Mustafa Kemal Selânik’e geldiğinde Vatan ve Hürriyet Cemiyeti dağılmış48 yerine kuruluşunda kendi arkadaşlarının da yer aldığı Osmanlı Hürriyet Cemiyeti Paris’teki İttihat ve Terakki Cemiyeti’yle birleşmişti. Mustafa Kemal muhtemelen Şubat 1908 tarihinde Hakkı Baha (Pars)’ın evinde Kur’ân ve tabanca üzerine yemin ederek İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girmiştir.49 Mustafa Kemal’in bu Cemiyete giriş tarihini Kâzım Nami Duru 29 Ekim 1907 olarak verirken50 Kâzım Karabekir Şubat 1908 tarihini vermektedir.51 Ayrıca Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal’in bu Cemiyete Ali Fethi (Okyar) Bey’in delaletiyle girdiğini söylerken Fethi Okyar ise, kendisi gibi Mustafa Kemal’in de İsmail Hakkı vasıtasıyla girdiğini belirtmektedir.52 Mustafa Kemal Selânik’te göreve başladıktan sonra II. Meşrutiyetin ilânına kadar Selânik-Üsküp arasındaki Makedonya demir yolu müfettişi olarak görev yapmıştır.53
Mustafa Kemal, Ali Fuad Cebesoy’a “Bu emrivakiyi kabul zorunda kaldım ve ben de İttihadın bir üyesi oldum,” demişti. Bu serzenişten de anlaşılacağı gibi farklı ve daha büyük bir cemiyet olmasına rağmen, kurucusu olduğuna inandığı İttihat ve Terakki Cemiyet’ine yeni ve sıradan bir üye gibi katılması Mustafa Kemal’i fevkalâde etkilemiştir. Öyle ki, bu etkinin onda yarattığı olumsuz tavır İttihat ve Terakki Cemiyeti liderleri ile daha sonraki ilişkilerine yansımış; İttihatçılar arasında daima farklı cephede yer almış ve âdeta muhalefet cephesinin öncülüğünü üstlenmiştir.
II. Meşrutiyet’in İlânında İttihat-Terakki ve Mustafa Kemal
Meşrutiyetin ilânı yolunda ilk kıvılcım, tahkikat için görevlendirilen Selânik Merkez Komutanı Miralay Nazım Beyin 29 Mayıs 1908’de vurulmasıdır.54 Nazım Bey’in öldürülme emrini kısa sürede 3. ve 2. Ordu mensupları arasında yayılan İttihat ve Terakki Cemiyeti vermişti. Nazım Bey’in vurulması sonucu onun yerine tahkikatın başına Mustafa Kemal getirildi. Mustafa Kemal yaptığı tahkikat sonucu binbaşıyı kurtardı.55 Nazım Bey hâdisesinden sonra Balkanlar’da olaylar artarak devam etti. Resneli Niyazi Bey 3 Temmuz 1908’de askerleriyle birlikte dağa çıktı. Onu yakalamakla görevlendirilen Şemsi Paşa öldürüldü. Bu arada Niyazi Bey dışında Enver Bey, Eyüb Sabri gibi subaylar da dağa çıkmıştı. Padişah tarafından tahkikat için gönderilen Tatar Osman Paşa da Niyazi ve Eyüb Sabri tarafından kaçırıldı. II. Abdülhamit’i Meşrutiyetin ilânı için zorlayan en önemli olaylardan biri de, Firzovik’te toplanmış olan 30.000 Arnavut’un Meşrutiyet lehine padişaha telgraf çekmeleridir. Sonunda II. Abdülhamit 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilânına karar vermiş; 24 Temmuz’da da gazetelerde resmî tebliğ yayımlanmıştır.56
Celâl Bayar İttihat ve Terakki Cemiyetinin Meşrutiyetin ilânında oynadığı rolle ile ilgili olarak şu tespiti yapmaktadır; “Esas itibarıyla Paris’te, Avrupa’nın diğer merkezlerinde, hâsılı memleket dışında çalışan Genç Türklerin toplu veya fert olarak hiçbirinin, İkinci Meşrutiyet’in ilânında fiilî bir tesir ve nüfuzları olmamıştı”.57 Esasında Paris’teki Cemiyetin etkisi hiçbir zaman inkâr edilemez. Fakat Bayar’ın da dediği gibi bu etkinlik 1908 baş kaldırmasını yaratacak güçte değildir.58
Meşrutiyetin ilânından sonra Niyazi, Enver ve Eyüb Sabri hürriyet kahramanı olarak nitelendirilmişlerdir. Buna karşın Mustafa Kemal’in adı duyulmamaktadır. Mustafa Kemal başlangıçtan itibaren Cemiyetin yönetici kadrosu ve liderleriyle fikir birliğine varamamış, dolayısıyla da İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde daima merkez çevrelerinden uzak tutulmaya çalışılmıştır.59 Ancak bütün bu tür olumsuz çabalara rağmen Mustafa Kemal İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girişiyle birlikte Cemiyetin genel merkez üyelerinden biri olarak görev yapmaya başlamıştır.60 Ayrıca İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin askerî kanadına mensup olup Bölükbaşı adlı grup içinde faaliyet göstermiştir.61
Meşrutiyetin ilânının hemen sonrasında Trablusgarp’ta hürriyete karşı meydana gelen isyan olayı; Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki Cemiyeti ile olan ilişkilerine açıklık getirmesi bakımından önem arz eder. Mustafa Kemal bu isyanla ilgili olarak 1908 yılının Ağustos ayında Talat Bey’den bir mektup almıştır. Talat Bey Trablusgarp’ta Meşrutiyet aleyhinde olayların çıktığını ve onun bu olayları bastırmakla görevlendirildiğini yazıyordu. Talat Beyin mektubu şu mealdedir; “Recep Paşa öldü. Onun boş bıraktığı Trablusgarp’ta hürriyet aleyhine bir isyan oldu. Sizin oraya gitmeniz bütün buradaki arkadaşlarca tensip edildi. Azimetinizi rica ederim…”.62
Görüldüğü gibi Mustafa Kemal, Trablusgarp’taki siyasî ve askerî sıkıntıları gidermek üzere, 1908 yılının Eylül ayında İttihat ve Terakki genel merkezi tarafından Libya’ya gönderilmiştir.63 Ancak Mustafa Kemal bu tayini, muhalefetinden korkan Cemiyet yöneticilerinin kendisini Selânik’ten uzaklaştırma amacıyla hazırlanmış bir oyun olduğunu düşünmektedir.64 Ama Zürcher bu fikri kabul etmemekte ve Mustafa Kemal’e verilen görevin önemli olduğunu; ayrıca aynı dönemde önde gelen başka askerlerin de bazı yurt dışı vazifelere gönderilerek Selânik’ten uzaklaştırıldığını söylemektedir. Bu askerler Enver, Ali Fuat, Ali Fethi’dir.65
Mustafa Kemal, Trablusgarp ve Bingazi’de iki siyasî faaliyeti gerçekleştirmek üzere çalışmalarda bulundu. Bunlardan ilki; yerel Genç Türklerin siyasî programını, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin doktrinleri doğrultusunda düzenlemek, ikincisi ise bölgedeki Genç Türk hareketini dışa kapalı durumdan kurtarmak suretiyle diğer unsurları da dâhil ederek bir Osmanlı hareketi hâline getirmekti.66 Bu amaçla bölgede mevcut olan Genç Türk Kulübü’nü yeniden organize etmiş ve büyük toplantılar düzenleyerek Kulüp lehine faaliyetlerde bulunmuştur.
Mustafa Kemal Trablusgarp dönüşünde yine Selânik’te göreve başladı. 11. İhtiyat Fırkası’nın kurmay başkanı oldu. Bundan sonra onu 31 Mart Vak’asını bastıran Hareket Ordusu’nun İstanbul önlerindeki kurmay heyetinde görüyoruz. Hüsnü Paşa komutasındaki Hareket Ordusu tarafından İstanbul halkına gönderilen ve Hüsnü Paşa imzasını taşıyan 19 Nisan 1909 tarihli beyannameyi Mustafa Kemal yazmıştır. Fakat İstanbul önlerindeyken ordunun kumandanlığına Mahmut Şevket Paşa atanmış, dolayısıyla kurmay heyet de değişmiştir. Yeni kurmay heyette Berlin’den gelen Enver Bey ve Hafız Hakkı Bey bulunmaktadır. Şevket Süreyya Aydemir bu suretle, Enver’in Mustafa Kemal’in önünü kestiğini söylemektedir.67 Enver Behnan Şapolyo da Mustafa Kemal’in Hareket Ordusu ile İstanbul’a giremediğini ve onun elinden her şeyi aldıklarını belirterek bu vak’adan sonra Mustafa Kemal’in, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bütün harekâtına muhalif kaldığını ifade etmektedir.68 Sina Akşin ise bu yer değiştirmenin normal olduğunu söylemektedir. Akşin’e göre Hüsnü Paşa Redif Fırkasının komutanı, Mustafa Kemal ise onun kurmay heyetindedir. Fakat Hareket Ordusuna II. Ordudan birlikler katılmıştır. Daha sonra da bütün ordunun komutanı olarak Mahmut Şevket Paşa görevi devralmış, buna paralel olarak da kurmay heyeti değişmiştir.69 İsabetli olan tespit Sina Akşin’e ait olan ifadelerdir. Bu hâdise sıradan bir askerî sevk ve hiyerarşinin işlemesinden ibaret olup İttihat ve Terakki Cemiyeti liderleri ve Mustafa Kemal arasındaki çekişmeye delil olarak göstermek mümkün değildir.
Meşrutiyetin ilânından sonra Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkilerini kademeli olarak daha alt seviyeye indirdiğini söyleyebiliriz. Kendisinin siyasî ve politik faaliyetlerde daha başarılı olacağına inanmasına rağmen70 askerî konulara ağırlık vermesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’nin olumsuz tavırlarından kaynaklandığı aşikârdır. Ancak Mustafa Kemal’in askerî faaliyetlere ağırlık vermesi Şapolyo’nun belirttiği şekliyle “politikadan alâkasını tamamen kestiği”71 anlamına gelmez. Mustafa Kemal’in askerî konulara daha fazla eğilim göstermesinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’nin olumsuz tutumunun yanı sıra kendi istek ve iradesiyle gerçekleşmiş olması da göz ardı edilemez bir gerçektir.
Mustafa Kemal’in âdeta bir yalnızlık politikası ile ortaya koyduğu tavır ve davranış biçimi I. Dünya Savaşı’na kadar devam edecektir. Bu dönemde Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti erkânından Alim ve mütefekkir olanlar ile beraber oluyor, en çok Ömer Naci ile geziyor, Ziya Gökalp’i dinliyor ve onların fikirlerinin tatbikini candan arzu ediyordu. Fakat İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerini sevmiyor, artık açıktan açığa tenkit ediyordu. Şahsî nümayişleri çirkin buluyor, ferdî hareketler onu üzüyordu. O, memlekette büyük bir radikal tebeddülün lüzumuna kail bulunuyordu. Fakat kendisinin nokta-i nazar ve kanaatleri Cemiyetin büyüklerinin kanaatine uymuyordu. Bilhassa ordunun İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin siyasî cemiyetinde politika ile alakadar olmasını tehlikeli görüyordu.72
Mustafa Kemal, Hareket Ordusu ayaklanması bastırıldıktan sonra Selânik’e döndü. Onu aynı yıl içerisinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Selânik’teki 2. Kongresinde görüyoruz. 22 Eylül 1909 tarihinde toplanan İttihat ve Terakki Cemiyeti kongresine Mustafa Kemal Trablus murahhası olarak katıldı. Meşrutiyetin ilânıyla birlikte sesli olarak savunduğu görüşlerini İttihat ve Terakki Cemiyeti kongresine taşıdı ve burada da görüşlerini dile getirdi.
Mustafa Kemal’in savunduğu en önemli konu “ordunun siyasetten ayrılması” fikri olmuştur. Ayrıca Mustafa Kemal Meşrutiyet’ten önce Cemiyetin hazırlıksız ve kadrodan yoksun olduğunu savunmuştur.73 Mustafa Kemal’in eleştirileri İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’nde rahatsızlık uyandırmış; hatta Rahmi Bey Ali Fuat Beye “Mustafa Kemal çok ileri gidiyor” 74 demiştir.
Mustafa Kemal’in kongrede savunduğu fikirler şunlardır; Cemiyetin siyasî parti hâline getirilmesi, ordunun politikaya karışmaması, Cemiyet ile masonluk arasında bir ilgi kalmaması, Cemiyetin içinde eşitliğin kurulması ve hükûmet işleriyle din işlerinin birbirinden ayrılması.75 Mustafa Kemal’in bu görüşlerine muhalefet büyük tepki göstermiştir. Özellikle ordunun politikadan çekilmesi görüşü 31 Mart Vak’ası örnek gösterilerek büyük tepki çekmiştir. Fakat yine de kongrede orduyla siyasetin ayrılığı ilkesini savunan bir karar kabul edilmiştir.76
Mustafa Kemal, 1909 kongresinde azımsanamayacak bir İttihatçı muhalefetle karşılaşmıştır. Mustafa Kemal’e göre asker-siyaset bütünleşmesi ordunun tamamıyla siyasîleşmesinin göstergesidir. Gerçekte İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin uygulamaları sonucu Tunaya’nın da tespit ettiği gibi ordu siyasîleşmiş, daha değişik bir ifade ile “İttihatçılaşmış”tır. Buna karşılık İttihatçılar ise askerîleşmişlerdir. Aslında Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin uygulamalarına uygun düşen bu rejim biçimine her şeyden önce orduyu zayıf düşüreceği endişesiyle karşı çıkmıştır. Ona göre Cemiyet partileşmeli; asker kışlasına çekilmelidir. Cemiyet içinde çalışmak isteyen subaylar istifa ettirilmeli; ancak o zaman siyasî hayata karışmalıdırlar. Bu konuda yasal önlem alınmalıdır. Mustafa Kemal’in bütün bu önerileri İttihat ve Terakki Cemiyeti kongresinde derin yankılar yaratmıştır.77
Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki Cemiyeti ile geçinememesinin diğer bir sebebi de Enver Bey ile olan ilişkisidir. Enver Bey ile araları hiçbir zaman düzelmemiş, bu da Mustafa Kemal’in Enver liderliğindeki İttihat ve Terakki Cemiyeti ile olan ilişkisini etkilemiştir. Aydemir; Enver’in Mustafa Kemal’den çekindiğini, Mustafa Kemal’in de Enver’e karşı aynı duyguları beslediğini söylemektedir.78 Zürcher ise Mustafa Kemal’in Enver’den çekinmesi için bir sebep olduğunu; fakat Enver’in ondan çekinmesi için bir sebep olmadığını söylemektedir. Yazarın iddiasına göre o dönemde Enver’e rakip olarak Mustafa Kemal değil de Ali Fethi Bey gösterilmekteydi.79 Türk tarihçilerinin hemen hemen ittifakla kabul etmelerine rağmen Zürcher’in “Enver’in Mustafa Kemal’den çekinmesi için bir sebep olmadığını” iddia etmesi şahsî ve yanlış bir yorumdan öteye gitmemektedir. Her iki tarihî şahsiyeti yakından tanıyan Mehmet Şükrü Bleda “…Enver, Mustafa Kemal’in şahsında kendisi için bir rakip mi görürdü bilinmez, ona karşı daima soğuk ve çekimser davranırdı.”80 derken Enver Beyin çekingenliğini ortaya koymaktadır. Ayrıca Mustafa Kemal’in hedeflerine ulaşma hususundaki ısrar ve kararlılığını iyi bilen Enver Bey için onun bu özelliği kendisinden çekinmesi için yeterli sebep olsa gerektir.
Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti kongresinden sonra Eylül 1910’da Üçüncü Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığı’na, daha sonra ise Kasım 1910’da tekrar Üçüncü Orduya atandı. Eylül 1910’da Pikardi Manevralarını izlemek üzere Fransa’ya gönderildi. Ocak 1911’de Selânik’te bulunan 38. Piyade Alayında görev aldı. Mart 1911’de ise Arnavutluk’ta çıkan isyanı bastırmak üzere düzenlenen harekâta Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın yanında katıldı. Mahmut Şevket Paşa’nın kurmay başkanı Mustafa Kemal’in, İTC ile bir ilgisi olmayan ve ordunun siyasete karışmaması prensibine kesinlikle inanmış bir subay olması ilgi çekicidir.81
Eylül 1911’de ise Selânik’teki görevinden alınarak İstanbul’da Genelkurmay Birinci Şubede bir göreve atandı. Mustafa Kemal kendisinin Selânik’ten uzaklaştırılmasını İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarının kendisinin askerî birliklerle doğrudan bağlantısını koparmak için İstanbul’a tayin ettiklerini söylemektedir.82 Rıza Nur ise bu yer değiştirmeyi 1911 yılında Mustafa Kemal’in Halaskâr Zabitan Grubu’na katılmasına bağlamaktadır.83 Eğer bu doğruysa Selânik’ten uzaklaştırılmasının sebebi açıklanmış olur. Fakat bu bilgi Zürcher’in de belirttiği gibi başka hiçbir kaynakta yer almamaktadır. Rıza Nur’un iddiası doğru olmuş olsaydı bir süre sonra Enver Bey, Yakup Cemil, Sapancalı Hakkı gibi önde gelen İttihatçılarla Trablusgarp’a gitmesi mümkün olmazdı.84
1911 yılında gönüllü olarak Trablusgarp’a giden Mustafa Kemal Ekim 1912’ye kadar orada kaldı. Mustafa Kemal Trablusgarp’ta Enver, Kuşçubaşı Eşref ve Ali Fethi Beylerle birlikte İtalya’ya karşı üstün bir mücadele örneği sergilediler.85 Mustafa Kemal, diğerleri gibi Balkan Harbi’nin patlak vermesi üzerine İstanbul’a döndü. Onlar Libya’da iken Halaskâr Zabitan Grubu’nun çalışmalarıyla Kâmil Paşa’nın sadrazam, Nazım Paşa’nın Harbiye Nazırı olduğu bir kabine oluşmuş, dolayısıyla, İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimden uzaklaşmıştı. Rumeli’deki durum oldukça kötüydü ve Babıâli, Balkan devletleriyle ateşkes anlaşması yapmak istiyordu. Mustafa Kemal Libya’dan dönünce Kasım 1912’de Gelibolu Yarımadası’ndaki Akdeniz Boğazı Mürettep Kuvvetleri Harekat Şubesi Müdürlüğü’ne tayin edildi. Ali Fethi Beyin emrinde çalışacaktı.86 Savaşta durum kötüye gidiyordu. Kâmil Paşa yönetimindeki kabine Edirne’yi kaybetmek pahasına da olsa barış istiyordu. Fakat İttihatçılar aynı fikirde değillerdi. 23 Ocak 1913 tarihinde Enver ve Talat Beylerin liderliğini yaptığı bir grup Babıâli’yi basarak Nazım Paşa’yı öldürdüler ve Kamil Paşa’yı istifaya zorladılar. Onun yerine Mahmut Şevket Paşa sadrazam oldu.87 Böylece İttihat ve Terakki Cemiyeti, iktidarı tam manasıyla ellerine geçirmiş oldu.
Mahmut Şevket Paşa Kabinesi, Genelkurmay Başkanı Ahmet İzzet Paşa’nın hazırladığı bir saldırı plânını Bulgarlara karşı uygulamaya karar verdi. Plân Mustafa Kemal ile Fethi Bey’in görev yaptığı Bolayır Kolordusunun ve Enver Bey’in görev yaptığı 10. Kolordu’nun iş birliğini öngörüyordu. Plân tatbik edildi, ancak büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. 10. Kolordu Komutanı Hurşit Paşa bütün Çanakkale bölgesindeki orduların komutanlığına getirilince Fethi ve Mustafa Kemal istifa ettiler. Mahmut Şevket Paşa bölgeye gelerek incelemelerde bulundu ve suçlu olarak gördüğü Bolayır Kolordusu Komutanı Fahri Paşa’yı görevden aldığı gibi Enver Beyi de Genelkurmayda çalışması için İstanbul’a götürdü. Fethi ve Mustafa Kemal buna karşı tepkilerini sadrazama ilettiler. İzzet Paşa’ya da istifalarıyla birlikte bir muhtıra gönderdiler.88 Muhtırada Bulgarlara karşı harekâtın tekrarlanması isteniyordu. İzzet Paşa muhtırayı İttihatçı liderlere ve özellikle Enver’e karşı bir tahrik olarak kabul ediyor. Fakat bunların görevden alınmalarını istemiyor, cezalandırılmasalar bile arkadaşları tarafından uyarılmaları isteniyordu.89 Araya Talat Bey devreye girerek Mustafa Kemal ile Fethi Bey’in görevde kalmalarını sağladı.
Osmanlı Devleti, 30 Mayıs 1913 tarihinde Londra Barış Anlaşmasını imzalayıp Midye-Enez hattını sınır olarak kabul etti ve Edirne’yi Bulgaristan’a terketti. Mahmut Şevket Paşa 11 Haziran 1913 tarihinde bir suikast sonucunda öldürülünce yerine Said Halim Paşa geçti. II. Balkan Savaşı esnasında 21 Temmuz 1913 tarihinde Edirne kurtarılmıştır.90 Edirne’ye ilk giren yine Enver Bey olmuştu. Ama plâna göre Edirne’ye girmesi gereken fırka Fahri Paşa, Ali Fethi ve Mustafa Kemal komutasındaki fırkaydı. Bu olaydan sonra iki grup arasında ilişkiler yine gerginleşti.91 Balkan Harbi’ndeki bu Enver-Mustafa Kemal çatışması Mustafa Kemal için iyi bir gelişme olmadı. Çünkü Enver Bey 4 Ocak 1914’te Harbiye Nazırı oldu.
Balkan Harbi’nden sonra Mustafa Kemal Ali Fethi Bey ile birlikte Sofya’ya gitti. Fethi Bey hatıralarında Mustafa Kemal’e Sofya ateşe militerliğini kendisinin teklif ettiğini ve Mustafa Kemal’in de bunu kabul ettiğini söylemektedir. Ayrıca başta Enver Bey olmak üzere önde gelen İttihatçıların Mustafa Kemal’in bu gidişinden sevindikleri yönünde kaynaklarda yaygın kanaat mevcuttur.92 Mustafa Kemal gidişinden İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerinin memnuniyeti doğru olmakla birlikte bu görevlendirmede asıl maksat İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’ni yok saymak isteyen Fethi Bey’in Talat Bey tarafından uzaklaştırılmasıdır. Talat Bey, Bulgaristan ile yapılan barışı bahane ederek Fethi Beyi İstanbul’dan uzaklaştırarak İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’ni tamamen kontrolü altına almıştır. Dolayısıyla hedef doğrudan Mustafa Kemal değil, Ali Fethi Bey’dir.
Mustafa Kemal I. Dünya Savaşı’na kadar burada kaldı. Savaş başlayınca askerî görev istedi ve Tekirdağ’da kurulmakta olan 19. Fırka Komutanlığı’na tayin edildi. Bu fırka daha sonra Gelibolu’ya geçirildi ve Çanakkale Savaşlarında büyük başarılar kazandı.93 Çanakkale savaşlarından sonra kendisine verilmesi gereken terfisi geciktirildi.94 Geç de olsa livalığa (generalliğe) yükseldikten sonra Kafkas Cephesi’ne gönderildi. Bu bölgede Muş’u ve Bitlis’i düşman işgalinden kurtardı. II. Ordu Komutan Vekilliğine tayin edildi. Bir müddet sonra Hicaz Kuvve-i Seferiyesi adı altında teşkil edilmek istenen ordunun komutanlığına atandı. Bu sırada Şam’da bulunan Harbiye Nazırı Enver Paşaya Mustafa Kemal Hicaz’ın boşaltılmasını ve Suriye Cephesinin kuvvetlendirilmesini söyledi. Fakat Enver Paşa bunu kabul etmedi. Ama Hicaz Kuvve-i Seferiyesi’nin teşkilinden de vazgeçildi. Bir müddet sonra da yeni teşkil edilen Yedinci Ordu Komutanlığına tayin edildi.95
Bu arada 1916 yılında Yakup Cemil Olayı’na adı karıştı. Yakup Cemil, darbe girişimini tamamladıktan sonra Enver Paşa’nın yerini alacak kişi olarak Mustafa Kemal’in ismini zikretmiştir. Fakat Mustafa Kemal’in olayla ilgili olduğu ispatlanamamıştır. Ancak Yakup Cemil’in arkadaşlarından Dr. Hilmi kendisinin Silvan’daki karargâhına sığınınca onu himayesi96 altına alması dikkat çekicidir.
Mustafa Kemal 7. Ordu Komutanlığı’nda görev yaparken Yıldırım Orduları Komutanı Alman General Falkenhayn ile arasının açıldığını görmekteyiz. Tamamen Birinci Dünya Savaşı’nın askerî ve siyasî seyri ile alâkalı fikrî ayrılıklardan kaynaklanan bu tartışmada Mustafa Kemal hem Alman Generalini hem de Osmanlı Harbiye Nezareti’ni eleştirmektedir. Osmanlı Harbiye Nezareti’ni eleştirmesinin sebebi, köklü bir geçmişi olan Türk Ordusunun başına Türk milletini, Türk askerini ve Türkiye’yi hiç tanımayan Almanları geçirmiş olmalarıdır. Alman generallerine ise yanlış kararlarından dolayı eleştirilerde bulunmuştur. Alman Generali Falkenhayn’a karşı olan eleştirisinde yalnız değildir. 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa da onun tarafındadır.97 Mustafa Kemal; Eylül 1917 sonlarında Falkenhayn’ın davranışları konusunda iki rapor vermiş fakat ikisi de kabul edilmeyince Ekim başında 7. Ordu Komutanlığı’ndan çekilmiştir. 20 Eylül 1917 tarihli ilk rapor Falkenhayn’ın aleyhinde olduğu kadar savaş sırasındaki olumsuz dâhilî vaziyeti ortaya koymakta ve kabineyi de tenkit etmektedir.98 Mustafa Kemal’in ikinci raporu ise birincinin zeyli durumundadır. Birinci rapor Talat, Enver ve Cemal Paşalara gönderilirken zeyli Enver ve Cemal Paşalara gönderilmiştir. Zeylin tarihi 24 Eylül 1917’dir.99
Daha önce de söylediğimiz gibi raporları kabul edilmeyince Mustafa Kemal istifa etti. İstifa sonrasında İkinci Orduya atandı ise de bu görevi de kabul etmedi ve İstanbul’a döndü. İstanbul’a dönüşünden hemen sonra bir iddiaya göre Mustafa Kemal ile Ali Fethi Bey, Enver Bey’i askerî bir darbe yapıp ayrı barış görüşmeleri yapmakla suçlayarak Enver Bey ile Talat Bey’in arasını açmaya çalıştılar. Ancak bu teşebbüs Talat Bey’in Enver Bey’i haberdar etmesiyle atıl kaldı.100 Bu olayın hemen arkasından Mustafa Kemal’in Veliaht Vahdettin ile birlikte Aralık 1917’de Almanya gezisine çıkması101 sonucu onun İstanbul’dan uzaklaşmasında, kesin olmamakla birlikte Ali Fethi Bey ile giriştikleri politik teşebbüsün rolü olduğu düşüncesini kuvvetlendirmektedir.
Mustafa Kemal Almanya’dan döndükten sonra rahatsızlığı nedeniyle Karlsbad’a gitti. O buradayken Vahdettin tahta çıkmıştı. Karlsbad’dan döndükten sonra yine 7. Orduya atandı. Mondros Mütarekesi’ne kadar orada kaldı.
Bu arada 1 Kasım 1918 tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyeti son kongresini bir yenilgi ve matem havası içinde topladı ve fesh kararı aldı. Fakat partiden ilk kopmalar daha önce başlamıştı. Ali Fethi Bey ve Hüseyin Kadri, Hürriyetperver Avam Fırkası’nı kurmuştu. 1 Kasım’daki toplantıda partinin feshi kararı alındığı gibi Teceddüt Fırkası adında yeni bir fırkanın kurulması da kararlaştırıldı. 1-2 Kasım 1918 gecesi Talat, Enver, Cemal, Beyrut Valisi Azmi, eski polis müdürü Bedri, Dr. Nazım, Dr. Bahaddin Şakir, Cemal Azmi bir Alman denizaltısıyla kaçtılar. Teceddüt Fırkası da 9 Kasım 1918’de kuruldu.102 Ancak daha sonraki tarihlerde fırkadan çekilmeler olmuştur. Bu arada Yıldırım Orduları Kumandanı Mustafa Kemal Paşa’nın fırkaya üye olduğu bildirilmişse de o bu haberi yalanlamıştır.103
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1 Kasımda aldığı karar fesholmakla birlikte bir dönüşüm hareketidir. İttihatçılar, İttihat ve Terakki’nin tarihe intikal etmesini istememiş, partilerinin ismini değiştirerek Teceddüt Fırkası’na dönüştürmüşlerdir. Artık resmen İttihat ve Terakki yoktur ancak İttihatçılar vardır. İttihat ve Terakki liderleri bu girişimleriyle İttihat ve Terakki’yi ayakta tutarak, bir gün Anadolu’da görünme umudunu hiçbir zaman yitirmemişlerdir.104
İttihat ve Terakki yarattığı siyasî iktidarın askerî niteliğinin ağır basması ile öne çıkan siyasî ve sosyal bir harekettir. Çünkü hareketin yaratıcısı, ordudur. İttihat ve Terakki, gerçekte hürriyetçi ve çoğulcu bir rejim taraftarı olmadığı için, devlet yönetiminde kendisini ordunun yardımına muhtaç görmüştür. Bu yüzden meydana getirdiği siyasî iktidarın askerî özelliği daima ön plândadır. İttihat ve Terakki’nin devletle ve orduyla bütünleşmesinin ortaya koyduğu en güçlü sonuç ise İttihatçıların Meşrutiyetin her şeyinden sorumlu tutulmalarına sebep olmuştur.105
Meşrutiyet Devri öncesinde ve sonrasında “İttihatçı” olmak” daha başka nitelikleri ve yetenekleri gerektirmiştir. “İttihatçı”, her şeyden önce eylemci ve ihtilâlcidir. Fakat, ihtilâlcilik, Meşrutiyet boyunca İttihat ve Terakkiyi Osmanlılık fikriyatının dışına çıkartmamıştır. İttihatçılık; komitacı, namuslu olmak, arkadaşlarını korumak, hiçbir “şahsî” menfaat beklemeden çalışmak, verilen görevi yapamamak hâlinde ölmeyi tercih etmek gibi şartları ihtiva etmiştir. Cemiyetin her üyesi bir fedaî sayılır ama asıl fedaî olmak isteyenlerin ayrı bir statüsü vardır. İttihat ve Terakki’nin ismiyle bütünleşen bu insanlar, verilen her türlü emri yerine getiren militanlardır. Bu insanların emirleri muhalefete karşı kullanmaları da ayrıca İttihatçı bir yöntem sayılmıştır. Bir İttihatçı hem Sünnî, hem Nakşibendî, hem de mason olabilirdi. Ancak İttihatçılıktan ayrılmak İslâm’dan ayrılmak gibi mütalâa edilirdi.106
Mütareke ve Millî Mücadele Döneminde İttihatçılık ve Mustafa Kemal Paşa
1918 yılının Kasım ayı, yakın tarihimizin dönüm noktalarındandır. Her şeyden önce İttihat ve Terakki devri bitmiştir. Diğer taraftan Birinci Dünya Savaşı sona ermiş ve Mütareke Dönemi başlamıştır. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan yenik olarak çıkarken, Talat Paşa 13 Ekim 1918’de sadaret mührünü geri vermiş, onun yerine İzzet Paşa Hükûmeti kurmuştu. 30 Ekim 1918’de Bahriye Nazırı Rauf Bey (Orbay), Mondros Ateşkes Antlaşması’na imza atmış; 13 Kasım’da İtilâf Donanması Boğaz’a demirlemişti. İzzet Paşa, sadarete geldikten 25 gün sonra çekilmiş, yerine Ahmet Tevfik Paşa geçmiştir.107 Bu önemli gelişmelerle başlayan Mütareke Dönemi, Mustafa Kemal Paşa’nın faaliyetleri açısından düşünüldüğünde, Millî Mücadele’nin hazırlık safhasını teşkil eder. Bu safhada, İttihat ve Terakki liderlerinin ülkeyi terk etmesiyle İstanbul’da oluşan siyasî boşluk, Mustafa Kemal’in faaliyetleri için daha uygun bir ortam sağlamıştır.
Dostları ilə paylaş: |