Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə108/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   104   105   106   107   108   109   110   111   ...   181

MASFUF (Masfufe) Saf bağlamış, dizilmiş. Sıra ile dizilmiş.

MASH Tutmak. * Çekmek.

MASH (MUSUH) Sâbit olma. * Mahvolup belirsiz olmak. * Kısa olmak.

MASHARA Maskara, soytarı. * Tuhaflıklar yapan kimse. * Komik, gülünç. * Zevklenme, eğlenme. * Kepaze, utanmaz, rezil.

MASHARA-İ ÂLEM Âlemin maskarası. Kepaze, rezil.

MASHARA (C: Mesâhır) Büyük taşlı yer.

MASHUB (C.: Mesâhib) Beraber alınıp götürülmüş. Kucaklanmış.

MASHUBEN Beraberce, birlikte olduğu halde. Yanında bulunarak.

MASI' Sağlam vücutlu kimse.

MASIR Mâni, engel.

MASÎ f. Pervasız, korkusuz.

MASİF (C.: Mesâif) (Sayf. dan) Yazlık. Yazın oturulacak yer. Sayfiye yeri.

MASİK Yapışkan. * Zapteden, istilâ eden, tutan.

MASİLE Üzerinde mum veya fitil yakılan çıra ve şamdan.

MASÎR (C.: Masâyi) (Sayruret. den) Sürüp giden. * Karargâh. * Suyun aktığı yer. * Rücu etmek, dönüp gitmek. * Dönüp varılacak yer.

MASİT Acı su. * Bir ot cinsi.

MASİVA Ondan gayrısı. (Allah'tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünya ile alâkalı şeyler. (Bak: Taabbüd)(...Ey insan! Kur'anın desâtirindendir ki; Cenab-ı Hakkın mâsivasından hiçbir şeyi ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem sen kendini hiçbir şeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma. Çünkü mahlukat ma'budiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi mahlukiyet nisbetinde de birdirler. M.N.)

MA'SİYYET İtaatsizlik, günah, isyan.(Mâsiyetin mâhiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır. Çünki, o mâsiyete devam eden ülfet peyda eder. Sonra ona âşık ve mübtelâ olur. Terkine imkân bulamıyacak dereceye gelir. Sonra o mâsiyetinin ikaba mucib olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihâyet, gerek ikabı ve gerek dâr-ül-ikabı inkâra sebeb olur.Ve keza, mâsiyete terettüp eden hacâletten dolayı, o mâsiyetin mâsiyet olmadığını iddia etmekle o mâsiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder. Hattâ şiddet-i hacâletten yevm-i hesabın gelmiyeceğini temenni eder.Şayet yevm-i hesabı nefyeden ednâ bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir bürhan addeder. En nihayet nedâmet edip terketmiyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur gider. El-iyazü Billâh! M.N.)

MASK Muhkem, sağlam. (Müe: Maske)

MASKAT Düşülen yer.

MASKAT-I RE'S Doğum yeri. Vatan. Bir kimsenin doğduğu yer.

MASKU' Kırağı düşmüş yer.

MASKUL Cilâlanmış, saykal vurulmuş. Mücellâ.

MASL Tarhana. * Yoğurt ve süt içinde bulunan yeşilimsi su.

MASL-ÜD DEM Kanın sulu kısmı.

MASLAHAT İş, mes'ele. * Sulh yolu. * Fayda, maksad, keyfiyet. (Zıddı; mefsedettir)

MASLAHAT-I MÜRSELE Şeriat tarafından ne itibar ve ne de ibtâl ve ilgâ edildiği mâlum olmayan bir mes'elenin maslahat üzere fakihler tarafından hükümlendirilmesi.

MASLAHATBÎN f. İş yapabilen. İş görmesini bilen.

MASLAHATGÜZÂR f. İş bilir. * Elçi vekili. Elçi namına işleri tâkible vazifeli kimse.

MASLAHATKÂRÂNE f. Maslahata, işe ve maksada uygun surette.

MASLAHATŞİNÂS f. İşten anlıyan, iş bilen.

MASLAK Su yolu üzerinde bulunan su haznesi. * Dâima akan su borusu. * Büyük yalak.

MASLİYE Tarhana çorbası. * Koruk aşı.

MASLUB Salbolmuş, asılmış. Asılarak idam edilmiş.

MASLUBEN Asılarak, asılmış olduğu hâlde. Asılma suretiyle.

MASMASA Ağzın önü.

MASNA' (Masnaa) Su mahzeni. Sarnıç. * Şimdiki Arapçada: Fabrika. * Bucak, köşe.

MASNEA İçine yağmur suyu toplanan büyük havuz.

MASNU' (Sun'. dan) San'atla yapılan, yapılmış. Yapma, yapmacık.

MASNU-U VÂHİD Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) (bir tek olan) san'at eseri.

MASNUAT San'atkârâne yapılan şeyler. Yapılanlar.

MASNUAT-I SAYFİYYE Cenab-ı Hakk'ın yaz mevsiminde yarattığı san'atlı güzel eserler.

MASNUK Nezleli kimse.

MASON Fr. Duvarcı mânasına bir kelimeden alınmış isimdir. Dinsiz, imânsız mânâsına kullanılır. Fermeson veya farmason da denir.

MASR Parmak uçlarıyla süt sağmak. * Bir şeyi incelemek. * Az olmak. * Dağılmak. (İmtisar veya immisar ile aynı manadadır.)

MASRA' Çarpışma, ölme. * Güreş meydanı.

MASRAF Sarfedilen, harcanan. Gider.

MASRİF (Sarf. dan) Sarfetme ve harcama mahalli.

MASRU' Sar'a hastalığına tutulmuş, sar'alı.

MASRUAN Sar'alı olarak, sar'a hastalığına tutulmuş olarak.

MASRUF Sarfolunmuş, harcanılmış olan.

MASS Emmek. Bir şeyi eme eme içmek.

MASS (Mâssa) Emici, massedici.

MASS Yakın olan. * Dokunan. Değen.

MASSA Maraz, hastalık. * Zahmet.

MASSETMEK Emmek, emerek içmek.

MAST f. Yoğurt.

MASTABA (C.: Masâtıb) Sedir, peyke.

MASTAKİ Sakız.

MASTİHİ Kıbrıs ve Sakız adalarında yetişen bir ağacın adı.

MASTUB Damarlardan taşmış kan.

MASTUR (Satır. dan) Çizilmiş, yazılmış.

MASUBE İsâbet etmiş (felâket, musibet, belâ, âfet).

MASUG Kalıba dökülmüş. * Örneğe uygun. * Düz.

MA'SUM Günahsız, suçsuz.

MA'SUMÂNE Günahsızcasına, suçsuz olarak.

MA'SUME Suçsuz kadın veya kız.

MA'SUMİYET Ma'sumluk, kabahatsizlik, suçsuzluk.

MASUN Korunan, mahfuz, emin, muhafaza olunan. * Sâlim, sağlam.

MASUNİYET Eminlik, sağlamlık, muhafaza altında bulunmak, dokunulmazlık.

MA'SUR Zor, güç, zorlaştırılmış.

MASUS Sirke ile pişmiş güvercin.

MASUR Birbirine katılmış şey. Mümtezic.

MA'SUR Sıkılmış. Suyu veya yağı çıkarılmış.

MASVAT Çok bağıran.

MASVER Sütsüz keçi. * Sütü zor çıkan deve.

MASYEF (C.: Mesâyıf) Yaz gününde oturulacak yer. * Su yolunun eğri büğrü yeri.

MAŞAALLAH Allah'ın istediği gibi. * Allah korusun, Allah saklasın (meâlinde duâdır.)

MAŞE f. Maşa.

MA'ŞEB Otlu yer.

MA'ŞER Cemâat, müttehid cemâat. Birinin ehil veya iyâli. İns ve cin cemaatı. * Bölük, topluluk.

MA'ŞERÎ Cemiyete âit. Topluluğa âit. Ortaklaşa. Pek çok.

MAŞITA (Meşşâta) Baş tarayan.

MAŞÎ (Mâşiyye) (C.: Müşşât) (Meşy. den) Yürüyen, yürüyücü.

MAŞİYE (C.: Mevâşi) Koyun ve keçi gibi hayvan. * Oğlu ve kızı çok olan kadın.

MAŞİYEN Yaya olarak, yürüyerek.

MAŞRIK (Bak: Meşrık)

MA'ŞUK(A) Aşk ile sevilen, sevgili.

MA'ŞUKİYET Sevilme hâli. Sevilen bir kimsenin hâli.

MA'ŞUŞ Zayıf ve cılız adam.

MATA (C.: Emtâ) Arka.

MA'TAB (C: Meâtıb) Helâk olacak yer.

MATABİ' (Matbaa. C.) Matbaalar, basımevleri.

MATABÎH (Matbuh. C.) (Tabh. dan) Tabholunmuş yani pişirilmiş şeyler.

MATABİH (Matbah. C.) Mutfaklar. Yemek pişirilen yerler.

MATAF (C.: Matâif) (Tavâf. dan) Tavâf edilecek, etrâfı ziyaret edilip dolaşılacak yer.

MATAHİR (Mathare. C.) Mataralar, su kapları. * Gusülhâneler. İçinde yıkanılıp temizlenilecek yerler.

MATAİF (Matâf. C.) (Tavaf. dan) Tavaf edilecek, etrâfı ziyaret edilip dolaşılacak yerler.

MATAİM (Mat'am. C.) Yemek yenilecek yerler. Yemek odaları.

MATAÎM (Mıt'âm. C.) Oburlar, doymakbilmez kimseler. * Başkalarını beslemeler.

MATAİN (Matin. C.) Balçıkla sıvanmış yerler.

MATAÎN (Mıt'ân. C.) Mızrakla yaralamakta mâhir ve usta olan.

MATALİL (Matlul. C.) Nemli, ıslak ve yaş şeyler.

MAT'AM (C.: Matâim) Yemek yenilecek yer. Yemek odası.

MATAMİH (Matmah. C.) Göz dikilen şeyler. Göz dikilen yerler.

MATAMÎR (Matmure. C.) Mezarlar, kabirler. * Bazı şeyleri saklamak için kullanılan toprakaltı yerler.

MATAR (C.: Emtâr) Yağmur.

MATARA Askerlerin kullandığı üzeri aba ve çeşitli kumaşlarla kaplı madeni su şişesi veya yolculukta kullanılan deriden yapılmış su kabı.

MATARE Kuşu çok olan yer.

MATARIK (Mıtrak ve Mıtraka. C.) Demirci çekiçleri.

MATARİD (Mıtred. C.) Mızraklar, zıpkınlar.

MATARİH (Matrah. C.) Bir şey atılan yerler. * Tarhedilecek yerler.

MATAVİ (Matvi. C.) Kıvrımlar. Bükülmüş şeyler.

MATAYA (Matiyye. C.) Binek hayvanları.

MATBAA (Tab'. dan) Tab'edilen yer. Kitab, gazete ve sâir yazıların basıldığı yerler. Basımevi.

MATBAA-İ ÂMİRE Devlet matbaası.

MATBAH(A) Mutbah. Yemek pişirilen yer.

MATBAH-I ÂMİRE Saray mutfağı.

MATBAHA-İ KUDRET Cenab-ı Hakk'ın âşikâr kuvvet ve kudreti ile bahçe, bağ, tarla ve bostan gibi yerlerde pişmiş gibi hazır gıda maddelerinin yetiştiği yer. Kudret mutbahı.

MATBU' Tab' olunmuş. basılmış, kitap veya gazete haline gelmiş. Basılıp matbaadan çıkmış olan.

MATBUAT Tab' edilmiş neşriyat. Basılmış şeyler. (Kitap ve gazeteler gibi)

MATBUH (C.: Matâbih) (Tabh. dan) Kaynatılmış veya haşlanmış (ilâç). * Pişirilmiş yemek.

MATBUHAT (Matbuh. C.) Kaynatılmış veya haşlanmış ilâçlar. * Pişirilmiş yemekler.

MATE Öldü.

MATEAHHAR (Mâ-teahhar) Sonra gelen. Sonradan gelen.

MA'TEBE Kızgınlık ve hiddetle hitabetmek.

MATEKADDEM (Mâtekaddem) Geçmiş zaman, mâzi. * Sâbık. Geçen şey. * Önceleri.

MÂTEM Ağlama. Üzüntü veya kederden ağlayıp sızlama. Kederinden yas tutma.(...Bak! Öyle bir ziya-yı hakikat neşreder ki, eğer O'nun o nurâni daire-i hakikat-ı irşadından hariç bir surette kâinata baksan, elbette kâinatın şeklini bir matemhâne-i umumi hükmünde ve mevcudatı birbirine ecnebi, belki düşman ve câmidatı dehşetli cenâzeler ve bütün zevil-hayatı zevâl ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün. Şimdi bak; O'nun neşrettiği nur ile o matemhâne-i umumi şevk-i cezbe içinde bir zikirhâneye inkılâb etti. O ecnebi düşman mevcudat, birer dost ve kardeş şekline girdi. S.)

MÂTEMDÂR f. Mâtemli, acılı, yaslı.

MÂTEMENGİZ f. Mâtemi ve yası iktiza eden.

MÂTEMFEZÂ f. Yası ve mâtemi ziyadeleştirip arttıran.

MÂTEMHANE f. Ağlanılan, yas tutulan yer.

MÂTEMÎ Yaslı, mâtemli, üzüntülü.

MÂTEMKÜNÂN f. Yas tutup mâtem ederek.

MÂTEMZEDE Mâtemli. Yaslı.

MATERYAL Fr. Bir işin meydana çıkması için lâzım gelen şeyler.

MATERYALİST Fr. Maddeci. Her şeyi madde ile kıymetlendiren. (Bak: Maddiyyun)

MATERYALİZM Fr. Maneviyatı ve Allah'ı inkâr eden maddiyyunların mesleği.

MATFA (İtfâ. dan) Söndürülmüş.

MATH El ile vurmak. * Yalamak. * Birbiri ardınca sulamak.

MATHARE (C.: Matâhir) Gusülhâne. İçinde yıkanılıp temizlenilecek yer. * Su kabı, matara.

MATHUM Dolu, dolmuş.

MATIR (Matar. dan) Yağan, yağıcı.

MATİ' Uzun, tavil. * Her nesnenin iyisi.

MATÎN (C: Metâyın) Balçıklı yer.

MATÎR Yağmurlu gün.

MATÎRAT Tehlikeli yerler.

MATÎTA (C: Metâyıt) Havuz dibinde kalan balçıklı bulanık su.

MATİYYE Binek hayvanı. Binek. * Gerinip sevinerek yürüyen.

MATİYYE-RÂN Bindiği hayvanı yola süren.

MATL Atlatma, geçirme, defetme. * Çekme.

MATLA' Güneş veya yıldızların doğdukları yer, ufuktan çıktıkları yer. * Yıldız veya güneşin zuhur etmesi. * Edb: Kaside ve gazelin kafiyeli olan ilk beyti. (Bak: Musarra')

MATLAB İstek, istenilen şey. * Hallolunacak mesele. Mebhas. * Kaziye.

MATLAB-I DİL-HAH Gönlün isteği, arzu, maksad.

MATLUB İstek, istenilen şey. * Alacak. Ödünç verilmiş.

MATLUBAT (Matlub. C.) İstenilen, talebedilen ve aranılan şeyler. * Alacaklar. Ödünç olarak verilmiş olan şeyler.

MATLUL (C.: Matâlil) Yaş, ıslâk. * Islanmış, nemlenmiş.

MATMA' Tamâ edilecek şey. Çok istenilecek şey.

MATMAH Tamâh olunan şey, hırsla göz dikilerek bakılan şey veya yer.

MATMAH-I CİHANÎ Bütün herkese ait tamah olunan ve büyük istekle üzerine bakılan şey.

MATMAH-I NAZAR Hırsla bakılan şey.

MATMAZEL Fr. Evli olmayan gayr-ı müslim kız.

MATMU' (Tama'. dan) Tama' olunmuş. Hırsla istenen şey.

MATMUR Gömülmüş, defnedilmiş. Toprak altına konulmuş.

MATMURE Toprak altında bazı şeyleri saklamağa mahsus yer. * Kabir, mezar.

MATMUS Gözü doğuştan değil de, sonradan kör olmuş adam.

MATNEB (C: Metânib) Omuz. * Omuzla boyun arası.

MATRAH (C: Matârih) (Tarh. dan) Mahal, yer. * Tarh olunacak şey, tarh edilecek nesne. * Bir şey atılan yer.

MATRAN Taç giymiş piskopos.

MATRED(E) Irak eden, uzaklaştıran.

MATRİS Fr. Dizilmiş harflerin hususi bir mukavva üzerine alınan kalıbı. * Dizme makinelerinde harf kalıbı.

MATRUD Kovulmuş. Tardedilmiş. Uzaklaştırılmış olan.

MATRUDÎN Kovulmuş olanlar. Kovulmuşlar.

MATRUH Tarh edilmiş, çıkarılmış. * Belirtilmiş, konulmuş (vergi) * Temeli atılmış (Binâ).

MATRUK Gevşek ve uyuşuk adam. * Kuruduktan sonra yine yağmurla tazelenmiş.

MATRUŞ Traş olmuş. Sakalsız. * Sağır kimse.

MATT Çekmek.

MATTA İncil kitaplarından birisinin adı. Tahrif edilmiş dört yüz muhtelif İncil içinden seçilen biri. (Bak: Havari)

MATTAL (Mattâle) Devamlı olarak borcunu ileri atıp geciktiren.

MATTE Vesile, sebep.

MA'TUF Ait ve râci' olan. * Bir tarafa meyletmiş. Mâil olan. * İsnadedilen. Yöneltilmiş.

MA'TUFUN ALEYH f. Bir rabt edatı ile kendisine bağlı olan kelime (Bak: Harf-i atıf)

MA'TUH(E) (Ateh. den) Bunamış, bunak. * Sakat, kötürüm. Amelmânde.

MA'TUHANE Bunakçasına, bunamışçasına.

MA'TUK(A) (C.: Maâtik) (Atâk. dan) Azat olunmuş. Azatlı.

MAT'UM (C.: Mat'umat) Yenecek yemek. Taam.

MAT'UMAT (Taam. dan) Yemekler. Taamlar. Yenecek şeyler.("Hem hiç mümkün müdür ki: Fâtır-ı Kerim, Halik-ı Rahim, küçük midenin cüz'i arzusunu ve muvakkat bir beka için lisan-ı hal ile duasını hadsiz enva-ı mat'umat-ı lezizenin icadiyle kabul etsin de, umum nev-i beşerin pek büyük bir ihtiyâc-ı fıtriden gelen pek şiddetli bir arzusunu ve külli ve daimi ve haklı ve hakikatlı, kalli, halli bekaya dâir gayet kuvvetli duâsını kabul etmesin? Hâşâ.. yüzbin defa hâşâ.." L.)

MAT'UN (Tâun. dan) Belâya tutulmuş. Musibet ve tâuna giriftar olmuş. * (Ta'n. dan) Ayıplanmış.

MAT'UNEN Vebâya tutularak.

MA'TUT Mağlup, yenilmiş.

MATURİDÎ Mâturidi Mezhebi ve bu mezhebden olan. Semerkand şehrinin Mâturid köyünden olan Ebu Mansur-u Mâturidi'yi (Hicri: 280-332) itikadda imam olarak kabul edenler. Amelde Hanefi Mezhebinden olanlar, itikadda Maturidi mezhebindendir. Çünkü bu Zât, Ehl-i Sünnet itikadına muhalif görüşleri, eserleri ile reddederek ıslâh etmiştir.

MATV Çekmek.

MATVÎ Bükülü, dürülmüş, kıvrılmış şey.

MATVİYY Dürülmüş nesne.

MATVİYYÂT Dürülmüş ve bükülmüş olanlar. Kitap sahifeleri gibi toplanmış olanlar.

MATVİYYEN Sarılı olduğu halde. Dürülerek. Kıvrılarak.

MAUK şer, yaramaz.

MAUL Üstün gelinmiş.

MA-UL HAYAT Mc: Haysiyyet. Şeref, yüz suyu. * Hayat suyu. (Bak: Ab-ı hayat.)

MA-UL VERD Gül suyu.

MAUN Eve lâzım şeyler. Ev eşyası. * Malın zekâtı. * Ufak tefek ihtiyaçlar. * Nefaseti sebebi ile (nefsin çok hoşuna gittiğinden) kimseye verilmek istenmeyen şey.

MÂUN SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 107. Suresidir. "Eraeyte Suresi" de denir.

MAUN Yardım, imdat. * Taat. İnkiyad. İtaat.

MAUNE Mavna. Yük taşıyan büyük kayık.

MAUNET Yardım. İmdat. * Azık. Yol yiyeceği. * Cenab-ı Hakk'ın salih kullarına olan imdadı, inayeti. * Huk: Masarif.

MA'V Olmuş taze hurma. * Ses, avaz.

MA-VAKAA Vaki' olan. Hâdise. Sergüzeşt.

MA-VEKA' (Mâ-Vaka') Vâki olan, olup biten.

MA'VEL Ağıt edecek yer.

MA-VERA Bir şeyin gerisinde, arkasında veya ötesinde bulunanlar.

MÂ-VERAÎ Öteye mensub ve âid. * Diğer âlemle alâkalı.

MAVERA-ÜN NEHR Ceyhun ırmağının doğusunda kalan ülkelere müslüman coğrafyacıların verdiği ad. Türklerin yaşadıkları bu ülkeler, Ceyhun ve Seyhun ırmaklarının havzalarını ihtiva ediyordu. * Dicle ile Fırat arası.

MAVİYE Billur taşı.

MAVNA Limanlarda, şamandıralara bağlı olarak yükleme ve boşaltma yapan gemilerden, kıyılara römorkör yedeğinde yük götürüp getiren tekne.

MAVTIN (C.: Mevâtın) (Vatan. dan) Vatan. Yurt edinilen ve yerleşip oturulan yer.

MAVZER Alm. Mavzer adında bir Alman'ın yaptığı çaplı harp tüfeği. Askerlikte kullanılan bir silâh.

MA'Y Su arkı. Su mecrâsı.

MAYE Damızlık. * Esas. Temel. * Bir şeyin mayalanması ve ekşimesi (tahammürü) için konulan madde. * Para, mal. İktidar. Güç. * İlim. * Dişi deve.

MAYE-İ ŞEB Gece karanlığı.

MAYEDAR f. Kudretli, paralı.

MAYHOŞ f. Biraz ekşice lezzetli tatlı.

MAYIH (C: Mâha) Kova doldurmak için kuyu içine inen kişi. * Bahşiş veren, atâ eden.

MAYIN ing. Karada ve denizde, daha çok gizlendirilerek konulan ve temas edilince patlayan bomba.

MÂYİ' Akıcı. Akıcı madde.

MÂYİ'-İ NÂRÎ Ateş halinde su veya buhar.

MÂYİÂT (Mâyi'. C.) Akıcı cisimler. Su halinde bulunan, akan şeyler.

MÂYİİYYET Mâyilik, akıcılık, sıvılık.

MAYİR (C: Miyâr) Taamlandıran, yiyecek veren.

MA'YUB Ayıplanmış. Ayıplanan. Bir kusuru ve eksiği olan.

MA'YUBAT (Ma'yube. C.) Ayıplanacak şeyler. Eksiklikler, noksanlıklar, kusurlar.

MA'YUBEN Kusur ve ayıp sayılarak. Ayıplanarak.

MAYUHDES Sonradan olan.

MAYU'KAL Anlaşılır.

MAYU'REF Bilinmez. * Minder altında saklanan şey.

MA'Z Keçi. Karaca.

MAZ' Çiğnemek.

MAZ' Gön yağlamak. * Ağaç kabuğunu soymayıp üstünde bırakmak.

MA'Z Çekmek.

MAZA (Mezâ) Geçti (mânasına fiil).

MAZ'A Her nesnenin bakiyyesi, artığı.

MAZACI' (Mazca. C.) Kabirler, mezârlar.

MAZACİR (Mazcer. C.) Gönül daralacak ve sıkıntılı yerler.

MA'ZAD Alemi, giyen kişinin pazusuna gelen alemli elbise.

MAZAĞ Çiğnenecek veya çiğnedikleri yemek.

MAZAHİR (Mazhar. C.) Mazharlar. Eşyanın görüldüğü, çıktığı yerler. * Nâil olmalar. * Şereflenmeler.

MAZAK Darlık.

MAZALİM (Mazleme. C.) Haksızlık ve adaletsizlikler. Zulümler. * Adâlet dâiresi.

MAZALLE Yol aranılan yer.

MAZALLE (C.: Mazâil) (Zıll. dan) Gölgelik yer.

MAZALLENİŞİN f. Gölgelikte oturan.

MAZA MA MAZA Olan oldu. Geçen geçti.

MAZAMÎN (Mazmun. C.) Mânâlar, mefhumlar, kavramlar. * Ödenmesi gereken şeyler. * Cinaslı, nükteli sözler.

MAZANNE (Mazınne) Zannolunduğu yer. Zan götüren. * Ermiş sanılan.

MAZANNE-İ HAYR Kendisinden yalnız iyilik umulan kimse.

MAZANNE-İ SU' Kendisinden ancak kötülük beklenen kimse.

MAZARR Zararlar, ziyanlar. Mazarrât.

MAZARRA Meşakkat, zahmet. * Ziyân.

MAZARRAT Zararlar. Ziyanlar. Mazârr.

MAZAYIK (Mazîk. C.) Zor güç işler. * Sıkıntılı ve dar yerler.

MAZAZ Musibet, felâket ve belâ acısı. * Acıma, üzülme, kederlenme.

MAZBATA Bir toplantıda konuşulanların neticesinin yazılı şekli. Kararnâme.

MAZBUT Zabtolunmuş, elegeçirilmiş. * Sağlam. * Yazılmış. Kaydedilmiş. Hatırda tutulmuş. Derli toplu. * Muhâfazalı. Korunmuş. * Belli, belirtilmiş.

MAZBUTÂT (Mazbut. C.) Ele geçirilmiş; kaydedilmiş; hatırda tutulmuş şeyler. Mazbut olan şeyler.

MAZCA' (Madca) Yatılacak yer. Mezar, kabir.

MAZCER (C.: Mazâcir) Gönül daralacak ve sıkıntılı yerler.

MA'ZEL (C: Meâzil) Irak, uzak, baid.

MAZEM İki dağ arasında olan dar yol. * Dar olan her yer.

MA'ZERET Elde olmadan suç, kabahat işleme. * Mücbir sebeblerini söyleyerek yardım dileme. Özür dileme.

MA'ZERETCU f. Özür arıyan.

MA'ZERETHÂH f. Özür dileyen. Afvedilmesini isteyen.

MA'ZERETMEND f. Özürlü, kusurlu. Mazeretli.

MAZFUF Yanında olan şeyleri tamamen tükenmiş olan kimse.

MAZG Ağızda çiğneme.

MAZGAL yun. Eskiden kale, hisar, sur veya şato duvarlarında açılan iç yanı geniş, dış yanı dar gözleme siperi.

MAZHAK (C: Mezâhık) Gülünç kimse.

MAZHAR Sahib olma, nâil olma. Şereflenme. * Bir şeyin göründüğü, izhar olunduğu yer. Çıktığı yer.

MAZHAR-I ESMÂ Çok sıfatlara ve isimlere mensub hâller kendinde görünen. İsimlere, isimlerinin üzerinde te'sirlerine mazhar (sâhib) olan. * Cenab-ı Hakkın isimlerinin tecellisine mazhar ve âyine olmuş olan.(Cenab-ı Hak insana giydirdiği vücud libasını san'atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış. O vücud libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder; muhtelif esmasının cilvesini gösterir. L.)

MAZHAR-I İLHÂM Kendine ilhâm olunan. (Arı, hayvan ve insanlara olduğu gibi) Kalbine ilhâm gelen zât.

MAZHARİYET Mazhar ve nâil olma. Elde etme. Muvaffakiyet.

MAZIG Çiğneyen, çiğneyici.

MAZINNE (C: Mezânin) İçinde bir şey olduğu tahmin olunan yer.

MAZIR Ekşi, hâmız.

MAZİ Geçmiş zaman. Geçen, geçmiş olan. * Gr: Bir işin geçen zamanda yapıldığını bildiren fiil. Fiil-i mâzi. Mazi sigası.(O Kadir-i Mutlak, bütün istikbaldeki acaib-i imkânata muktedirdir. Dünü getiren, yarını getirdiği gibi; maziyi icad eten O Zât-ı Kadir, istikbali dahi icad eder. Dünyayı yapan o Sani-i Hakim âhireti de yapar... M.)

MAZİ-İ NAKLÎ Yalnız işitilen bir şeyi anlatan fiil sigası. "Nuri gelmiş" gibi.

MAZİ-İ ŞÂD Neş'eli, sevinçli mâzi.

MAZİ-İ ŞUHUDÎ Gözle görünen veya görmüş gibi bilinen bir şeyi anlatan fiil sigası, kipi. "Nuri geldi" gibi.

MAZİF Herkese sofrası açık olan ev. Kapısı açık, misafir sever ev. Misafirperver olan hâne.

MAZİFE İzâfe olunmuş. * Keder, hüzün, tasa, gam.

MAZÎK Dar yer.

MA'ZİL Ayrı. Ayrı bir yer. * Uzak. Baid.

MAZİLLE Kıldan yapılma büyük çadır.

MAZÎM Mazlum.

MAZİN Karınca yumurtası. * Bir kabilenin adı.

MAZÎR Ekşi, hâmız.

MAZÎRE Ayran.

MA'ZİRE (C: Meâzir) Özür etmek.

MAZİRYUN Şahtere otu.

MAZİYAN Kendisinden küçük arklara ayrılan büyük su arkı.

MAZİYAT Geçmişler. Geçen zamanlar.

MAZİYE Şarap, hamr. * Beyaz iyi bal. * Beyaz ince yumuşak gömlek.

MAZÎZ Musibet ve belâya uğramış. Felâket acısına giriftar olmuş.

MAZLEME (C.: Mezâlim) Zulüm ve adaletsizlik. Haksızlık. Can yakma.

MAZLUM Zulüm görmüş. Kendine zulmedilmiş. * Halim, selim, sakin, sessiz.

MAZLUMANE Zulüm görmüşe yaraşır surette. * Sessizce. Sessizlikle.

MAZLUMÎN Zulüm görmüş kimseler.

MAZLUMİYYET Mazlumluk. Zulüm görmüşlük. * Sessizlik, yavaşlık.

MAZMAZ (İbranice) Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Suhuf-u İbrahim ve Tevrat'taki ismi.

MAZMAZA Gusül veya abdest alırken, elleri yıkadıktan sonra üç kere ağız dolusu su alıp ağızda çalkalamak.

MAZMİ Sulanan ekin.

MAZMUM (Zamm. dan) Zammolunmuş. İlâve olunmuş. * Yapışmış. * Zamme ile okunan.

MAZMUN Meâl. Mâna. Mefhum. * Nükteli, san'atlı, ince söz. * Ödenmesi lâzım olan. * Fık: Gasb, telef veya zulüm sebebi ile ödenmesi lüzum etmiş şey.

MAZNUK Nezle olmuş. Nezleli.

MAZNUN (Zann. dan) Zannolunmuş. Zan altında bulunan, kendisinden şüphe edilen. * Huk: Bir suç dolayısı ile sorguya çekilen kimse. Sanık.

MAZNUNÎN (Maznun. C.) Zan altında bulunanlar. Şüpheli kimseler.

MAZRA Ayran. Bir nevi yemek.

MAZRAC (C: Mezaric) Eski elbise.

MAZRAHÎ Akbaba. * Ulu, şerefli kimse. * Her beyaz nesne.

MAZREB Vuracak yer. * İlikli kemik.

MAZRUB (Zarb. dan) Zarbolunmuş. Çarpılmış. Dövülmüş. * Basılmış, damgalanmış. * Mat: Çarpılan. (Bak: Madrub)

MAZRUBEYN Birbirine çarpılan iki sayıdan herbiri.

MAZRUF Zarflanan. Sarılıp muhafaza edilen. Zarfa konan.

MAZRUFÂT (Mazruf. C.) Zarflı olanlar.

MAZRUFEN Zarf içinde olarak. Zarflı surette.

MAZRUR Zarar etmiş. Ziyan görmüş.

MAZRUS Örülmüş, örülerek yapılmış. Diş takımı.

MA'ZUB Kötürüm kimse.

MAZ'UF Zayıf ve cılız. Zayıflamış.

MAZUFE İzâfe olunmuş.

MA'ZUL (Azl. den) İşinden çıkarılmış, kovulmuş, azledilmiş.

MA'ZULEN Azledilmiş olarak. İşinden çıkarılmış olarak.

MA'ZULÎN (Ma'zul. C.) İşinden çıkarılmış olan kimseler. Azledilmişler.

MA'ZULİYET Azledilme hâli. Açıkta kalınış.

MA'ZUR Özürlü. Özrü olan.

MA'ZURİYYET Ma'zurluk. Özürlülük.

MA'ZUZ Katı, şiddetli, şedid.

MAZZ Nar.

MAZZ Gönlün gamdan ve tasadan yanması. * İkrar etmek, kabul etmek, açıktan söylemek.

MEAB Dönülecek yer. Sığınılacak yer. Melce'.

MEAB Ayıp yeri. * Ayıp.

MEABİD (Bak: Maâbid)

MEAD Ahiret. (Bak: Maâd)

MEADİB (Me'debe. C.) Ziyâfetler.

MEADİN (Bak: Maâdin)

MEAHİZ (Me'haz. C.) Me'hazler. Bir şeyin çıktığı veya alındığı yerler. Kaynaklar.

MEAKİL (Me'kele. C.) Yenilecek şeyler. Yemekler. Erzâk.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   104   105   106   107   108   109   110   111   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin