Merkezî Dobruca’nın ise, bunun Bulgarlara terkedilen arazi ile hiçbir alâkası yoktu. Sadece idaresi Almanlar tarafından üstlenilmiş ve Köstence’de bunun için bir Menzil Müfettişliği tesis olunmuştu.
Romanya hükûmetinin resmî kaynaklarına göre, Dobruca’nın eski hududu dahilindeki arazi Köstence ve Tolça sancaklarından müteşekkildi. Köstence’nin 6 kaza, 74 nahiye ve 203 köyü; Tolça’nın ise 6 kaza 60 nahiye ve 126 köyü bulunmaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Tolça sancağını, Köstence sancağından ayrılan 27 pâre köyü ile beraber Bulgarlar idare etmekte olduğundan, Almanların o sıralarda idare ettiği merkezî Dobruca 6 kaza, 47 nahiye ve 203 pâre köyden müteşekkil olan Köstence sancağıyla sınırlıydı.
Köstence sancağı, Almanlar tarafından altı menzil mıntıkasına taksim olunmuştu. Merkezleri ise şunlar idi: Köstence, Mecidiye, Kocalak, Hırsove, Kuzgun, Karaömer.
Sancağa bağlı nahiyeler ve köyler, bu mıntıkalara dağıtılmıştı. Her mıntıka merkezinde yüzbaşı rütbesinde bir kumandan ve maiyyetlerinde de mevki kumandanı nâmıyla ayrıca birer yardımcı bulunuyordu. Bunların hepsi, Merkezî Dobruca’nın askerî işlerini müstakilen yürütmek üzere, Köstence’deki menzil müfettişliğine bağlıydılar. Menzil müfettişi mirliva yahut miralay rütbesindeydi. Menzil kumandanlarıyla beraber Merkezî Dobruca’daki bütün askerî müesseselerin reisleri ve memurları menzil müfettişliğine tabi idiler.
Sancak dahilindeki nahiyelerin önemli olanlarına, mülâzim rütbesinde bir subay ve bütün köylere 2 ilâ 5 arası asker yerleştirilmişti. Mıntıka merkezleriyle nahiyelerdeki subayların maiyyetinde de ayrıca yeteri kadar asker mevcuttu. Merkeze bağlı bütün subaylar askerî görevlerinin yanı sıra, mülkî görevleri ve savaş zamanında meydana gelmesi muhtemel her türlü işi yapmakla mükelleftiler. Merkezî Dobruca’da Alman idaresini teşkil ve te’min eden esas uzuvlar bunlardan ibaret olup, kazalar, mevkiler ve köylerdeki idare vasıtaları da belediye reisleri ile muhtarlar idi. Belediye reisleri, Köstence hariç olmak üzere diğer mıntıka merkezlerinde ahâlinin ekseriyetine veya durumuna göre, yerliler arasından tayin edilmekte ve bunlara yine mahallinden birer muâvin yahut kâtip ilâve olunmaktaydı. Muhtarlar da aynı şekilde tâyin olunmaktaydı. Köstence Belediye Başkanlığı’nı bir Alman yüzbaşı yapmaktaydı. Gerek belediye reislerine, gerek köylerdeki muhtarlara periman ismi verilmekteydi ve hepsi muvazzaftı. Köstence’de belediye reis muavinine 600, diğer kasabalarda belediye reislerine 300-400 frank maaş verilmekteydi. Muhtarların maaşları ise 50’şer franktan ibaret idi.
Kasaba ve köylerde, menzil müfettişliğinin her türlü emri, perimanlar aracılığıyla ahâliye tebliğ ediliyor, vergi, zahire ve hayvanat yine bunlar vasıtasıyla toplanıyordu. Birçok nahiye ve köyde, köylü ve periman ile Almanlar arasındaki tercümanlık görevini, muhtelif milliyetteki Musevîler yapmaktaydı.
Yukarıdaki izahattan anlaşılacağı üzere, Merkezî Dobruca’da Almanların sivil memurları veya müstakil bir idare-i mülkiye teşkilâtı mevcut olmayıp, bütün işler Köstence’deki menzil müfettişliğinin kararları ve emirlerine uygun olarak, askerî memurlar eliyle yürütülmekteydi. Mezkûr müfettişlik bu yüzden muhtelif şubelere bölünmüş olup, mülkî meselelerle beraber adliye, maliye ve ilmiye işlerini de ihtiva eden idare şubesinin müdürlüğü, Almanya’da ihtiyat yüzbaşısı rütbesinde olan Mösyö Korince (?)’ye verilmişti.
1917 ortalarında yapılan sayım neticesinde Köstence sancağının nüfusu 170 bin olarak tespit edilmişti. Bunların milliyetlerine göre nispetleri şöyleydi: Romen %50, İslâm (Türk ve Tatar) %25, Bulgar %18 ve diğerleri %7.
Fakat bu yekûn ile nispetlerin doğruluğuna hükmedilmesi oldukça zordur. Zira bölge sakinlerinden birçoğu askerde olduğu gibi, bir kısmı da önceden Romanya dahiline gitmiş veya zorla gönderilmişlerdi. 1917 yılının ikinci yarısından itibaren geri dönüşler başladığı için, söz konusu rakamlar da, tabiî olarak değişmiştir.
Dobruca’da Savaş İdaresi
Savaş durumu dolayısıyla Dobruca’daki idarî işler basit şekilde ve şöyle yürütülüyordu:
Belediye İşleri: Mıntıkaların merkezlerinde, beldeye ve belde sakinlerine ait ve şartlara göre ifası mümkün olan belediye hizmetleri, ilgili dairelere verilmişti. Vergi tahsilatı, nüfus muameleleri, iaşe, hayvan vesaire alım-satımı bunlar arasındadır. Belediyelerin muntazam bütçeleri yoktu. Rüsûm-ı belediye adına tahsil olunan vergiler; Romanya hükûmeti zamanında câri olan rüsûmdan tahsili mümkün olabilenler, Köstence merkezinde belediyeye ait emlâkın icarından, ruhsatiyelerden, vukuat ilmuhaberlerinden, esnaf tezkirelerinden, eczahanelerden, hayvan tezkirelerinden, duhûliyelerden sağlanıyordu. Bunlara et, ekmek ve odun satışından elde edilen gelirler de ilâve olunmaktaydı. Söz konusu vergilerden, 1917 senesi Nisan-Aralık döneminde 699.801 ley (Bir ley, Osmanlı lirası itibariyle dört kuruş) gelir sağlanmış, aynı müddet zarfında belediyenin 662.859 ley
giderleri olmuştur. 1916-17 senesi Köstence Belediye bütçesinde kayıtlı tahminî gelirlerin miktarı 4.105.533 ley idi.
Malî İşler: Hükûmet vergileri toplanamamaktadır. Nahiye idaresinin muhtaç olduğu meblağlar köylerde şahıslardan, hayvan ve araziden alınan muayyen vergilerle karşılanmaktadır. Bütçe açıkları, köylere taksim edilerek tahsil olunan olağanüstü vergilerle kapatılmaktadır. Nahiyelerin idaresini te’min için daha önce Romanya hükûmetince de başka oranlarda toplanmakta olan aşağıdaki vergiler tahsil edilmekteydi:
1- Kalpak Resmi (Bir nevi şahsî vergi). Senevî: 7.50 ley.
2- Hayvan Rüsûmu (At, öküz vesaireden alınmaktadır). Senevî 1 ila 3 ley.
3- Arazi Vergisi (10 hektardan 100 hektara kadar). 15 ila 110 ley.
Almanlar tarafından yalnız Köstence ve Mecidiye’de yeni vergiler ihdas olunmuştu. Bunlar da emlâk, temettu’ vergileriyle, şahsî vergi ve hayvan rüsûmu idi. Bunların oranları da şöyleydi:
1- Emlâk Vergisi: Yıllık safî gelirlerinin yüzde 2’sinden yüzde 5’ine kadar.
2- Temettu’ Vergisi: Temettu’nun derecesine göre senevî 10 leyden 1000 leye kadar.
3- Şahsî Vergi: 1500 leyden 100 bin leye kadar serveti olanlardan, yüzde 2’den yüzde 20’ye kadar.
4- Hayvan Rüsûmu: Hayvan başına senevî yarım leyden, üç leye kadar. Yalnız, köpeklerden senevî otuz ley alınıyordu.
Bu vergilerden bazısı Romanya hükûmeti zamanında da câri olmakla beraber, oranları farklı ve bilhassa hayvanat rüsûmu kadar yüksek değildi. Vergi tahsili ise belediye dairesine havale edilmiş ve yüzde yirmisi belediye veznesine terk olunmuştu.
Köstence’de senevî toplanan 8.370.000 ley varidat, yine tamamıyla Köstence sancağına sarf olunmaktaydı. Belediye memurlarından başka, Romanya hükûmeti memurlarından olup, Köstence ve bağlı yerlerinde kalanlara ve dahile sevk edilen kişilerin ailelerine, yetim ve emeklilere, müfti ve kadıya, muallim, imam, hatip ve rahiplere de maaş verilmekteydi.
İnzibat İşleri: Kasaba ve köylerde emniyet ve asayiş, umumiyetle askerî birlikler tarafından te’min olunmaktaydı. Kasabalarda polis ve köylerde gece bekçileri namıyla, yerlilerden bazı şahıslar da bunların yanında istihdam olunmuştu. Zaten sıkıyönetim her tarafta uygulandığından, akşam saat dokuzdan sonra sivillerin dışarı çıkmaları yasaktı. Ahâlinin bir yerden diğer bir yere seyahat etmesi (kasaba ve köyler arasında) menzil ve nokta kumandanlarından ve köylerdeki askerler tarafından, 2-15 frank arasında değişen bir ücret mukabilinde verilen geçiş vesikasını almasına bağlıydı. Bir köyün bağlı olduğu nahiye haricine bu vesikayı taşımaksızın çıkanlardan 500 liraya kadar nakdî ceza alınmaktaydı. Nahiye ve menzil mıntıka hudutlarında sürekli dolaşan süvari askerler umûmî şoselerin münasip mahallerinde kurulan karakollar, gelip geçenlerin vesikalarını tetkik ile görevliydiler.
Âdi hırsızlık, hayvan çalma, yaralama gibi durumlarda menzil kumandanlarıyla nahiyelerdeki subayların takdirine göre, nakdî cezalar ve hapis cezaları verilebilmekteydi. Bir kimsenin hanesinde veya üzerinde silah bulunması 5 bin ley nakdî cezayı veya iki sene hapsi gerektiriyordu. Herhangi bir sebeple iki sene veya daha ziyade hapis cezasına çarptırılanlar, bu mahkumiyeti geçirmek için Almanya’ya gönderiliyordu.
Nüfus Muamelatı: Merkezî Dobruca’da Almanlar tarafından yapılan sayımdan sonra, herkese hüviyet, milliyet, doğum yeri ve uyruğunu gösteren matbu bir vesika veriliyordu. Yeni doğan çocukların da, ilgili yerlere malumat verilerek kaydının yapılması ve böyle bir vesika alınması mecburiyeti getirilmişti. Diğer nüfus olayları bütün ilgili dairelerine kaydettiriliyordu. İslâm cemaatının dinî ve mezhebî işleri, eskisi gibi Köstence’deki müftî ve kadı taraflarından görülmekteydi.
Adlî İşler: Cereyan etmemekteydi. Yalnız Köstence’de askerî mahkeme, sadece müttefik devletler teb’asına ait dâvalara bakmaktaydı.
Maarif İşleri: Menzil mıntıkaları dahilindeki bütün Romen okulları kapalıydı. Romen tebaasından olan Müslüman, Bulgar ve Almanların mektepleri ise açık olup, bunların da yalnız öğretmenlerinin maaşları, sıra ve tahta gibi gereçleri Almanlar tarafından tesviye ve te’min edilmekteydi. Öğretmen maaşları köylerde 50’şer franktan ibaretti. Müslümanların dinî okullarındaki tedrisat, daha ziyade İslâm cemaatinin ve köy ahâlisinin yardımlarıyla sürdürülmekteydi. Bununla birlikte, köylerdeki İslâm okullarının çoğunluğu sağlık şartlarına uygun olmayan hanelerdeydi; bir kısmında sıralar bile tedarik edilememiş olduğundan, çocuklar zemine serili hasırlar üzerinde oturup ders yapmaktaydılar.
Ziraat ve Sanayi: Dobruca’nın istilâsında ele geçirilen zahire -büyük bir kısmı gizlice Bulgaristan’a götürülmek üzere- müttefik devletlerin ülkelerine gönderildi. Daha sonra Almanlar ve Bulgarlar tarafından, kendi idareleri dahilinde, asker ve köylü eliyle ordulara mahsus olarak ekim yaptırıldığı gibi, köylünün mahsul fazlası da belirlenen bedellerle satın alınmaktaydı. Ordu adına
ekim işi için köylerde halk zorla çalıştırılmaktaydı. Bazı Müslüman köylerinde, ahâli kendi işlerini göremeyecek derecede bu işlerle meşgul edilmekteydi.
Almanlar ziraati, o sıralarda yerlerinde bulunmayan çukoylara, köylülere, hükûmete ve hatta krallık hanedanına ait araziler üzerinde icra ettirmekte ve bu arazilerin kendilerine gerekli olmayan kısımlarını hektar başına yirmi ley bedel ile köylüye kiralamaktaydılar. Bu şekilde elde edilen icar bedeli 700 bin leye ulaşmıştı.
Un, değirmen fabrikaları, petrol kuyuları, kömür madenleri ve tuz yatakları ile mevcut diğer madenler de işletilip hayli gelir sağlanmaktaydı. Petrol satışından doğan hasılat, bilâhare dört müttefik devlet arasında taksim edilmek üzere ayrıca kaydolunup bütçeye geçirilmekteydi.
Posta: Köstence’de muntazam bir posta ve telgrafhâne bulunduğu gibi, menzil mıntıka merkezlerinin hemen hepsinde ve bütün nahiyeler ile önemli köylerde telgraf ve telefon mevcuttu.
Dobruca
Üzerinde
Bulgar
İddiaları
Bulgarlar müttefik devletlerin istilâsı altına girdiği günden, 1919 senesi başına kadar, Dobruca’nın kendilerine ait olduğu ve anavatanlarına ilhak edilmesi gerektiği iddiasıyla, sürekli neşriyat ve propaganda yapmışlardır. O kadar ki, üniversite öğretim üyeleri ile askerî müelliflerinden başlayarak, eli kalem tutan büyük küçük bütün gazete yazarlarına kadar herkes, küçük bir delil bulduğunda herkes ya bir kitap, risale ya da gazetelerde makale yazıyordu. Bu neşriyatlardaki iddiaları, özetle şu noktalarda toplanmaktaydı:
1- İlk Bulgar hükûmetinin kuruluş tarihi olan milâdî 679 senesinde, o zamanki Bizans İmparatoru IV. Konstantin ile Bulgar Prensi Asparoç arasında akdedilen muahede gereği Dobruca Bulgaristan arazisi olarak tanınmıştır. Bölge, son Bulgar Prensi olan, İvanko’nun babası Dubrovitç’in adıyla anımaktadır ve 14. asırda Türkler tarafından ele geçirilmiştir. Dolayısıyla tarihî olarak Bulgarlara aittir.
2- Osmanlı-Rus muharebeleri sırasında harap olan Dobruca genellikle Bulgarlar tarafından tekrar imar edilmiştir. Türklerin hükmettiği beş asır zarfında, buraya hayli Türk, Tatar vesair milletler yerleştirildiği halde, Bulgarların milliyetlerini kaybetmemeleri sebebiyle irsen de Bulgarlara aittir.
3- Bulgarlar, bölgedeki hemen bütün kasabalarla eskiden beri ticarî münasebetler tesis etmişlerdir. Ayrıca, Dobruca valisi Said Paşa tarafından Sultan Abdülmecid Han adına izafetle, Karasso adındaki panayır mevkiinde kurulan Mecidiye kasabasıyla da ticarî ilişkilerini genişletmiştir. Şu halde iktisadî açıdan da, burası Bulgaristan’ın bir parçasıdır.
4- Dobruca’nın her tarafında mektep ve dinî müesseseler bulunmasından dolayı ilmen; Bulgar Eksharklığı’nın tesisini sağlayan 1862 tarihli padişah fermanında zikredildiklerine göre, Dobruca’nın dinen de Bulgarlarla irtibatı bulunmaktadır.
5- Tuna mecrası, askerlik noktasından tabiî hudutlarını teşkil ettiğinden, varlığını müdafaa için, Dobruca’nın Bulgaristan’a ait olması da hayatî bir zarurettir. Zaten savaşta sadece Makedonya ve Dobruca’nın anavatanlarıyla birleşmesini sağlamak için savaştıklarını ileri süren Bulgarlar, bölgenin kendilerine ait olması gerektiğinde ısrar etmekteydiler.
Bulgarlar işi sadece propaganda seviyesinde tutmayıp, fiiliyata da aktarmışlardır. Bu cümleden olarak, Merkezî Dobruca’nın idaresi Almanlara verildikten sonra, artık herhangi bir müdahalede bulunmamaları gerekirken, itilâfnâmenin imzalanmasından dokuz ay sonra, Köstence’ye tam kadroda bir liva idare heyeti, kazalarına birer kaymakam ile memurlar tayin ederek Dobruca’nın mülkî idaresini ele geçirmek istemişlerdir. Bu durum Bulgar Telgraf Ajansı aracılığıyla ilân edilmişse de, Köstence’deki Alman menzil müfettişi, bölgede yalnız askerî idare mevcut olduğundan bahisle, gelen memurları, Bulgar hükûmetinin onlara verdiği sıfatla kabul etmemiştir. Dolayısıyla iki yüz civarındaki bu görevliler, gönderildikleri yerlerde etkisiz ve yetkisiz kalmışlardır. Bulgarların bunu, Almanlar ileride geri çekildiklerinde, Dobruca idaresinin kendilerine verilmesini beklediklerini göstermek için yaptıkları anlaşılmaktadır.
Köstence’deki Osmanlı askerî murahhasının ifadesine göre, Bulgar mülkî memurlarının buraya tayin ve gönderilmesinden önce Alman umûmî karargahına bilgi verildiği şüphesizdir. Ancak söz konusu memurlar Köstence’ye ulaştıklarında işe başlattırılmamışlardı. Zira, Almanlar, Dobruca muharebesine iştirak etmiş olan Osmanlı Devleti’nin de bu konuda söz sahibi olduğunu düşünmekteydiler ve durumu müttefiklerine tebliğ ederek alınacak kararları beklemekteydiler.
Bulgarları bu teşebbüse sevk eden yegâne sebep, Dobruca’yı tamamen sahiplenme emellerinden kaynaklanıyordu. Bölgenin kuzey ve güneyinde mühim iki parçaya geçici de olsa el koyduktan sonra, ortada kalan kıs-
mın da tamamen veya müştereken idaresini talep etmeleri onlar için pek tabiî görünmekteydi. Ayrıca, fiilî durum meydana getirirlerse, barış görüşmelerinde hedeflerine kolaylıkla varacaklarını düşünmekteydiler.
Babadağ Toplantısı
Sivil memurlarının Merkezî Dobruca’da idareye iştiraklerinin kabul edilmemesi, Bulgarların hızını kesmemiş, aksine daha da arttırmıştır. Hatta, İstanbul’u son ziyareti münasebetiyle Sofya’da birkaç gün geçiren Almanya imparatorunu güya Bulgar toprağında selâmlamak ve bu vesile ile Dobruca üzerindeki haklarını te’yid ettirmek üzere Köstence’ye davet etmişler fakat muvaffak olamamışlardır. Yine, Merkezî Dobruca’nın idaresindeki istiklâlden dolayı, kuzey ve güneydeki Bulgar ordularının i’aşesinin de bu idarece karşılanmasını istemişlerdir. Ancak, Dobruca Alman Menzil Müfettişi ile Bulgaristan i’aşe müdüründen ve maiyyetlerinden oluşan bir heyet, yaptığı görüşmeler sonunda talebi reddetmiştir.
Bunun üzerine Bulgarlar, bir taraftan kuzeyde kendi idare sınırları içinde bulunan Babadağ kasabasında Dobruca unvanıyla teşkil etmiş oldukları millî cemiyetleri ve diğer taraftan görevsiz kalan memurları vasıtasıyla geniş ölçüde propaganda faaliyetlerine girişmişlerdir. Daha önce belirtildiği gibi, Bulgarların ekseriyeti Tolça sancağı dahilinde sakin ve o havalide İslâm ahâli az olduğundan, bu sancağın hemen her kaza ve köyünde, Dobruca cemiyetine bağlı birer şube açmışlardı. Ayrıca, Merkezî ve Güney Dobruca’da da şubelerini çoğaltabilmek için çalışıyorlardı. Cemiyetin esas maksadı bölgedeki muhtelif unsurları Dobruca’nın Bulgaristan’a ilhakı fikrine alıştırmaktan ibaretti. Söz konusu talepler, 1917 yılı içinde ara sıra Babadağ’ında toplanan bazı kimselerin imzasıyla, Bulgar hükûmetine ve diğer taraflara gönderilen ve gazetelerde yayınlanan telgrafnâmelerle, defalarca ortaya konmuştur. Ancak bu yeterli sayılmayarak, bir de sözde din ve milliyet ayrımı yapılmaksızın bütün Dobruca sakinlerinin umûmî arzularına tercüman olmak üzere büyük bir miting yapmaya teşebbüs edilmiştir.
Güney Dobruca’daki birçok İslâm köyüne gelen Bulgar memurlar halkın mekteb, mabed, ziraat ve arâzi işlerini müzakere için Babadağ’ında toplanacak hey’ete birer temsilci gönderilmesi lüzûmunu tebliğ etmişlerdi. Kuzey Dobruca’da ise, bu muamele yalnız tebligatla kalmayıp, murahhasların bizzat seçilmesi ve sevki şeklinde cereyan etmiştir. Söz konusu millî toplantı, seçilen temsilcilerin katılımıyla, 16 Aralık 1917 tarihinde, Babadağ’ında büyük bir tantana ile yapılmıştır. Bulgarlar, Dobruca’nın Bulgaristan’a aidiyeti hakkında yukarıdaki iddialarının yanı sıra, Romenlerin ahâliye karşı icra eyledikleri mezalimden bahisle, bölgenin Bulgaristan’a bağlanmasına dair tanzim ettikleri istek mektuplarını, çeşitli hükûmetlere ve Brest Litovsk barış görüşmeleri heyetine göndermişlerdir. Toplantıya, dört yüzden fazla murahhasın iştirak ettiği ve bunlar arasında bulunan birçok Türk, Tatar, Alman, Rus ve hatta Romen delegenin Bulgarlarla aynı fikirde oldukları yerı resmî Eco do Bulgarı gazetesi tarafından iddia edilmişti. Oysa sadece on iki İslâm murahhası iştirak etmiş ve bunlardan dokuzu Kuzey Dobruca’dan zorla getirtilmişlerdi. Güney Dobruca’dan ise yalnız Mecidiye kasabasından bir kişi ve idaresi Bulgarlara verilmiş Hacıoğlu Pazarcığı’ndan da iki kişi yine zorla toplantıya iştirak ettirilmişlerdir.
Bulgarların istilâ sırasındaki zulümleri dikkate alınırsa, Müslüman halkın korku ve şiddet görmeden Bulgar idaresini kabul edemeyeceği, hele böyle bir talep için akdolunacak toplantıya bilerek temsilci göndermeyecekleri açıktır. Zikrolunan toplantıda, Dobruca Bulgaristan’a ilhak edildiği takdirde, çukoyların elindeki arazinin derhal alınarak ahâliye taksim edileceği vaad edilmekteydi. Halbuki o sıralarda, sakinlerini Müslüman ve Bulgarların oluşturduğu bazı köylerde cami ve mekteplere aid vakıf arazileri, Bulgarlar tarafından kendi hesaplarına zorla işletilmekteydi. Türk köylerinde, Dobruca’nın artık Bulgar arazisi sayıldığı söylenerek, şimdiden ya bu duruma alışmaları veya Türkiye’ye göç etmeleri tavsiye ediliyordu. Bu tehditler Müslüman ahâlinin korku ve nefret duygularını arttırmakta ve barıştan hemen sonra Türkiye’ye göç niyetleri güçlenmekteydi.
Merkezî Dobruca Hıristiyanlarına karşı gösterilen muameleler ise daha başka şekilde olup tamamen iki yüzlü bir siyasetin bir mahsulüydü. Meselâ köylerde Romenlere pekçok zulüm yapıldığı halde, Müslüman çocuklarının mekteplere devam ederek, Romen çocuklarının tahsilden mahrum kalmasını Bulgarlar hazmedemiyorlardı. O yüzden, Mecidiye gibi mühim, fakat ancak on hane kadar Bulgar nüfusuna sahip olan bir kasabada büyük bir mektep açmışlardı. Buraya devam edecek çocuklardan fakir olanlarına öğle yemeği, elbise ve kundura verileceğini ilân ederek, kısa zamanda yüz elli kadar
Romen çocuğunu toplayıp, Bulgarca eğitimlerine başlamışlardı. Yine Merkezî Dobruca köylerinde askerleri için zahire ve hayvan satın alımında uyguladıkları tarafgirlik de ahâliyi güyâ hoşnud etmek içindi. Bulgarlar, Almanlar tarafından ordu ve i’aşe namına menzil idarelerince satın alınacak zahire ve hayvanat için konulmuş fiyattan daima bir iki franktan fazlasını köylüye teklif etmekte ve dolayısıyla sözde köylünün Almanlarca ihmal edilen menfaatinin muhafazasına çalıştıklarını imâ etmekteydiler.
Osmanlı Mülkiye Müfettişi Kemal Bey’in bölgede yaptığı incelemelerde, Merkezî Dobruca ahâlisinin ne Alman idaresinden ve ne de Bulgarların zahire ve hayvan satın alma bahanesiyle meydana gelen müdahalelerinden memnun olmadığı anlaşılmaktadır. Alman idaresinin askerî şiddeti ve angaryanın köylüyü bîzâr edecek sûrette devamı, en adî meselelerde bile ağır nakdî cezalara maruz kalmaları, zahire ve hayvanatın uygun olmayan fiyatlarla satın alınması bu memnuniyetsizliğin başlıca sebeplerindendi. Halk, ileride ülkelerine dönecek Almanların Dobrucanın kaynaklarını mahvetmeye dönük faaliyetlerde bulunduklarına inanmaktaydı.
Türklerin diğer unsurlara nazaran hoşnutsuzluklarının bir sebebi de, lisan bilmediklerinden, Almanlar nezdinde haklarını bizzat müdafaa edememekten kaynaklanmaktaydı. Evleri yanmış, yıkılmış ve köylerini mecburen tahliye etmiş olan ahâlinin peyderpey dönerek kendilerine ancak bir mesken tedarikiyle meşgul oldukları, hayvan, araba ve makine namına hiçbir şeye sahip bulunmadıkları sırada bile angaryaya sevkedilmeleri ve vergi ile mükellef tutulmaları Türkleri çileden çıkaran hususlardı.
Erkekleri Romanya ordusunda asker olan veya önceden iç taraflara sevkedilen Türk ailelerinin bazılarına, Alman menzil idaresince otuzar frank maaş verilmekteydi. Ancak yekûnü mühim bir miktara baliğ olan diğerlerine maaş verilmemekte olduğundan, bunlar sefil ve perişan olarak başkalarının yardımlarına muhtaç şekilde hayatlarını sürdürmekteydiler. Köstence’deki Osmanlı askerî murahhaslığından köy muhtarlarına ta’mim edilen bir genelge ile bu gibilere de maaş tahsis edilmek üzere isimleri gönderildiği halde, maalesef bir sonuç alınamamıştı.
Türklerin Muhtariyet Talepleri
Bulgarların Babadağ’ına yaptırdıkları toplantıdan ders alan Köstence Türk ve Müslümanlarının ileri gelenleri de, müftünün başkanlığında bir meşveret meclisi kurarak, Dobruca’ya idarî muhtariyet verilmesini sağlamak üzere faaliyete geçmişlerdir. Ve sancağa bağlı köylerden celbolunan elli kadar temsilciyle yapılan ikinci toplantıda, hazırladıkları beyannamemenin birer nüshasını, Almanya ve Avusturya başvekilleri ile meclis başkanlıklarına ve Brest Litovsk barış görüşmelerine gönderilmek üzere imzalamışlardır. Bu temsilciler arasından seçilen otuz kişi ise, idarî muhtariyet meselesini takip etmek üzere görevlendirilmişlerdir.
Rus Demokrat Partisi, daha önce, barış görüşmelerinde ele alınması dileğiyle, Dobruca’ya muhtariyet verilmesini istemişti. Konu Romanya’nın da iştirakiyle barış görüşmelerinde müzakere edilir ve Rusların teklifi kabul olunursa, halk oylamasına gidilecek ve çoğunluğun iradesine göre karar verilecekti.
Romanya’nın Balkan Harbi’nde Bulgaristan’dan aldığı Kadrilater diye isimlendirilen parçanın nüfusu da hesaba katılırsa, çoğunluğun Müslümanlara geçme ihtimali doğmuştu. Ancak, yukarıda sözü geçen beyannamede, Dobruca’nın yalnız üç yüz köyünden gelen temsilciler tarafından idarî muhtariyet talebinde bulunduğu bildirilmiştir. Bu miktar ise yetersizdi. Dolayısıyla meselenin görüşülebilmesi için, Kadrilater bölgesi ahâlisinin de hesaba katılması gerekiyordu. Bu hususa dikkati çeken Osmanlı Mülkiye Müfettişi Kemal Bey, plebisit kararı çıkana kadar, söz konusu bölge ahalisinin ikazı ve uyandırılması mecburiyetini vurgulamaktaydı. Zira, Kadrilater bölgesi hariç tutularak yapılacak bir plebisitin sonucunun Müslümanlar aleyhine olacağı apaçıktı.
Öte yandan, Kadrilater kısmı Bulgarların işgalinde olduğu için, o tarafta kalan Silistre, Tutrakan ve Balçık civarlarında propaganda yapılmasını Bulgarların nasıl karşılayacağı merak konusu idi. Yine, Babadağ miting heyeti içinde bir kısım Müslümanların imzalarının bulunması ve diğer bir kısım Müslümanların da Dobruca için muhtariyet talep etmeleri meselesi yorumlanması oldukça güç bir meseleydi. Zaten Bulgarlar, Köstence Müslümanlarının faaliyetlerini sıkı bir şekilde takip etmekte ve her türlü güçlüğü göstermeye hazırlanmaktaydılar. Bir de, muhtariyet talebi amacıyla teşekkül eden Müslüman heyetin, bu işleri takip etmek için gerekli maddî imkândan yoksun olmaları önemli bir problem olarak kendini gösteriyordu.
Osmanlı Devleti’nin İdareye
İştirak Gerekçeleri
Dobruca’nın Birinci Dünya Savaşı’nda istilâ edilmesi, Bulgarların faaliyetleri, ayrıca Alman ve Bulgar idarelerine karşı halkın tepkisi hakkında yukarıda verilen bilgilerin ışığında, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki idareye iştirak etme arzusunun başlıca dört ana sebebi bulunmaktaydı.
Dostları ilə paylaş: |