milliyetçilik akımı, özellikle 1830’lardan sonra Avrupa’nın uluslar arası politikasını önemli ölçüde etkilemiştir. 1880’lerden itibaren Avrupa tarihinde milliyetçilik olgusu şu görüşlerle desteklenmiştir: 1. Kendisini millet sayan her halk topluluğu kendi topraklarında, bağımsız bir devlet kurma hakkına sahiptir. 2. Millet olmada etnik köken ve dil belirleyici unsurlardır. Bu dönemden sonra millet ve bayrak kavramları hızlı bir şekilde politik sağın kullanım malzemesi olmuştur.1
Milliyetçilik akımı yanı sıra, din olgusu da 19. yy. Avrupa, Osmanlı ve Balkan tarihini anlamak için göz önünde tutulması gerekmektedir. İnsanları bir arada tutma ideolojisi olan milliyetçilik, dinden sonra ortaya çıkmış, hatta onun yerini almış ve zaman zaman onunla çatışmıştır. Toplumu bir arada tutma aracı olarak kullanılan din olgusu feodalizm dönemine denk düşmekte ve sadakat noktasını Tanrı olarak belirlemektedir. Milliyetçilik ise kapitalist döneme denk düşmekte ve sadakat noktasını ulus olarak belirlemektedir.2 Bu farklılığa rağmen, 19. yy.’da Balkanlar’da yaşanan gelişmelerde bu iki güç aracı birbirlerinden kopmamıştır.
Osmanlı Devleti’nde, millet sistemine bağlı olarak dini yapılanmalarından dolayı özellikle Balkanlarda yaşayan halklar, ileride kendilerine ulusal bilinç kazandıracak farklılıklarını, kendilerine ait kiliseler ve okullar aracılığıyla dinlerini ve dillerini koruyarak canlı tutmuşlardır. 3 İmparatorluk yönetiminin hoşgörü gösterdiği bu kiliseler, 19. yy.’da Balkanlar’da yaşanan çatışmalarda önemli bir rol oynamıştır.4
Bir devletin siyasi, ekonomik egemenliğini ve gücünü, sınırları dışındaki diğer topraklar üzerinde genişletmesi anlamına gelen emperyalizm,5 19. yy.’da Balkanlarda yaşanan gelişmeleri açıklayan bir diğer olgudur.19. yy.’ın ikinci yarısında büyük devletler kendileri için birer sömürge imparatorluğu kurarak hem anayurda endüstri için hammadde ve pazar sağlamayı ve hem de kendi ülkelerindeki nüfus fazlası için yeni yerleşim birimleri kurmayı amaçlamıştı. Bu amaçlarının stratejik önemi de olmuştur. Kıbrıs, Mısır ve Tunus bu amaçla Osmanlı
Devleti’nden alındıktan sonra6 19. yy. sonunda sıra Balkanlar’a ve özellikle Makedonya’ya gelmişti.
19. yy. sonunda Balkanlar’da, sonucunu I. Dünya Savaşının belirleyeceği bir paylaşım savaşı yaşanmıştır. Avrupa’nın kapitalist devletleri bu bölgede ekonomik paylaşım savaşını şekillendirmiştir. 18. yy.’da İngiltere’de başlayan sanayileşme devriminin Avrupa’da yayılması ile ortaya çıkan üretim fazlası, bir son-
raki yüzyılda Osmanlı Devleti üzerine uygulanan siyasi gelişmeleri de etkilemişti. Bu üretim fazlasını satmak için pazara ve sanayicinin yeni ürünlerini imal etmek için ise Avrupa’da sınırlı olan hammaddeye ihtiyaç doğmuştu. İşte bu nedenlerden dolayı devletler sömürge savaşına girmiştir. Osmanlı İmparatorluğu gibi iç ve dış politikada etkinliğini kaybetmiş, hammadde bakımından zengin, sanayileşmemiş, stratejik ve jeopolitik önemi olan bir bölgede bulunan bir devlet sömürge savaşı için uygun bir potansiyele sahiptir. Bu nedenle Osmanlı Devleti 19. yy.’da yaşanan sömürge savaşının önemli bir merkezi olmuştur.7
B. Makedonya
Coğrafi adını ilk çağda bu bölgede yaşayan Maked ya da Maketlerden alan Makedonya,8 coğrafi bir terim olarak ancak Avrupa’daki Aydınlanma Çağı’nda, klasik yazının Yunan ve Roma yer adları geçerlilik kazanınca moda olmuştur.9 Bundan önce ise ne Ortaçağda Bulgar ya da Sırp krallıkları, ne de Osmanlılar bu terimi kullanmışlardı. Politik-coğrafi anlamda Makedonya terimi ise Avrupalılar tarafından ancak 19. yy.’da kullanılmaya başlamıştır.10
Makedonya’nın sınırları tarih boyunca kesin çizgilerle belirlenememiş olsa da, 19. yy. sonuna gelindiğinde Osmanlı egemenliği altındaki bölge Selanik, Manastır ve Üsküp vilayetleri ile bu vilayetlere bağlı sancak, kaza ve köylerden meydana gelmiştir. İlk zamanlarda bir yönetim birimi ya da coğrafi birlik olmamış olan Makedonya bölgesi Osmanlı Devleti’nin son döneminde özellikle vilayet-i selase olarak adlandırılmıştır.
19. yy.’da Avrupa coğrafyacıları Makedonya sınırlarını kuzeyde Sar Planina, güneyde Olimpos ve Pindus, doğuda Rodop, batıda Ohrid gölü ile çizmişlerdi. Bu bölgede toplam 62,000 km. karelik bir arazide yaklaşık 2,000,000 kişi yaşamaktaydı. Bölge Selanik, Manastır (Bitola) eyaletleri ile 1877’de kurulan Kosova eyaletinin bir bölümü ile Selfice (Servia) özerk sancağından oluşmuştur.11
Geçilmesi zor dağlar, göller ve nehirler Makedonya’nın genel coğrafi özelliği olmuştur. Bunun yanı sıra Makedonya, farklı iklim özellikleri gösteren yüksek dağ sıraları ile ayrılmış ve bir çok havzadan oluşmuştur. Bu özellik Makedonya bölgesinin nüfus çeşitliliğinin çok olmasında da doğrudan etkili olmuştur.12
19. yy.’da Makedonya bölgesinin etnik yapısını ortaya koymak için farklı nüfus verileri ortaya çıkarılmıştır. Osmanlı Devleti’nin ve diğer unsurların verilerine bakıldığında, hepsinin kendi siyasal amaçlarına göre nüfus sonuçları ortaya koyduğu görülür. Bölgenin nüfus verilerinde tarafların farklı dayanak noktası seçmeleri siyasi amaçlarına hizmet etmiştir. Örneğin Osmanlı Devleti’nin yaptığı nüfus sayımlarında din farklılığı dayanak noktası olmuştur.13 Balkan milliyetçilileri ise dil14 ve din farklılıklarını dayanak noktası yapmışlardı. Farklı nüfus sonuçlarında asıl sorun, bölgede kimin olduğu değil, kimin ne kadar olduğu olmuştur. Elde olan farklı nüfus verilerine göre 19. yy. sonunda Makedonya’da yaşayanları şöyle sıralayabiliriz: Bulgarlar, Türkler, Eflaklar (Ulahlar), Yahudiler, Arnavutlar, Çingeneler,15 Yunanlar, Sırplar ve bunlardan başka kendilerini ayrı bir Güney Slav grubu olarak kabul etmemizi sağlayacak lehçe ve kültürel özellikleri olan Makedonlar.16
Osmanlı yönetimi altında Makedonya’da yaşayan insanlar genel olarak gelirlerini üç yoldan sağlamıştır: Toprakla uğraşarak, ticaret yaparak ve devletten maaş alarak. 19. yy.’ın son yıllarında ise, yaşamlarını halktan zorla ya da gönüllü aldıkları yardımlarla sağlayan eşkıya çeteleri de bir geçim tarzı olarak görülmüştür. Din adamları ise, kendi konumları gereğince sağladıkları gelirlerle yaşamışlardı.17
Makedonya bölgesi coğrafya ve iklim özelliklerinden dolayı ekonomik olarak fakir ve tarımda verimlilik oranı düşük olmuştur. Osmanlı Devleti bu bölgede,
1858 yılında çıkardığı bir yasa ile pamuk, pirinç ve tütün üretimi yapılan çiftlikler oluşturmuştur. Çok sayıda çiftlik Selanik’in Yunan ve Musevi tüccarlarına geçmiştir. Bölgede bu çiftlikler kadar geniş alana sahip olmayan daha küçük, bir-iki hektarlık topraklarda da üretim yapılmıştır. Buralarda ise tahıl ve mısır üretimi yaygın olmuş fakat yine verimlilik oranı yüksek olamamıştır.18
19. yy.’ın son çeyreğinde, Osmanlı Devleti’nde genelde yaşanan fakirleşme sürecinden, Makedonya’daki halk da etkilenmiştir. Makedonya’da ticaretle uğraşan küçük bir grup dışında, halkın ekonomik durumu onların Müslüman, Hıristiyan ya da Yahudi olmalarına göre değişmemiştir. Hıristiyanların ekonomik yönden acımasızca sömürüldükleri, sosyal hayatta birçok sorumluluğu olan fakat hiçbir hakkı olmayan ikinci sınıf insanlar olarak kabul edildikleri yönündeki yaklaşımlar gerçeğe dayanmamaktadır.19 Osmanlı Devleti’nde, millet sistemi esaslarına göre, Müslümanlar Hıristiyanlardan üstün kabul edilse de, İmparatorluğun son yıllarına yaklaştıkça bu özellik, Makedonya gibi Hıristiyanlar lehine dış müdahalenin olduğu bir bölgede, eski etkisini kaybetmiştir. Makedonya köylüsünün ekonomik yükünün ağır olduğu doğrudur fakat bu durum Osmanlı yönetimi sonrasında da değişmemiştir. Hatta durumlarının Osmanlı yönetimi altında daha iyi olduğu bile söylenebilir.20
C. Avrupa Devletleri
Osmanlı İmparatorluğu, 19. yy.’da Makedonya’da karşılaştığı sorunlarda, coğrafi konumları ve yönetim yapıları gereği en çok Avusturya-Macaristan ve Rusya ile
muhatap olmuştur. Her iki devlet de imparatorluk yapısına sahipti ve gerek milliyetçilik gerekse de emperyalist gelişmelerden en az Osmanlı İmparatorluğu kadar etkilenmişlerdi.
Bu dönemde İngiltere ve Fransa deniz aşırı sömürge faaliyetleri ile meşgul oldukları için Balkanlar’da Avusturya-Macaristan ve Rusya kadar etkili olmamışlardır. 19. yy.’da İngiltere için öncelikli dış politika konularını Mısır, Süveyş Kanalı ve Hindistan oluşturmuştu. 1878’de Berlin Antlaşması’yla Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma politikasını terk eden İngiltere, Doğudaki sömürgelerine en uygun şekilde ulaşmasını sağlayacak bölgenin kontrolünü elde etmeye çalışmıştır. Bununla birlikte özellikle Rusya’nın Balkanlar’da İngiltere’nin aleyhine güçlenmemesi için yapılacak reformları da takip etmiş ve yönlendirmiştir. Bunun yanı sıra İngiltere, Balkan politikasında en önemli rakibi olan Rusya ile arasında gelişen ticarete zarar vermemek için Rusya’ya karşı sert politika uygulamamaya çalışmıştır. Her iki ülkenin de Balkanlarda statükonun devamından yana olması, İngiltere ile Rusya arasındaki ilişkiyi yumuşatmıştır.
19. yy.’da Fransa’nın amacı Osmanlı topraklarını almaktan ziyade, bir Akdeniz ülkesi olarak bu bölgede İngiltere karşısında güçlü kalmak olmuştur. Bu nedenle Fransa Tunus’a yönelmiştir. Bu yüzyılda Fransa’nın diğer önemli dış politika konusunu Almanya ile arasında olan Alsaice-Lorraine sorunu oluşturmuştur. Fransa, Almanya karşısında bölgede güçlü kalabilmek amacıyla, Rusya ile yakınlaşmıştır. Bu amaçla 1894 yılında Rusya ile Fransa arasında yapılan antlaşmayla, Balkanlar’da statükonun korunmasına karar verilmiştir.21 Fransa Balkanlar’da herhangi bir savaşa doğrudan dahil olmayı tercih etmemiştir. Ancak bununla birlikte, İngiltere gibi Fransa da Balkanlar’dan tamamen elini çekmemiştir.
Dostları ilə paylaş: |