Ali Fuat Cebesoy, hatıratında grubun liderinin Mustafa Kemal olduğunu söylemektedir. Mustafa Kemal liderliğinde hareket eden grubun çalışmaları kısa bir süre sonra ihbar edilmiştir. Dersliklerin birinde Okul Nazırı Ali Rıza Paşa tarafından suçüstü yakalanmışlar; ancak yine Ali Rıza Paşa’nın inisiyatifiyle ceza almaktan kurtulmuşlardır.13 İnkılâp tarihimizin kaynakları incelendiğinde Mustafa Kemal’in Harp Akademisi’nde başka bir vukuatına rastlanmamaktadır. Ancak Akademi’yi bitirir bitirmez tutuklanmıştır.
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti
Kuruluyor
Mustafa Kemal’in Harp Akademisi’nden mezun olduğu tarih 11 Ocak 1905’tir.14 Mustafa Kemal’in tutuklanması da hemen bu tarihten sonradır. Mezuniyetten sonra tayin olunacakları ordunun belli olacağı tarihe kadar oturmak üzere birkaç arkadaşıyla birlikte İstanbul’da bir ev tutmuşlar, burada toplantılar yaparak rejimi tartışmışlardır. Fakat onlar yine ihbar edilmişler ve silâhlı komite kurmak ve II. Abdülhamit’e suikast hazırlamakla suçlanmışlardır. Yapılan soruşturmalar sırasında Mustafa Kemal ve arkadaşlarının askerlikten atılmaları hatta sürgüne gönderilmeleri gündeme gelmiştir. Fakat yalnızca bir kınama cezası alarak bir aylık bir tutukluluktan sonra serbest bırakılmışlar15 ve tayinleri yapılmıştır.
O dönemde yeni mezun olmuş subaylar genellikle Rumeli’deki ordulara gönderilirken Mustafa Kemal ve arkadaşları için durum biraz farklı olmuş, aralarında anlaşmalarına rağmen tayinleri II ve III. Ordu yerine Erzurum’daki IV. Ordu ve Şam’daki V. Ordu’ya yapılmıştır. Mustafa Kemal, Ali Fuat ve Müfit (Özdeş) Şam’a gönderildi. Mustafa Kemal, rejime karşı tutumu nedeniyle devamlı gözaltında bulundurulması kaydıyla Şam’a gönderilmişti.16
Bu tarihe kadar hiçbir cemiyete üye olmayan, Mustafa Kemal’in mevcut rejime karşı çalışmaları Şam’da daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Mustafa Kemal, Şam’a gittikten sonra ordu kumandanlarından Lütfi Bey aracılığıyla Mustafa (Cantekin) isimli bir tüccarla tanıştı.17 Bu kişi, İstanbul’da Askerî Tıbbiye öğrencisi iken 1900 yılında rejime karşı davranışlarından dolayı tutuklanmış, 3 yıl kalebentliğe mahkûm edilmiş, 1903 yılında da Şam’a sürgüne gönderilmişti. Dr. Mustafa faaliyetlerine burada da devam etmişti. Mustafa (Cantekin), arkadaşlarından Albay Lütfi, Doktor Yusuf, Eczacı Reşit Tahsin, Veteriner Mehmet, Kimyacı Hüseyin, Kâzım Bey ve tüccardan Mahmut Beyler ile “Vatan” adında bir cemiyet kurmuş;18 muhtemelen 1905 yılının Haziran ile Ekim ayı arasında bir tarihte de Mustafa Kemal arkadaşı Müfit ile beraber bu Cemiyete katılmıştır.19 Başlangıçta Cemiyetin başkanlığını Lütfü Bey yapmasına rağmen onun faaliyetlerden çekilmesi sonucu yönetim tamamıyla Mustafa Kemal’e kalmıştır.20 Mustafa Kemal’in katılmasından sonra Cemiyet “Vatan ve Hürriyet” adını almış ve bu isimle anılmıştır.
Bu tespit, Mustafa Kemal’in çeşitli zamanlarda yayımlanmış hatıraları dışında önemli bir kaynak tarafından da doğrulanmaktadır. Osmanlı ordusunda görev yapmış Alman generallerinden biri olan Imhoff’un 1913’te yazmış olduğu makale, Mustafa Kemal ünlü olmadan çok önce yazılmıştır. Makalede, Şam’da ilk askerî örgütün Hacı Mustafa adında biri tarafından kurulduğu daha sonra Mustafa Kemal’in Selânik’te örgütün bir şubesini açtığı bildirilmektedir.21
Mustafa Kemal; Cemiyetin yönetimini üstlenmesinden sonra Suriye ve çevresinde hızlı bir şekilde teşkilâtlanma çalışmalarına başladı. Özellikle Yafa, Beyrut ve Kudüs’e giderek Cemiyetin şubelerini kurmaya çalıştı. Ancak Mustafa Kemal Yafa’da bazı başarılar elde ettiyse de, Suriye’deki çalışmaları istenilen düzeye ulaşamadı.22
O dönemde Suriye, bu tür faaliyetlerin kolayca yaygınlaşabileceği bir bölge değildir. Buna karşın Makedonya (Rumeli) hürriyet fikirlerinin kolayca yayıldığı ve taraftar bulduğu coğrafyadır. II. Abdülhamit Dönemi’nde askerî okullardan mezun olan genç subaylar genellikle bu bölgeye gönderilirlerdi. Bu bölgeden Avrupa ile temas oldukça kolay olduğu için genç subaylar hürriyet, meşrutiyet, milliyetçilik gibi fikirlerden daha çok etkilenmişlerdi. Mustafa Kemal de bu durumun farkındadır ve teşkilâtını yaygınlaştırmak için Rumeli’ye geçmesi gerektiğini düşünmüş, bölgesinden uzaklaşması yasak olduğu hâlde Mısır ve Yunanistan üzerinden Selânik’e kaçak olarak gitmiştir.23
Mustafa Kemal Selânik’te dört aylık bir rapor almayı başarmış ve burada bulunduğu Şubat-Mayıs 1906 tarihleri arasında Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin bir şubesini açmak için çalışmalar yapmıştı. Sonunda Harbiyeden sınıf arkadaşı Ömer Naci ile yine sınıf arkadaşları Hakkı Baha (Pars), Hüsrev Sami (Kızıldoğan), Selânik’teki Askerî Okul Müdürü Bursalı Mehmet Tahir, Selânik’teki Muallim Mektebi Müdürü İsmail Mahir ile birlikte Cemiyetin Selânik şubesini kurmuştur.24 Verilen bu isimler, Mustafa Kemal’in 1922 tarihli mülakâtında yer almaktadır.25 Ancak Hüsrev Sami Kızıldoğan, makalesinde Mehmet Tahir ve İsmail Mahir’den hiç bahsetmezken onların yerine Mustafa Necip’in26 ismini zikretmektedir. Afet İnan ise makalesinde Mustafa Necip’ten bahsetmemektedir.27 Cemiyete daha sonraki bir tarihte, ileride Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile münasebeti sağlayacak olan Mustafa Kemal’in Fransızca Öğretmeni Naki (Yücekök) Bey de katılmıştır. Mustafa Kemal’in Cemiyetin ilk kurucuları ile olan ilişkilerinin seyrini daha sonraki dönemlerde incelediğimizde bunların kendisine çok yakın olan isimlerden meydana geldiği görülür. Dolayısıyla Mustafa Kemal’in verdiği isimlerin doğruluğu kuvvetle muhtemeldir.
Cemiyetin Selânik şubesinin açılışında Mustafa Kemal, “…ben Suriye’de bir Cemiyet kurdum. İstibdat ile mücadeleye başladık. Buraya da bu Cemiyetin esasını kurmaya geldim…”28 demekle, Selânik’i bir mekân olarak seçmiş olduğunu ve bu bölgedeki ihtilâlci cemiyetlerin ilkinin meydana getirilişini vurgulamaktadır. Dolayısıyla Mustafa Kemal Selânik’te gizli teşkilât kuran ilk kişidir. Bu teşkilâtın ilk olmasına rağmen 1908 ihtilâlinin hazırlayıcısı ve öncüsü olduğu söylenemez. Çünkü 1908 hareketinde Enver ve Talat Paşalar daha ön plânda yer alacaklardır.
Bu arada, Mustafa Kemal’in Şam’daki görevinin devam etmesi ve İstanbul’da bu yönde gelişmelerin olması onun kısa bir süre sonra Selânik’ten ayrılmasını zorunlu kılacaktır. Çünkü İstanbul’dan kendisinin Selânik’te olduğunu öğrenenler olmuş, soruşturma başlatılmıştı.29 Böylece Mustafa Kemal’in başladığı iş yarım kalmış ve Mayıs 1906’da Suriye’ye dönmüştür.30
Mustafa Kemal’in dönüşünden sonra Cemiyetin Selânik şubesi de hiçbir ciddî faaliyet gösterememiştir. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti Selânik’te kurulmuş olan bu tür cemiyetlerin ilkidir. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti faaliyetlerindeki başarısızlığına rağmen mevcudiyetini
Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin ortaya çıkışına kadar devam ettirmiş; varlığını kendi iradesiyle ilga yoluna gitmemiştir.
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin
Kuruluşu
Çalışmanın başlangıcında da belirtildiği gibi Makedonya’da Mustafa Kemal ve arkadaşlarından başka ihtilâlci fikirler ve İttihatçı ruha sahip kişiler dağınık da olsalar varlıklarını devam ettirmekteydiler. Bu tür kişilerden oluşan bir grup, Talat (Paşa) Beyin liderliğinde yeni bir teşkilâtlanma çalışması başlatmışlardı. Bu çalışmalar sonrasında Selânik’te Talat (Paşa), Mehmet Şükrü (Bleda), Mustafa Rahmi (Evranos) ve İsmail Canbulat’tan ibaret bir arkadaş grubu oluştu. Grup, 1906 yılı yazından itibaren yeni bir gizli cemiyet kurma imkânını araştırdılar. Bu sırada Naki Bey vasıtasıyla Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin varlığını öğrenmişler ve Vatan grubu üyeleriyle iş birliği yapmışlardır.31
Nihayet Eylül 1906’da on kişinin bir araya gelmesiyle Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu.32 Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin kurucuları Bursalı Tahir, Naki, Talat, Mithat Şükrü, Rahmi, Ömer Naci, Kâzım Nami, İsmail Canbolat, Hakkı Baha, Edip Servet idi.33 Dikkat edilecek olursa Bursalı Tahir, Ömer Naci, Hakkı Baha ve Naki Bey Vatan ve Hürriyet Cemiyeti üyeleridir. Daha doğrusu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin attığı temeller üzerine kurulmuştur.
Şam’da bulunan Mustafa Kemal’in Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşundan haberi olmamış, arkadaşları ona yeni cemiyetin kuruluşu ile ilgili bilgi verme gereği duymamışlardır. Bunun sebebini faaliyetlerin gizliliğinden dolayı haberleşme imkânının sınırlı olmasından kaynaklanmış olabileceği ihtimaliyle açıklamak mümkündür.
Tarık Zafer Tunaya, Uluğ İğdemir ve Hüsrev Sami Kızıldoğan eserlerinde Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin varlığından bahsetmeksizin Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin doğrudan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dönüştüğünü yazmakta veya bu izlenimi vermektedirler. Enver Behnan Şapolyo ise, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile önce Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin birleştiğine ve sonra da bu ittifaka Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin katıldığını ifade etmektedir.34 İsabetli olmayan bu tespitlerin Mustafa Kemal’i Selânik’teki faaliyetlerde ön plana çıkarma arzusundan kaynaklandığı kanaatindeyiz. Ancak bu tarz yaklaşıma gerek yoktur. Çünkü ister Osmanlı Hürriyet Cemiyeti adıyla bir cemiyet olmaksızın Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dönüştüğü tezi doğru olarak kabul edilsin; isterse Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne katılmasından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ortaya çıktığı tezinin gerçek olduğu varsayımıyla hareket edilsin, Mustafa Kemal, Selânik’te bu tür faaliyetlere öncülük eden ilk isimdir.
Aynı konuya değinen Ramsaur, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşunu Vatan Hürriyet Cemiyeti’nin tümüyle ortadan silinmesi gibi farklı ve pek isabetli olmayan bir tarzda açıklamaktadır. Bu tür yaklaşım tarzı Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kurucuları arasındaki Vatan ve Hürriyet Cemiyeti mensuplarının mevcudiyetini görmemezlikten gelme anlamına gelmektedir.35 Fethi Tevetoğlu ise “Ömer Naci” adlı eserinde bir zamanlama hatası yaparak Selânik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nden daha önce açıldığını söylemektedir.36 Hâlbuki Mustafa Kemal Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni 1905 yılının Haziran ayından sonra kurmuş olmalıdır. Çünkü kendisine Dr. Mustafa’yı tanıştıran Lütfi Bey ile Dürzîler üzerine yapılan bir harekâtta karşılaşmışlardır.37 Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi’nce tespit edilen Atatürk’ün Askerlik Biyografisi’nde “11 Mart 1905’te Havran ve Kuneytara bölgelerindeki Dürzîlerin hükûmet kanunlarına karşı koymalarını tenkile me’mur birliklerle bu harekâta katıldı.” denilmektedir.38 Dolayısıyla Mustafa
Kemal’in Dr. Mustafa ile karşılaşması ve Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ne katılması Mart 1905’den sonra olmalıdır. Mustafa Kemal, Cemiyetin Selânik şubesini kurmak için bu şehre 1905 sonunda veya 1906 başlarında gelmiş olmalıdır. Çünkü Mustafa Kemal Suriye’ye dönmek zorunda kalınca Akabe Harekatına katılmıştır. Akabe Harekâtı da Aralık 1905 ile Ekim 1906 tarihleri arasında yapılmıştır.39 Ayrıca Mustafa Kemal’in Selânik’ten döndükten bir iki ay sonra çektirmiş olduğu 15 Temmuz 1906 (2 Temmuz 1322) tarihli40 fotoğraf onun dönüş tarihinin Mayıs ayında olduğu anlamına gelmektedir. Ayrıca Mustafa Kemal’in Selânik’te en fazla dört ay kaldığı bilinmektedir. Çünkü, dört aylık bir sağlık raporu almıştı. Bu da göstermektedir ki Mustafa Kemal Şubat 1906’da Selânik’e gitmiştir. Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin Selânik şubesinin açılış tarihi Şubat-Mayıs 1906 tarihleri arasındadır. Oysa Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, bilinmektedir ki; Eylül 1906’da kurulmuştur. Bu kronolojik sıra ve somut bilgilere göre Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selânik şubesi Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nden dört beş ay önce açılmış olduğu sonucuna varmak mümkündür.
Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nden önce Eylül 1906 yılında kurulduğunu doğrulayan diğer kaynak da 1912 yılında yayımlanmış “Yeni Usul Talim-i Kıraat” adlı bir ders kitabıdır. Faik
Reşit Unat’ın ortaya çıkardığı bu kitabın beşinci cildinde İttihat ve Terakki’den bahsedilmektedir. Bu kitapta 1889’da kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti anlatıldıktan sonra şöyle denilmektedir; “Bunun üzerine eski Hürriyet Cemiyeti azasından on zat birer suretle tanışarak görüşerek esas bir teşkilât yapmaya karar verdiler. Uzun uzun münakaşalardan sonra merkez-i umumî Selânik’te olmak üzere Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni büsbütün yeni bir tarzda vücuda getirdiler…”.41
Bu kitabın 1912 yılında yayımlanması eserin objektif bir kaynak olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Eserde bahsedilen olaylar ile Mustafa Kemal’in Afet İnan’a anlattığı ve Belleten’de yayımlanan hatıralarında yer alan olaylar bir birbiriyle örtüşmektedir. Dolayısıyla Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Selânik’te ihtilâlci bir örgüte öncülük etmiş olması açılışından bu Cemiyetin ilk temelini atan kişinin Mustafa Kemal olduğu bir gerçektir. Ancak daha ileri giderek onun bir lider olarak II. Meşrutiyet’in hazırlayıcısı olduğunu iddia etmek ise abartılı bir yaklaşım tarzı olacaktır. Çünkü kendisi Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selânik şubesini kurup Suriye’ye döndükten sonra bu şube bir faaliyet gösteremeyip dağılmış, dolayısıyla olayların kontrolü de Mustafa Kemal’in inisiyatifinden çıkmıştır.
Vatan ve Hürriyet
Cemiyeti’nden,
İttihat-Terakki’ye
Ahmet Bedevî Kuran’ın, Paris’ten Selânik’te bulunan Hatip Naci (Ömer Naci) veya Hüsrev Sami (Kızıldoğan) Bey’e yazdığı 6 Ağustos 1906 tarihli mektup İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yurt içindeki gizli gruplarla ilişkilerinin başladığı dönemi göstermesi bakımından önemlidir. Burada merkezi Paris olan İttihat ve Terakki Cemiyetinin Selânik’te bir şubesinin kurulması istenmektedir.42 Bu tarihte henüz İttihat ve Terakki’nin Selânik’te bir şubesi yoktur. Bunun yanı sıra Osmanlı Hürriyet Cemiyeti de kurulmamıştır. İlginç olan mektubun Vatan ve Hürriyet Cemiyeti üyelerine gönderilmiş olmasıdır. Bu da göstermektedir ki Paris’teki İttihat ve Terakkinin dolayısıyla da Mustafa Kemal’in faaliyetlerinden haberdardır.
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, kuruluşundan kısa bir süre sonra, hızla gelişen yer altı çalışmaları sonunda kök salmış ve yayılmıştı. O kadar ki, “Rumeli’de İttihatçı olmayan tek subay bulmak imkânsız”, hâle gelmişti. Cemiyet, Abdülhamit rejimine karşı hürriyetçi bir akımın başeylemcisi olmuştu.43 Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin büyümesi yeni teşkilâtlanmaların oluşumunu hızlandırdı ve Enver Bey Cemiyet’in Manastır şubesini, Sahip Molla ise İstanbul şubesini faaliyete geçirdi. Mart 1907’ye gelindiğinde, Talat Bey ve Cemiyet’in diğer ileri gelenlerinin isteği üzerine Hüsrev Sami ve Ömer Naci Beyler Paris’e gönderildi. Bunların görevleri; yurt dışındaki muhaliflerden Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin
ile ilişki kurup Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne yakın olanlarla birleşme yolları aramak; şayet bu niyet gerçekleşmezse orada bir yayın organı çıkartmaktı. İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Osmanlı Hürriyet Cemiyeti yakınlaşması sağlandıktan44 sonra Ahmet Rıza, Dr. Nazım’ı Paris’ten Selânik’e gönderilmesiyle 27 Eylül 1907’de iki örgüt birleşmiştir. Cemiyetin adı Osmanlı Terakki ve İttihat olmuştur.45 Bu isim daha sonra değiştirilerek İttihat ve Terakki adını alacaktır.
İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde sağlanan bu birleşme; bölgesel nitelikli, küçük çaplı örgütleri kendi yapısı içine alan bir kaynaşmayı sağlamıştır. Cemiyetin yapısı içine aldığı bir dernek de Şam’da kurulmuş olan Mustafa Kemal Beyin Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’dir. Böylece, dıştan içe ve içten dışa gelişen iki akım birleşmiş oluyordu. Birleşme teşebbüsü bir ihtilâl taktiği olarak, 1889’da olduğu gibi, yine Paris’ten geliyordu. Teklif, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Heyet-i Aliye’sinde görüşülmüş, gizli oylama sonunda kabul edilmiştir.46
Bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın Suriye’de Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin yayılması hususunda gösterdiği çaba sonuçsuz kalmıştır. Kudüs, Yafa ve Beyrut’taki faaliyetleri Cemiyet teşkilâtının genişlemesine imkân sağlamaması, onda Selânik’e tayin yoluyla gitme düşüncesinin ağırlık kazanmasına yol açmıştır. Gerçekten de Arapça konuşan ve geri kalmış bir Suriye’nin bu tür siyasî ve fikrî faaliyetlerin gelişmesine uygun olmadığı aşikârdır. Mustafa Kemal’i Selânik’e çeken bir diğer sebep de burada kendi geçmişinin olması ve faaliyetleri için gerekli desteği Selânik’te bulma ümididir.
Mustafa Kemal 20 Haziran 1907’de 5. Ordu Kurmay Dairesi’ne kolağası olarak atandı. Fakat arkadaşlarını araya sokarak tayininin 3. Orduya çıkmasını sağladı. Bu tayin 16 Eylül 1907’de gerçekleşti ve tayin olduğu 3. Ordunun merkezi Manastır’da olmasına rağmen Selânik’te kalmaya çalıştı ve bunu başardı.47
Mustafa Kemal Selânik’e geldiğinde Vatan ve Hürriyet Cemiyeti dağılmış48 yerine kuruluşunda kendi arkadaşlarının da yer aldığı Osmanlı Hürriyet Cemiyeti Paris’teki İttihat ve Terakki Cemiyeti’yle birleşmişti. Mustafa Kemal muhtemelen Şubat 1908 tarihinde Hakkı Baha (Pars)’ın evinde Kur’ân ve tabanca üzerine yemin ederek İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girmiştir.49 Mustafa Kemal’in bu Cemiyete giriş tarihini Kâzım Nami Duru 29 Ekim 1907 olarak verirken50 Kâzım Karabekir Şubat 1908 tarihini vermektedir.51 Ayrıca Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal’in bu Cemiyete Ali Fethi (Okyar) Bey’in delaletiyle girdiğini söylerken Fethi Okyar ise, kendisi gibi Mustafa Kemal’in de İsmail Hakkı vasıtasıyla girdiğini belirtmektedir.52 Mustafa Kemal
Selânik’te göreve başladıktan sonra II. Meşrutiyetin ilânına kadar Selânik-Üsküp arasındaki Makedonya demir yolu müfettişi olarak görev yapmıştır.53
Mustafa Kemal, Ali Fuad Cebesoy’a “Bu emrivakiyi kabul zorunda kaldım ve ben de İttihadın bir üyesi oldum,” demişti. Bu serzenişten de anlaşılacağı gibi farklı ve daha büyük bir cemiyet olmasına rağmen, kurucusu olduğuna inandığı İttihat ve Terakki Cemiyet’ine yeni ve sıradan bir üye gibi katılması Mustafa Kemal’i fevkalâde etkilemiştir. Öyle ki, bu etkinin onda yarattığı olumsuz tavır İttihat ve Terakki Cemiyeti liderleri ile daha sonraki ilişkilerine yansımış; İttihatçılar arasında daima farklı cephede yer almış ve âdeta muhalefet cephesinin öncülüğünü üstlenmiştir.
II. Meşrutiyet’in İlânında
İttihat-Terakki ve Mustafa
Kemal
Meşrutiyetin ilânı yolunda ilk kıvılcım, tahkikat için görevlendirilen Selânik Merkez Komutanı Miralay Nazım Beyin 29 Mayıs 1908’de vurulmasıdır.54 Nazım Bey’in öldürülme emrini kısa sürede 3. ve 2. Ordu mensupları arasında yayılan İttihat ve Terakki Cemiyeti vermişti. Nazım Bey’in vurulması sonucu onun yerine tahkikatın başına Mustafa Kemal getirildi. Mustafa Kemal yaptığı tahkikat sonucu binbaşıyı kurtardı.55 Nazım Bey hâdisesinden sonra Balkanlar’da olaylar artarak devam etti. Resneli Niyazi Bey 3 Temmuz 1908’de askerleriyle birlikte dağa çıktı. Onu yakalamakla görevlendirilen Şemsi Paşa öldürüldü. Bu arada Niyazi Bey dışında Enver Bey, Eyüb Sabri gibi subaylar da dağa çıkmıştı. Padişah tarafından tahkikat için gönderilen Tatar Osman Paşa da Niyazi ve Eyüb Sabri tarafından kaçırıldı. II. Abdülhamit’i Meşrutiyetin ilânı için zorlayan en önemli olaylardan biri de, Firzovik’te toplanmış olan 30.000 Arnavut’un Meşrutiyet lehine padişaha telgraf çekmeleridir. Sonunda II. Abdülhamit 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilânına karar vermiş; 24 Temmuz’da da gazetelerde resmî tebliğ yayımlanmıştır.56
Celâl Bayar İttihat ve Terakki Cemiyetinin Meşrutiyetin ilânında oynadığı rolle ile ilgili olarak şu tespiti yapmaktadır; “Esas itibarıyla Paris’te, Avrupa’nın diğer merkezlerinde, hâsılı memleket dışında çalışan Genç Türklerin toplu veya fert olarak hiçbirinin, İkinci Meşrutiyet’in ilânında fiilî bir tesir ve nüfuzları olmamıştı”.57 Esasında Paris’teki Cemiyetin etkisi hiçbir zaman inkâr edilemez. Fakat Bayar’ın da dediği gibi bu etkinlik 1908 baş kaldırmasını yaratacak güçte değildir.58
Meşrutiyetin ilânından sonra Niyazi, Enver ve Eyüb Sabri hürriyet kahramanı olarak nitelendirilmişlerdir. Buna karşın Mustafa Kemal’in adı duyulmamaktadır. Mustafa Kemal başlangıçtan itibaren Cemiyetin yönetici kadrosu ve liderleriyle fikir birliğine varamamış, dolayısıyla da İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde daima merkez çevrelerinden uzak tutulmaya çalışılmıştır.59 Ancak bütün bu tür olumsuz çabalara rağmen Mustafa Kemal İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girişiyle birlikte Cemiyetin genel merkez üyelerinden biri olarak görev yapmaya başlamıştır.60 Ayrıca İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin askerî kanadına mensup olup Bölükbaşı adlı grup içinde faaliyet göstermiştir.61
Meşrutiyetin ilânının hemen sonrasında Trablusgarp’ta hürriyete karşı meydana gelen isyan olayı; Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki Cemiyeti ile olan ilişkilerine açıklık getirmesi bakımından önem arz eder. Mustafa Kemal bu isyanla ilgili olarak 1908 yılının Ağustos ayında Talat Bey’den bir mektup almıştır. Talat Bey Trablusgarp’ta Meşrutiyet aleyhinde olayların çıktığını ve onun bu olayları bastırmakla görevlendirildiğini yazıyordu. Talat Beyin mektubu şu mealdedir; “Recep Paşa öldü. Onun boş bıraktığı Trablusgarp’ta hürriyet aleyhine bir isyan oldu. Sizin oraya gitmeniz bütün buradaki arkadaşlarca tensip edildi. Azimetinizi rica ederim…”.62
Görüldüğü gibi Mustafa Kemal, Trablusgarp’taki siyasî ve askerî sıkıntıları gidermek üzere, 1908 yılının Eylül ayında İttihat ve Terakki genel merkezi tarafından Libya’ya gönderilmiştir.63 Ancak Mustafa Kemal bu tayini, muhalefetinden korkan Cemiyet yöneticilerinin kendisini Selânik’ten uzaklaştırma amacıyla hazırlanmış bir oyun olduğunu düşünmektedir.64 Ama Zürcher bu fikri kabul etmemekte ve Mustafa Kemal’e verilen görevin önemli olduğunu; ayrıca aynı dönemde önde gelen başka askerlerin de bazı yurt dışı vazifelere gönderilerek Selânik’ten uzaklaştırıldığını söylemektedir. Bu askerler Enver, Ali Fuat, Ali Fethi’dir.65
Mustafa Kemal, Trablusgarp ve Bingazi’de iki siyasî faaliyeti gerçekleştirmek üzere çalışmalarda bulundu. Bunlardan ilki; yerel Genç Türklerin siyasî programını, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin doktrinleri doğrultusunda düzenlemek, ikincisi ise bölgedeki Genç Türk hareketini dışa kapalı durumdan kurtarmak suretiyle diğer unsurları da dâhil ederek bir Osmanlı hareketi hâline getirmekti.66 Bu amaçla bölgede mevcut olan Genç Türk Kulübü’nü yeniden organize etmiş ve büyük toplantılar düzenleyerek Kulüp lehine faaliyetlerde bulunmuştur.
Mustafa Kemal Trablusgarp dönüşünde yine Selânik’te göreve başladı. 11. İhtiyat Fırkası’nın kurmay başkanı oldu. Bundan sonra onu 31 Mart Vak’asını bastıran Hareket Ordusu’nun İstanbul önlerindeki kurmay heyetinde görüyoruz. Hüsnü Paşa komutasındaki Hareket Ordusu tarafından İstanbul halkına gönderilen ve Hüsnü Paşa imzasını taşıyan 19 Nisan 1909 tarihli beyannameyi Mustafa Kemal yazmıştır. Fakat İstanbul önlerindeyken ordunun kumandanlığına Mahmut Şevket Paşa atanmış, dolayısıyla kurmay heyet de değişmiştir. Yeni kurmay heyette Berlin’den gelen Enver Bey ve Hafız
Hakkı Bey bulunmaktadır. Şevket Süreyya Aydemir bu suretle, Enver’in Mustafa Kemal’in önünü kestiğini söylemektedir.67 Enver Behnan Şapolyo da Mustafa Kemal’in Hareket Ordusu ile İstanbul’a giremediğini ve onun elinden her şeyi aldıklarını belirterek bu vak’adan sonra Mustafa Kemal’in, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bütün harekâtına muhalif kaldığını ifade etmektedir.68 Sina Akşin ise bu yer değiştirmenin normal olduğunu söylemektedir. Akşin’e göre Hüsnü Paşa Redif Fırkasının komutanı, Mustafa Kemal ise onun kurmay heyetindedir. Fakat Hareket Ordusuna II. Ordudan birlikler katılmıştır. Daha sonra da bütün ordunun komutanı olarak Mahmut Şevket Paşa görevi devralmış, buna paralel olarak da kurmay heyeti değişmiştir.69 İsabetli olan tespit Sina Akşin’e ait olan ifadelerdir. Bu hâdise sıradan bir askerî sevk ve hiyerarşinin işlemesinden ibaret olup İttihat ve Terakki Cemiyeti liderleri ve Mustafa Kemal arasındaki çekişmeye delil olarak göstermek mümkün değildir.
Meşrutiyetin ilânından sonra Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkilerini kademeli olarak daha alt seviyeye indirdiğini söyleyebiliriz. Kendisinin siyasî ve politik faaliyetlerde daha başarılı olacağına inanmasına rağmen70 askerî konulara ağırlık vermesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’nin olumsuz tavırlarından kaynaklandığı aşikârdır. Ancak Mustafa Kemal’in askerî faaliyetlere ağırlık vermesi Şapolyo’nun belirttiği şekliyle “politikadan alâkasını tamamen kestiği”71 anlamına gelmez. Mustafa Kemal’in askerî konulara daha fazla eğilim göstermesinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’nin olumsuz tutumunun yanı sıra kendi istek ve iradesiyle gerçekleşmiş olması da göz ardı edilemez bir gerçektir.
Dostları ilə paylaş: |