Fakat göz ardı edilemez gerçekler, bazı devlet adamlarını sürekli rahatsız ediyordu. Şüphesiz Türkiye için tehlikeli olan Üçlü İtilâf idi. Çünkü Rusya, Küçük Asya’da direkt sınır komşusu durumundaydı. Karadeniz’de güçlü bir rakip olan Rusya, Türk Devleti için doğrudan ve yüzyıllardan beri devam eden tehlike oluşturuyordu. Hint Okyanusu’nda ve Akdeniz’de deniz hükümranlığını elinde bulunduran İngiltere ve Fransa, Rusların Türklere karşı yapacağı bir saldırıda büyük destek verebilecek durumdaydı. Bu, Türkiye’yi yöneten devlet adamlarının dogması idi. -Meclis Başkanı Halil Bey’in ve Bahriye Nazırı Cemâl Bey’in de-.137
“Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’na İştirak Etmesi” adlı bir makale yazan Schüle, yukarıda zikredilen durumları nazar-ı dikkate alarak, Türkiye’nin gerçek hedefine ulaştığını belirterek şöyle devam ediyor: “Türkiye, tehlikeli soyutlanmayı yendi. Türkiye, Rus saldırısı durumunda Müttefik devletlerin yardımını kesinleştirdi. Bahriye Nazırı Cemâl Paşa’nın da daha sonra insan ne isterse onu söyleyebilir, ama Almanya, güçlü bir Türkiye’yi görmek isteyen tek devlettir”138 diye yazmaktadır.
Sonuç
Osmanlı Devleti, 4 yıl süren Birinci Dünya Savaşı sonunda, dahil olduğu grupla birlikte yenilerek, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzaladı.
Birinci Dünya Savaşı’nın İtilaf devletlerinin lehine sonuçlanmasında Nisan 1917’de ABD’nin savaşa girmesi etkili olmuştur. ABD savaşa girdikten sonra, İtilaf devletleri bütün cephelerde üstünlüğü ele geçirdiler.
Bu arada Rusya’da ihtilalle iktidarı ele geçiren Bolşevikler 3 Mart 1918’de Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti ile Brest Litovsk Anlaşması’nı imzalayarak savaştan çekildi. Rusya’nın savaştan çekilmesiyle Polonya, Estonya, Letonya, Litvanya ve Finlandiya bağımsızlıklarını elde ettiler. ABD’nin savaşa girmesinden sonra, Avrupa’daki durumu rahatlayan İngiltere, Irak, Filistin ve Suriye cephelerine daha fazla kuvvet kaydırma imkanı elde etti. Irak, Filistin ve Suriye Cephelerinde yenilen Osmanlı Devleti, Bulgaristan’ın 29 Eylül 1918’de İtilaf devletleri ile mütareke imzalamasının ardından, mütareke girişimlerinde bulundu. Bu sırada, Ülkeyi savaşa sürükleyen İttihat ve Terakki liderleri umutlarını yitirmiş, her şeyin kaybolduğunu anlamış ve hükümetten 8 Ekim 1918’de istifa etmişlerdi. Yeni hükümeti 14 Ekim 1918’de Ahmet İzzet Paşa kurdu.139 Bu hükümet 20 Ekim 1918 tarihinde mütareke teklifinde bulunmuş ve 30 Ekim 1918’de de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak savaştan çekilmiştir.140
Netice bilinmektedir. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda fiilen dünyaya gözlerini kapatmıştır. Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırlayan bu savaşta Türk insanı, çok acı çekmiştir. Zor şartlarda birçok cephede savaşan Türk milleti, bütün cephelerde yenilmemesine rağmen, sonunda Mondros Ateşkes Antlaşması’yla teslim olmuştur.
Berlin’deki Alman devlet adamları, 1898’de adeta 1915’lerin hesabını yapmışlardır. Ve işin ilginç yanı bu hesap gerçek çıkmıştır. Birinci Cihan Harbi patlak verdikten sonra, Almanya’nın ısrarla Türkiye’yi harbe sokmak istediği bilinmektedir. Hatta Osmanlı Devleti’nin malı hükmüne giren Goeben ve Breslau’ın Alman kumandanı Osmanlı genelkurmayından değil, Almanya’dan emir alarak Karadeniz’de Rus limanlarını bombalamıştır. Sonuç bilinmektedir. Osmanlı askerî, Ruslar karşısında harbe girdikten sonra Galiçya’da, Kafkaslar’da birer etten set oluşturmuştur. Buralara çekilen Rus askerî ise Alman tahmininden çok fazladır. Şu hale göre Almanlar üstüne saldıracak muhtemel kuvvetlerin Türkler üzerine sevk edilmesiyle Almanya çok daha büyük felaketlerden korunmuş olmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte yenilen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Almanya’nın dda mütareke imzalaması ile, Birinci Dünya Savaşı sona erdi. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 3 Kasım 1918’de mütareke imzaladı. Bu mütareke ile birlikte imparatorluk parçalandı. Bu imparatorluğun toprakları üzerinde yeni devletler kuruldu. Avusturya ve Macaristan ayrı ayrı birer devlet oldular. Ayrıca 29 Ekim 1918’de Çekoslovakya ve Yugoslavya Devleti kuruldu. Almanya ise, 11 Kasım 1918’de mütareke imzaladı. Almanya İmparatoru II. Wilhelm tahtını bırakarak Hollanda’ya sığındı.141 Almanya’da cumhuriyet ilan edildi.
Birinci Dünya Savaşı ateşkes antlaşmalarıyla sona erince, savaş sonrası barış düzenini kurmak üzere 18 Ocak 1919’da Paris’te barış konferansı toplandı. Bu konferansa İngiltere, Fransa, ABD ve İtalya’nın yanı sıra 32 devlet katıldı. Ancak konferans görüşmeleri ilerledikçe inisiyatif üç büyük devletin (İngiltere, Fransa ve ABD) eline geçti. Bu devletlerin istekleri doğrultusunda mağlup devletlere şartları çok ağır barış antlaşmaları imzalattırıldı. 28 Haziran 1919’da Almanya Versailles, 10 Eylül 1919’da Avusturya Saint Germain, 27 Kasım 1919’da Bulgaristan Neuilly, 4 Haziran 1920’de Macaristan Trianon, barış antlaşmalarını imzaladılar.142 Osmanlı Devleti ise, 10 Ağustos 1920’de Sevr Barış Antlaşması imzalamıştır.
Paris Barış Konferansı ile birlikte, Wilson prensiplerine dayanarak Şubat 1919’da kurulan Milletler Cemiyeti Teşkilatı’nın 28 Nisan 1919’da anayasası kabul edilmiş ve 10 Haziran 1919’da Londra’da çalışmalara başlamıştı. Ancak, iyi niyetlerle kurulan Milletler Cemiyeti; milletlerarası barışı koruyacağı, insanlığın mutluluğuna çalışacağı yerde, galip devletlerin menfaatlerini koruyan bir organ haline geldi. Milliyet ilkesi, yalnız yenilen devletleri parçalamak ve güçten düşürmek için uygulandı. İngiltere ve Fransa bu ilkenin kendi sömürgeleri için uygulanmasına razı olmadılar. Manda sistemi olarak ortaya attıkları “kendini yönetmekten aciz devletleri güçlü devletler yönetir.” tezi ile sömürgelerini devam ettirdiler. Sömürgelerde yaşayan halkın hak ve istekleri ise, dikkate alınmadı. Wilson prensiplerine göre; yenilen devletlerden savaş tazminatı alınmayacağı esas olduğu halde, tamirat adı altında, yenilen devletler Almanya ve Osmanlı Devleti’nden ödenmesi çok güç bir tazminat istendi.
Almanya ve Osmanlı Devleti’nin mağlup olduğu Birinci Dünya Savaşı, ekonomik ve siyasi rekabetleri çözemedi. Savaş öncesindeki meseleler bitmedi. Savaş sonrası kurulmaya çalışan barış düzeni, başarılı olamadı. Eğer ekonomik ve siyasi rekabetler çözümlenmiş, kalıcı bir barış sağlanmış olsaydı, kısa bir süre sonra çıkacak olan İkinci Dünya Savaşı meydana gelmeyebilirdi.
Türkiye, Alman dostluğu ile ilgili olarak Birinci Cihan Harbi’nde büyük bir fatura öder. Fakat Mondroslu, Sevr’li antlaşmalardan kendisini kurtaramaz. Zaten Türkiye’den önce barış antlaşmasına yönelen Almanya’da artık kendi başının derdine düşmüştür.
Osmanlı Dönemi Türk-Alman ilişkileri Avrupa dengeleri üzerine kurulmuştu. Yükselen Avrupa devletleri arasında mevcut durumunu devem ettirmek isteyen Osmanlı Devleti, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Al-
manya ile ilişkilerini yakınlaştırmaya başlamıştı. Siyasi yalnızlıktan kurtulmak, iktisadi ve askeri alandaki eksikliklerini gidermek adına başlayan Osmanlı-Almanya yakınlaşması II. Abdülhamit döneminde daha da atmıştır.
Osmanlı Devleti ile Almanya arasında kurulan ticari ilişkiler, Alman sanayiinin gelişmişliği nedeniyle, hep Almanya lehine gelişmiştir. Almanya, hem sanayisi için gerekli hammaddeyi Osmanlı ülkesinden ucuza temin etmiş hem de ürettiği malları geniş Osmanlı pazarlarında kârlı bir şekilde satmıştır. Bu sayede Osmanlı’yı iktisadi açıdan bağımlı hale getiren Almanya, siyasi ve askeri açıdan da nüfuzlu hale gelmişti.
İttihat ve Terakki Hükümetleri döneminde ülkeyi kurtarmak adına had safhaya ulaşan Türk-Alman ilişkileri, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte silah arkadaşlığına dönüşmüştür. Dört yıl devam eden savaş Osmanlı Devleti’nin Almanya’dan daha fazla yardım almasını gerektirmiştir. Ancak buna rağmen Osmanlı devlet adamlarının Almanya’nın menfaatlerine sınırsız hizmet etmiş olacağını kabul etmek doğru değildir. Gerçekten Almanya yanlısı olan Talat ve Enver Beyler bile, milli menfaatler söz konusu olduğunda Almanlara bir ayrıcalık tanımamışlardır.
Başlangıçta karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı olarak geliştirilen Osmanlı-Almanya ilişkilerinin zamanla Almanya lehine gelişme göstermesini bir dereceye kadar doğal karşılamak gerekir. Zira bu ilişki, iki denk gücün ilişkisi değildir. Diğer taraftan, bir devlet diğerine yardım ediyorsa ve güçler eşit değilse, yardım edilen devlet az çok siyasi ve iktisadi yükümlülükleri kabul ediyor demektir.
Sanayileşmesini tamamlamış olan Alman İmparatorluğu ile varlığını denge politikası ile sürdürmeye çalışan Osmanlı İmparatorluğu, sürdürdükleri 40 yıllık yakın ilişkiden zararlı çıkmışlardır. Her iki imparatorluğun da sonu olmuştur.
DİPNOTLAR
1 Goltz Paşa hakkında genis bilgi için bkz. Ramazan Çalık, ”Colmar Freiherr von der Goltz (Paşa) ve Bazı Görüşleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. XII, Kasım 1996.
2 Hugo Grothe, Deutschland, die Türkei und der Islam, Leipzig 1914, s. 273; Karl Küntzer, Abdulhamid II und die Reformen in der Türkei, Dresden und Leipzig 1897; Ernst Jaeckh de, “Moltke’nin, Türkiye’den mektuplarında, Goltz’un da tasvirlerinde ve konuşmalarında ve diğer birçok insan Türkleri “Doğu’nun centilmenleri, dürüst, namuslu, kanaatkar ve zeki, cesur ve sadık halk olarak işaret ettiklerini” yazmaktadır, “Die deutsch=türkische Waffenbrüderschaft” Der Deutsche Krieg, Politische Flugschriften, Hrgb.: Ernst Jaeckh, Stuttgart-Berlin 1915, s. 21.
3 Kemal Beydilli, Büyük Friedriech ve Osmanlılar, İstanbul 1985, s. 1.
4 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV, Ankara 1983, ss. 232-238; Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, 2. baskı, (Çev: Fahri Çeliker), Ankara, 1985, s. 7.
5 Kemal Beydilli, 1790 Osmanlı Prusya İttifakı, İstanbul 1984, ss. 21-31.
6 Georges Blondel, Bismarck’tan Sonra Almanya Siyaseti, (Çev: Raşid Edhem, İstanbul 1332, s. 42; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. V, Ankara 1983, ss. 168.
7 Beydilli, a.g.e. ss. 61-70; Uzunçarşılı, a.g.e., C. V, s. 18.
8 Rifat Önsoy, Türk-Alman İktisadî Münasebetleri, İstanbul 1982, ss. 5-8.
9 Wallach, a.g.e., s. 7-23.
10 Karal, a.g.e., ss. 160-179;.
11 Wallach, a.g.e., s. 9-146.
12 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorlu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul 1983, ss. 33-141.
13 Wilhelm van Kampen, Studien zur deutschen Türkeipolitik in der Zeit Wilhelms II., Dissertation zur Erlangung des Doktorgrades der Philosophischen Fakultaet der Christian-Albrecht-Universitaet zu Kiel, Kiel 1968, s. 117.
14 Freiherr von Karl Ottmar, Bismarcks Aussenpolitik, Berliner Kongress, Wiesbaden.
15 Gregor Schöllgen, Imperialismus und Gleichgewicht, Deutschland, England und die orientalische Frage 1871-1914, Oldenburg 1984, s. 151.
16 Haja Holborn, Deutschland und die Türkei 1878-1890, Berlin 1926, s. 44; Erich Lindow, Freiherr Marschall von Biberstein als Botschafter in Konstantinopel 1897-1912, Danzig 1934, s. 24.
17 Wallach, a.g.e., s. 9-146; Karal, a.g.e., C. VIII, s. 168.
18 Karl Helfferich, Die Deutsche Türkenpolitik, Im neuen Deutschland, Grundfragen deutscher Politik in Einzelschriften, Hrgb. Hermann Jordan, Berlin 1921, s. 8.
19 Alfons Raab, Dei Politik Deutschlands im Nahen Orient von 1878-1908, Wien 1936, s. 20; Norbert Saupp, Das deutsche Reich und armenische Frage1878-1914, Köln 1980, s. 15; Ernst Schütte, Freiherr Marschall von Biberstein. Ein Beitrag zur Charakterisierung seiner Politik, Leipzig 1936, 51-54; Holborn, a.g.e., s. 8; Kampen, a.g.e., s. 18; Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1988, s. 162; Doğu yarasını açık tutup, diğer devletlerin birlikteliğini bozabilir ve kendi barışımızı sağlamlaştırabilirsek, bu, bizim yönetim sanatımızın başarısı olur, Schöllgen, a.g.e., s. 18.
20 Holborn, a.g.e., s. 5.
21 Karal, a.g.e., C. VIII, s. 168-169.
22 Raimondo Luraghi, Sömürgecilik Tarihi, e yayınları, İstanbul 1975, s. 281-282.
23 Karal, a.g.e., C. VIII, s. 169-170.
24 Lindow, a.g.e., s. 24.
25 Raab, a.g.e., s. 22-23.
26 Helfferich, a.g.e., s. 5.
27 Kampen, a.g.e., s. 17.
28 Heinrich Friedjung, Das Zeitalter des Imperialismus 1884-1914, I. Bd., Berlin 1919, s. 21; Hans Rohde, Der Kampf um Asien, I. Bd. Der Kampf um Orient und Islam, Stuttgart-Berlin und Leipzig 1924, s. 28.
29 Kampen, a.g.e., s. 29-30; Schütte, a.g.e., s. 61; Hermann Delfs, Die Politik der Maechte beim Zerfall des Osmanischen Reiches, Inaurugal Dissertation zur Erlangung des Doktorgrades der Hohen Philosophischen Fakültaet des Christian-Albertuniversitaet zu Kiel, Kiel 1954, s. 37; Carl. H. Becker ise Almanya’nın Türkiye üzerinde hem ekonomik hem de siyasî menfaati bulunmaktadır demektedir. Bizim doğu ekonomisi politikasının yönlenmesi coğrafi durumumuzun tabiî gerekliğinden ortaya çıkmaktadır…. Alman menfaati Türkiye’nin güçlenmesini ve reforme edilmesini istemektedir. “Unser türkischer Bundesgenosse”, Zum Geschichtlichen Verstandnis des grossen Krieges, Berlin 1916, s. 65; Alman emperyalizminin menfaati, Türkiye`nin zamanından önce dağılmasını önleyecek çözümler gerektirir. Türkiye’nin hızlandırılmış tasviyesi, onu İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya ve diğerleri arasında bir taksime götürür. Bunun neticesinde Alman kapitalinin büyük yatırımları için dayanak noktası kaybolmuş olur. Rosa Luxenburg, “Das Engagement der deutschen Imperalisten in der Türkei”, Pogrom, Nr. 72/73, Jhrg. 11, Mai 1980, s. 55.
30 Helfferich, a.g.e., s. 4.
31 Kampen, a.g.e., s. 29-30; Schütte, a.g.e., s. 61.
32 Jehuda L. Wallach, Anatomie einer Militarhilfe. Der preussisch-deutschen Militarmissionen in der Türkei 1835-1919, Düsseldorf 1976i, s. 34, Çev. Fahri Çeliker, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Türkiye’de Prusya-Alman Askeri Heyetleri, 1835-1919, Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüd. Bsk. Yayınları, Ankara 1985, s. 24.
33 Helfferich, a.g.e., s. 8.
34 Lothar Rathmann, Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi, (Çev: Ragıp Zaralı), İstanbul 1982, s. 71; Karal, a.g.e., C. VIII, s. 171-172.
35 Önsoy, a.g.e., s. 36.
36 Wallach, a.g.e., s. 48-49.
37 Schütte, a.g.e., s. 60-61.
38 Schütte, a.g.e., s. 61; Delfs de, II. Wilhelm’in 30 Ekim 1898’de Bethlehem’de şöyle dediğini yazmaktadır: Biz şimdi sıradayız! Alman İmparatorluğu ve Alman ismi Osmanlı İmparatorluğunda bu güne kadar hiç olmayan bir itibar kazandi, s. 40.
39 Almanya kendi ekonomisinin yayılması ve gelişmesi için Türkiye’den her alanda istifade etmesini bilmişti. Bunun için de Alman Demiryolu yapımı Cemiyeti, ülke ekonomisinin gelişmesi olarak Türk tarımının kalkınmasını gerekli gördü. Kendi ziraî hizmetlerini demiryolu çevresinde uyguladı. C. Mühlmann, “Die Deutschen Bahnunternehmungen in der asiatischen Türkei 1888-1914”, Weltwirtschaftliches Archiv, Zeitschrift den Ins. für Welt und Seeverkehr an der Uni. Kiel, Bernhard Harns, 24 Bd. 1926, s. 364-365.
40 Schütte, a.g.e., s. 53.
41 Schütte, a.g.e., s. 81.
42 Raab, a.g.e., s. 64.
43 Saupp, a.g.e., s. 30 “Anders als durch die Befürchtung vor einer gravierenden Irratatıon des türkischen Staatsgefüges durch die englische Armenienpolitik ist es kaum erklärbar, weshalb Bismarck bisweilen so vehement und deutlich für die Unterstützung des Sultans in der armenischen Frage votierte”.
44 Saupp, a.g.e., s. 161.
45 Schütte, Marschall tat zum Zwecke der Verzögerung oder Hintertreibung der Reformen das Möglichste, die Gegensätze noch zu verschärfen. Denn: “Wer allgemeine Reformen betreibt, will das Reich nicht reformieren, sondern ruinieren” s. 63; Lindow, a.g.e. s. 37; Luise Dickerdorf’da, reformda ısrarcı olduğunu, fakat Almanya’nın yapılacak olan reformun Türkiye’yi iyileştirmeyeceğini, bilakis yıkacağına inandığını yazmaktadır. Ayrıca İngiltere’nin Sultanı tahtan indirmek istediğini fakat Almanya’nın ona destek verdiğini, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni yıkmak için uğraşırken, Almanya’nın şiddetle buna karşı koyduğunu yazar. Deutschland und England und das Orient Problem in den 90. Jahren. Eine kritische Studie zur deutschen Aussenpolitik, Auszug aus der Inaugural-Dissertation zur Erlangung des philosophischen Doktorwürde der Philosophischen und Naturwissenschaftlichen Fakultaet der Westfalischen Wilhelms-Universitaet zur Münster in Westfalen, s. 1.
46 Schütte, a.g.e., s. 52.
47 Zürrer, Ermeni meselesinde Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın Türkiye’nin yanında olduğunu ve Tuna Monarşisinin Ermeni reformu ile ilgilisinin olmadığını yazmaktadır.
48 Saupp, a.g.e., s. 16.
49 Die Grosse Politik der Europaeischen Kabinette 1871-1914, Sammlungen der Diplomatischen Akten des Auswaertigen Amtes, Dışişleri Bakanlığı Adına Yayınlayan: Johannes Lepsius, Albrecht Mendelssohn Bartholdy, Friedrich Thimme, Deutsche Verlagsgesellschaft für Politik und Geschichte M. B. H. Berlin 1924, Bd. 10, Nr. 2444, Saurma an Hohenhole 26 Oktober 1895. “Bezüglich eines Berichtes über ein Armeniermasseker, das sich Anfang Oktober 1895 in Trapezunt abgespielt hatte; erregt vermekte Wilhelm II.: “Das übersteigt…: Denn es sind noch Christen”.
50 Die GPEK. Bd. 10. Nr. 2437, 21 Oktober 1895, Hohenlohe an AA; Mehmet Arif Bey, Başımıza Gelenler adlı eserinde Almanların, Türklere bakışını konusunda şu açıklamayı yapar: “Biliyorsunuz, I. Dünya Harbi’nde, biz Almanlarla birdik, beraberdik, yanyana döğüşüyorduk. Bizim zaferimiz onların, onların mağlubiyeti bizimdir. 1917 yılında, Filistin’de İngiliz Generali Allenby’nin karşısında, tarihimizde az rastlanır feci bir hezimete uğradık. Perişan olduk. Çekildik ve bir daha dönemedik. Şimdi uğradığımız şu bozgun, müttefikimiz olan Almanlar için de üzüntü ve kederi mucip bir yenilgi değil miydi? Fakat hayır!… Onlar için bayram oldu. Müttefikimiz olan Almanlar da Kudüs’ün düştüğü ve bizim yere serildiğimiz o gün, İngilizlerle, Fransızlarla ve bütün Hıristiyanlık âlemi ile birlikte günlerce bayram ettiler!… Kiliselerde çanlar çalıp şükür duaları edildi. 93 Moskof Harbi ve Başımıza Gelenler, Sadeleştiren Nihad Yazar, İstanbul 1996, s. 31.
51 Die GPEK. Bd. 10, Nr. 2898 28 August 1896, Marscall an Wilhelm II. “Der Sultan muss abgesetzt werden”.
52 Saupp, a.g.e., s. 116.
53 Saupp, a.g.e., s. 77.
54 Ortaylı, a.g.e., s. 110.
55 Almanya’nın Stockolm Konsolosu Lucius, 21 Ağustos 1919’da Dışişleri Bakanlığı’na şöyle yazar: Buradaki basın, yani sol liberal ve sosyalist gazeteler, savaş esnasındaki sözde Ermeni katliamı dolayısıyla Almanya’ya karşı saldırdı. Bu sebeple, Almanya’nın tavrını belgelerle ortaya koyan Lepsius’un eserinden burada dağıtılmasını tavsiye ediyor ve bunun için 30 nüsha göndermenizi rica ediyorum. Bundesarchiv Berlin, R. 901/ZfA, Nr. 562.
56 Almanya Dışişleri Bakanlığı Haber Dairesi tarafından 30 Mayıs 1919 tarihli Meyer’e gönderilen yazıda; Alman-Ermeni Cemiyeti’nin tanınmış araştırmacısı ve başkanı Johannes Lepsius, Dışişleri Bakanlığı’nın Ermeni Meselesi üzerine diplomasi belgelerini topladı ve Alman Hükümeti’nin Ermeni katliamındaki tavrını ortaya koydu. Bu eserle, gerçekler ve sorumluluk ortaya konulmak istenmektedir. Ayrıca tarafsız memleketlere kitabın ulaştırılmasıyla, onların lehte karar verebilmelerinin sağlanması istenmektedir. Yine Dışişleri Bakanlığı Haber Dairesi’nin 11 Haziran 1919 tarihli yazısında Alman-Ermeni Cemiyeti Başkanı Johannes Lepsius’a eserin Fransızca ve İngilizce 1000 adet basımı için Deutsche Bank’taki hesabına 20 000 M.’ı havale ettiğini bildirmektedir. Ayrıca Dışişleri Bakanlığı Haber Dairesinden Alman Gazete Matbuası Savaş Ekonomi Bürosuna gönderilen 21 Ocak 1919 tarihli yazıda Danışman Hahn şöyle yazmaktadır. Ermeni Meselesi üzerine düşünülen yayını, ilgili makamla mutabakat içerisinde üzerine alan Postdam’daki Tempel Verlag (Yayınevi), kağıt ihtiyacından dolayı oradaki ilgili makama istisnai olarak kağıt alma hakkı için dilekçe gönderecek. Düşünülen yayında resmî ilgi olduğu için, bahsedilen dilekçenin nazarı dikkate alınması rica ediliyor. Bundesarchiv Berlin, R. 901/ZfA, Nr. 562.
57 Geniş bilgi için bkz.: Hans Barth, Türke, wehre dich, Leipzig, 1898. Çev. Selçuk Ünlü, Türk, Kendinî Savun, Konya.
58 M. H. H. “Betrogenes Volk”, Mitteilungen des Bundes der Asienkämpfer 1928, 10. Jhrg., s. 123; Almanların değişen tavrı ve Lepsius’un eseri hakkında İlber Ortaylı’nın değerlendirmesi şöyledir: Savaştan sonra Alman Dışişleri’nin resmi araştırıcısı Lepsius, Ermeni sorununda Almanları temize çıkartmak için kitap yazdı. Burada, s. LV-LVIII arasında Rössler, Eckart vb. gibi Almanlar hakkındaki temize çıkarma çabaları ikna edici değil… Von der Goltz, Liman von Sanders ve Elçilik yetkilileri hakkında yeterli ikna edici kanıtlar ileri sürülmediği gibi, belgelerin seçilmiş ve tek yanlı olduğu açık. Kaldı ki bu belgelerde kesin ifadeler yoktur, Ortaylı, a.g.e., s. 110.
59 H. Dirig’in Stockolm Konsolosluğu’ndan 8 Eylül 1919 tarihli yazısı ilginçtir: Maalesef kitap, tarafsız ve düşman ülkelerin basınında beklenen kabulu bulmadı. “Times”, bunu Almanların suç ortaklığının belgesi olarak görüyor ve bunu Oberschlesie’ndeki mevcut politikamıza karşı saldırı olarak kullanıyor. Bundesarchiv Berlin, R. 901/ZfA, Nr. 562.
60 Geniş bilgi için bkz., Rıfat Mansur, Talaat Paschas Prozess, sein Verlauf und sein Ende, Ein letztes Wort zur Armenischen Frage Nachtrag zu der Broschüre, Das Geheimnis der Ermordung Talaat Paschas, Berlin 1921 ve Ramazan Çalık, “Talat Paşa’yı Vuran Teröristin Affının Alman Basınındaki Yankısı”, Pax Ottomana Studies in Memoriam Prof. Dr. Nejat Göyünç, Sota-Yeni Türkiye, Haarlem-Ankara 2001.
61 Deutsche Allgemeine Zeitung, Nr. 342, 24. Juli 1921.
62 Helfferich de, Türk-Alman ilişkilerinde yeni dönemin başlamasında Kayzer II. Wilhelm’in 1888 yılının sonbaharındaki ziyaretinin öneminin olduğunu yazmaktadır. İmparator tarafından Sultanın dostça muamele edilmesi dünya siyasi çevresinde büyük yankı uyandırdı. S. 10.
63 Karal, a.g.e., C. VIII, s. 175.
64 Grothe, a.g.e., s. 6-7.
65 Grothe, a.g.e., s. 10.
-
Böylece II. Wilhelm, Avrupalı bir hükümdar olarak ilk defa Osmanlı Padişahını ziyaret etmiş oluyordu ve ’Weltpolitik’, yani Almanya’nın dünyaya açılma politikasını gerçekleştirmeye başlamıştı. Rifat Önsoy, Türk-Alman İktisadî Münasebetleri (1871-1914), İstanbul 1982, s. 15-16.
67 Ortaylı, a.g.e., s. 53-54; Karal, a.g.e., s. 177; Jaeckh, a.g.e., s. 19.
68 Kampen, a.g.e., s. 21-22.
69 Grothe, a.g.e., s. 8.
70 H. Friedrich Kochwasser, Der Bau der Bagdad-Bahn und die deutsche Orientpolitik, Deutsch-türkische Gesellschaft E. V., Mitteilungen, Heft 94, Bonn 1975, s. 1.
71 Demiryolu inşaası hakkında kronolojik bilgi için bkz., C. A. Schaefer, Die Entwicklung der Bagdadbahnpolitik, Weimar 1916.
72 Schöllgen, Birinci Cihan Harbi öncesinde Alman-İngiliz ilişkilerinin ağır olarak yaralanmasında asıl sebebin Bağdat demiryolu olduğundan hiç şüphe yoktur, demektedir. s. 424.
73 Kampen, a.g.e. s. 25.
74 Die GPEK. 17, s. 5242; Böylece bir taraftan Osmanlı İmparatorlu’ndaki Alman iktisadî nüfuzu en yüksek noktasına ulaşırken, diğer taraftan da Avrupa’da Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürecek büyük bir bunalım başlamıştır. Zira İngiltere, Basra Körfezi’ne kadar uzanacak demiryolu hattının Almanya’ya Yakın Doğu’da üstünlük kazandırmasından ve Hint yolunu tehdit etmesinden endişe etmiştir. Rusya ise, Anadolu’da gelişen demiryollarının Osmanlı İmparatorlu’nun savunma gücünü artıracağı, iktisadi kalkınmasını hızlandıracağı ve demiryollarıyla taşınacak Anadolu ürünlerinin Avrupa pazarlarında Rus mallarıyla rekabet edeceği düşüncesiyle karşı çıkmıştır. Önsoy, s. 43.
75 Karal, a.g.e., C. VIII, s. 178.
76 Schütte, s. 85; Bkz. Richard Hennich, Die deutschen Bahnbauten in der Türkei, ihr politischer, militärischer und wirtschaftlicher Wert, Leipzig 1915.
77 Ortaylı, a.g.e., s. 109.
78 Yüzyıl dönümünde Şark meselesinin ana çekirdeğini bilindiği gibi Bağdat demiryolu projesi oluşturmaktaydı. Gregor Schöllgen, “Die deutsch-englische Orientpolitik der Vorkriegsjahre 1908-1914”, Geschichte und Wissenschaft und Unterricht, Stuttgart 1979.
79 Hermann Karl Müller, Die Bedeutung der Bagdadbahn, Hamburg 1916, s. 29.
80 Ernst Jäckh, Der aufsteigende Halbmond. Auf dem Weg zur deutschen-türkischen Bündnis, Stuttgart 1916, s. 123; Raab, s. 37-38.
Dostları ilə paylaş: |