Bosna beğine Pojega beğine Budun beğlerbeğisine
EK: IX
Rodoscuk ve Hayrabolu ve Burgos kadılarına hüküm ki hâlâ Hamza nâm mülhidin
ahibbâsından Burgos kazasına tâbi Demürci Yahşî nâm kaıyenin imâmı ve cemâ'ati
ve iki nefer sipâhî ve Hayrabolu kazasına tâbi Alacaoğlu nâm karye halkı ve ba'zı
kimesnede davarları olduğı ve Rodoscuk kazasına tâbi İlbasdı nâm karyeden Velî ve
Dutalı (?) nâm karye yatağı olduğı ve Köteçli nâm karyede dâhi ahibbâsı çok olduğı
ve Kılıçlu nâm karye imâmı ve Rodoscuklu kapucı Mehmed nâm kimesne dâhi
ahibbâsından olduğı i'lâm olunmağın zikr olunan mühlidin [sic] eğer şehirde ve eğer
hâriç şehirlerde tevâbi'i bulunursa mezbûrları çavuş mübaşereti ile şer'ile teftiş
eyleyüp mühlid-i [sic] mezbûra mürîd olup mahabbet ve teba'iyyet üzre olanları
emrim üzre mertebelü mertebesince şer'ile takrir itdiresin ve bulunan davarlarını mîrî
içün çavuşuma zabt itdiresin.
EK:X
Dergâh-ı mu'allâm çavuşlarından İmamzâde Mehmed'e virildi.
Bâ-Hatt-ı Molla (?)
İzvornik ve Gradcaniçe ve Memlihateyn kadılarına hüküm ki mektup ve sûret-i siciller
gönderüp Memliha-i Bâlâ sakinlerinden Mehmed b. Hasan ve Hacı Ali ve Ali Hoca ve
İbrahim Halîfe ve Hüseyin Ağa ve Mustafa ve Ca'fer ve Hasan ve çarkacı Behram ve
Yassı (?) Yusuf ve Osman b. İshak ve diğer Osman b. Hamza ve Hüseyin b. Nasûh
ve Ferhad ve Babağan b. Ahmed ve Hasan b. Derviş ve Yusuf b. Mustafa nâm
kimesneler İzvornik Sancağı beği Ferhad ma'rifetiyle medis-i şer'e ihzar olunup
bundan akdem ilhâdı sabit olup kad olunan Hamza nâm mül-hidin mezhebi üzre olup
içlerinden biri sultan nâmına olup 'avretleri bir yirde cem' olup sohbet idüp şer'-i şerife
muhalif ef âl-i kabîhaları olduğundan mâ'adâ "saltanat bizimdir" deyu da'vâ ider
didikleri suâl olundukda mezbûrlar inkârlarıy-la cevap virüp kazâ-i mezbûreden ba'zı
Müselmanlar ve Ömer Halîfe ve Yusuf Halîfe b. Mehmed nâm kimesneler Mehmed b.
Hasan "Ben Sultan Hamza'nın yirine Sultan Mehmed oldum" didiğüne şehâdet
eyleyüp ve ba'zı kimesneler dahî "Avretlerinüz nâ-mahremdir. Niçün cem' idersüz"
didiklerinde "Size haram ise bize helaldir" deyu cevap virdiklerin ve biribirinün
avretlerinün omuzlarına yapı-şup musâhabet itdiklerin ve nice efâl-i kabîhaların
gördüklerin bahs eyleyüp 'arz ve i'lâm itdükleri ecilden [boş] vardukda teftiş idüp fi'1-
vâki' mezbûrlar vech-i meşrûh üzere olup zikr olunan maddeler sabit ve zahir olur ise
sipâhî tâyifesinden ise haps idüp 'arz eyliyesin.
Hasan Paşa âdemlerinden Ca'fer'e virildi
EK: XI
İmamzâde Mehmed Çavuş'a virildi.
İzvornik ve Gradcaniçe ve Memlihateyn kadılarına hüküm ki mektup ve sûret-i siciller
gönderüp Memliha-i Bâlâ sakinlerinden Mehmed b. Hasan ve Hacı Ali ve Ali Hoca ve
İbrahim Halîfe ve Hüseyin Ağa ve Mustafa ve Tayfur ve Hasan ve çarkacı Behram ve
tacir Yusuf ve Osman b. İshak ve diğer Osman b. Hamza ve Hüseyin b. Nasûh ve
Ferhad ve Babağan b. Ahmed ve Hasan b. Derviş ve Yusuf b. Mustafa nâm
kimesneler İzvornik Sancağı beği Ferhad ma'rifetiyle meclis-i şer'e ihzar olunup
bundan akdem ilhâdı sabit olup kati olunan Hamza nâm mül-hidin mezhebi üzre olup
içlerinden biri sultan nâmına olup avretleri bir yirde cem' olup sohbet idüp şer'-i şerife
muhalif efâl-i kabîhaları olduğundan mâ'adâ "saltanat bizimdir" deyu da'vâ ider
didikleri suâl olundukda mezbûrlar inkârlarıy-la cevap virüp kazâ-i mezbûreden ba'zı
Müselmanlar ve Ömer Halîfe ve Yusuf Halîfe b. Mehmed nâm kimesneler Mehmed b.
Hasan "Ben Sultan Hamza'nın yirine Sultan Mehmed oldum" didiğüne şehâdet
eyleyüp ve ba'zı kimesneler dahî "Avretlerinüz nâ-mahremdir. Niçün cem idersüz"
didiklerinde "Size haranı ise bize helaldir" deyu cevap virdiklerin ve biribirinün
avretlerinün omuzlanna yapı-şup musâhabet itdüklerin ve nice ef âl-i kabîhaların
gördüklerin bahs eyleyüp 'arz ve i'lâm itdükleri ecilden husûs-ı mezbûr şer'ile teftiş
olunmasın emr idüp buyur-dum ki hükm-i şerifimle dergâh-ı mu'allâm çavuşlarından
Mehmed Çavuş zîde kadruhû vardıkda mezkûrları meclis-i şer'a mürâfa'a idüp gaybet
iderler ise kefiller ve şer'ile buldurması lâzım olanlara buldurup ve getürdüp ve bu
husus bundan akdem bir defa şer'-i kavime muvâfik fasl olunup üzerinden on beş yıl
mürur itmiş da'vâ değil ise muktezâ-yı şer' üzre dikkat ve ihtimam ile müftî
muvacehesinde teftiş ve tefahhus eyleyüp göresin. Fi'1-vâki' kaziyye 'arz olunduğı
gibi olup bi-hasebi'ş-şer'i'ş-şerîf sabit ve zahir oldukdan sonra bu fesâd ve kabâhet
üzre olanlar sipahiler ise haps idüp 'arz eyliyesin. Değiller ise şer'ile lâzım geleni
mahallinde icra idüp yirine koyup hilâf-ı şer'-i kavîm kimesneye ta'allül ve niza' itdir-
meyesin. Amma hîn-i teftiş temam hak üzre olup, tezvir ve telbîsden ve şuhûd-ı
zûrden hazer idüp câdde-i hakdan 'udûl itmeyüp hilâf-ı şer' ...... itmekden ve gayr-i
vâki' kaziy^'e i'lâmından ihtiyat eyliyesin.
EK: XII
Müfettiş Saray kadısı ve Memlihateyn ve Gradçaniçe kadılarının mühürlü defteridir.
İzvornik Sancağında hurûc idüp mâbeynlerinde sultan ve vezîr ve kadıasker ve kadı
ve defterdar ve çavuş ta'yîn idüp saltanat dâvasın iden melâhidenin ele getü-rülmesi
babında yoldaşlık idenleri 'inayet ricasına 'arz iderler.
Bir nefer mülâzimc yiğirmi beş akçe ile Belene kazasın rieâ iderler
Ve erbâb-ı tımardan altı nefere terakki rieâ iderler
Ve bir nefer yeniçeriye yedekçilik Ve bir nefer acemi oğlana yeniçerilik
Ve dört nefer dânişmende mülâzemet rieâ iderler
Ve erbâb-ı tımardan bir nefere çavuşluk rieâ iderler
Ve on sekiz nefer azep yiğitlere iptidadan tîmar rica iderler
Defter
budur ki Livâ-i İzvornik'de kasaba-i Memliha-i Bâlâ'da huruç idüp fikr-i fâsid-leri üzre
mâbeynlerinde hâşâ sultan ve vezir ve kadıasker ve kadı ve defterdar ve çavuş ta'yîn
idüp hâşâ saltanat da'vâsın iden melâhidenin ele getürülmeleri babında yoldaşlık
eyleyen kulları bunlardır ki zikr olunur. El-vâki' fi şehr'i Şa'bâni'l-Mu'azzam sene 990.
Merhum Molla Sınan Çelebi Saray kadısı Munla Balî Efendi Saray kadısı
Munla Bâlî Hfendi
mülâzemetlcrinden Mevlânâ dânişmendlerinden Mevlânâ
dânişmendlerinden Mevlânâ
Hasan ibn Hasan Lûtfî bin Muharrem Rıdvan bin Abdullah
Yusuf İsâ der livâ-i mezkur Tîmar-ı
20866 on bin akça terakki Hüseyin bin Abdi der livâ-i 6000 büdunde ulu emirlü
İzvornik zc'âmet rica olunur Tîmar-ı
Saray kadısı Munla Bâlî Ef. Tîmar-ı Süleyman bin Mehnıed Ça™ş
dânişmendlerinden Mevlânâ Haydar der livâ-i Bosna der livâ-i Köstendi!
Nuh bin Muharrem Nâhiye-i Olukça (?) Nahiye-i Radomir
Karyc-i ve gayruhû Karye-i Kunduzkırı ve.gayruhû
ber-mûccb-i berât ma'a ahkâm-ı 6999
16999
Mustafa Yeniçeri Süleyman Memi bin Gazanfer bin
Elli birinci ağa an gılman-ı Ali Hüseyin
bölüğünde Bağçe-i Edirne 3000 3000
dört sofalu Bosna'da uluemirlü Bosna'da uluemirlü
Memi bin Mahmud bin Ca'fer bin Sefer bin Mustafa bin Mahmud bin
Sa'id Veli Abdullah Abdullah Ahmcd Abdullah
An gurebâ
Hasan bin Mehmed bin Husrev bin Ahmed bin Abdurrezzak b. Musa
bin
372 Abdullah Mahmud Mehmed Ca'fer Ebu'1-fazl
Muharrem
(üç kişinin adları yırtık sebebiyle okunmuyor ) Mehmed bin
Timurhan
Hüseyin bin Halil bin Nasûlı Yusuf za'îmzâde
Mezkûrun kullan zikr olunan melâhidenin ele getürülmeleri babında kemâl mertebe
yoldaşlık idüp mahall-i himmet ve sezâvâr-ı 'inayet kulları olmağın 'avâ-tıf-ı 'aliyye-i
husrevânîden mülâzim-i mezbûr Hasan dâ'îleri İzvornik kazasından yevmi yiğirmi beş
akçe ile müfrez olan Belene kazasıyla ve mezkûrun dânişmend-ler mülâzemet ile ve
mezbûr sipahi Haydar terakki belki ze'âmetle ve mezbûr Süleyman çavuşluk ile ve
yeniçeri Mustafa yedekçilik ile ve diğer Süleyman yeniçerilik ile ve ulu emirlü olan
mezbûrân Memi ve Gazanfer kulları tımar ile ber-murâd ve behre-mend olmaları
ricasına hasbihalleri defter olunup pâye-i serîr-i a'lâya 'arz olundı. Bakî ferman Der-i
'Adl'indir.
El-'abdü'l-fakîr Lııtrullah el-Kâdi
bi-Gradçaniçe
(mühür)
Ez'afu'l-'ibâd Mahmud b. (?) el-Kâdi
bi-Memlihateyn (mühür)
Efkarıı ibâdi'l-Meliki'r-Ra'ûf Es-Seyyid Yusuf el-Kâdî bi-Saray el-Mahrûse el-Müfettiş
(mühür)
EK: XIII
İzvornik beğine ve türap kadısına hüküm ki sen ki türap kadısısın mektup gönderüp
dergâh-ı mu'allâm çavularından Mehmed Çavuş ile gönderilen hükm-i şerifim
mûcebince ol cânibde huruç iden melâhide teftişine mübaşeret olunup dokuz neferi
ele getürüp şer'ile ilhâdları sabit oldukdan sonra hakkından gelinüp melâhide dâhi
ziyâde olup haklarından gelinmek içün mezbûr çavuş alıkonduğın ve mu'âvenet içün
sen ki sancak beğisin lâzım olduğın bildirmeğin büyürdüm ki hükm-i şerifim vusul
buldukda acele gider etbâ'ı ile ol câniblerde bakî kalan melâ-hideleri dâhi hüsn-i
tedârik ile ele getürüp ahvâlleri muktezâsınca şer'-i şerif üzre teftiş idüp zendeka ve
ilhâdları şer'ile sabit olanların haklarından gelinmek mukte-zây-ı şer'-i şerif üzere
mûcebi ile amel idüp şer'-i şerife muhalif kimesneye te'addî olmakdan ve melâhideye
himâyet olmakdan ve bu bahane ile Ehl-i Sünnet ve Ce-mâ'atden olan Müselmanlara
mücerred te'addî ve ta'lîl ile hilâf-ı şer'-i şerif te'addî olmakdan hazer eyliyesin.
EK: XIV
Bâ-Hatt-ı Hümâyûn
İzvornık beğine ve Memlihateyn ve Gradçaniçe kadılarına hüküm ki siz ki ka-dılarsız
mektup ve defter ve siciller gönderüp livâ-i mezbûrda zuhur iden melâhı-de teftişinde
dergâh-ı mu'allâm çavuşlarından Mehmed Çavuş yedinde vâsıl olan crnr-ı şerif
mûcebince teftiş olundıkda kasaba-i Memliha-i Bâlâ'dan Mehmed b Alı nam kimesne
gırü kasaba-i mezbûreden Osman b. İshak ve Molla Ca'fer ve
Hacı 'Ali ve İbrahim Halîfe ve Hasan b. 'Ali ve çarkacı Husrev ve çarkacı Behram ve
Yusuf b. 'Abdî ve Ferhad b. Murad nâm kimesneleri ihzar itdirüp mezbûrlar içün
sâbıkâ ilhâdı sabit olup katlolunan Hamza'mn türrehâtı üzere sâbit-kadem olup bi-
emri'llâhi Teâlâ helal [sic] dimeyüp küllî fesâd ve şenâ'ate mübaşeret (iden) dâll ve
mudili mülhidlerdir. Bunlardan mâ'adâ sultan nâmına olan Mehmed b. Hasan ve vezîr
nâmına olan Hüseyin Ağa ve İzvornik (?) kadısı nâmına olan 'Ali Hoca ve defterdar
nâmına olan Memi b. İskender ve imâm Mustafa ve 'Osman b. Hüseyin ve Hüseyin b.
Nasuh ve Ahmed b. Hacı Hasan ve Hasan b. Berduş ve Sefer b. İskender ve diğer
Mustafa içün temsil (?) eylemişlerdir deyu takrir idüp 'udûl-i Müslimînden kaç ibâd
meclis-i şer'de vech-i meşrûh üzere mezbûrlar içün harama helâl deyüp nâ-mahrem
'avretler ile ihtilat idüp küllî fesâd ve şenâ'ate mübaşir dâll ve mudili mülhidlerdir deyu
derç olan şehâdetleri sicili olunup bi-hasebi'ş-şer'i'ş-şerîf mevcud olanların fı'illerine
hükm olduğun bildirmişsin. Büyürdüm ki hükm-i şerifim vüsûl buldukda bu babda onat
veçhile tenbih olup anun gibi sicili olunup 'arz olunan kimesnelere mecal verilmeyüp
şer'ile haklarından gelesin. Gaybet idenleri dahî hüsn-i tedbîr ve tedârik ile ele
getürüp dahî dâll ve mudili olup ilhâdları sabit ve zahir oldukdan sonra mecal
virilmeyüp anların dahî haklarından gelesin. Hilâf-ı şer' kimesneye iş itdirmiyesin.
Amma bir bahane ile kendü hallerinde olup şer'-i mutahharaya teba'iyyetleri olup kâr
u kis-binde olanları mücerred farz ve tesbit ile veyâhud celb (ve) ahar veçhile farz ve
taksîr olmakdan hazer idüp câdde-i hakdan 'udûl itmeyesin.
EK: XV
Müşarünileyh dârende Osman'a virildi.
Bosna Beğlerbeğisine hüküm ki bundan akdem ol canibe ba'zı melâhide teftiş içün
hükm-i şerifim virilmekle hâlâ ol bahane ile ba'zı garazı olan kimesnelere dahi
olunduğı i'lâm olunmağın büyürdüm ki hükm-i şerifim vardukda bu bahane ile
kimesneye te'addî ve te'allül fermân-ı şerif mûcebince ilhâdı sabit olanlardan mâ'adâ
mücerred celb ve ahz olunup taharri ve teftiş ile kendü hallerinde olanlara) hilâf-ı şer'-
i mutahhar dahi ve ta'arruz olunmakdan hazer eyliyesin. Bu bahane ile ba'zı
kimesnelerin akçesi alunduğı i'lâm olundı. Vâkı'a yine senün adem-i ihti-
mâmındandır. Ol asıl hilâf-ı şer'-i şerif alınan akçei girü ashabına alıvirüp min ba'd
şer'-i şerife mugayir iş olmakdan içtinâp eyliyesiz.
EK: XVI
Der zemân-ı Mehmed Efendi muhâsebe-i evvel 'an 21 Za(Zilka'de) senelO75
(Beci)het-i
edâ-i akçe-i ba'zı kesân ki 'an bahâ-i kitâbhâ 'an muhallefat-ı maktul Lârî 'an cânib-i
mîrî kabz ve der hân-ı Valde Sultan fiiruht şode ve kıymeteş fi 15 Şa'bân sene 1075
'an yedi Osman Beğ 5230 akçe dermeyân be-hazîne-i âmire teslim şode 10500
ba'dehu kitâbhâ-i mezbûre (ez) taraf-ı Saltanat-ı 'âlî-şân taleb kerde ve irsal şode ve
kıymeteş 'an hazîne-i âmire red şode lâzım âmede ez ân sebeb an cânib-i
muhâsebe-i evvel edâ nüvişte ber-mûceb-i 'arz-ı hâl-i sahhâfân ve fermân-ı 'âlî el-
mü'errah fî 3 N sene 1075.
Baha-i Baha-i Baha-ıBahâ-ıBahâ-i
Kitâbü'l-Mevzûât Kitâb-ı Zîc-i Elfiye ma'a Kitâbu'l Kitâb Kâfir hattıyla kütüp
cild Fethiye guruş-i esedî kıt'a 1
aded Cild aded 5 kıymet
1 tam (?) aded 4 guruş 80
guruş 2 kıymet10
13 guruş 400 kıymet
kıymet11 1000
1300
Bahâ-i Bahâ-i Bahâ-i Bahâ-i Bahâ-i
Kitâbu'l- Evrak-ı perişan Kâfir hattıyla kütüp Kitâb Tıbba müteallik kitab
kıt'a ma'a hırdavat kıt'a kıt'a kıymet
5 kıymet1 3 200
guruş 100 guruş kıymet
aded aded 850
1 10
kıymet kıymet
Tezkirei edâ dâ de fi 6 Ramazan sene 1075 bâ-dest-i Ahmed halîfe-i rûznâmçe
EK: XVII
BÖLÜM XII: TÜRKLER'İN MEZHEPLERİ VE BU ZAMANDAKİ SAPKIN
CEMAATLERİ
Şurada bir yüzyılı geçmez ki her dinde bazı yeni sapkın eğilimler ortaya çıkmış
olmasın. (412) Bu olay diğerlerine olduğu gibi, Muhammedîliğin de başına geldiği
için, bunlardan bazılarını aktarmaya kendimi mecbur görüyorum.
Zeydîler'in (Zeidis) mezhebine mensup olanlar, Allah'ın dünyaya, Muhammed'inkini
ilga edecek yeni bir şeriat ile birlikte, İranlılar içinden seçilmiş yeni bir peygamber
göndereceğim söylerler.
Mu'tezilîler'inkinden (Moatezelis) ayrılmış olup bu zikredilenin hemen arkasından
gelen bir başkası daha vardır. Buna mensup olanlar ise, günahsız olan
peygamberlerin dışında bu dünyada kimseye kudsiyet izafe edilemiyeceğini, gerçek
mü'minlerin öbür dünyada tıpkı ayın on dördündeki hali gibi Allah'ı göreceğini
söylerler. Oysa bu, açıkça "Allah bu dünyada olduğu gibi, öbür dünyada da bize
görünmeyecektir" diyen Muhammed'in doktriniyle uyuşmuyor.26
Mâlumîci (Malumigis) denilen bir başka mezhep daha var. Bunlar, Allah'ı bu dünyada
da tanımanın mükemmelen mümkün olabileceğini iddia ediyorlar. Bunların iddiasına
göre, (413) "Kendi nefsini tanı!" demek bu anlama gelir; yani yaratılanlar ancak
kendilerini tanıyarak Yaratıcı'yı da mükemmelen tanımış olabilirler. Mezzachuliens (?)
mezhebi ise tamamiyle buna karşıdır. Bu mezhebin mensupları, Cennet'i kazanmak
için Allah'ı bu dünyada cevherinin ve yüceliğinin nuru aracılığıyla, yani bu nur
kendisine ulaşanları müminlerin içine dahil etmek suretiyle tanımak gerekir derler.
Bir başka mezhep de İbâhî (şabajahi) denilenlerinkidir. Bunlar Allah'ın bütün ilmini
inkâr ederler ve O'nun bu dünyayı, her şeyi ezelden yahut yaratmadan önce
bilmeksizin, ortaya çıkacak durumlara göre yönettiğini, bu durumun özel birtakım
işlerde olduğunu, ama tıpkı insanların (bir işi) yapmak ve o hususta deney sahibi
olmak suretiyle öğrendiği gibi (Allah'ın) da bu işin bilgisini öyle edindiğini söylerler.
Ben, Türkler arasında miktarı o kadar çok olan bu mezheplerin sayılarını daha fazla
artırmak niyetinde değilim. (...) (414) (...) Fakat şu son zamanlarda Türkler'in içinde
çok daha tehlikeli görünen başka mezhepler var ki bunlar, devlette herhangi bir
değişiklik olduğu takdirde, ve kendi doktrinlerine inananların başına geçmek suretiyle,
(Türklerin) arasında şimdiye kadar mevcut olan birliği sarsacak ve yıkıcı birtakım
fikirlere fırsat tanıyabileceklerdir.
Bunlardan biri, Kadızâdeliler'dir (Kadezadalis). Bu (zümre), Sultan Murat zamanında
ortaya çıktı. Cenaze defni sırasında ve hortlakların ruhlarına dua ettiklerinde
kullandıkları pek çok merasimin mucidi olan (!) Birgili Efendi (Birgali Efendi) (415)
tarafından desteklenmiş ve geliştirilmiştir.27 Bu mezhebe mensup olanlar, imamlarını
ölünün kulağına "Allah'tan başka ilah olmadığım, Muhammed'in onun elçisi olduğunu"
yüksek sesle bağırmaya zorlarlar. (Müslüman olmuş) Ruslar ve ihtida etmiş öteki
Hıristiyanlar, Araftan ve ölüler için yapılan dualardan kalan karmaşık kavramlar
sebebiyle bu mezhebe kuvvetle bağlıdırlar (...).
(416) (...) Birkaç zamandan beri Türkler içine, prensip olarak Saray'daki entelektüeller
tarafından takip edilmekte ve desteklenmekte olup İstanbul'da oldukça yaygın olan
yeni bir düşünce girdi. Buna mensup olanlara Hubmesîhî (Chupmessahi), yani
"Mesih'in müridleri" deniyor. Hz. İsa'nın Allah olduğuna ve dünyanın gerçek
Kurtarıcı'sı olduğuna inanıyorlar. Sultanın sarayındaki, özellikle en dürüst, en medeni
ve en gönül açıcı tavırlı genç Enderunlular, bu düşünceye sıkı sıkıya bağlıdırlar. O
kadar ki, aralarından bütün bu liyakatlere sahip birini övmek istedikleri zaman, bunu
bir tek kelimeyle yaparlar; (417) ona "Hûp mesîhîsin" (Chupmessahisen), derler ki,
"Gerçek Mesih'i tanıma ve onun yolunu takip etme durumundaki biri gibi dürüst,
cömert, gönül okşayıcı ve medeni bir adamsın!" demek oluyor.
İstanbul'da bu adamlardan oldukça kalabalık sayıda bulunmaktadır ve uğurunda
şehitliği göze alacak kadar bu inancı sımsıkı savunanlar mevcuttur. Bu, onların bu
inanca gizlice bağlı olduklarının bir göstergesi olan beyaz sarık giymelerini
engellemiyor; o kadar ki, bu düşünceye sıcak bakan birine rastlanacak olsa, bir
hoşgörü elde edilebilecek, veya (aksine) bir ayaklanmaya sebebiyet verebilecek,
yahut bu inancı paylaşanların arasına İncil'i sokabilecek rahat bir yol hazırlayacak bir
gelişme kaydedilmiştir. Fakat bundan daha sonra, kendine mahsus yerinde söz
edeceğiz.
Niyetimiz burada Türkler arasındaki muhtelif mezhepleri anlatmak olmakla beraber,
(418) siyah veya beyaz rengi kullanan ressamları taklit ederek bizim de bir noktaya
kadar, bu çok-dinliliğe hiçbir şeyin bu kadar aykırı durmadığı bu ülkede Ateizm'in
hangi noktaya kadar nüfuz ettiğini göstermemiz, bu amacımıza ters düşmeyecektir.
Ateizm'e mensup olanlar, kendi aralarında kendilerine Müsirrîn (Muserin), yani
(Gerçek Sırra Sahip Olanlar) diyorlar, ki bu sır, mutlak olarak Tanrı kavramını inkâr
ve (Tanrı'nın esasında) her ferdin, gördüğümüz, hayran olduğumuz olayların normal
akışını yöneten kendi iç prensibi veya tabiatı olduğu fikrini tasdik etmektir. Gökler,
Güneş, Ay, Yıldızlar o prensipten kaynaklanır; hareketleri ondan sağlanır ve insanlar
tıpkı otlar, çiçekler gibi ondan yeryüzünde biter. İstanbul'da, çoğu kadı ve Arapça
yazılarda bilgin (ulema) olan pek çok kimsenin bu düşünceye bağlı olduğunu görmek
gerçekten hayret verici bir şeydir. (Bu inancı taşıyan) diğerleri ise, bilinçlerinde (419)
irtidat suçunu işlediklerine kani olan ve her şeyin bu dünyada bitmiş olmasını temenni
eden Hıristiyan mürtedlerdir.
Bu mezhepten, zengin ve İslami bilimlerde iyi yetişmiş, Mehmed Efendi (Mahomet
Efendi) isimli bir adam,28 Allah'ın varlığına karşı küstahça ağza alınmış küfürler sarf
etmiş olduğu için benim zamanımda İstanbul'da idam olundu. O bu dinsiz
düşüncesini ispat etmek için şu sıradan delilinden yararlanmaktaydı: "Ya asla Allah
diye bir şey yoktur, ya da bizim ulemanın bizi inandırmak istedikleri kadar ne
becerikli, ne de hikmet sahibidir. Eğer O gerçekten olsaydı, beni, varlığının dünyada
başka benzeri bulunmayan, ondan büyük bir horlamayla söz eden en büyük
düşmanını bu kadar uzun süre yaşatmazdı." Şayanı hayret bulduğum şey, inancını
inkâr ederek, gelecekte en iyiyi (inanç yolunu) takip edeceğini söyleyerek hayatını
kurtarabilecekken, ümit edeceği hiçbir mükâfat olmadığından emin bulunmasına
rağmen, gerçeğe olan aşkının onu şehitliğe mecbur ettiğim söyleyerek sözünden
dönmektense, dinsizliği içinde ölmeyi tercih etmesidir.
(420) İtiraf etmeliyim ki, o zamana kadar dünyada gerçek ateizmin olabileceğine
inanmazdım. Şimdi olduğum gibi, Allah'ın varlığının, kendi tabii nuruyla, akıl
vasıtasıyla kendini ispat edeceğinden emindim. Fakat bu yenilmez inat, tabiatın ve
aklın bu canlı ışıklarını korkunç bir şekilde kalplerinde söndürmüş birtakım insanların
(ateistlerin) bulunabileceğine beni ikna etti. Bu doktrinin zehri o kadar keskindir ki,
Saray'ın odalarının ta içine, kadınlar ve hadımların dairesine (Harem) kadar nüfuz
etmiş ve paşalara, neredeyse bütün Saray'a bulaşmıştır. Bu mezhebe inananlar,
birbirlerini çok severler, himaye ederler. Gönül okşayıcı ve misafirperverdirler.
Yanlarında kendi inançlarından biri olduğu zaman, ona açık kalplilikle muamelede
bulunurlar; güler yüz gösterirler ve gece kendisine refakat etmesi için gönlünün
seçeceği bir karşı cins verirler.
Onlar birbirlerine karşı samimi ve cömerttirler; sonuna kadar hizmet etmekte aşırı
derecede anlayışlıdırlar. (421) Sultan Murat'ın, her ne kadar halk arasında -hüzünlü,
katı ve pinti olan- Kadızâdeliler'i zenginleşsinler, emeklilik ve evlilik hayatlarında para
temin etsinler diye öne geçirme amacını taşıyor görünse de, Saray'da ve askerler
arasında bu inanc[a mensup olanlar]ı desteklediği söyleniyor. Bu sözünü ettiğimiz
Kadızâdeli mezhebinin, Stoacı ve melankolik bir havası vardır. Buna mensup olanlar
ne müzikten, ne de güzel sözlerden hoşlanırlar; onlar gerek topluluk içinde, gerekse
yalnızken hep asık suratlı ve ciddidirler. Her zaman Allah'tan bahsederler ve hiç
durmadan, "Allah'tan başka tanrı yoktur" anlamına gelen La ilahe İllallah sözünü
söylerler. Onlar arasında bütün geceyi (dizüstü) oturarak ve (öne) bükülmüş olduğu
halde, bu sözleri şikâyetkâr ve acıklı bir biçimde tekrarlayarak geçirenler vardır.
Bunlar dinlerinin bütün kural ve talimatlarını sıkı sıkıya takip ederler. Genellikle
kendilerini medeni kanunlarının (fikıh) incelenmesine hasrederler ve (422) hiçbir
şüpheli ve iyi açıklanmamış nokta bırakmamak için karşılıklı tartışırlar. Bir kelimeyle
bunlar, hal ve tavırlarında hâkim derecedeki Türk Fariziyenleri'dirler.29 Kendi
kendilerinin en büyük hayranı olup düşüncelerini paylaşmayanları hor görürler; onlara
selam vermezler, onların arkadaşlığından ıstırap duyarlar ve oğullarının
kendilerininkinden başka âdetleri olan ailelerden evlenmesini istemezler. Aralarındaki
gerektiği gibi yaşamayanları ve başı-boşluklarıyla rezalet çıkaranları sert bir şekilde
Dostları ilə paylaş: |