Osmanlı Devleti’nin üç kıtada toprakları vardı. Bu sebeple Rumeli ve Mısır’da şubeler açmak ve bunlar arasında irtibat sağlamak güçtü. 1905 yılında cemiyetin yurt içinde ve dışında teşkilatlanması ve kadrolaşması sağlandı.57 Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin gizli muhabere defterindeki yazılara göre Dr. Nazım ve Dr. Bahattin Şakir Beyler şubelere mektuplar göndererek haberleşmeyi ve teşkilatlanmayı sağladılar. 20 Temmuz 1906 tarihli Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin Tensikatı Dahiliyesi’ne Dair Beyanname ile teşkilat daha düzenli bir şekilde yürütüldü. Bu beyannameye göre iş bölümü yapıldı. Meşveret Gazetesi’nin Fransızca kısmını Ahmet Rıza Bey, Türkçe kısmını Sami Paşazade Sezai Bey, cemiyetin hesap işlerini Mustafa Fazıl Paşazade ile Dr. Nazım Bey, şubelerle olan işlemlerini Dr. Bahattin Şakir Bey ile Dr. Nazım Bey yürütmeye başladı. Ayrıca cemiyetin iç işlerini yürütmekle Dr. Nazım Bey görevlendirildi.58
Merkez teşkilatın şubelere gönderdiği yazılarda amaçlarının vatandaşları hürriyet altında toplamak olduğu belirtilirken Mehmet Murat Bey ve arkadaşları yüzünden cemiyetin zarar gördüğü duyuruldu.59 Bu arada Mısır’da çıkarılan Şura-yı Ümmet Gazetesi’nin devam etmesi için buradaki şubeden yardım istendi. Konuyla ilgilenen Dr. Nazım Bey bu gazetenin sorunlarını gidermeye çalıştı.60
Paris merkez teşkilatının bir binası yoktu. Burada dört hasır iskemle ile bir kırık masa vardı. Bu sebeple varlıklı kimselerden koltuk, masa takımı ve sandalye gibi eşya alarak cemiyete yardım etmeleri istendi.61
Cemiyet üyeleri Paris’te çalışmalarını devam ettirirken büyük maddi sıkıntı içindeydiler. Bir gün merkeze gelen bir genç Dr. Nazım Bey’in ayakkabılarına baktı. Ayakkabılarının önü delinmiş ve parmakları dışarı çıkıyordu. Çorapları da ayrı ayrı renkteydi. Dr. Nazım Bey, kendisini ziyarete gelen ve durumunu dikkatle izleyen gence “Hürriyet bu kadar mahrumiyete değmez mi?” diyerek cevap verdi.62 Cemiyet üyeleri için maddi sıkıntılar amaca ulaşmaya engel değildi. Çünkü onlar önce teşkilat sonra neşriyat mantığı içinde çalıştılar. Aç, çıplak, yalın ayak, yarım pabuç, günde yarım ekmek ve yarım kase yoğurtla davaları adına yaşamaya razı oldular.63
1894-1906 yılları arasında on iki yıl cemiyetin iç ve dış işlerine Dr. Nazım ile Dr. Bahattin Şakir Beyler baktı. Mehmet Murat Bey gibi birkaç kişinin İstanbul’a dönmesi cemiyeti sarstı ise de Dr. Nazım Bey’in büyük gayretleri ile teşkilat eski gücüne kavuştu.64
Paris merkez teşkilatından şubelere uyarıcı yazılar yazıldı. Kötülüğün kaynağının istibdat olduğu bildirildi.65 Vatanın selameti için cehaletten kurtulmak gerektiği,66 Hükümet tarafından yapılan haksızlıklara karşı savunulması, Ermenilere karşı durulması,67 karşılıklı
görüşerek problemin çözülmesi istendi.68 Üyeler ve şubeler birlik ve beraberliğe davet edildi.69 Şura-yı Ümmet Gazetesi yeniden düzenlendi. Kafkasya’da çıkan İrşat Gazetesi’nin kapanması üzüntüyle karşılandı.70 Paris merkez teşkilatı, şubelerinin gizlilik esası içerisinde faaliyette bulunmalarını istedi.71 Ayrıca otuz yıldan beri vatanı zindan haline getiren II. Abdülhamit hükümetini ve onun hakimiyetini yıkmanın vatanseverlik olduğu belirtildi.72
3. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti
Selanik’te Eylül 1906 tarihinde, Bulgar komitesi örgütünden73 ve mason teşkilatından74 esinlenerek Mithat Şükrü Bleda ve İsmail Canbulat’ın evinde Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu.75 Cemiyetin amacı devletin iç işlerine müdahale eden Rusların Bulgarları koruma politikasını reddederek orduda görevli subaylar arasında taraftar toplamaktı. Cemiyetin kurucuları arasında Selanik Askeri Rüşdiye Müdürü Bursalı Tahir, Naki, Talat, Mithat Şükrü Bleda, Ömer Naci, Kazım Nami Duru, İsmail Canbulat, İsmail Hakkı ve Süleyman Fehmi Beyler bulunuyordu.76
1906’da kurulan bu cemiyette Merkez-i Umumi üyeleri Talat, İsmail Canbulat ve Rahmi Beylerdi. Cemiyet hücre biçiminde örgütlendi. Üyeler hücre şeklinde örgütlendiğinden birbirini tanımazlar sadece cemiyetin yemin (tahlif)78 merasimine getiren üyeleri tanırdı.77 Üyenin hücre mensuplarının dışında birini tanıması mümkün değildi. Bu tip örgütlenme İtalya Carbonarı Teşkilatı’nın kurulmasından beri çok geçerliydi. Özellikle illegal örgütlerde bu tip hücreleşmeye dikkat ediliyordu. Böylece çeşitli nedenlerle çöken hücrenin bütün örgütü etkilememesi sağlanıyordu.
Cemiyete üye kaydında masonlara özgü bir yöntem uygulandı. Buna göre önce kuruculardan veya eski üyelerden biri, üye yapmak istediği arkadaşını Merkez-i Umumi’ye tanıtan bilgi verir ve merkezin kararını beklerdi. Merkez gerekli incelemeyi yaptıktan sonra adayın üyeliğine karar verilirse yemin merasiminin yapılacağı tarih ve yer belirlenirdi. Bundan sonra adaya kılavuzluk edecek arkadaşı gecenin geç bir saatinde uygun yerde buluşup merasimin yapılacağı eve doğru yola çıkardı. Eve yaklaşınca adayın gözleri bağlanır, şaşırtmak amacıyla aday biraz dolaştırıldıktan sonra yemin edilecek yere getirilirdi.79
Evin kapısında bulunan yetkili “Hilal” parolasını duyunca kapıyı açar ve aday içeri alınırdı. Adaya cemiyete girmeyi isteyip istemediği sorulduktan sonra cevabı olumlu ise yemin merasimine başlanırdı. Bundan sonra aday gözleri bağlı olarak yemin merasiminin yapıldığı odaya geçirilir ve masanın karşısındaki iskemleye oturtulurdu. Kılavuz adayın arkasında bulunurdu.
Adaya sağ eli masanın üzerinde bulunan Kuran-ı Kerim, sol eli yine aynı masanın üzerinde bulunan tabanca üzerinde olmak üzere yemin ettirilirdi. Yeminden sonra gözleri açıldığında aday karşısında siyah maskeli sadece gözleri açık, baştan aşağı kırmızı pelerine sarılmış üç kişiyi görürdü. Bundan sonra artık cemiyetten çıkış mümkün değildi. Çıkıldığında veya cemiyetin amaçlarına aykırı hareket edildiğinde üyenin cezası ölümdü.80
Üyelerinin yoğun çalışmaları sonucu Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti kısa sürede Makedonya’da gelişerek hızla yayıldı.81
Önceleri çeşitli evlerde yapılan toplantı, sonra Ömer Naci adına kiralanan evde yapılmaya başlandı. Yemin merasiminde üyeye okutturulan metni hazırlayan Ömer Naci’nin etkin konuşması üyeyi heyecanlandırırdı.
Cemiyete üye olanlara sırasıyla bir numara verilmekteydi. İlk on numara kuruculara ait ve yaş sırasına göreydi. Bunlar: 1. Bursalı Tahir, 2. Naki, 3. Rahmi, 4. Mithat Şükrü, 5. Mehmet Talat, 6. Kazım Nazım Duru, 7. Ömer Naci, 8. İsmail Canbulat, 9. Hakkı Baha, 10. Edip Servet Beylerdi.
Gerektiğinde iki cemiyet üyesinin tanışması için bir işaret sistemi geliştirildi. Bu sistemde temel ilke Kelime-i Mukaddes: Muin, Kelime-i Mürur: Hilal sözcükleri idi. Üye sağ elin üç parmağını bükerek baş ve şahadet parmağını hilal haline getirip kalbinin üzerine götürür ve bundan sonra parolayı söylerdi. Mim, ayn ve nun harflerinden oluşan parola yardımcı ve dost manasına gelen Muin kelimesi idi.82
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Paris’teki Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile ilişki kurması daha sonra oldu.83
Ahmet Rıza ve Dr. Nazım Beyler Paris’te merkez teşkilatta hizmetlerine devam ederken Selanik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti hakkında fazla bilgi sahibi değillerdi.84 1893-1906 yılları arasında cemiyet içinde aktif faaliyette bulunan Dr. Nazım Bey, Paris’te uzun süre kalmanın bir sonuç vermeyeceğini anladığından Mithat Şükrü Bleda’dan Cenevre’de Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin şubesini açmasını istemişti.85
1907 yılının Mart ayında Selanik Osmanlı Hürriyet Cemiyeti üyelerinden Ömer Naci ve Hüsrev Sami Kızıldoğan’ın tutuklanacakları haberini posta ve telgraf memuru Talat Bey gizlice bildirdi. Bunun üzerine ikisi de tutuklanmadan kurtulmak, Paris’teki cemiyetin programını incelemek, ortak yönleriyle birleşmeyi sağlayarak güçlenmek amacıyla Paris’e kaçtı. Mart ayının ikinci yarısında Paris’e varan Ömer Naci ve Hüsrev Sami Kızıldoğan, Ahmet Rıza Bey’in programının kendilerine uy-
gun olduğunu kabul ettiler. Bundan sonra Ömer Naci, Şura-yı Ümmet Dergisi’nde imzasız yazı yazmaya başladı.86
Selanik’te kurulan cemiyetten yaklaşık beş ay sonra 8 Şubat 1907 tarihinde Manastır’da Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin bir şubesi kuruldu. Şubenin kurucuları Enver, Kazım Karabekir ve Hüseyin Beylerdi.87 1900 yılından itibaren Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti Makedonya’da yani Rumeli’de yayılmıştı. Bunun sebebi Makedonya bölgesinin özelliğindeydi. Burada Türk nüfus dışında Arnavut, Rum, Rumen, Bulgar ve Sırp çeteleri Osmanlı yönetimine baş kaldırarak kan döküyorlardı. Türklere karşı yapılan bu hareketler Osmanlı Hükümeti’nin de aleyhine idi.88
4. Paris ve Selanik Merkezinin Birleştirilmesi
Dr. Nazım Bey 1889 yılında kurulan İttihat-ı Osmani Cemiyeti faaliyetlerini yurt dışında sürdürmek ve Ahmet Rıza Bey’i cemiyete kazandırmak amacıyla 1893 yılında Paris’e gitmişti. Paris’te 1906 tarihine kadar cemiyet içinde aktif bir şekilde faaliyetlerde bulundu ve taşradaki şube ve şahıslara mektuplar yazarak geniş bir alana hizmet etti. Paris’te uzun süre kalmanın bir sonuç vermeyeceğini anladı. Bu sebeple Mithat Şükrü Bleda gibi gençlerin cemiyet kurma isteklerine cevaplar vererek onları teşkilata kazandırdı. Mithat Şükrü Bleda’ya Cenevre’de Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin bir şubesinin açılmasını tavsiye etti.89 Bu arada Selanik’e gelebilmek için Mithat Şükrü Bleda’ya bir mektup da yazdı. Çeşitli hizmetlerinin yanında mektuplarla90 veya neşriyatla yurt dışında cemiyet hizmetlerinin yürümeyeceğine inanarak Selanik’e gelmeye karar verdi.91
Azınlıkların Türklere yaptıkları haksızlıklara direnen Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin şubeleri Rumeli’de yayıldı.92 Bu sırada şubeler ile Paris merkez teşkilatı arasında irtibat kurulamadığı gibi merkez teşkilat ile şubeler arasında bütünlük de sağlanamamıştı. Fakat Dr. Nazım Bey cemiyetin İstanbul ile Paris merkezi arasındaki irtibatı sağlamıştı. Şimdi de Paris merkezi ile Selanik merkezini birleştirerek teşkilatı bütünleştirmeye çalıştı. Asıl amacı yurt içine girip cemiyet adına teşkilat ve neşriyat faaliyetlerinde bulunmaktı.
Dr. Nazım Bey o sırada hükümet tarafından vatan haini ilan edilerek gıyaben idam cezasına çarptırılmıştı. Bu sebeple Osmanlı sınırlarına girmesi mümkün değildi. Ancak Yunanistan yolu ile yurda girebilirdi.
O yıllarda Selanik; Bulgar, Rum ve Sırp komitecilerinin karargahı haline gelmişti. Cemiyet yöneticileri Dr. Nazım Bey’in Paris’ten Selanik’e gelebilmesi için Rum komitecilerinin başkanıyla görüştü ve Yunanistan yolu ile Selanik’e gelmesine karar verdi. Alınan bu karara göre Dr. Nazım Bey Yunanistan’a geldikten sonra, Rum komitecileri onu alıp sınıra getireceklerdi. Buradan da uygun bir zamanda içeri girecekti.93
Bu karar üzerine Dr. Nazım Bey’e mektup yazıldı ve o da mektubu alır almaz yola çıktı. Rum komitecileri Dr. Nazım Bey’i alarak Selanik’e götüreceklerini daha önce Talat Bey’e bildirmişlerdi. Bunun üzerine Dr. Nazım Bey Atina’ya gelerek burada iki ay bekledi. Fakat bu esnada Rum komitecileriyle Yenice adasında bulunan Halil Paşa komutasındaki askerler arasında tartışma çıktı. Kendisini Selanik’e getiren Rum komitecilerinin adını ve kimliklerini bilmiyordu.94 Gerçekten o devrin şartlarında Selanik’e gelmek ve yolculuk esnasında gizlenmek kolay iş değildi.95 Atina’ya kendisine bildirilen adrese geldiğinde komiteciler onu iki ay gizledi.
Dr. Nazım Bey yolculuk esnasında kıyafetini değiştirdi. Başında kocaman bir sarık, sırtında geniş bir cübbe, çenesinde kocaman bir sakal, gözlerinde siyah gözlük vardı. Ayağına giyecek yemeni ve mest bulamadığı için potin giydi. Böylece modern bir hoca kılığına girdi.96 İlk görüşte onu Paris’teki eski arkadaşı Mithat Şükrü Bleda bile tanıyamadı.97 Modern giyinişli Dr. Nazım Bey’in yerini takma sakallı modern bir Hoca Yakup Efendi aldı.98
Daha önce Selanik’te tanıdığı hemşehrisi Mithat Şükrü Bey’e bir mektup yazarak cemiyet adına çalışkan ve hamiyetli bir gence ihtiyacı olduğunu söylemişti. Mithat Şükrü Bey de Dr. Nazım Bey’e çalışkan bir genç olan posta başkatibi Talat Bey’i tavsiye emiş ve böylece onu tanımıştı. Bu sebeple Talat Bey’e mektup yazarak yurda girmek istediğini bildirmişti.99
Talat Bey’in yardımıyla Atina üzerinden Dr. Nazım Bey gizlice Selanik’e geldi.100 Selanik’te Dr. Nazım Bey, Mithat Şükrü Bleda’nın evinde misafir olarak kaldı ve bu arada Talat Bey’le irtibat kurdu. Artık yolculuk esnasında karşılaştığı tehlikeler sona erdi.101 Buradaki çalışmaları esnasında, sıcak, cana yakın davranışları, akıcı, tatlı ve yumuşak Rumeli şivesiyle yaptığı peltek konuşmaları dinleyenleri ve bilhassa gençleri etkiledi. Talat Bey ve Kazım Karabekir gibi gençlerle yakından ilgilendi. Bundan sonra Paris merkezi ile Selanik merkez teşkilatın birleştirilmesine çalıştı.102 Paris ve Avrupa’nın diğer merkezleriyle Mısır’a kadar uzanan şubeler arasında Türk isimli bir gazete çıkararak mücadelesine devam etti. Kısa zamanda Selanik teşkilatını bütün şubelerin ana merkezi haline getirdi. Şubeler arasındaki dağınıklığı giderdi ve cemiyeti bir gizli ihtilal komitesi şeklinde örgütledi. Subayları da etkisi altına alarak bütün faaliyetlerini tek merkezden yürüttü. Cemiyete yeni gireceklerin kabulü konusunda talimatname ile genelgeler hazır-
ladı. Bu talimatnameyi hazırlarken Miralay Sadık Bey, Binbaşı Fethi ile Manyaszade Refik ve Mithat Şükrü Bleda’nın görüşlerini aldı. Talimatnamede belirtilen yemin merasimiyle ilgili hususların hazırlanmasında 1789 Fransız İhtilali’nde etkili olan Jakoben modeli örnek alındı.103
Dr. Nazım Bey Selanik’te sadece Mithat Şükrü Bleda’nın evinde değil aynı zamanda cemiyetin diğer üyelerinden bazılarının evinde de gizlice bir müddet kaldı. Hoca Yakup Efendi adıyla, başında sarık, sırtında cübbe, çenesinde uzun sakal ve ayağında yemeni bulunan bir kıyafetle Nafiz Kufralı Bey’in Yenikapı semtindeki evine misafir oldu.104
Kıyafeti ve ismi gibi kaldığı yerleri de sık sık değiştirerek Selanik sakinlerinin ve hükümet ajanlarının dikkatlerini üzerine çekmedi. Cemiyetin adının değişmesi gerektiği görüşünü bütün toplantılarda açıkça savundu. Bu görüş, o günkü şartlar dahilinde üyeler arasında uygun bulunmuyordu. Üyeler arasında Osmanlı Hürriyet Cemiyeti bu isimle tanınmış ve kabul edilmişti. Cemiyetin isminin değişmesi istikrarsızlığın meydana gelmesine neden olacaktı. Ayrıca üyelerin isim değişikliğine tepkilerinin ne olacağı da bilinmiyordu. Dr. Nazım Bey’in cemiyetin adının değişmesi önerisini kabul eden üyelerin isteği üzerine, cemiyetin isim değişikliği hakkında görüşleri alınmak amacıyla şubelere mektuplar gönderildi.105 Mektuplara verilen cevaplarda Dr. Nazım Bey’in teklif ettiği Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ismi uygun bulundu. Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni birleştirmek için106 Dr. Nazım Bey’in, teklif ettiği ve üzerinde önemle durduğu Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ismi çoğunlukla kabul edildi.107
Böylece Paris ve Selanik’te bulunan teşkilatın isimleri birleştirilerek Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adını aldı.108 Bundan sonra her iki cemiyet bu isimle anıldı.
Yukarda açıklandığı gibi Dr. Nazım Bey, Paris’teki cemiyetle Selanik’teki cemiyeti bir isim altında birleşerek milliyetçileri bir araya getirdi. Ayrıca bir anlaşma metni hazırlandı. Bu metin Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin gizli muhabere defterinin 386 numaralı yazısında bulunmaktadır.109
Merkezi Paris olan Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile merkezi Selanik olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti 27 Eylül 1907 tarihinden itibaren Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adı altında birleştirildi. Bu isim altında birleştirilen cemiyetin şartlarını belirleyen maddeler üzerinde anlaşmaya varıldı. Buna göre:
Cemiyetin biri dahili değeri harici olmak üzere iki merkezi umumisi olacak ve bunlardan Harici Genel Merkez Paris’te ve Dahili Genel Merkez Selanik’te bulunacak ve her iki merkezin ayrı ayrı başkanları olacak. 1876 tarihinde ilan olunan Kanun-i Esasi uygulamaya konulacak. Genel Merkezler maliye işlerinde bağımsız olacak. Selanik Genel Merkez ile doğrudan doğruya irtibatı mahzurlu görülen şubeler ve şahıslar Paris Genel Merkez vasıtasıyla haberleşecek. Hükümetler ve yabancı basın ile olan ilişkilerin sorumluluğu harici Genel Merkez’e ait olacak. Genel merkezler şubelerin faaliyetlerini iptal edebilecek. Cemiyetin yayın vasıtası Türkçe “Şura-yı Ümmet” Fransızca “Meşveret” gazeteleri olacak. Dahili Genel Merkez’in yardım ve iştirakiyle harici Genel Merkez’in denetimi altında basılacaktır.
Dr. Nazım Bey bu tarihi sözleşme ile başta Talat Bey olmak üzere cemiyetin diğer üyelerini sağlam ilkeler etrafında bir araya getirdi.110 Teşkilatı amaç ve örgüt bakımından bütünleştirerek dinamiklik kazandırdı. Bundan sonra harici Paris merkezi, dahili Selanik merkezi olmak üzere taşrada bulunan şubelerin faaliyetlerini düzenli bir sisteme bağladı. Böylece Selanik’teki örgüt kendi çizgisinde amacını gerçekleştirmek için Paris örgütünden, Paris örgütü de Selanik örgütünden yararlandı.111
5. 1907 Kongresi
Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üçüncü kongresi 27-29 Aralık 1907’de Paris’te Baron Velorme adında birinin konağında Ahmet Rıza, Prens Sabahattin ve Ermeni Devrimci Federasyonu Taşnak Sütyun’dan K. Malumyan başkanlığında yapıldı. Kongrede adem-i merkezicileri Dr. Nihat Reşat ve Fazlı Beyler; İhatçıları Dr. Bahattin Şakir ve Hüsrev Sami Beyler; Ermenileri K. Malumyan temsil etti. Ahmet Rıza Bey açılış konuşmasında Rum, Arnavut ve iki Ermeni örgütünün ayrı çalıştıklarını ifade ederek kongrenin idareden hoşnut olmayan bütün grupları temsil etmediğini söyledi. Hilafet ve saltanatın korunmasını ve merkeziyetçi bir yönetimi isteyen sözleri tartışmalara yol açtı. Ermeniler uzlaşmacı bir tavır sergileyerek tartışmanın yatışmasını sağladılar. Fakat Prens Sabahattin ve Ermeniler adem-i merkez görüşünü savundular. Bunlarla beraber tarafların üçü de mevcut yönetime karşı kalemle mücadele yanında eyleme geçerek ihtilal yapılması görüşünde birleştiler.112
Kongrede, Saltanat ve veraset usulünün değiştirilmesi, Osmanlı ülkesi içinde örgütü olmayan komitelerin kongreye alınmaması, yabancı müdahalenin reddedilmesi ülkeye yabancı müdahaleyi davet eden tedhişçiliğin reddedilmesi, eylem alanlarının sınırlandırılması gibi hususların kabul edilmesi önerildi. Örneğin Erzurum gibi yerlerde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin izni olmadan genel ihtilale Ermenilerin katılması önlenmek istendi. Dış müdahaleyi istemeleri nedeniyle Türk olmayan örgütlere karşı duyulan güvensizlik ifade edildi.113
29 Aralık günü çalışmalarını tamamlayan kongre bir bildiri yayınladı. Bildiri ile Osmanlı Devleti’ni oluşturan milletlerin birlik olmayı başardıkları ve çabalarını birleştirerek amaca ulaşıncaya kadar ihtilal yolunda ısrar edecekleri duyuruldu. Bildiride belirtilen amaç II. Abdülhamit’i tahttan indirerek parlamenter düzeni kurmaktı. Bunu elde etmek için isitbdat yönetimine silahla karşı konulacak. Hükümet yetkilileri ve güvenlik görevlilerini yıpratmak amacıyla politik ve ekonomik grevler yapılacak. Vergi ödememek suretiyle pasif direnişe geçilecek. Askerin devrimciler üzerine yürümesine engel olmak için propaganda yapılacak. Gerektiğinde toptan ayaklanılacak ve şartlara göre diğer eylemler belirlenecek.
Bu prensiplerin kabul edildiği kongre bildirisinin altını Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti, Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkez Cemiyeti, Ahd-ı Osmani Cemiyeti (Mısır), Londra’da Türkçe ve Arapça yayınlanan Hilafet Dergisi’nin yayın Kurulu, Taşnaksutyun Cemiyeti, Mısır Cemiyet-i İsrailiyesi ve bazı Ermeni yöneticileri imzaladılar. Kongreye Bulgar, Arnavut ve Rum örgütleri katılmadı.114 Yukarda alınan kararları uygulayacak bir “İcra Komitesi” kuruldu.115 Kongre kararlarının altını ihtilale taraftar olmayan Ahmet Rıza Bey de imzaladı. Ermenilerin tedhiş hareketlerini meşrulaştıran bu kararın altının imzalanması Türk milliyetçilerinin kabul edemeyeceği kadar ağırdı.116 Nitekim bu durum 5 Ocak 1908 tarihli Pro-Armenia dergisinde Ahmet Rıza Bey’in Cemiyetin ısrarıyla ihtilalci olduğu şeklinde belirtildi.117
Yukarda belirtilen kararların alınmasından sonra Prens Sabahattin’in Adem-i Merkez ve Teşebbüs-ü Şahsi Cemiyeti taraftarları Anadolu’da Ermeni gruplarla birlikte propaganda hareketlerine giriştiler. Bu hareket gittikçe etkili olmaya başladı.
6. Batı Anadolu’da
Teşkilatlanma
Paris ve Selanik grubunun birleşmesiyle Genç Türkler, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti çatısı altında birleştiler. Ancak Makedonya ve Anadolu’da teşkilatlarını kuramamışlardı. Bilhassa Batı Anadolu’da teşkilat kurmak ve burada bulunan askeri cemiyetin yanına çekmek amacıyla Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti görev ve sorumluluğu Dr. Nazım Bey’e verdi.118 Doğruluğu ve fedakarlığı ile tanınan Dr. Nazım Bey de Anadolu’ya gidip İzmir ve Aydın’da teşkilatı kurma hazırlıklarına başladı. Çünkü İstanbul, Edirne, İzmir ve Aydın gibi önemli illerde ve Anadolu’nun diğer şehirlerinde henüz teşkilat kurulamamıştı.119
İzmir ve çevresinde teşkilatın şubelerini kurmak üzere vakit kaybetmeden Dr. Nazım Bey yola çıktı. Yolculuk sırasında Hoca Yakup Ağa takma adını kullandı.120 Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adına Selanik’ten İzmir’e geldi. İzmir’e gelişinin amacı, buradaki kolorduda bulunan subayları cemiyete üye yaparak Rumeli’de daha önce çıkarılması kararlaştırılmış olan ihtilale subayların müdahalesini önlemekti.121 Çünkü cemiyet üyeleri 1907 kongresinde Rumeli’de ihtilal yapmaya karar vermişlerdi.
Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyelerinden Tahir Bey 1907 yılı başından beri İzmir’de bulunuyordu. Onun çalışmalarından dolayı Aydın vilayeti bilinçlenmişti.122 Dr. Nazım Bey İzmir’e gelir gelmez Tahir Bey’i aradı. Tahir Bey’in İzmir’in Kemer semtinde bulunan evine giderek görüştü. Daha sonra Jandarma Zabiti Eşref Bey’e gitti.123 Nazım Bey Kemer’de gezerken, Sporting Kulübü’nde Halil Menteşe ile görüştü ve burada sık sık bir araya geldi. Bu görüşmelerde mevcut yönetimi devirmek için Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak Selanik’te ihtilal yapmaya karar verdiklerini, Rumeli’de ihtilal başlayınca II. Abdülhamit’in önce Rumeli’ye İzmir Kolordusu’nu göndereceğini, bu duruma mani olmak için teşkilat tarafından kendisinin görevlendirildiğini, kolordu zabitleri ile İzmir’in aydın gençlerini cemiyete üye yapmaya çalıştığını söyledi. Bu gelişmelerden sonra Halil Menteşe, Selahattin Bey ile Dr. Nazım Bey’i tanıştırdı.124 Onun 1905 yılından beri Eşref Kuşçubaşı’yı tanıması ve Paris’ten Halil Menteşe ile müşterek faaliyetlerde bulunması İzmir’deki teşkilat çalışmalarını kolaylaştırdı.125 Dr. Nazım Bey’in Paris’teki faaliyetleri Eşref Kuşçubaşı’yı çok etkilemişti.126 Onun açık sözlülüğü, idealistliği, minnetsizliği, özellikle komiteciliği ve cesurluğu arkadaşları tarafından takdir edilmekteydi. Paris’ten Makedonya’ya gelmiş, Eşref Kuşçubaşı’yla beraber Üçüncü Ordu zabitlerini cemiyete üye yapmış ve Paris merkezinin yeniden canlanmasını sağlamıştı.
Tütüncü Yakup Ağa müstear adını kullanarak İzmir’de kendisini gizledi. İzzet Yemişcibaşı ve Refik Evliyazade gibi tanınmış insanlarla diyalog kurdu.127 İz-
mir’de tütüncülük adı altında dükkanında cemiyet adına hizmette bulunurken Eşref Kuşçubaşı, Uşağızade Muhammer, Hadıka-i Eğitim Mektebi Müdürü Hüseyin Lütfi ve Muhammer Bey gibi üyelerden ayda iki altın aidat topladı.128
Yakup Ağa fırsat buldukça İzmir’deki Hadika-i Eğitim Mektebi’nde ve Karşıyaka semtinde süvari zabiti Aksaraylı Ziya Bey’in evinde yemin merasiminde bulunurdu. Hatta polis, zabit ve memur olan gençlere yemin merasimi yaptırırdı.129 Yemin merasimine kadınlar da alınırdı.
Yemin merasimi sadece bir yerde yapılmazdı. Dikkat çekmemek için değişik yerlerde yapılırdı. Fırsat bulundukça İzmir Karşıyaka’da oturan süvari zabiti Aksaraylı Ziya Bey’in evindeki yemin merasimine Dr. Nazım Bey katılırdı. Ziya Bey’in unvanı sebebiyle yemin merasimine gelen zabıta memurları memnun olurlardı.130
O devrin şartlarında İzmir’de Dr. Nazım Bey’i gizlemek büyük bir suçtu. Onu hükümete teslim eden insan için büyük bir maddi mükafat vaat edilmişti.131 Eşref Kuşçubaşı ve Bursalı Tahir Bey gibi ittihatçıların himayesine sığınan Dr. Nazım Bey sık sık ikamet yerini değiştirirdi. İzmir’in Çeşme, Karşıyaka, Konak semtinde ve hükümet binasına yakın Beyler Sokağı gibi yerlerde otururdu.
Tütüncü Yakup Ağa elinde zincir sallaya sallaya gezer ve zabitlerin içine rahatça girerdi. İzmir’in meşhur semtlerinden Göztepe ve Güzelyalı gibi yerlerde gezerdi. Her akşam yanına genç bir zabit alır ve ağaçların gölgesi altında onlarla konuşurdu. İzmir’de gençlere cemiyeti tanıtma, propaganda yaparak onları cemiyete üye yapma görevini II. Meşrutiyet’in ilanına kadar yaptı.
Dostları ilə paylaş: |