|
EDİRNE’NİN TARİHİ VE KÜLTÜREL ESERLERİ
|
|
|
Alpha Tez
|
|
EDİRNE’DEKİ TARİHİ VE KÜLTÜREL ESERLER
Alpha Tez*
ÖZET
Edirne kenti, tarihi çok eskilere dayanan bir kenttir. Birçok devletin bünyesinde kalmış olan bu kent, çok sayıda savaşlar ve olaylara tanıklık etmiştir. Bu denli tarihi olan bir kentin çok sayıda tarihi ve kültürel eserlerinin olması da normaldir. Çok sayıda devletin izlerini taşıyan bu kent günümüze birçok kültürel değer bırakmıştır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze ulaşan çok sayıda tarihi yapıları vardır. Bir dönem Osmanlı’nın başkentliğini de yapmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tarihi Eser, Kültür, Osmanlı, Tarih, Kültürel Değer
ABSTRACT
The city of Edirne, a city that dates back to ancient history. Many who remain in this city within the state, has witnessed many battles and events. The fact that a large number of historical and cultural monuments of a city with so much history is also normal. this city has left many cultural values with the present state of many tracks. In particular, the Ottoman Empire has survived many historical structures. A period was the capital of the Ottoman Empire.
Keywords: Historical Artifacts, Culture, Ottoman, History, Cultural Values
GİRİŞ
Günümüzde Türkiye tarihsel açıdan incelendiğinde tarihi zenginliklerle dolu olan İstanbul kadar önemli olan Edirne kenti, tarih boyunca çok sayıda savaşlara ev sahipliği yapmasının yanı sıra aynı zamanda tarihi ve kültürel eserleri ile çok ünlü olan bir şehirdir. Bulunduğu konum itibariyle, çok önemli bir şehir olan Edirne, tüm devletlerin odak noktası haline gelmiştir. Bu nedenle de çok sayıda yapı ve eserler bu kente inşa edilmiştir. Bunlardan bazıları günümüze kadar gelmiş olup bazıları ise belli başlı nedenlerle yıkılmıştır.
Osmanlı’nın ikinci başkenti niteliğinde olan Edirne, bu özelliğini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Edirne’nin güzel doğası ve mimarisi haricindeki önemli bir özelliği de Avrupa’ya savaşmaya gidecek olan orduların, bölge üstündeki ticaret yollarının birleştiği ve konakladığı çok önemli bir kent olmasıdır1.
Bu çalışma da Edirne’nin günümüze kadar ulaşan başlıca tarihi eserleri incelenmiş ve kültürel değerlerine değinilmiştir. Edirne’nin tarihsel ve kültürel zenginliklerini anlatmakta olan bu çalışma Edirne hakkında önemli bilgileri de içinde barındırmaktadır.
1.1. EDİRNE’NİN TARİHİ VE KÜLTÜRÜ
1.1.1. Osmanlı Öncesi Edirne
Türkiye’nin Avrupa içerisindeki şehirlerinden olan Edirne kenti, haritadaki matematiksel konumu itibariyle 41° 40' 15" kuzey enlemi ile 26° 33' 50" doğu boylamları arasında bulunmaktadır. Kent, Balkanlarda güneydoğu uzantısını meydana getiren Trakya bölgesinde, Meriç Nehri’nin sol kesimlerinde, Tunca ve Arda Çaylarının Meriç’le kesiştiği noktadadır2.
Edirne’nin tarihi çok eski dönemlere kadar gitmektedir. Edirne içerisinde bilinen en eski halk Traklar’dır. M.Ö 40 ile 30 seneleri arasında Orta Asya’dan gelen Traklar, yerleştikleri bu bölgeye Odrissiye isimli bir şehir kurmuşlardır. Traklar bir devlet kuramadıklarından dolayı, ilk olarak İran devletinin, sonra da Makedonya Krallığı’nın himayesi altına girmişlerdir. Ancak bu kente yapılan Roma akınlarının sonucunda Traklar ve Odrissiye kenti, Roma İmparatorluğu bünyesi altına katılmışlardır. Edirne’nin mevcut olduğu bölgede Traklardan birinin açık bir kent ya da pazaryeri meydana getirdiği, daha sonrasında bu bölgenin Makedonyalılar ve Romalılarca büyütüldüğü tarihçiler tarafından kabul edilmiştir. Bu bölgedeki en köklü kent, Traklardan Odrisler tarafından Meriç’in Tunca ile kesiştiği noktada kurulmuştur. Makedonlar burayı Orestlerin biir kolonisi durumuna sokmuşlar, kente Orestia, halkına ise Gonnoi ismini vermişlerdir. Aynı zamanda bazı kaynaklar içerisinde Odrisya, Orestas, Uscudama isimlerinin verildiği de söylenmiştir3.
M.S. 2. Yüzyıl içerisinde Roma İmparatoru Hadrianus, Orestia’nın stratejik olarak var olan önemi sebebiyle buraya şehir sınıfına sokmuş ve kendi ismini vermiştir. Böylelikle Roma İmparatorluğu zamanında şehir “Hadrianapolis/ Hadrianupolis/ Andreanupolis/ Adrianapolis” isimlerini almıştır. “Adrianapolis zamanla Adrianople/Adrianopel olarak değişti. Osmanlı Dönemi başlarında Edrinus/ Edrune/ Edrinabolu/ Endriye diye anıldı. 1476‟da yazılan Aşıkpaşazade Tarihi’nde kentin adı Edrene olarak geçer. XVI. yüzyıl başlarında kentin Edirne olarak adlandırıldığı görülür. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde I. Murat zamanında Edrene olarak adlandırıldığı ve XVIII. yüzyıldan itibaren “Edirne” olarak söylenmeye başlandığı kaydedilmiştir”4.
Hadrianopolis kentinde tarih içerisinde çok sayıda savaşlar yapılmıştır. Bu savaşlardan ilki 300’lü yıllarda taht için savaşan Constantinus’un kazanmasıyla neticelenen bir savaştır. Kavimler Göçü olayının gerçekleştiği aynı yıllarda Allan ve Hunlar’ın yardımları sayesinde Gotlar, İmparator Valens’i Edirne ve etrafında neticelenen bir mağlubiyete uğratmışlardır5.
400’lü yıllarda Balkan bölgesi yeniden istila edilmiştir. İlk olarak Hunlar, sonrasında Slav ve Bulgarların akınları gerçekleşmiştir. Atilla’nın başlarında olduğu Hunlar, bu kenti almışlar ancak İstanbul’a akın yapmadan geri çekilmişlerdir. 500’lü yıllarda Avarların istila ettiği kentte, başlarında Justinianos’un bulunduğu Bizans ordusunu Avarlar mağlup etmişlerdir. Bizans ve Avarların bu savaşları 640 senesine dek devam etmiş ve ardından Avar tehlikesi son bulmuştur6.
1.1.2. Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Edirne
1352 senesinde Edirne’ye saldırı gerçekleştiren Bulgar ve Sırp ordularını karşılayanlar Kantakuzenos ile beraber Orhan Bey’in oğlu olan Süleyman Paşa’dır. Bulgar ve Sırp kuvvetlerini Dimetoka bölgesinde bozguna uğratan Süleyman Paşa bu yardımı nın karşılığı olarak Çimpe Kalesi’ni almıştır. Süleyman Paşa’nın 1357 senesinde vefatı sonrasında Rumeli Beyi olarak vazifelendirilen Orhan Bey’in oğlu Murad, hocası Şahin Paşa ile beraber Rumeli bölgesindeki uç kesimde harekete geçmiştir. Babasının ölümünden önce tahta çıkarak Sultan unvanını ilk defa kullanan Osmanlı padişahı Sultan I. Murad, Kantakuzenos’un oğlu Matteos’un Bizans içerisindeki hasımları ile olan savaşında yardım aldığı kuvvet konumunda bulunmuştur. Lala Şahin Paşa ile beraber Evrenuz ve Hacı İl Beyler kentteki bazı bölgeleri fetheden akıncı beyleri idiler. Bundan yaklaşık olarak bir asır sonrasında Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesi sürecinde olacağıyla birlikte Edirne kenti de Sultan I. Murad tarafından fethedilmiştir. Daha öncesinde bu kentteki bazı bölgelerin ele geçirilmesi Sırpların Bizans ordusuna gelebilecek herhangi bir yardımını ve İstanbul’dan gelebilecek herhangi bir müdahaleyi engellemiştir. Edirne kenti, Orhan Bey’in ölümünden önce 1361 senesinde Osmanlı’nın kontrolüne geçmiştir. Osmanlı’nın kaynaklarında Edirne’nin ele geçirilmesi güneş tutulması olayının yaşandığı Hicri 762 senesinde gerçekleşmiştir. Venedik kaynaklarında ise Edirne’nin Osmanlı tarafından ele geçirilmesi haberi Venedik topraklarına 14 Mart 1361 senesinde gelmiştir7.
Edirne’nin fethedilmesi Balkanlar ve Avrupa tarihi açısından önemli bir olaydır. Aynı zamanda bu olay İstanbul’un fethedilmesini de daha kolay bir hale getirmiştir. Rumeli bölgesinin ele geçirilmesi için askeri bir üs olarak kullanılan Edirne içerisinde Yıldırım Beyazid İstanbul’a akın hazırlıklarını gerçekleştirmiş ve İstanbul’a akını bu noktadan gerçekleştirmiştir. Edirne tarihi olarak esas önemini Yıldırım Beyazid’in vefatından hemen sonra şehzadelerin taht mücadelesi esnasında kazanmıştır. Ayrıca Ankara yenilgisinden sonra Emir Süleyman hazine ve devlet belgelerini alarak Edirne’ye gelmiş ve bu şekilde devletin merkezi Edirne kenti olmuştur8.
Edirne kenti, II. Murad zamanında önemini daha da arttırmıştır. II. Murad Anadolu’dan Gelibolu’ya gidiş yolu üstüne bir köprü ve bir kasaba kurmuştur. Bu kasabanın adı Uzunköprü’dür. 1444 senesinde yönetimi oğlu Mehmet’e emanet ederek Edirne şehrinden ayrılmış olsa dahi Varna Seferi ve Yeniçeri isyanıyla ikinci defa yönetimi devralmıştır. 1451 senesinde burada vefat ettikten sonra oğlu yeniden tahta çıkmıştır. II. Mehmed 1452 ve 1453 senesini Edirne’de İstanbul’un ele geçirilmesi hazırlıkları ile uğraşarak geçirmiştir. 29 Mayıs 1453 senesinde yaşanan İstanbul’un fethi Edirne kentinin tarihi açısından da önemli bir olaydır9.
1700’lü yıllardan beri gerçekleşen tarihsel olaylar ile doğal afetler ve hastalıklar gibi olaylar Edirne kentini oldukça yıpratmıştır. Bunlara ilaveten kent, ülke sınırlarının Orta Tuna ovalarından Balkanlara kadar gerilediği senelerde, Hıristiyanlara bırakılan topraklardan kaçan göçmenlerin göç ettikleri bir kent olmuştur. Esas kötü günler ise 1800’lü yıllar ile 1900’lü yılların başlarında yaşanmıştır. Edirne bu tarihler arasındaki dönemde dört defa düşman devletlerin işgaline maruz kalmıştır. Bunların iki tanesi Rus, biri Bulgar, diğeri ise Yunan işgalleridir. Osmanlı zamanında Rumeli Eyaletini oluşturan yirmi dört adet kentten Çirmen livası bünyesinde olan ardından 1800’lü senelerde mutasarrıflık sonra da valilik merkezi haline gelen Edirne kenti, Lozan Antlaşması’yla da Türkiye’nin sınırları içerisinde olan bir Türk şehri durumuna gelmiştir10.
Edirne kenti, Büyük Taaruz’un zaferle neticelenmesi ile kaderini değiştirmeye başlamıştır. 11 Ekim 1922 tarihinde imzalanmış olan Mudanya Antlaşması’yla Yunanlılar, Karaağaç bölgesi de dahil Meriç’in batısına kadar tüm Doğu Trakya’dan ayrılacak, bunların yerine geçecek olan İtilaf ordusu da bu bölgeyi en fazla bir aylık bir zaman dilimi içerisinde Türklere verecekti. Mudanya Antlaşması, 14 Ekim 1922 tarihinden itibaren faaliyete geçmiştir. 25 Kasım 1922 tarihinde Türk ordusu Edirne’ye girmiştir. Lozan Antlaşması ile birlikte bugünkü Trakya sınırı belirlenmiştir11.
19 ve 20. Yüzyıllarda çok yıpranan kent, Cumhuriyet dönemi itibariyle gerçekleştirilen farklı imar planları ve yönetmeliklerin yön verdiği dokulara sahip yeni bir kent olan Edirne, günümüze kadar gelişimini devam ettirmiş bir sınır şehridir12.
1.2. EDİRNE’NİN KÜLTÜRÜ
El sanatları, yeme-içme, halk oyunları, edebiyat ve geleneksel kutlamaları ile kültürel bir zenginliği olan Edirne, Osmanlı döneminde başkentlik yaparak el sanatları konusunda büyük ölçüde gelişmiştir. Ağaç işlemeciliği, lake kap ve kutu imalatı, çiçek ressamlığı, mezar taşçılığı Edirne’nin el sanatları zenginliklerinin başta gelenleridir. Bu el sanatlarının pek çoğu günümüze kadar gelmemiştir. Edirne’nin bir diğer yaygın kültürel değeri ise ağaç işlemeciliğidir. Edirne’de İstanbul ve Avrupa’nın da etkisi ile Edirne’ye özel bir üslup oluşturulmuştur. Ağaç işlemelerinde sıklıkla lale, sümbül, çiçek, meyve vb. bitkisel motiflerden yararlanılmıştır. “Edirne’ de Edirne’ye özel El işleri Mesleki Teknik Eğitim Kursu verilmektedir ve bu asırlık el sanatı yeni kuşaklara aktarılmaktadır. Özellikle kadınların tercih ettiği bu etkinlik, hem yeni bir el becerisi kazanma hem de sosyalleşme ve eski bir kültürü tanıma fırsatı vermektedir. Bunu dışında Edirne’ de süpürgecilik pazara yönelik bir el sanatı olarak varlığını sürdürmektedir. El süpürgesi, sırıklı süpürge, küçük el süpürgesi, top süpürge gibi değişik türleri bulunmaktadır.”13
Edirne’de besin konusunda farklı besinler göze çarpmaktadır. Meyve ve sebzeler Edirne yemekleri için çok önemlidir. Türkiye’de nam salmış beyaz peynir üretimi çok yaygın bir durumdadır. Edirne peyniri adı verilen bu peynir türü sıklıkla koyun sütünden meydana getirilmektedir. “Mavzana, tarhana, ciğer sarması, akıtma, badem ezmesi, lokma, gaziler helvası, deva-i misk” Edirne’nin kendisine özel yemek ve tatlıların arasında yer almaktadırlar. Aynı zamanda ısırgan yemeği, borani, farklı bir peynir tatlısı olan belmuş tatlısı, mısır unundan yapılan kaçamak vb. ürünler Edirne’ye has besinler olarak bilinmektedir14.
Şehrin en bilindik kültürel etkinlikleri şenliklerdir. Kırkpınar şenlikleri bunun en ünlü örneğidir. Edirne’ye özel olan geleneksel nitelikteki Kırkpınar yağlı güreşleri, sadece bir güreş etkinliği değil, aynı zamanda şehir içindeki hayatı da etkilemekte olan bir faaliyettir. Edirne’ye özgü olan bu etkinlik efsanesi olan bir kökenden gelmektedir. Dünya genelinde sadece Edirne’de bu kadar uzun bir geçmişi olan bir spor etkinliği bulunmaktadır. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri bu açıdan dünya üzerinde tek olma niteliğini taşımaktadır. Her sene geleneksel olarak sürdürülen bu etkinlik bir panayır niteliğinde olup ayrıca yabancı izleyicilerin de ciddi boyutta ilgisini çekmektedir15.
Edirne kendisine yakın olan bölgelerin müzik ve oyun kültüründen bir hayli etkilenmiştir. Bu sebeple de kendisine has bir kültürü bulunmaktadır. Oyunlar, sıklıkla bitişik veya ayrık bir düzen içerisinde oynanmaktadır. Ayrık düzen içerisinde oynanan oyunlara karşılama, bitişik düzen içerisinde oynanan oyunlara ise hora ismi verilmektedir. Edirne’nin Halk Müziği’nde makamsal etkinin izleri gözle görülebilecek bir düzeydedir. Edirne ezgileri türkü, semai, divan, koşma şeklinde gruplara ayrılmakta olup, sıklıkla inci düzende görülmektedir. Ezgiler doğal ve toplum içindeki olaylardan esinlenilmiştir. Edirne’deki ünlü türküler “Edirne’nin Ardı Beyler, Çifte Kuburları Çaktım Almadı, Kırmızı Gül Albayler, Dut Fidanı Boyunca, Keten Gömlek Giyer Evlet, Seller Aldım Dermenemin Bendini, Kavak Kavaktan Uzundur, Püskül Pencereden Uçtu, Boyacının Hanları, Ahır Köyün Meşeleri, Tabağa Koyarlar Can Alim, Kaymağı Balı, Pınar Başının Gülleri, Alişimin Kaşları Kare, Edirne’nin Köprüsü, Çarşıdan Aldım Kestane, Viran Dayler” şeklindedir. Geleneksel oyunlar, tarihsel ve doğal konum sebebiyle zengin ve eğlencelidir. Bu oyunlar, Trakya yöresinden etkilenmiştir. Bu oyunların hepsi renk, ezgi, şekil açısından Anadolu yöresel oyunlarından farklı bir durumdadır. “Kasap Oyunu, Zigoş, DebreliHasan, Kazibe, Çamko, Mendil, Alaybeyi, Karşılama” sık oynanan oyunlar arasında yer almaktadır. Çitme ve Dim ise, Edirne’ye has çocuk oyunları içerisinde bulunmaktadır16.
2.1. EDİRNE’NİN TARİHİ VE KÜLTÜREL ESERLERİ
2.1.1. Edirne Kalesi
Roma İmparatoru Hadrianus tarafından yaptırılan ve 1800’lü yılların ortalarına dek sağlam olarak kalan Edirne Kalesi, Tunca Nehri’nin yanında yer almaktadır. Eski kaynaklar içerisinde 360.000 km2’lik bir alan içerisinde bulunduğu, köşelerinde silindirik, aralarında on ikişer adet ufak kula olduğu belirtilmiştir. Dokuz kapılı, dikdörtgen şeklinde ve etrafında hendeklerin bulunduğu bir şekildedir. Bu görüntüsü ile savunması güçlü bir Roma ordugahı izlerini taşımaktadır. Bu Hadrianus paralarında görülmekte olan şehir surlarından da görülmektedir17.
Evliya Çelebi, Edirne Kalesi’ni, her biri ufak dağlar gibi yüksek ve havadar olan yedi adet bayırın tam ortasında olan, genişlik olarak beş fersah turan ölçüsünde olan bir kale olarak betimlemektedir. Kalenin tarihiyle alakalı olarak ise, eski kentin tam ortasında olduğu ve Edrone isimli bir kralın yaptırdığını belirtmekte aynı zamanda kalenin batı doğrultusunda dört köşeden oluştuğunu ifade etmektedir18.
2.1.2. Camiler- Külliyeler- Kiliseler- Sinagoglar
2.1.2.1. Selimiye Camii ve Külliyesi
Mimar Sinan tarafından yapılan cami, 1569 ile 1575 seneleri arasında II. Selim’in arzusuyla yapılmıştır. Mimar Sinan’ın yaparken 80 yaşında olduğu bu cami, kendisi tarafından ustalık eseri olarak nitelendirilmektedir. Bu cami, Osmanlı-Türk sanatının ve dünya genelindeki mimarlığın gelmiş geçmiş en iyi yapıları arasındaki yerini almaktadır. Cami, Edirne’nin merkezinde bulunmaktadır. Edirne ve Osmanlı’nın bir sembolü haline gelen cami, şehrin ortasında, Osmanlı zamanında Sarıbayır ve Kavak Meydanı olarak ifade edilen konumda yer almaktadır. Bu konumda daha evvel Yıldırım Beyazid tarafından da bir saray yaptırıldığı kayıtlar arasında bulunmaktadır19. Selimiye Külliyesi’nin 220202 m2 kadar bir alan kapladığı ve yer açısından da en geniş cami olarak tarihe geçen bir yapıt olduğu bilinmektedir. Selimiye Cami, bütünüyle 2475m2, iç kısmı olarak 1575 m2 bir yeri kaplamaktadır. Edirne’nin her yerinden gözle görülebilen bu yapı, özellikle kente yaklaştıkça çok daha güzel bir görüntüsü vardır 20.
Selimiye Cami’sini yaptırmış olan Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Sultan II. Selim, 22 Haziran 1567 tarihinde İstanbul’dan Edirne’ye gelmiş ve Avusturya ile imzalanan barıi anlaşmasına dek bu kentte kalmıştır. Caminin yaptırılma kararının bu zamanlarda verildiğini rivayet edenler bulunmaktadır. Bir diğer ifadeye göre, Türklerin Seddi İslam olara ifade ettiği Edirne kentinin tercih edilmesinde sultanın görmüş olduğu bir rüyanın etkisi bulunmaktadır. Bu ifadeye göre, Hz. Muhammet, bu rüyada sultana Edirne’yi ve caminin konumunu göstermiştir21.
Edirne’nin görüntüsünde ve şehir kimliğinde en bilindik ve en önemli yapısı Selimiye Külliyesi’dir. Selimiye Külliyesi, şehrin merkezinde ve şehrin kimliğini belirleyici bir alana yapılmıştır. “Selimiye Camii’nde Sinan’ın kubbeli strüktürde aradığı kubbenin simgeselliğine ve ideal biçime ulaştığı görülmektedir. Burada kullanılan mutlak simetri ile sonsuzluk çağrışımı yapılmıştır. Sinan, gelişmiş bir taşıyıcı sistem ve ışıklı perde duvarlar ile, kubbenin ilkel geometrisinin doğal gücünü gerek simgesel gerekse işlevsel amaçlar için kullanmıştır. Strüktürel ve biçimsel ustalığa karşın en temel ve eski kubbe şeması kullanılmıştır. Selimiye Camii’nde Sinan en saf form ve biçimler ile çalışarak belli bir hiyerarşi ile bir imge oluşturmuştur.”22
2.1.2.2. Üç Şerefeli Camii
II. Murad’ın emri ile yaptırılan bu cami, 1437 ile 1447 yıllarında yapılmıştır. Cami’nin 9 adet kubbesi bulunmaktadır. Ayrıca küçük kubbelerde ana kubbeye bir geçişte mevcuttur. Üç Şerefeli Cami içinde yer alan şadırvan avlusunun on altı adet kubbesinde dönemin en modern geçmeli Rumili sıva nakışları bulunmaktadır. Çinilerinin iki alınlık sır altın rengi ayrıca firuze renginden oluştuğu görülmektedir. Caminin mimarının kim olduğu hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca “ayakları mefluç idi, her nereye gitse tezkere ile giderdi, merhum ve mağfurun-leh Sultan Murad Han Üç Şerefeli Camini bina etmişti” denilmektedir23.
Osmanlı’nın mimari eserleri içerisinde revaklı avlu ilk defa Üç Şerefeli Cami’de bulunmaktadır. Avlunun dört köşesinde minareler yer almaktadır. Bu cami özellikleri bakımından daha sonraki eserlere örnek olan bir yapıt niteliğini de taşımaktadır. Basamakları bulunan üç kapıdan girişi olan avlunun sütunları, serpantinli breş, granit ve mermerden meydana gelmektedir. Avlunun pencerelerinden ikisinin süslemeleri çinilerden oluşmaktadır. Çiniler lacivert ve beyaz renklidir. Bu çiniler bitkisel kıvrık bir dal bordürü ile kaplanmıştır. Bu caminin içinde Sultan II. Murad’ın ismi geçmektedir. Revak kubbelerinde bulunan özgün kalem işlemeleri, Osmanlı camileri için bir ilk niteliğini taşımaktadır. Cami’nin ismi de olan üç şerefeli anıtsal nitelikteki minare 67,62 metre uzunluğundadır. Her şerefeye farklı yerlerden girilmesi oldukça ilginç bir özellik olarak göze çarpmaktadır. Minarenin gölgesi kırmızı renkte kaştan zikzaklar ve beyaz karelerle ayrı bir güzellik kazanmıştır. Kaidesinde Bursa Kemerli sağır nişler bulunmaktadır24.
2.1.2.3. Şah Melek Camii
Cami, Edirne ile Kapıkule yolu üzerinde Londra Asfaltı olarak bilinen caddenin sol kenarında, Gazi Mihal Köprüsü’nün hemen girişinde bulunmaktadır. İç tasarım olarak farklılığı bulunan tek kubbeli kübik mescit sınıfına giren bu cami, bir kubbeyle iki aynalı tonozun kapladığı dikdörtgen bir planda olan yapı niteliğindedir. Yapının kuzey doğusunda bir minare yer almaktadır25.
1429 senesinde yapılan Şah Melek Camisi, mahalle mescidi özelliğini taşımaktadır. Kesme taştan tek kubbeli bir yapı olarak göze çarpmaktadır. Taçkapı’daki taş işçiliği bir hayli ustalık eseridir. İçten duvarları Rumi bordürlü altıgen şeklinde çini panolarla örtülüdür. Bu caminin bulunduğu konumda eskiden bir medresenin yer aldığı ve medresede hukukçu Molla Hüsrev’in müderrislik görevini yaptığı kayıtlar arasında bulunmaktadır. Şah Melek Camisi adını Musa Çelebi’nin veziri Kör Şah Melek’ten almaktadır. Vezir Kör Şah Melek tarafından yaptırılmıştır. Balkan Savaşı’nda minaresi tahrip olmuş ve yeniden yapılmıştır26.
2.1.2.4. Yıldırım Beyazid Camisi
Edirne’nin bilinen en eski camisidir. Hem planı hem de sütun başlıkları caminin eskiden bir Bizans Kilisesi olduğunu gözler önüne sermektedir. Yıldırım Beyazid tarafından camiye çevrilirken temeli dışında yeniden yapılmıştır. Yapının meydana getirilme tarihi 1396 olarak bilinmektedir. Kiliseden çevrilmiş olan caminin kıblesi yapının eksenine uyumlu olmadığından dolayı mihrap haç kollarından birisinin köşesine konumlandırılmıştır. Bu nedenle eğimli bir görüntüsü vardır. Cemaat yerinin sonunda iki tarafında gezici dervişlerinin kalmış oldukları tabhane odaları bulunmaktadır. Şimdiki görüntüsüyle, dört kemeri bulunan, kubbeli ve tek minareli bir camidir. Osmanlı-Rus Savaşı esnasında Ruslar camiden depo olarak yararlanmışlardır. Bahçesinde bulunan mezarlardan birisinin Fatih Sultan Mehmed başa geçtiğinde Edirne Sarayı Hamamı içerisinde öldürülen Sultan II. Murad’ın oğlu Şehzade Ahmet’in mezarı olduğu söylenmektedir. Yerinin net olarak bilinmediği birbirine geçme küpe biçimindeki asılı olan iki halkası sebebiyle Küpeli Cami ismini verenlerinde olduğu bilinmektedir27.
2.1.2.5. II. Beyazid Camii ve Külliyesi
II. Beyazid’in emriyle Mimar Hayreddin tarafından yapılan bu cami, Edirne’de en büyük dini hayır ve sanat eseri olarak nitelendirilmektedir. Yapılış yılı 1399 olarak bilinmektedir. Caminin şehir içindeki konumu Tunca Nehri yanında Yıldırım Beyazid Mahallesi içindedir. Dört kubbe ve bir minareden oluşan caminin tüm kapı ve pencereleri farklı çiçek ve Rumi motiflerle işlenmiştir28.
Caminin batı yakasında Darüşşifa ve Tıp Medresesi konumlandırılmıştır. Sultan II. Beyazid’in Selimiye Kütüphanesi içerisinde yer alan vakfıyesinde, külliyede çalışan 167 adet memurun listesi ve maaşları bulunmaktadır. Külliye, tüm varlıkları ile Kültür Tarihi açısından büyük önem arz etmektedir. II. Beyazit tarafından yaptırılan bu külliyenin yapılış amacı Edirne’ye bir Darüşşifa kazandırmaktır29.
2.1.2.6. İtalyan (Katolik) Kilisesi
Edirne’nin Kaleiçi semtinde yer alan bu kilise 1800’lü yıllardan günümüze ulaşmıştır. Edirne’de diğer yabancı devletler gibi İtalyanlarda hayatlarını sürdürmekte ve diğerleri gibi İtalyan Konsolosluğu bulunmaktaydı. Bu nedenle İtalyanlar tarafından bir ibadethane özelliğinde yapılmıştır.
Kilise yapısı itibariyle dikdörtgen planlı ve moloz taşlardan bazilika planlı olarak meydana getirilmiştir. Kilisenin üstü ahşap bir çatı ile kaplıdır. İki katlı olanın kilisenin bahçesinin içerisinde yer alan müştemilat binasının dört kenarında da dikdörtgen söveli pencereleri yer almaktadır. Bina günümüzde Edirne Valiliği’nce onarılmıştır.
2.1.3. Kapalı Çarşılar
2.1.3.1. Arasta Çarşısı
III. Murad döneminde Selimiye Külliyesi’ne bir kazanç sağlamak amacıyla yaptırılan Arasta Çarşısı, iki sıra olarak karşılıklı işyerlerinden oluşmaktadır. Dua kubbeli arastalara ilk örnek niteliğinde olan çarşı diğer çarşılara da bir örnek özelliğindedir30.
Evliya Çelebi Seyahatname’sinde çarşının; ucuz, itinasız ve kalitesiz ayakkabı imal eden ve satan esnaf manasında olan kavaflara ayrıldığını belirtmektedir. Bu sebepten ötürü gün geçtikçe Kavaflar Çarşısı ismini aldığı belirtilmektedir. Yapının ortasında yer alan kubbe Dua Kubbesi şeklinde bilinmektedir. İşyeri sahiplerinin her gün başlangıcında bu alanda toplanıp doğru iş yapacaklarına yemin ve dua etmeleri sebebiyle bu şekilde isim almıştır. İlk zamanlarında yapının üstünün tamamen kurşunla kaplı olduğu fakat bu kaplamanın gün geçtikçe tamirat giderlerini karşılamak amacıyla harcandığı bilinmektedir31.
2.1.3.2. Bedesten Çarşı
Bedesten Çarşısı, Rüstem Paşa Kervansarayı’nın hemen karşısında konumlandırılmıştır. Şimdilerde dönercilerin fazla olduğu bir çarşıdır. Bedesten Çarşısı Eski Cami’ye bir kazanç sağlamak amacıyla Osmanlı Padişahı Çelebi Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Mimar Konyalı Hacı Alaaddin tarafından 1418 senesinde yapılmıştır. 1965 senesinde restore edilen yapı, dikdörtgen bir yapıda olup her köşesinde bir giriş kapısı bulunmaktadır. Yapının üzerinde on dört adet kubbe yer almaktadır. Arta kalan alanlar kurşun kaplamalı çatı ile örtülmüştür32.
2.1.3.3. Ali Paşa Çarşısı (Kapalı Çarşı)
Bu çarşı, Kanuni Sultan Süleyman zamanında dönemin sadrazamı Bosnalı Semiz Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çarşının uzunluk olarak kule girişinden başlayarak balık kapısında bitmektedir. “Kule kapısı yönündeki üst kapı, iğneciler kapısı, biri çarşıya öbürü Kaleiçi’ne açılan iki adet orta kapı, saraçlar kapısı, “altı kapı” adıyla da anılan çarşının, altı kapısı vardır. Uzunluğu 400 adım olan bu çarşıyı yaptıran Ali Paşa, Babaeski’de yaptırmış olduğu camiye vakfetmiştir.” Dünya genelinde büyük önem arz eden çarşı içerisinde, her bireyin işyeri sahibi olmasının mümkün olmadığıyla birlikte yalnızca zengin bireyler bu çarşıda işyeri sahibi olabilmektedir. Ancak 1700 ve 1800’lü yıllarda bu çarşı işyerlerinin pek çoğunun sahipleri sürekli değişerek bakımsızlıktan dolayı harap bir hale gelmiştir33.
2.1.4. Çeşmeler, Hamamlar, Hanlar, Kervansaraylar
2.1.4.1. Köseç Balaban Çeşmesi
Şimdilerde Aşiyan Park olarak ifade edilen yerin kuzey kesiminde yer alan çeşme diğer taraftan da cadde ortasına yakın bir konumdadır. Çeşmenin kuzeyinde bir yol bulunmaktadır. Çeşmenin üstünde iki satırlık bir inşa yazıtı yer almaktadır. Çeşmenin inşa zamanının belirtilmediği bu yazıtta Miladi takvime göre 1544 senesi gösterilmektedir. Bu tarihi eser şimdilerde kullanıma kapalı bir haldedir34.
Kesme taştan oluşturulan, hazneli, tek cephesi bulunan, hazne örtüsü piramitsel şekilde taş çatılı olan bu çeşmenin yazıtına göre Edirne’de günümüze kadar gelen en eski yapıtlardan birisidir. Köseç Balaban çeşmesi, kare şeklindeki bir kütlenin üstünde yer almaktadır. 35.
2.1.4.2. Nazır Çeşmesi (Merkez)
İstanbul doğrultusundan bakıldığı zaman Edirne’nin hemen girişinde yer alan Nazır Çeşmesi, Koca Nazır lakaplı Mehmet Bey tarafından 1574 senesinde yaptırılmıştır. 1862 senesinde Edirne’nin kadısı Salih Efendi, vefat etmiş olan kız kardeşi Zeliha Hanım adına bu çeşmeyi tekrar yaptırmıştır. Çeşme kesme taştan, tek cepheli olup, haznesi piramitsel şekildeki taş bir çatı ile kaplıdır. Önünde yer alan üç adet yalak taşı yükseltilmiş olan asfalt sebebiyle toprak seviyesinden düşük olduğu görülmektedir.
2.1.4.3. Yahya Bey Çeşmesi
Yahya Bey Çeşmesi, Tophane Bayırı ile Kıyık Semti arasındaki yol üstünde caddenin ortasında yer almaktadır. Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün sahibi olduğu çeşme günümüzde kullanıma kapalı bir durumdadır. Tarihi çeşme, Belediye tarafından yapılan 1980’li yıllardaki yol çalışmaları sonucunda caddenin tam ortasında kalmıştır. Bu nedenle çeşmenin ön ve arka tarafından geçilecek biçimde taş bariyer mekanizması oluşturulmuş ve bu söz konusu bariyerlerin iç kısmı topraklar doldurulmuştur. “Çeşme cephesinin muhtemelen 1.50- 2.00 m. kadar olan bölümü zemin seviyesi altında kaldığından yapının su yalağı hakkında herhangi bir bilgi vermek mümkün değildir. Günümüze özgün yapısal özelliklerini koruyarak gelebilen yapının yakın tarihlerde basit bir onarım geçirdiği cephesinde görülen çimento harçlı basit sıva izlerinden anlaşılmaktadır.”36
2.1.4.4. Umurbey Tavanlı Çeşmesi
Günümüzdeki haliyle Edirne kentindeki tavanlı çeşmelerin son kalan örneği niteliğinde olan Umurbey yolu üstündeki çeşme; kesme taştan, tek cepheli ve haznesi bulunan bir çeşmedir. Cephesinde, sivri kemerli niş içerisinde “Maşallah” yazısı bulunan bir mermer yazıt yer almaktadır. Hemen önünde bir adet yalağı bulunmaktadır. Hazne örtüsü ahşap bir çatıdan yapılmış olup, ahşaptan iki adet sütuna oturtulmuştur37.
2.1.4.5. Ticaret Lisesi Çeşmesi
Ticaret Lisesi Çeşmesi’nde her bir tacın merkezine gelecek biçimde dört taraftan yazılı olan çiçekli nesih yazı stilinde olan yazı kuşakları görülmektedir. Bu yazılar “Besmele” ile “Su Gibi Aziz Ol” yazılarıdır. Edirne Belediyesi’nin sahip olduğu çeşme günümüzde kullanıma kapalı bir durumdadır. Çeşme, özgün yapısıyla günümüze dek gelebilmiştir.38.
2.1.5. Hamamları
2.1.5.1. Saray Hamamı
Saray Hamamı Osmanlı’dan günümüze ulaşan bir hamamdır. Edirne’nin Osmanlı tarafından ele geçirilmesinin ardından yapılan ilk Saray döneminden bu zamana ulaşabilen tek kapı bu hamamdır. Saray Hamamı ilk önceleri sadece saraya açık bir durumdayken sonradan halkında kullanımına açılmış ve Selimiye Külliyesi’ne bağışlanmıştır. Bazı araştırmacılar bu hamamın günümüze kadar ulaşabilmesini Selimiye’nin yapımı zamanlarında kullanılmış olmasına dayandırmaktadırlar. 1365 ile 1368 yılları arasında I. Murad’ın yaptırdığı Eski Saray’ın içerisinde, Yıldırım Beyazid tarafından sonradan yaptırılmıştır. Eski Saray’dan günümüze kadar gelebilen tek yapı özelliğini taşımaktadır. Eski Saray’ın yıkılması ve Selimiye Cami’sinin yaptırılması ile Sultan Selim Vakfı’na bağışlanılarak bir halk hamamı işlevi görmesi sağlanmıştır. Saray Hamamı, Türk hamamları arasında Edirne’de günümüze gelebilen ilk örnekleri arasında bulunmaktadır. Planı itibariyle kare şeklinde olup çifte bir hamamdır. Batı tarafında erkek hamamı, doğu tarafında ise kadın hamamı bulunmaktadır39.
2.1.5.2. Yeniçeri Hamamı
Yeniçerilerin bu hamamı kullanmalarından dolayı bu ismi almıştır. Hamam yakın bir yerde bulunan ve Menzilahir adı verilen yerde Sultan I. Murad zamanında yapılan Rumeli devşirme Acemi Oğlanları Ocağı’nda yeniçeriler bulunduğundan dolayı yeniçerilerin kullandığı bu hamam günümüzde özel mülkiyettir40.
2.1.5.3. Mezid Bey Hamam
Konum itibariyle Eski Cami’nin doğu yakasında Karanfiloğlu semtinde bulunan bu yapı günümüze kadar gelmiş olup şu anda işletilmektedir41. Eflak’ta şehit düşmüş olan Mezid Bey tarafından yaptırılmıştır. Küçük bir hamamdır. İlk önceleri vakıf mülkiyetinde iken günümüzde özel mülkiyettir. Yalnız erkekler hamamı bulunmaktadır42.
2.1.5.4. Sokullu Hamamı
1500’lü yılların ortalarında buradaki Yeniçeri Kışlasında yetişip büyüdüğü için Edirne’ye hayran olduğu bilinen Osmanlı Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Hamam çifte hamam özelliğini taşımaktadır. Edirne’de kullanıma açık, onarılmış üç tarihi hamamdan biri olup özel mülkiyet içerisindedir. Kadın ve erkeklerin girişi farklı ve zıt yerlerdedir43.
2.1.6. Saraylar ve Kervansaraylar
2.1.6.1. Rüstem Paşa Kervansarayı
Bulunduğu alanda bir sıra dükkanı mevcut olan ve klasik Osmanlı mimarisinin önemli örneklerinden biri olan ve otel işletmesi olarak kullanılan Rüstem Paşa Kervansarayı, Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki sadrazamlardan biri olan Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminin en görkemli yapıtları arasında yer almaktadır. Planı itibariyle avlulu hanlar şeklindedir. Dikdörtgen şeklindeki avlunun etrafında iki katlı odaları bulunmaktadır. Her bir katın avluya bakan tarafı revaklı bir biçimdedir. Revaklarının arasında ocaklı ve nişli odalar yer almaktadır. Kervansaray 1972 senesinde restore edilerek otel işlevi kazandırılmış ve bu çalışmayla 1980 senesinde Ağa Han Mimarlık Ödülü kazanmıştır44.
2.1.6.2. Ekmekçioğlu Ahmet Paşa Kervansarayı
Ayşe Kadın Hanı ismiyle de bilinen kervansaray, 1609 senesinde Ahmet Paşa tarafından yaptırılarak Sultan Ahmet’e armağan olarak sunulmuştur. Kervansarayın dört adet büyük ahırı, çok sayıda odası, iki adet şadırvanı, sokak üstünde taştan yapılma işyerleri ve iki adet havuzu mevcuttur. Kervansarayın üstünde Mehmet Kisbi Çelebi tarafından yazılmış olan mermerden yapılma bir yazıt bulunmaktadır45.
2.1.6.3. Edirne Sarayı (Sarây-ı Cedîd-i Âmire)
Osmanlı’nın Bursa’nın ardından başkenti olan Edirne, İstanbul’un fethedilmesine kadar olan süreçte Osmanlı hanedanının bulunduğu kent olarak tarih açısından önemli bir yer tutmaktadır. Şehir, tarihi süreç kapsamında coğrafi koşulların sağlamış olduğu avantajdan ötürü önemini hep devam ettirmiştir. Edirne’nin İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan yolun üstünde konumlanması, Osmanlı padişahlarının şehre olan ilgilerini hep diri tutmuştur. İstanbul’un başkent olmasının ardından da şehir Osmanlı padişahları açısından hiç ihmal edilmemiş olup Osmanlı padişahları tarafından şehir sürekli ziyaret edilmiştir46.
Yapımından, 1800’lü yıllara dek yoğun bir şekilde kullanılmış olan saray, çok sayıda tarihsel olaylara da şahit olmuştur. Özellikle Osmanlı-Rus ve Balkan Savaşı esnasında ciddi derecede tahrip olmuş ve çok sayıda yapısı yıkılmıştır. Saraydan günümüze çok az bir yapı ulaşmıştır. Bunlar; “Matbah-ı Amire, Babüssade, Cihannûma Kasrı, Kum Kasrı Hamamı, Adalet Kasrı, Fatih Köprüsü, Kanuni Köprüsü, Şehabeddin Paşa Köprüsü, Av Köşkü, Su Maksemi, Namazgâhlı Çeşme vb.” olarak ifade edilebilmektedir. Bu yapılardan bazıları harap bir halde iken, bazıları ise restorasyon çalışmaları ile varlığını devam ettirmektedir47.
2.1.7. Köprüler, Türbe ve Mezarlıklar
2.1.7.1. Gazi Mihal Köprüsü
Edirne’yi Kapıkule’ye bağlayan D-100 karayolu hattında, ilin batısında Tunca Nehri üzerinde var olmaktadır. Tunca Nehrinin asıl yatağında, güney tarafına doğru ufak bir meyil yaparak doğu- batı düzlemindedir. Osmanlıların Edirne’yi fethettiğinde şehrin en eski ve en büyük iki taş köprüsünden biridir. Birtakım incelemelerde köprü, Mihal, Seferşâh ve Yıldırım Köprülerinin birleşimi şeklinde tek bir adla Gazi Mihal Köprüsü şeklinde bilinir. Ancak ikisi de farklı köprüler olmasından farklı farklı araştırılması gerekir. 1402 yılına kadar harap bir halde olan taş köprü, Gazi Mihal Bey tarafından tekrar inşa edilir ve bu tarihten sonra onun ismiyle anılır. Diğer restorasyon üç köprüyü de içerecek biçimde 1640 yılında Deli İbrahim zamanında Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa tarafından yapılmıştır. 1751 tarihinde yaşanan bir doğal afet sonucunda ciddi zararlar görmüş ve 1757 tarihinde tekrar onarılmıştır. En son restorasyon ise 1900 yılında İtalyan ustalar tarafından yapılmıştır48.
2.1.7.2. Bayezid Köprüsü
Bayezid Medresesi çevresinde, Tunca Nehri'ne inşa edilmiştir. 1488'de II. Bayezid'in Mimar Hayreddin'e inşa ettirdiği tahmin edilmektedir. 78 metre çapında ve 5 sivri kemerlidir, Kesme taştan dayanıklı bir köprüdür49.
2.1.7.3. Saraçhane Köprüsü (Şahabettin Paşa-Sultan Mustafa)
Tunca Nehri üzerinde 150,16 m. boyunda 10 gözlüdür. Osmanlı Hükümdarı Sultan II. Murat zamanında 1451’de Şahabettin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Sultan II. Mustafa ve Sultan II. Abdülhamit zamanında restorasyon yapılmıştır50.
2.1.7.4. Edirne'deki Yalnızgöz köprüsü
Edirne'de Bayazıt Külliyesinin yan tarafındaki İmaret Köprüsü şeklinde isimlendirilen II. Bayazıt köprüsü H.890-893 tarihlerinde inşa edildikten yüzyıla yakın bir zaman sonra, Tunca'nın suları Köprünün yakınındaki adadan ileride, yeni bir su yolundan akmağa başlamış ve bunun üstüne yeni su yoluna Yalnızgöz Köprüsü inşa edilmiştir. Bu köprüye sonradan birtakım ekler de eklenmiştir. Bir araştırmacı, "Yalnızgöz Köprüsü'nün açıklığı 6,60 m olan ve Edirne'yi Sultan Beyazıt Köprüsü'ne bağlayan Mimar Sinan'ın II. Selim adına yaptığı tekgözlü köprüdür ki, Beyazıt Köprüsünün bir uzaması şeklindedir." demektedir. Köprünün adı tezkirelerde anılmadığı için Sinan tarafından inşa edildiğinin araştırılması gerekir51.
2.1.7.5. Meriç Köprüsü
Edirne şehrinin güney kesiminde, kenti Karaağaç semtine bağlayan ikinci köprüdür. Meriç köprüsü yapılmadan evvel aynı konumda sanatlı büyük bir köprünün daha olduğu kayıtlar arasında yer almaktadır. Meriç Köprüsü yapılmadan evvel Rus işgaline maruz kalan Edirne yıpranmış bir durumda iken, Sultan II. Mahmud burada yaşayan halkın morallerini düzeltebilmek amacıyla yapım emrini vermiştir. Ancak sultan maddi olanaksızlardan ötürü köprünün geç bitmesi nedeniyle köprüyü göremeden vefat etmiştir. Köprü Sultan Abdülmecid zamanında 1847 yılında bitirilmiştir. Köprünün bu isminin yanı sıra Edirne’de yaşayan halk bu köprüye Dış Köprü ismini vermiştir52.
2.1.7.6. Edirne Darulhadis Türbesi
“Edirne'de Türkoğlu Mahallesi, Germekapı Caddesine Darülhadis Camiinin güneyinde iki türbeden biri boldaken tarzındadır. Sade bir kaideye oturan, altıgen planlı, kubbeli türbe kesme taş ve tuğla kullanılarak yapılmıştır. Kesme taş kaidede üzerinde yükselen ayaklar ve üst yapı bir sıra taş üç sıra tuğladan meydana gelen almaşık sistemle örülmüştür. Ayakları birleştiren tuğla kemerler basit profilli konsollara oturmakta, kemerler ahşap gergilerle desteklenmektedir. Gövde duvarları basit taş silmelerle bitmektedir. Türbenin üstü 1963 yılında yapılan onarım sırasında kurşun taklidi beton sıva ile kaplanmıştır. Kubbesi içten kireç sıvalıdır. Halen türbede bir adet taş sanduka olup diğer mezarlar yapılmamıştır. Kitabesi olmayan türbe hakkında tarihi kaynaklardan bilgi edinilebilir. Türbenin Gurlitt tarafından çizilen planında iki adet mezar gösterilmiştir. Onarım sırasında ikinci mezar yapılmamıştır. Hakkı Ayverdi de Darülhadis Camisini anlatırken Bâdi Efendi ve Rıfat Osman'a dayanarak bu türbede II. Murad'ın kızı Hafsa Sultan ve II. Mustafa'nın 1700M . Yılında vefat eden kızı Ümmü Gülsüm Sultanın yattığını söylemektedir". Türbede 11. Murad'ın oğulları Hasan Çelebi, Orhan Çelebi ve kızı Hafsa Sultanın mezarları vardı.”53
2.1.7.7. Hacı Baba (Hacı Doğan) Tekkesi
Edirne’nin Lalapaşa ilçesindeki Hamzabeyli köyünde bulunmaktadır. 1688 senesinde etkin olan bu tekkenin o zamanda Büyük Derbent köyünde bulunduğu, aynı zamanda Hacı Doğan ismiyle de bilindiği görülmektedir. 1700’lü yılların başlarında uzun süre boyunca tekkede şeyh olarak bulunan, Bektaşi tarikatına mensup Şeyh Mehmed’in vefatının ardından burada postnişin mücadelesi yaşanmıştır. Bektaşilerden olan Derviş Mustafa b. Derviş Hüseyin tekkenin şeyhliğine gelmiştir. Fakat bu görevin kendisine verilmesi gereken Şeyh Mehmed’in oğlu Seyyid İbrahim zorlama ile görevi kendisine almıştır. “Yapılan şikâyet üzerine ise görev tekrar Derviş Mustafa’ya iade edildi. 1731 yılında görevin Derviş Mustafa’ya verilmesinde onun tekkeyi tamir ettirip yenilemesi ve dağılan reayâsının bir kısmını tekrar burada iskan etmeye muvaffak olması etkili oldu. Fakat Seyyid İbrahim tekke üzerindeki hakkından vazgeçmeyip iki yıl süren çabaları sonucunda 1733 yılında babasının ardından Hacı Baba tekkesine şeyh atandı. Bunun üzerine Derviş Mustafa, Seyyid İbrahim’in vakıf gelirini zapt edip tekke yararına kullanılmasına izin vermediği şikâyetinde bulunarak 1742 yılında tekke şeyhliğini kardeşi Seyyid Osman’a berat ettirdi. Bu hâl üzere 1750 yılında Derviş Mustafa vefat edip, Seyyid Osman’dan ise on yedi yıl haber alınamadı. Nitekim 1759 yılında Seyyid İbrahim’in de vefat etmesiyle tekke şeyhliğine onun oğlu diğer Derviş İbrahim getirildi. Böylece Hacı Baba tekkesinde XVIII. yüzyılın büyük bir kısmı postnişin çekişmeleriyle sürüp gitti.”54
2.1.7.8. Tütünsüz Ahmet Paşa (Ahmet Rıdvani) Türbesi
Edirneli olup toplumda Tütünsüz Ahmet şeklinde bilinmektedir. Şairdi ve şiirlerinde Rıdvani Mahlasını(imzası) kullanıyordu. Sultan II.Beyazid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanlarında hayatına devam etmiştir. Birtakım araştırmalar Sultan II. Beyazid zamanında Defterdarlık görevi yaptığını söylerler. Ek olarak Sancak Beyi şeklinde farklı mevkilerde görev aldığı; fakat Sultan II.Beyazid’in oğulları arasındaki taht çekişmesinde taraf tuttuğu için bu görevinden atıldığı ve 1528 - 1538 yılları arasında Edirne’de yaşamının son bulduğu söylenir. Bilgili biri olarak bilinen Tütünsüz için Tütsüsüz ismi de söylenir. Anlatılanlara göre, savaşa giden askerlere acil olarak yemek pişirmek icap ettiğinde bu işi dumansız bir ateşte yapmış ve askerlerin doyurulmalarına neden olmuştur55.
SONUÇ
Tarih boyunca çok sayıda devlet bünyesinde kalan Edirne, bu devletlerin her birinin izini taşımaktadır. Türkler için ayrı bir önemi olan kentin Osmanlı’nın ikinci başkenti olması sebebiyle Osmanlı’nın kültürel eserlerinin günümüze kadar gelmesinde etkin bir rolü bulunmaktadır. Osmanlı’nın çok sayıda eseri bulunan bu kentte, özellikle tarihi yapılar göze çarpmaktadır.
Edirne’nin coğrafi konumu itibariyle ayrı bir önemi mevcuttur. Türkiye’nin Avrupa’daki şehri konumunda olan Edirne, Osmanlı için Avrupa’ya gidiş yolu diğer bir ifadeyle Avrupa’ya yapılan seferler için askeri bir üs konumunda olmuştur. Ayrıca Edirne’nin konumu itibariyle çok sayıda kültürden etkilenmiş olması ayrı bir özelliğidir. Şehrin birçok kültüre ev sahipliği yapması sebebiyle zengin bir kültürel mirası içinde barındırmaktadır.
Edirne’nin Osmanlı’nın ikinci başkenti olması, çok sayıda şehzadenin dolayısıyla padişahında doğum yeri olması kente ayrı bir önem kazandırmaktadır. Her zaman için Osmanlı padişahlarının gözde şehri olmasından dolayı burada çok sayıda Osmanlı yapıları mevcuttur. Hanlar, saraylar, köprüler, çeşmeler, hamamlar vb. Osmanlı yapıları Edirne’nin başlıca tarihi yapıları arasında yer almaktadır.
KAYNAKÇA
ALTAY, Saim, Kültür Odaklı Kentlerde Markalaşma Ve Edirne Örneği, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2009.
ATİK, Damla, Geleneksel Konut Alanlarındaki Fiziksel Ve Sosyo-Kültürel Değişimlerin Saptanmasına Yönelik Bir Model Önerisi: Edirne Kenti Örneği, Trakya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Edirne, 2011.
BAYATLI, Altay, Edirne Taş Köprüleri, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2015.
BAYIN, Bilgen, Milli Mücadele Döneminde Edirne (1918-1922), Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2005.
BUYUK, Orhan. Şer'iyye sicillerine göre XVII. yüzyılın ortalarında Edirne'de sosyo-ekonomik hayat, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2009.
ÇEÇEN, Kazım. Sinan'ın Yaptığı Köprüler. 1988.
ÇETİNER, Yılmaz, TD 1070 Numaralı Edirne Evkaf Defteri, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Muğla, 2009.
DİKTAŞ, Arzu, XVI. Yüzyılın Son Çeyreğinde Edirne’de Sosyal Hayat, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Aralık, Yüksek Lisans Tezi, 2008.
DÜNDAR, Abdülkadir, Edirne Şehri ve Tarihi Eserleri (1918 Yılına Ait Bir Haritaya Göre), Dini Araştırmalar, Cilt:10, Sayı:28, 2007, s. 119-140
ERDOĞAN, Elmas; KUTER, Nazan. Edirne Kenti Kültür Varlıklarının Kent Estetiği Açısından Değerlendirilmesi The Evaluation of The Cultural Values of Edirne Ciyt in The Frame of Urban Aesthetics. JOTAF/Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 7.3: 137--145.
ERSOY, Bozkurt, Edirne Şah MELEK Caminin Tanitımı VE Mimari Özellikleri HAKKINDA Düşünceler, Sanat Tarihi Dergisi, 6(6), 1992, s.1
Hande Kandur, Etkinliklere Katılımı Beliryen Faktörler: Edirne İlinde Bir Uygulama, Trakya Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2011.
KARADEMİR, Murat, Edirne Çeşmeleri, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2007.
KARAKUYU, Mehmet; SARIUSTA, Faruk. Evliya Çelebiye göre 17. yüzyılda Edirne’nin şehir coğrafyası ve kültürel hayat, Marmara Coğrafya Dergisi Sayı: 24, TEMMUZ, 2011.
KILCI, Ali. Erken Osmanlı (1299-1451) Baldaken Türbeleri. 2005.
KOCAASLAN, Murat; ARSLANTÜRK, H. Ahmet. Sultan Iı. Mustafa Saltanatında Edirne Sarayı: 1696-1698 Harem Tamirâtları. Electronic Turkish Studies, Ankara, 2014.
KÖSE, Ahmet, Edirne Selimiye Camii’nde Yazının Süsleme Unsuru Olarak Kullanımı, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2013.
MADEN, Fahri. Edirne Vilayetinde Bektaşî Tekke ve Türbeleri. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 2012.
OCAKLI, Işık, Edirne İli Doğal ve Tarihi Zenginlikler Envanteri, Edirne Yatırım Destek Ofisi, Ocak, 2012.
ÖZER, Mustafa, Edirne Sarayı (Saray-I Cedîd-İ Âmire)’Ndan Günümüze Ulaşabilen Yapılar Hakkında, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/10 Fall 2014, p. 809-836,
ÖZKAN, Aytaç, Mübadelenin Edirne Vilayeti Uygulaması Ve Sosyo-Ekonomik Etkileri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2015.
ŞAHİN, Reyhan, Edirne Gümrüklerine Göre XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Edirne’de Ticari Hayat, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Edirne, 2006
SEDES, Fatma, Edirne Çeşmeleri, İstanbul, Ocak, 2016
SERT, Serap, Temettuat Defterleri’ne Göre Edirne Şehri, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilimdalı, Yüksek Lisans Tezi, Niğde, 2011.
ULUÖZ, Süleyman; DÜZBASAN, Selahattin; YAKIT, Erol; ULUÖZ, Tolga; AKYAZI, Umut, Edirne’deki Tarihi Köprüler Ve 1943 Metre Uzunluğunda 53 Açıklıklı Meriç Köprüsünun Yapımı, TEM Edirne-Karaağaç Bağlantı Yolu Projesi, Bursa, Mayıs, 2015
USAL, Ahmet, Edirne Tarihi ve Kültürü, Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı, Aralık 25, 2006.
İNTERNET KAYNAKLARI
http://www.edirnekulturturizm.gov.tr/Eklenti/25504,selimiye-camii.pdf?0
http://www.edirnegezilecekyerler.org/carsi-bedesten-ve-arasta/
http://www.edirnesarayhamami.com/saray-hamami-tarihi-bilgi.html
http://www.edirnevdb.gov.tr/kultur/hamamlar.html
Dostları ilə paylaş: |