Osmanlı-Rus Savaşı1



Yüklə 8,72 Mb.
səhifə48/193
tarix27.12.2018
ölçüsü8,72 Mb.
#87611
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   193

Her gün, bir köylü kıyafeti giyerek askeri kıraathaneye gitti. Elinde zincir salladı ve ayakkabılarının ökçelerine kasıtlı olarak bastı. Ayak parmakları ayakkabının önünden dışarı çıkmış bir vaziyette söze sohbete karışmayarak askerlerin dikkatini çekti. Fırsatını bulur bulmaz zabitlerden birini “Salı gecesi tekkedeyim!” diyerek davet ederdi. Tekke sözünden İzmir’de meşhur Hüseyin Lutfi Bey’in müdürü bulunduğu Hadika-i Eğitim Mektebi anlaşılırdı. Dr. Nazım Bey’in bu tür davranışları kendini tanıyan dostları tarafından aşırı bir şekilde tenkit edilirdi.132

Dr. Nazım Bey kiraladığı dükkanda tütün satıyor, tütüncülük adı altında çeşitli mahalleleri geziyor ve vapurlara serbestçe girip çıkıyordu. Selanik’e sevk edilen askerlerle diyalog kuruyor, bu diyalog sayesinde birçok subayı Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin amacına hizmet etmesi için eğitiyordu. Onun amacı, askerlerin Selanik’e gönderildikleri sırada Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyet’ine katılmalarını ve İzmir Redif Fırkası’nın Rumeli’de bulunan askeri kuvvetlerle birleşmelerini sağlamaktı.133 Memleket ancak bu şekilde kurutulup hürriyetine kavuşabilirdi.134 Dr. Nazım Bey bunun önemini çok iyi biliyor ve İzmir Redif Fırkası’ndaki askerleri Rumeli’de ihtilal yapacak olan ittihatçı gençlerin faaliyetlerini desteklemeye teşvik ediyordu.

İzmir ve ilçelerini adım adım gezen Tütüncü Yakup Ağa, İzmir ilinin dışında da faaliyetlerde bulunarak bölgede yaşayan insanların bazılarını cemiyete üye yaptı. Aydın ilinde Hoca Yakup Efendi takma adıyla icabına göre çeşitli kıyafetlere girerek hocalık, bakkallık, komisyonculuk ve falcılık gibi işler yaptı. Halkı bilinçlendirerek aydınlattı. Rumeli’ye gelen Aydın taburlarının ittihatçıların yanında yer almasını sağladı.135 Çeşitli mahlas, ad ve değişik kıyafetler altında onun bu faaliyetleri Aydın sakinlerinin uyanmasına ve cemiyeti sevmelerine sebep oldu.

Denizli’de Mühürcü Efendi ismiyle şöhret kazanmış bir adamı cemiyete aldı. Tanıştığı zabıtaları cemiyete üye yaptı. Aydın ilinde mülazım olan bir Çerkez’i cemiyete bağladı. Burada tanıştığı zabıtalardan bir çoğuyla Ödemiş’e gitti. Aydın’dan Hacı İlyas Köyü’ne geldi. Hacı İlyas Köyü’nden Hacı Mehmet Efendi ve bazı Çerkezlerin ileri gelenleriyle diyalog kurarak onları cemiyete üye olmaya davet etti.136

Hacı İlyas Köyü’nden Kayalar Köyü’ne giderek Çakıcı Mehmet Efe’yi teşkilata almaya çalıştı.137 Başarılı olamayınca üzüntüyle Kayalar Köyü’nden ayrılarak İzmir’e döndü.138

7. II. Meşrutiyet’in İlanı

II. Meşrutiyet’in ilanı arifesinde Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Makedonya ve bilhassa Batı Anadolu’da teşkilatlanmasını tamamlamıştı. 1903 Mürzsteg Anlaşması gereği Makedonya ve Avrupa’da jandarma gücü kurulmuştu. Böylece Türk subayları Fransız, İngiliz, İtalyan, Avusturya, Alman ve Rusya subayları ile irtibat kurma fırsatı buldu. Nitekim Alman askerleri Türk ordusu üzerinde etkili oldular. Mesela Enver Bey Üsküp’te bulunan Avusturya-Macaristan subaylarından askeri teknik ve Almanca’yı öğrendi.139 Mürzsteg Anlaşması gereğince gönderilen Avrupalı subayların etkisinde İttihat ve Terakki Cemiyeti gelişti. Daha sonra II. Meşrutiyet’i ilan ettirecek güce ulaştı.140

Ordu içinde hoşnutsuzluk vardı. Mektepli subaylardan ziyade alaylı subaylar Hassa Ordusu’na atanıyor ve

bunların terfi, maaş işleri tam olarak yürüyordu. Diğer subaylar iki ayda bir maaş alabiliyordu. II. Abdülhamit’in güvendiği Hassa Ordusu her zaman önde bulunuyordu. Donanmanın Haliç’te bekletilmesi de hoş karşılanmıyordu.141

9-10 Haziran 1908’de Finlandiya Körfezi’ndeki Reval Limanı’nda İngiltere Kralı VII. Edward ve Rus Çarı II. Nicola’nın görüşmeleri İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni endişelendirdi. Görüşmede, İngiltere’nin, Rusya’nın Ortadoğu ile ilgili isteklerine karşı koymaktan vazgeçmesinden korkulmakta idi. Bu durum Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki topraklarında Türk idaresine son verilmesi demekti.142 Yayımlanan bildiride Makedonya sorununa ve reformlara değinildi. Fakat kamuoyunda yorum çok farklıydı. Rumeli paylaşılacak, Padişah ordularını göndermeyecek ve bu duruma boyun eğecekti.

Reval görüşmesi sonucunda alınan kararları uygun bulmayan ve gelişmeleri milletine hakaret sayan subaylar harekete geçti. Reval görüşmeleri ihtilalin başlamasına yol açan son damla oldu.143

Anadolu’da teşkilatlanma faaliyetleri yürütülürken Resne tabur kumandanı vekaletinde bulunan Resneli Niyazi Bey II. Meşutiyet’i ilan ettirmek amacıyla hürriyet bayrağını açarak 3 Temmuz 1908 (20 Haziran 1324) Cuma günü dağa çıktı. Yanına halk ve askerlerden oluşan yüz kişilik kuvvet, yeteri kadar cephane ve silah alarak İstile istikametine hareket etti. Resne’den çıkarken hürriyet için isyan ettiğini bildirdi.144 Bir süre sonra Ohrili Eyüp Sabri Bey de Niyazi’ye katıldı. Makedonya kaynamaya başladı. Niyazi Bey’in istibdat hükümetine karşı baş kaldırdı ve hürriyetin ilanını sağlamak amacıyla isyan ederek dağa çıktığı Manastır bölgesi kumandanı tarafından Selanik’te bulunan Üçüncü Ordu Müşiri İbrahim Paşa’ya resmen bildirildi.145

Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin amacı mevcut hükümeti devirip II.Meşrutiyet’i ilan ettirmekti. Bu nedenle gelişmeleri endişeyle izleyen cemiyet mensupları harekete geçti. Padişah’ın Makedonya ayaklanmasını bastırmak için gönderdiği Şemsi Paşa Manastır sokaklarında 7 Temmuz’da güpegündüz öldürüldü.146

Selanik Merkez Kumandanı Nazım Paşa, Enver Bey tarafından öldürüldü. Arkasından Manastır Polis Müfettişi Sami Bey ve 12 Temmuz Pazar günü Topçu Alay İmamı Mustafa Efendi Selanik’te kurşunla öldürüldü.147 Suikastlar birbirini takip ederken Saray’a meşrutiyetin ilanıyla ilgili telgraflar gönderildi.

Niyazi Bey ve Eyüp Sabri Bey’in bu harekatını durdurmak üzere İzmir Kolordusu’nun ilk taburları Selanik’e gönderildi. Fakat bu taburlar II. Meşrutiyet’in ilanından bir gün önce Selanik rıhtımına çıkınca silah çattılar. Dr. Nazım Bey’in etkisiyle cemiyete üye olan askerler rıhtımda hürriyet işaretlerini göğüslerine takarak ittihatçılar tarafında olduklarını gösterdiler. Böylece İbrahim Paşa komutasında bulunan Üçüncü Ordu birliklerine karşı olduklarını ortaya koydular.148 Bu sebeple Manastır’a gönderilen İzmir Redif Fırkaları ve Karaman Taburlarında bulunan askerler, Niyazi Bey’in emrinde bulunan askerlere karşı durmayarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri lehine hareket etti. İzmir Redif Fırkası’ndaki askerlerin bu davranışı karşısında Hükümet endişeye kapıldı.

Rumeli’de kontrolü tamamen kaybeden II. Abdülhamit çaresiz kaldı. Niyazi ve Enver Beyler Saray’a çektiği telgraflarda 1876 Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe konmasını istediler. Eğer konulmazsa kendilerinin meşrutiyeti ilan edeceğini bildirdiler.149 22 Temmuz 1908 Çarşamba gecesi telgrafın telleri kesildi. İzmir’den giden Redif Fırkaları Üçüncü Ordu’ya katılmadı Temmuz’da baskılara daha fazla dayanamayan Sultan II. Abdülhamit “Kanun-i Esasi’nin millete ilanı gerekmektedir” iradesini açıklayarak Abdülhamit II. Meşrutiyet’i ilan etti.150 Böylece II. Meşrutiyet dönemi başladı.

Kurtuluşu Kanun-i Esasi’nin ilanında görenler bayram yapmaya başladılar. Hocalarla papazlar kucaklaştılar. Şahsi kinleri olanlar bile birbirinin boyunlarına sarıldılar. Bütün memleket tatlı bir sarhoşluğun içine düştü.151

Manastır’da hürriyet bayrağının açıldığı haberini alan Dr. Nazım Bey Milas’tan İzmir’e dödü.152 Daha önce isyanı bastırmak üzere Selanik’e sevk edilebilecek İzmir Redif Fırkalarında bulunan askerleri Hükümet aleyhine çevirmişti.153 Dr. Nazım Bey İzmir’de iken Karagöz Şevket isimli bir arkadaşı II. Abdülhamit’in Kanun-i Esasi’yi ilan ettiği haberini getirdi. Kışladan alınarak getirilen haberin yazılı olduğu kağıtta Harbiye Nazırı Ali Rıza Bey’in imzası bulunuyordu. Yazıda Harbiye Nazırı, Meşrutiyet idaresinin yanında olduğunu bildiriyordu.154

Selanik’te bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Genel Merkez yetkilileri, Selanik’ten İzmir’e dönen Dr. Nazım Bey ve arkadaşlarının görkemli bir şekilde karşılanması gerektiğini acele bir telgrafla İzmir’e bildirdi.155 Dr. Nazım Bey 27 Temmuz 1908’de Selanik’ten İzmir’e döndü. Karşılama merasiminde hükümet taraftarları ve belediye mensupları bulundu. Hürriyet sarhoşluğu içinde bulunan Türkler, Museviler, Ermeniler ve Rumlar hep bir ağızdan “Yaşasın hürriyet, yaşasın müsavat, yaşasın adalet, bağırmak evvelce susanların, sükut evvelce

bağıranların!” diyerek slogan attılar. Şehrin asayişinden sorumlu olan yetkililer de taşkınlıklar yapanlara karşı İzmir halkının sükunet içinde bulunmalarını sağlamaya çalıştılar.

İzmir’de olduğu gibi bütün yurtta II. Meşrutiyet’in ilanıı büyük bir sevgi seli ile karşılandı. Ülkede itihatçıların itibarı o kadar arttı ki herkes saygı ile selamladı.156

Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkez üyesi olan Dr. Nazım Bey Selanik’ten İzmir’e geldiğinde İzmir’deki cemiyet erkanıyla birlikte sırasıyla belediyeyi, Rum Metropolithanesi’ni, Ermeni Murahhas Dairesi’ni ve Musevi Havrası’nı ziyaret etti. Bu ziyaret esnasında Dr. Nazım Bey hürriyet, eşitlik, vatan sevgisi ile mülkiyet ve millet hakkında konuşma yaptı. Ancak Dr. Nazım Bey ve arkadaşları bu gezi esnasında Müftülüğü ziyaret etmediler. Müftülüğün ziyaret edilmeyişi Müslüman İzmir halkının üzülmesine ve gayrimüslimlerin sevinmesine neden oldu.

Heyet Rum Metropolithanesi’ne gittiklerinde, Rusya’dan dönerken İzmir’e uğrayan Yunan Kralı yaverlerinden Prenses Andre ve Prens Hristofor’la karşılaşarak kucaklaştı. Onlar da II. Meşrutiyet’in ilanını kutlayarak Dr. Nazım Bey ve beraberindeki heyeti tebrik ettiler.161

İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerinden Dr. Nazım Bey İzmir’de suçlu bulduklarını cezalandırdı. İzmir Fırka Kumandanı Ferit Tevfik Bey’i görevinden aldırdı. Polis komiseri Mehmet Refik’i sorguya çekti. Binbaşı Kamil Bey’in apoletlerini söktürdü. Polis Müdürü Mazhar Bey’i tutuklattı.158 İzmir’de propaganda yapmaya gelen Prens Sabahattin’in adamlarını kışlaya hapsettirdi. Milaslı Murat, Piyade Binbaşı Broşör Tevfik ve Demirci Avni’yi adem-i merkez görüşünü yaymaya çalıştıkları için tutuklattı.159 Hürriyeti savunan ve geçmişi istibdat olarak kabul eden Dr. Nazım Bey, kendileri dışındakilerin cemiyet kurma faaliyetlerine izin vermedi. İstibdata karşı çıkarken istibdat devrini aratır davranışlarda bulundu.160

İzmir’de 17 Ağustos 1908 Pazar günü ilk defa ortaya çıkan irtica hareketi olan Kömürcü Ahmet vakası İttihat ve Terakki Cemiyeti adına hareket eden Dr. Nazım Bey tarafından bastırıldı. Tulumbacı Ali Bey, Kalyoncu Ahmet ve Baladar Mehmet ve Ahmet Ağa gibi irtica hareketine katılanlar etkisiz hale getirildi.161

8. İttihat ve Terakki

Cemiyeti’nin İktidarı ve Sonu

Temmuz 1908’de İttihat ve Terakki Cemiyeti elde ettiği iktidarı nasıl sağlayacağı sorunuyla karşılaştı. Tecrübesiz olmalarından dolayı kendilerinden daha yaşlı ve tecrübeli devlet adamlarına iktidarı bırakarak bir kenara çekildiler.162 Daha sonra olumsuz gelişmeler karşısında kayıtsız kalamadılar. Sait Paşa hükümetinin çekilmesi için Erkan-ı Harp Binbaşısı Cemal, Hakkı, Necip, Talat, Rahmi ve Cavit Beylerden oluşan bir heyet gönderdiler.163

Cemiyetin isteği doğrultusunda 14 Şubat 1909’da Hüseyin Hilmi Paşa ikinci defa sadrazamlığa getirildi.164 Tevfik Paşa’nın görevine son verilip yerine Hüseyin Hilmi Paşa’nın getirilmesinin nedeni, ittihatçı karşıtı olanların, onun önceki görevini sona erdirmiş olmasıydı. Hüseyin Hilmi Paşa sert saldırılara uğradıysa da cemiyetin desteği ile 24 Mayıs 1909 tarihinde 5’e karşı 191 güven oyu aldı.165 Gizli çalışan fakat II. Meşrutiyet’in ilanı ile ortaya çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önemli bir siyasi güç merkezi olduğu kabul edildi. Selanik’ten İstanbul’a gelen Merkez-i Umumi üyeleri Yıldız’ı gölgede bırakarak fiili bir iktidar ve başvuru makamı oldular.

Meşrutiyet’in monanarşik yapısı içindeki siyasi hayatta kendiliğinden oluşan bu yeni siyasi kuvvet büyük bir prestije sahipti. İttihat ve Terakki Cemiyeti, hürriyet kahramanı, devletin ruhu ve mukaddes cemiyet olarak kabul edilmekteydi. İttihatçı olmak bir vatan borcu, karşı çıkmak ihanet olarak yorumlanmaktaydı. Görünürde siyasi iktidar olmak istemeyen cemiyet heyecan ve hareket içindeki kitleleri uyaracak rakipsiz kuvvetti.

İlk günlerin şenlik havası içinde birleştirici olduğunu ortaya koymak amacıyla Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkez Cemiyeti ile de kaynaştı. Fakat Paris’ten beri devam edegelen muhalefet sürmekteydi. Bu nedenle Prens Sabahattinciler bu tür birleşmeyi kesin olarak benimsemiyorlardı.166

Cemiyette, 1908 genel seçimi için bir siyasi program yayınlandı ise de Merkez-i Umumi üyeliğine seçilenler gizli tutuldu. Bir yanda cemiyet bir yanda fırka vardı. Bu ikilem devam etti. Cemiyette tek adam yoktu. Ancak Talat Paşa ve Enver Paşa gibi bazı kişilerin Merkez-i Umumi’de ağırlığı vardı.167

1876 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun getirdiği Meşrutiyet parlamenter bir sistem değildi. Son sözü Padişah’a bırakan anayasalı bir yönetimdi. 1909’da yapılan Kanun-i Esasi değişiklikleri ile meclisli yönetim kabul edildi. Meclis şartlarına uygun olarak başında padişah olmak üzere yürütme ile yasama (Mebusan ve Ayan Meclisleri) arasında bir denge kurulmuş ise de bu denge tam

değildi. Mebusan Meclisi çok ağır basıyordu.168 Padişah’ın yetkileri azaltıldı. Meclisin feshi çok ağır şartlara bağlandı. Bu durum şekil olarak iktidar ve muhalefeti birbirine düşürdü.

1908-1918 döneminde sırsıyla II. Abdülhamit, V. Mehmet (Sultan Reşat), VI. Mehmet (Vahidettin) padişah oldular. II. Meşrutiyet’i de ilan eden. II. Abdülhamit zamanında Kanun-i Esasi değişiklikleri başladıysa da 31 Mart olayı ile kesildi. Bu olaydan sonra İttihatçılar, şükran ve saygı duydukları II. Abdülhamit’i hal ederek Selanik’te yaşamaya mecbur ettiler.

V. Mehmet Reşat’ı II. Abdülhamit’in yerine geçirerek Meşrutiyet ilk padişahı olarak ilan ettiler. Sultan Reşat yürütmenin başı idi. Sadrazam ve bakanlar İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin denetimine geçince Padişah’ın siyasi gücü zayıfladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti, Meclis-i Mebusan’ı denetleyince otoriter bir rejim kuruldu. Padişah ve Meclis-i Umumi, Merkez-i Umumi’nin egemenliği altına girdi, Sultan Reşat görünüşte Osmanlı Devleti’ni oluşturan etnik unsurları kaynaştırıcı bir otorite olarak kaldı. Trablusgarp Savaşı’nı İttihatçılarla, Balkan Savaşı’nı muhaliflerle, I. Dünya Savaşı’nı yine ittihatçılarla ilan etti.

VI. Mehmet Vahidettin devletin yenilgilere uğradığı sırada bir ittihatçı düşmanı olarak tahta çıktı. Mondros Mütarekesi’nden sonra 1918 yılında ittihatçı çoğunluğa sahip Meclis-i Mebusan’ı feshederek otoritesini sağlamak istedi. Meclis-i Ayan’ı ise kendi politikasına yatkın bularak destekledi.169

Cemiyet, Kamil Paşa kabinesine sadece Adliye Nazırı olarak Manyaszade Refik Bey’i getirebildi. Tecrübesizliğinden dolayı kabineleri doğrudan doğruya kurmak yerine kontrol altında bulundurmayı tercih etti. Kamil Paşa bir cemiyetin muhalefetini üzerine çekince güvensizlik oyu ile düşürüldü. Bunu takiben Hüseyin Hilmi Paşa’nın ilk kabinesi cemiyetin izniyle kuruldu. 31 Mart olayından sonra cemiyetin baskısıyla Hüseyin Hilmi Paşa kabinesi istifa etti. İbrahim Hakkı Paşa hükümeti ile İttihat ve Terakki kabinesi kuruldu. Daha sonra aynı kontrol çizgisinde kurulan Sait Paşa’nın iki kabinesi de cemiyetin etkisindeydi. Sait Paşa’nın istifası ile siyasi hayatta çok önemli sonuçlar ortaya çıktı. İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidardan muhalefete düştü. Meclis feshedildi. Seçimler ertelendi. Balkan Savaşları iyi yönetilemedi. Bu sebeple Hüseyin Cahit ve Cavit Beyler gibi ittihatçılar tutuklandılar.170 23 Ocak 1913 yılında Bab-ı âli baskını ile İttihat ve Terakki Cemiyeti Kamil Paşa’yı istifaya zorlayarak171 yeniden iktidara gelince çok partili hayatta bir duraklama oldu. Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi muhalefetin bir intikam gösterisiydi. İttihatçılar duruma hakim oldular. Muhalefet sindirildi ve kaçmaya zorlandı. Çok partili rejim sona erdi.172 1913-1918 arası Sait Halim ve Talat Paşaların kabineleri İttihatçı hükümetlerdi. Gazi Ahmet Muhtar ve Kamil Paşaların kısa ömürlü kabineleri bir yana, yürütmeye İttihat ve Terakki hakim oldu.

1908-1918 arasında yapılan üç genel seçimi İttihat ve Terakki Cemiyeti kazandı. 1908 seçimi mukaddes cemiyet havası içinde kazanıldı ve Ahrar Partisi zayıf kaldı. 1911’de İstanbul’da yapılan ara seçimde sürpriz bir netice alındı. Henüz yeni kurulmuş olan Hürriyet ve İtilaf Partisi adayı tek oy farkla seçildi. Bu olayın etkisiyle sopalı seçim olarak anılan 1912 seçimi İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskısı altında yapıldı. Bu seçim sonucunda ittihatçılar ezici bir çoğunlukla Meclis-i Mebusan’a girdiler.173 Fakat kısa bir süre sonra meclis feshedildi. 1914 seçimi sakin geçti. 1918’e kadar olan sürede uyumlu bir çoğunluk sağlandı. Mütareke ile meydana gelen ortamda bölünmeler ve muhalefet arttı. On yılda yapılan seçimlerde muhalefet partilerinin önü tıkandığından iktidar tek parti olarak İttihat ve Terakki’nin elinde kaldı.174

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ideolojik programları, yapısal gelişmeleri ve güncel sorunları bakımından kongrelerde tartışıldı. Önce gizli cemiyetten açık bir siyasi partiye dönüştü. Sonra çok partili bir rejimden tek partili rejime geçişte etkili oldu. Milliyetçi ve laik bir sistemin kurulmasında önemli kararlar aldı. Kongrelerde tartışılan bu konular devletin politikasını da etkiledi.

1908-1918 döneminde İttihat ve Terakki’nin dokuz kongresi yapıldı. Genellikle Ağustos, Eylül, Ekim ve Kasım aylarında toplanan bu kongrelerden 1908, 1909, 1910 ve 1911 kongreleri gizli olarak Selanik’te, 1912, 1913, 1916, 1917 ve 1918 kongreleri İstanbul’da yapıldı.175

Kasım 1908 kongresi gizli toplanması nedeniyle bazı Rum gazeteleri cemiyetin dağıldığını iddia ettiler. Fakat haber yalanlandı. Kongre sonucu yayınlanan on üç maddelik kararlarında cemiyetin parti olduğu ilan edildi. Bununla beraber cemiyet-parti ilişkileri devam etti.

Kasım 1909 kongresinde muhalefetin ısrarla belirttiği askerlerin siyasetle uğraşmaları gibi sorunlar üzerinde duruldu. Cemiyetin siyasetten çekileceği ve halkın kalkınması için kulüpleri aracılığıyla çalışacağı açıklandı. Siyasi programda değişiklikler yapıldı.176 Bir nizamname hazırlandı. Buna göre cemiyetin kanun dışı bir örgüt olmadığı belirlendi.177

Ekim-Kasım 1910 kongresinde beyannamede belirtilen temel sorun olarak parti-cemiyet ikiliği üzerinde duruldu ve muhalefetin suçlamaları cevaplandırıldı.

İttihat ve Terakki’nin hararetli ve tartışmalı kongresi olan 1911 kongresi devletin çok çalkantılı olduğu bir döneminde yapıldı. İçerde İbrahim Hakkı Paşa kabinesine muhalefet var gücüyle yüklenirken, dışarıda Trablusgarp Savaşı olumsuz biçimde gelişmekte idi. Kongre İtalyanların saldırganlığı hakkındaki düşüncelerini bir beyanname ile kamuoyuna duyurdu. Bölünme sorununu çözümledi ve adem-i merkez sorunu karşısında açık bir tavır aldı. Kanun-i Esasi hakkındaki değişikliğe de bu kongrede karar verildi. Merkez-i Umumi üyelerinin sayısının yediden on ikiye yükseltildiği bu toplantıya Mebusan ve Ayan meclislerinden partiyi temsil eden delegeler gönderilmedi.178 Bu da kongrenin partiye değil, cemiyete ait olduğunu ve bu kuruluşun önemini vurgulayan bir gösterge idi. Kongre toplantısı sona erdiğinde muhaliflere karşı çok sert bir beyanname yayınlandı. Cemiyet-parti ilişkileri de kararlarda ele alındı. Cemiyetten ve partiden istifalar oldu. Merkez-i Umumi ile Katib-i Umumi üyelerinin Mebus ve Ayan olamayacaklarına karar verildi.179

İttihat ve Terakki’nin muhalefete geçtiği dönemdeki yapılan Ağustos 1912 kongresi İstanbul’da açık olarak yapılan ilk kongre idi. Daha kongre toplanmadan cemiyetin liderleri hükümetin yönelttiği tehditler karşısında kendilerini yasal olarak savunacaklarını açıkladı. Kongrede yine cemiyet-parti ikiliği sorunları üzerinde duruldu.

İttihat ve Terakki’nin iktidarı bir tek parti biçiminde ele aldığı ve muhalefeti susturduğu dönemde Ekim 1913 kongresi yapıldı. Kongrede cemiyetin kesin olarak siyasi partiye dönüştüğü yeni program nizamnamenin birinci maddesinde açıklandı. Yine yapılan bir değişiklikle partiye bir genel başkan ve yardımcısı görevlendirildi.180

1914-1915 yıllarında parti kongresi yapılamadı. Buna neden olarak I. Dünya Savaşı’nın başlaması ve Çanakkale Savaşı gösterildi. İttihat ve Terakki muhalefetsiz bir meclis ile ülkeyi yönetmekteydi. 28 Eylül 1916 kongresinde ideolojisinde değişikliğe gitti. Cemiyet milliyetçi ve laik sistemi benimsedi. Kongre raporu partinin faaliyetlerini yansıtmaktan çok hükümetin siyasetini meşru göstermeye çalışan bir metindi.

Siyasi programda yapılan değişiklikler çok önemliydi. Önce dini ve şer’i mahkemeler birbirinden ayrıldı. Hukuk ve adalet alanında laiklik ilkesi kabul edildi. Sosyal ve sağlık işlerine önem verildi. Milli iktisadı geliştirecek önlemler alınması ve kurumlar oluşturulması kararlaştırıldı. Laik uygulamalara başlandı.

Ekim 1917 kongresi sonucunda hazırlanan raporda savaş döneminin ağır şartlarına rağmen yıllık programın aksamadan uygulandığı ve belirlenen amaçlara gidildiği belirtildi.

Örgüt yapısı; Genel Başkan’ın yönetiminde Meclis-i Umumi, Katib-i Umumi yönetiminde Merkez-i Umumi ve yasama meclisinin işleriyle uğraşan Kalem-i Umumi’den oluşmaktaydı. Merkez ve bağlı kısımlara ait sancak teşkilatı, Kongreler, Kulüpler, İstanbul teşkilatı da örgüt yapısı içinde yer almaktaydı.181

Siyasi parti şeklindeki düzenleme 1916 kongresinde yapıldı. Merkez-i Umumi’nin görev ve yetkileri belirlendi. 1917 kongresinde herhangi bir değişiklik yapılmadığına göre İttihat ve Terakki bu özelliğini korudu.

Parti çok geniş ve birbiriyle farklı grupları bir çatı altında tuttuğundan homojen bir yapıya sahip değildi. Hizb-i cedid adı altında sağ, Hizb-i terakki adıyla sol gruba ayrıldı.182 Ancak sağ grubun etkisi fazlaydı.

İttihat ve Terakki’nin en önemli yapısal sorunu parti-cemiyet ayrılığı ve bunun doğurduğu problemler oldu. İttihat ve Terakki’nin bir parti mi yoksa bir cemiyet mi olduğu sorusu yalnızca muhaliflerini değil aynı zamanda üyelerini de uğraştıran bir konuydu. Bir süre hem cemiyet ve hem de parti olduğu belirtildi

Bir yandan kutsal cemiyet sıfatından vazgeçmeme arzusu, öte yandan bir siyasi parti olma isteği üyelerini uzun süre uğraştırdı. Nihayet 1913 kongresi sonucunda bu ikilik ortadan kaldırıldı ve İttihat ve Terakki siyasi bir parti olduğunu ilan etti.

Meşrutiyet’in ilanından sonra bir süre tüm basın organları destekledi. Daha sonra bunlardan bir kısmı eleştirmeye başladı. İkdam ve Sabah ile İslamcı cephenin görüşlerini dile getiren Sırat-ül Mustakim gibi gazeteler cemiyetin yanında yer aldı. Selanik’te çıkan İttihat ve Terakki, Hürriyet, Rumeli ve İstanbul’da yayınlanan Tanin ile Şura-yı Ümmet gazeteleri cemiyetin yayın organıydı. Tasvir-i Efkar, Tercüman-ı Hakikat gazeteleri bağımsız olarak partiyi desteklediler. İstiklal, Hak, Hadisat ve Vakit gibi gazeteler ise partiye yakındı. Kalem, Karagöz, Haftalık Şura-yı Ümmet, Türk Yurdu, Yeni Mecmua, İslam Mecmuası, Sabah, Bomba, Süngü ve Silah gibi yayınlar da partiyi destekledi.183

Partide milliyetçilik ve batıcılık ilkeleri uygulandı. Eğitimde çağdaşlaşmaya gidildi. Buna göre din işleriyle uğraşacak ve laik eğitime müdahale etmeyecek olan Dar-ül-hikmet-i İslamiye kuruldu. Kadın sorunu ele alındı. Milli Kütüphane, Milli Hazine-i Evrak, Milli Musıki, Milli Filmcilik, Milli Coğrafya Cemiyeti ve Turizm ile ilgili çeşitli kurumlar oluşturuldu.184 Takvimde yeni düzenlemeler yapıldı.


Cemiyet, nizamnamesi gereğince siyaset dışı çeşitli faaliyetlerde bulundu. Bu alanda Türk Gücü gibi spor dernekleri, Türk Ocağı gibi milliyetçi kültür dernekleri, parasız sağlık ve eğitim hizmetleri veren kulüpler cemiyet adına çalıştılar. Ayrıca Müdafaa-i Milliye, Donanma, Himaye-i Etfal (Çocuk Esirgeme) ve Hilal-i Ahmer (Kızılay) gibi hayır ve yardım kurumları da cemiyetin etkisinde kaldı.

Parti temel doktrini olan milliyetçilik gereğince bir Milli İktisat siyaseti gütmeye çalıştı. Bu alanda bir yandan yerli malı kullanma, kooperatifçilik gibi ideolojik boyutu ağır basan çalışmalar yapılırken öte yandan milli bir banka olarak İtibar-ı Milli Bankası kuruldu.185 Yasal alanda çoğu laikleşme temelinden hareket eden pek çok düzenleme yapıldı. Bu alan yapılan yenilikler 1917 kongresi raporunda ayrıntılarıyla ele alındı.

Yaklaşık on yıl ülkenin yönetimini elinde tutan bir partinin taraftarları oldukça çoktu. Taraflar arasında sınıflamalar yapılabilir. Mesela, asker kökenliler, siviller, meclis içi ve dışında olanlar gibi. Meclis içinde İttihat ve Terakki’nin ileri gelen ve yıllar boyunca Merkez-i Umumi üyeliğini yapanlar;186 Talat Paşa, Sait Halim Paşa, Babanzade İsmail Hakkı Bey, Seyit, Hacı Adil, İsmail Hakkı, Hüseyin Cahit Beyler, Hafız İbrahim Efendi ve Ahmet Rıza Bey’di. Partinin başkanları Emrullah Efendi, Halil Menteşe, Talat Paşa, Seyit Bey, Sait Halim Paşa ve Talat Paşa’ydı.


Yüklə 8,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   193




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin