Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə106/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   102   103   104   105   106   107   108   109   ...   181

MAHSAD Ekini biçilmiş yer.

MAHSEBE şüphe etme, şüphelenme, sanma.

MAHSER Huy, tabiat.

MAHSUB Sayılmış. Hesaplanmış. Hesabına kaydedilmiş. * Bir zata mensub kabul edilen.

MAHSUBÂT (Mahsub. C.) Hesab edilmiş olanlar. Hesaba dahil edilmişler.

MAHSUBEN Hesaplanarak. Hesaplı olarak. Hesabına kaydedilerek.

MAHSUBİYET Mahsubluk, mensubluk.

MAHSUB Kızamık çıkarmış kişi.

MAHSUD Kendine hased edilen. Kıskanılan kimse.

MAHSUD Biçilmiş ekin. * Ekini biçilmiş tarla.

MAHSUF Husufa uğramış. Gölgelenmiş. Perdelenmiş.

MAHSUL Husul bulan. Hâsıl olan. * Elde edilen şeyler. * Toprak ve hayvanlardan elde edilen şey.

MAHSULÂT (Mahsul. C.) Mahsuller. Hâsılat. Tarladan, bahçeden veya hayvanlardan elde edilen gıda maddeleri.

MAHSULÂT-I ARZİYE Toprak mahsulleri.

MAHSULÂT-I SINÂİYE Endüstri mahsulleri.

MAHSULDAR f. Verimli, bereketli. Mahsul veren.

MAHSUN İstihkâmlı. Kuvvetlendirilmiş. Sarp, sağlam ve metin kılınmış.

MAHSUR Fersiz göz. Yorulmuş, uzun uzadıya bakmaktan donuklaşmış ve göremez olmuş göz.

MAHSUR Etrafı çevrilmiş. Muhasara altına alınmış. Hasrolunmuş. Hududlanmış. Kuşatılmış.

MAHSUS Duyulmuş. Hissedilmiş. Derk olunmuş. Duyulan. * Aşikâr, belli, zâhir, meydanda.

MAHSUS Ayrılmış, tâyin edilmiş. * Herkese âit olmayıp bazılara âit olmuş olan. Yalnız birine âid olan. Hususileşmiş. Müstakil. * Bile bile, istiyerek. * Yalandan, şakadan, lâtife olarak.

MAHSUSA Mahsus, hususi.

MAHSUSAT Gözle görülen, hisle anlaşılan şeyler. (Ma'kulât'ın zıddı)

MAHSUSEN Ayrıca, bile bile, mahsus olarak.

MAHSUSİYET Mahsusluk. Hususi olma hâli.

MAHŞ Yakmak.

MAHŞER Toplanma yeri. Kıyametten sonra insanların tekrar dirilip toplanmaları ve toplandıkları yer. Haşir meydanı. * Çok kalabalık.

MAHŞER-İ ACÂİB Herkesi hayrete sevkeden toplanma. Veya toplanma yeri. * Hayret edilecek harika şeylerin bulunduğu yer.

MAHŞUB Kesilmeye elverişli olmadan kesilen ağaç.

MAHŞUD Toplanmış. Yığılmış.

MAHŞUR Toplanmış.

MAHŞUŞ Kuru ot.

MAHŞUŞ (Haşşe. den) İçine girilmiş. * Buğzedilmiş. * Gizlice bir şey verilmiş. * Karalanmış.

MAHŞÜV Fazla. * İçi doldurulmuş.

MAHT şiddetli.

MAHT Çıkarmak. * Çekmek.

MAHTAB (Bak: Mehtâb)

MAHTAB (C: Mehâtıb) Odun yığacak yer, odunluk.

MAHTAM (C: Mehâtım) Burun.

MAHTELEF-EL MELEVAN Gece ve gündüzün ihtilâfı ve değişmesi müddetince.

MAHTİD Kişinin durduğu mekân.

MAHTUBE Evlenmek için istenilen kadın.

MAHTUM Mühürlenmiş. Damgalanmış. * Kilitlenmiş. * Bağlanmış.

MAHTUMANE f. Bir kitabı hatmettikten sonra verilen ziyafet.

MAHTUN Sünnet olunmuş. Hitan edilmiş.

MAHTUR (Hatar. dan) Hatara, tehlikeye yakın. * Düşünme. Fikir ve endişe.

MAHTUT (Mahtute) Çizilmiş. Çizgilenmiş. Yazılmış.

MA'HUD(E) Vaad edilen. Söz verilen. Belli olan. * Mezkur, sözü geçen. * Mc: Fena bilinen kadın.

MAHUDANE Bir ot adı.

MA'HUDİYYET (Ahd. den) Söz verilmiş olma. Ahdedilmiş bulunma. Belli olma.

MAHUF Korkulu. Tehlikeli.

MAHULE Kocası ölmüş kadın.

MAHUR f. Kumarhâne. Meyhâne.

MAHUZA Temiz. İtibarlı, şerefli, asil. * Saf, hâlis, katıksız.

MAHV Harab olma. Yıkılma. Ortadan kalkma. Çökme. Bozulma. * Tas: Beşeri noksanlıklardan kurtuluş hâli.

MAHV VE SEKİR Fenafillâh makamında kendi varlığını hiç görmek ve bu mânevi hâlin zevk ve te'sirinden ruhi bir coşkunlukla kendinden geçme hâli.

MAHVA Secdede karnını uyluklarından çekip ayıran kimse.

MAHVAR f. Ay gibi.

MAHVARE f. Aylık maaş.

MAHVE Kuzey rüzgârı.

MAHVEŞ f. Ay gibi.

MAHVİYYET Alçak gönüllülük. Tevâzu. Kendi kusurunu bilip kendine haddinden fazla kıymet vermemek. Tevâzu içinde olmak.

MAHY Gidermek.

MAHYA Hayat. Canlılık.

MAHYA Ramazanlarda, kandillerde veya bayramlarda çifte minâreli olan camilerde iki minare arasına gerilen ipe asılmak suretiyle ışıklarla yazılan yazı veya yapılan resim. * Dam çatısında iki eğik sathın birleştiği çizgi ve buradaki aralığı kapatmak için kullanılan uzunca, oluk biçiminde kiremit.

MAHYANE f. Aylık. Aydan aya verilen maaş.

MAHYERE Muhayyerlik, beğenip seçmede serbestlik.

MAHZ Safi ve hâlis. Katıksız. Sırf. Hâs. Hulus ile muhabbet. * Tâ kendisi. * Sadece. * Su katılmamış hâlis süt.

MAHZ-I EDEB Edebin ta kendisi. Sırf terbiye ve edeb.

MAHZ-I HİKEM Akıllılığın ve filozofluğun ta kendisi. Hikmetlerin ta kendisi.

MAHZ-I KERAMET Tam bir keramet gibi. Kerametin ta kendisi.

MAHZ Yoğurdu çalkalayıp yağını almak.

MAHZ Nikâh.

MAHZA Ancak. Yalnız. Tek. * Sâde. Hâlis. Katıksız. Tam.

MAHZAN Ancak. Yalnız. Sadece. Tek.

MAHZANE Güvercinlik.

MAHZAR (Huzur. dan) Hazır olma. Gösteriş, görünüş. * Huzur yeri. Büyük bir insanın önü. * Birçok kimse tarafından imzalı dilekçe. * Mahkeme sicili.

MAHZEM (C.: Mehazim) Atın kolan yeri.

MAHZEN Hazine ve define gibi şeyleri koyacak yer. * Erzak yeri. * Bodrum. Yeraltı.

MAHZEN Yalnız, ancak, tek.

MAHZÎ Kepâzelik ve rüsvaylığa sebep olan huy. Rezil olmağa sebebiyet veren kötü huy.

MAHZU' Boyun eğmiş.

MAHZUB Boyanmış.

MAHZUD (Mahdud) Silinmiş, tesviye edilmiş. * Düzgün. * Meyvesinin çokluğundan dalları basıp bükülmüş.

MAHZUF Silinmiş. * Yerinden düşürülmüş. Kaldırılmış. Hazfolunmuş. * Edb: Noktasız harflerle yazılmış olan. (Bak: Mücerred)

MAHZUL Hakir. Kıymetsiz. Perişan. Hor. Rüsvay.

MAHZULEN Hakir, kepaze, rezil ve rüsvay olarak.

MAHZUM Burnunun halkasıyla tutulan sığır ve deve. * Her delinmiş nesne.

MAHZUN Hazinede saklanan şey.

MAHZUN Tasalı. Kederli. Hüzünlü. Gamlı.

MAHZUNANE f. Kederlice, düşünceli, üzgünce.

MAHZUNİYET Mahzunluk. Kederli ve kaygılı oluş. Üzüntülü olma.

MAHZUR Hazer edilecek şey. Özür. Korkulacak şey. Müsaade olmayan. Mâni. Çekinilecek şey.

MAHZUR (Hazr. dan) Haram. Memnu şey. Yasak olan şey.

MAHZURAT Yasaklar. Mâniler. Haram şeyler.

MAHZURAT Hazer edilip korunulacak şeyler. Yasak olanlar. Engeller.

MAHZURE Çekinme, sakınma, içtinâb etme. * Cidâl, muharebe.

MAHZURE (C.: Mahzurât) Şer'an yasaklanmış olan şey. Men ve haram edilmiş şey.

MAHZUZ Memnun. Hoşnud. Zevkli. Hoşlanmış. Hazzetmiş.

MAHZUZÂT Hoşa giden şeyler. Hazlar.

MAHZUZİYET Mahzuzluk, hoşlanma, hoşa gitme.

MAIZ (C.: Mevâız) Keçi.

MAÎ Su cinsinden. Akıcı, su renginde, mâvi. Katı ve sert olmayıp su gibi, akıcı olan.

MAÎB (C.: Maâyib) Kusur, eksiklik, noksanlık. Leke. * Ayıplanmış.

MAİC Dalgalı deniz.

MAİDE Yemek sofrası. Üzerinde nimetler bulunan sofra. Ziyafet. * Kur'an'ın 5. Suresinin adıdır ve Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur.

MAİDE-İ SENİYYE Pâdişah ziyâfeti.

MAİDESÂLÂR f. Sofracı başı.

MAİKA Derin, amik.

MÂİL Eğik. Bir tarafa eğilmiş. Eğri. * Meyilli. Hevesli. İstekli. * Düşkün. * Benzer.

MÂİL-İ İNHİDÂM Yıkılmağa yüz tutmuş.

MÂİL-İ KAMER Ayın dünya etrafında dolaştığı dâire. Ayın mahreki, yörüngesi.

MAÎL Ehil, iyal, çoluk çocuk.

MÂİLE Coğ: Dağların bir yana doğru alçalıp giden taraflarından her biri. * Eğri, eğilmiş.

MÂİLİYYET Eğiklik. Meyillik.

MAİN Saf, akar su. * Göz önünde akan su. * Cennet şerbeti. * Zâhir, görünen. * Göz değmiş, nazar değmiş.

MAİN MEHİN Zayıf, hakir su. * Meni.

MAİS Ağaçları sık bitmiş olan yer.

MAİŞET (Ayş. dan) Yaşayış. Yaşama. Ömür. * Yaşamaya lüzumlu bulunan maddeler.

MAİŞETGÂH f. Maişet yeri. Geçim te'min edilen yer.

MA-İ TESNİM Cennet ırmaklarından biri.

MAİYYET Beraberlik. Arkadaşlık. * Yüksek rütbeli bir kimsenin emri altında bulunan hey'et. * Yan. Nezd.

MAİYYET-İ SENİYYE Pâdişâhın maiyyeti. Pâdişahın yakınında bulunanlar.

MAİZ Keçi. * Az miktar keçi. Ufak keçi sürüsü.

MAJÜSKÜL Büyüklük bakımından diğerlerinden biraz daha farklı olan harfler.

MA'K (C: Emâık-Emâik) Derinlik. * Sahradan bir taraf.

MAK (C: Amâk-Emâık) Göz pınarı.

MA'K Ovmak. * Tehir etmek, sonraya bırakmak.

MAK' Atmak. * Emmek.

MAKA Hıyarşenber denilen nebat.

MAKABİH (Makbaha. C.) Çirkin ve yakışıksız davranışlar.

MAKABİR (Kabr. C.) Kabirler. Mezarlar.

MA-KABL Öndeki. Üstteki. Geçmişteki.

MA'KAD Ahidnâme yapılan, anlaşma akdedilen yer.

MAK'AD Oturulacak yer. Minder. * Oturulduğunda bedene temel olan âzâ. Kıç.

MAKADE Davar yedmek.

MAK'ADE Kurbağa.

MAKADİM (Makdem. C.) Geri gelmeler. Dönüp gelmeler.

MAKADİR (Ka, uzun okunur) Kuvvetler. Kudretler.

MAKADİR Mikdarlar. Kısımlar. Ölçüler. * Muayyen ve mâlum olan kısımlar.

MAKAL Söz. Lâkırdı. Kavl. Söyleyiş.

MA'KAL (C: Meâkıl) Sığınacak ve saklanacak yer. * Kale.

MAKALAT (Makale. C.) Makaleler. Söz ve yazılar. Bahisler.

MAKALE Söylenen söz. Söyleme. Söyleyiş. Kelâm. Nutuk. * Bir bahsin kaleme alınışı.

MAKALİD (Ka, uzun okunur) Hazineler. * Kilitler. Anahtarlar.

MAKALİD-İ İNKIYAD İnkıyad, bağlılık kilitleri.

MAKALİM (Maklem. C.) Ucu budanmış ve sivrilmiş şeyler.

MAKAM Durulacak yer. * Rütbeli yer. * Câh. Mesned. Mansab. * Musikide usul. Tempo.

MAKAM-I ÂLÎ Yüce ve âli makam. Eskiden bu tabir, bakanlıklar hakkında kullanılırdı.

MAKAM-I CİFRÎ Cifir hesabına göre olan netice, sayı değeri.

MAKAM-I HİTABÎ Zanni delil ile iktifa edilen makam.

MAKAM-I HİZMET Hizmet makamı. İş görme yeri.

MAKAM-I İBRAHİM (Bak: Kâbe)

MAKAM-I MAHMUD (Şefaat-ı Uzmâ) En yüksek şefaat makamı. Peygamberimizin (A.S.M.) kavuşacağı, Allah tarafından vaad edilen makam. $ Cenab-ı Hak va'dettiği halde, her ezan ve kametten sonra edilen mervî duada $ deniliyor; bütün ümmet o va'di ifa etmek için dua ederler. Bunun sırr-ı hikmeti nedir?Bu kadar tekrar ile kat'i verilecek olan bir şeyin vermesini istemesinin sırr-ı hikmeti şudur: İstenilen şey, meselâ Makam-ı Mahmud bir uçtur. Pek büyük ve binler Makam-ı Mahmud gibi mühim hakikatları ihtiva eden bir hakikat-ı âzamın bir dalıdır. Ve hilkat-ı kâinatın en büyük neticesinin bir meyvesidir. Ve ucu ve dalı ve o meyveyi duâ ile istemek ise; dolayısiyle o hakikat-ı umumiye-i uzmanın tahakkukunu ve vücud bulmasını ve o şecere-i hilkatın en büyük dalı olan âlem-i bâkinin gelmesini ve tahakkukunu ve kâinatın en büyük neticesi olan haşir ve kıyametin tahakkukunu ve dâr-ı saadetin açılmasını istemektir. Ve o istemekle, dâr-ı saadetin ve Cennet'in en mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beşeriyeye ve daavât-ı insaniyyeye kendisi dahi iştirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede azim bir maksad için, bu hadsiz duâlar dahi azdır. Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a Makam-ı Mahmud verilmesi, umum ümmete şefaat-ı kübrasına işarettir. Hem o, bütün ümmetinin saadetiyle alâkadardır. Onun için hadsiz salâvat ve rahmet duâlarını bütün ümmetten istemesi ayn-i hikmettir. ş.)

MAKAMAT (Makam ve makame. C.) Makamlar, mertebeler. * Cemaatler, cemiyetler, kalabalıklar, topluluklar.

MAKAMAT-I ÂLİYE Yüksek şerefli mevkiler, makamlar. Yüce makamlar.

MAKAME (C: Makamât) Meclis. * Topluluk, cemaat, cemiyet, kalabalık. * Nutuk tarzında söylenen sözler.

MAKAMİ' (Mikmaa. C.) Gürzler, topuzlar.

MAKANİ' (Mıkna' ve Mıknaa. C.) Başörtüleri, eşarplar.

MAKARİZ (Mikrâz. C.) Makaslar, kesecek âletler.

MAKARR (Karar. dan) Karar yeri. Karargâh. Kararlı yer. Merkez. Pâyitaht.

MAKARR-I HÜKÜMET Hükümet merkezi. Pâyitaht.

MAKARR-I İDARE İdare merkezi. Pâyitaht. Hükümet merkezi.

MAKARR-I SALTANAT Saltanat merkezi. Hükümetin idare edildiği baş şehir.

MAKASID Maksadlar, istekler, gayeler. Niyetler.

MAKASID-I AKSÂ En uzak, en son ve en büyük maksadlar.

MAKASID-I İNSÂNİYET İnsanlık maksadları. İnsanlığın gayeleri.

MAKASİM (Maksim. C.) Su taksim edilen yer.

MAKASİR (Maksure. C.) Bir hânedeki en mahrem taraflar. Bir evin en mahrem tarafları. * Câmilerde etrâfı parmaklıklarla çevrili yüksek yer.

MAKASS Makas.

MAKATI' (Ka, uzun okunur) Kesmeler. Kesişmeler. Kesişen yerler. * (Kat'. C.) Sözdeki veya nazımdaki durak yerleri. Heceler.

MAKATİL (Maktel. C.) Katlin yapıldığı yerler, öldürme fiilinin geçtiği yerler, makteller.

MAKATİR (Maktar. C.) Damlalar, katreler.

MAKAVİD (Mekud. C.) Yularlar.

MAKAVİL Sözler. Kaviller. Lisânlar. Diller.

MAKAZZ Başın arka tarafından iki kulağın arası.

MAKBAH (C: Mekâbih) Çirkin olmak. Çirkin olacak yer.

MAKBAHA (C.: Makabih) Kabih, yakışıksız ve çirkin hareket.

MAKBER(E) (C.: Mekabir) Mezar. Kabir.

MAKBERE-İ ŞÜHEDÂ Şehidlerin mezarı. Şehidlik.

MAKBIZ Kılıcın ve yayın kabzası.

MAKBUH Beğenilmeyen. Çirkin ve kabih görülen.

MAKBUHA Kabih olan ve hoşa gitmeyip beğenilmeyen hâl veya iş.

MAKBUL (Makbule) Kabul olunan. Beğenilen. Sevablı.

MAKBUL-ÜŞ ŞAHÂDE Şahâdeti kabul edilen. Şahidliği kabul edilmiş olan.

MAKBULİYET Beğenilmişlik, makbullük.

MAKBUL Ayağı bağlı olan.

MAKBUR (Kabr. den) Gömülmüş, defnedilmiş, kabre konulmuş.

MAKBUZ (Kabz. dan) Alınmış, kabzolunmuş. Alınan. * Daraltılmış, sıkılmış. * Bir şeyin alındığına karşı verilen imzâlı ve mühürlü kâğıt.

MAKBUZAT (Makbuz. C.) Alınan paralar. Satıştan veya borçlulardan toplanan paralar.

MAKDEM (C.: Makadim) (Kudum. dan) Dönüp gelme. Gelme.

MAKDEM-İ BEHÂR Baharın gelmesi.

MAKDERET (Kudret. den) Kuvvet, kudret, güç, zor.

MAKDİS Mukaddes yer.

MAKDUD Uzun boylu kişi.

MAKDUH(E) (Kadh. den) Beğenilmemiş, ayıp.

MAKDUNİS Maydanoz.

MAKDUR Güç. Kuvvet. Kudret. * Takdir olunmuş. Allah'ın takdiri. Daha evvelden takdir olunmuş.

MAKDUR-İ BEŞER İnsanın yapabileceği şey.

MAKDUR-ÜT TESLİM Ele geçirilmesi mümkün olan.

MAKDURAT (Makdur. C.) Takdir-i İlâhi olanlar. Güç ve kuvvet. Elden gelenler. Takdir edilenler.

MA'KED (C: Meâkıd) Akdedecek yer.

MA'KES Akis yeri. Akseden yer. (Ayna güneşin ma'kesi olduğu gibi.)

MAKET Fr. Bina, şehir gibi eserlerin, belirli bir ölçüde küçültülmüş modeli.

MAKH Sür'at, hız.

MAKHUR (Kahır. dan) Kahredilmiş. Mahvedilmiş. Bozguna uğratılmış. Mağlub. Mahkum. Allah'ın (C.C.) gazabına uğramış. Yenilmiş. Hakaret görmüş.

MAKHUR-U KAHR-İ İLÂHÎ Allah'ın gazabına uğramış. Allah'ın kahrıyla kahrolmuş.

MAKHURANE Kahr ve gazaba uğramış hâlde. Gazaba uğramış olanlara benzer şekilde.

MAKHURİYET Kahrolmuşluk, ezilmişlik, bitkinlik. Allah'ın kahr ve gazabına uğrama.

MA'KIL Melce'. Sığınacak yer.

MAKIT Dar yer.

MAKİ Coğ: Çalı ve küçük ağaçlarla kaplı arazi.

MAKİD Kesilmeyen ve daimi olan.

MA'KİD Düğüm yeri. Bağ. Akdedilecek yer.

MAKÎL Öğle uykusuna yatılacak yer. Kaylule yeri. Rahat edecek yer. Kuşluk uykusu.

MAKİNİST Makine ustası. Makineyi çalıştırmakla vazifeli kişi.

MAKİR Hile yapan. Mekreden.

MAKİS (Mâkise) Durup dinlenen, duraklayıp eğlenen.

MAKÎS (Kıyas. dan) Kıyas edilebilen. Benzetilebilen.

MAKİS Öşür ve vergi toplayan kimse.

MAKÎT Buğz edilmiş. Mebğuz. Nefret edilmiş, sevilmemiş, menfur.

MAKİYAN f. Tavuk.

MAKK Yarmak.

MAKL Suya batırmak. * Nazar etmek, bakmak.

MAKLEB Kalbetme. Bir şeyin altını üstüne çevirme. * Kalbedilecek, çevrilecek veya değişecek yer.

MAKLETE Helâk olacak yer.

MAKLU' Sökülmüş, kökünden çıkarılmış, kal' olunmuş.

MAKLUAN Sökülerek, kökünden çıkarılmış olarak.

MAKLUB (Kalb. den) Altı üstüne çevrilmiş, kalbolunmuş. Ters döndürülmüş. Başka şekle sokulmuş. * Harfleri tersinden okunduğu zaman yine aynı olan kelime veya cümle. (Anastas mum satsana cümlesi gibi)

MAKLUBİYET Ters döndürülmüşlük, altı üstüne getirilmişlik. Maklub olma hâli.

MAKLUD Fitil gibi bükülmüş olan.

MAKLUM Yontulmuş ve kesilmiş olan.

MAKLUV (MAKLİYY) Pişirilmiş kebap.

MAKMAKA Sözü boğazı içinden söylemek.

MAKMENE Lâyık ve münâsip olacak yer.

MAKNA' Kanaat edip râzı olacak yer. * Şâhid, adâlet şâhidi.

MAKNAT Ümit kesecek yer.

MAKNEE (MAKNEUT) Güneş görmeyen yer.

MAKR Çok acı olmak.

MAKREBE Hısımlık, yakınlık. Karâbet.

MAKREME (Bak: Mikrame)

MAKRU' Okunan. Okunmuş olan.

MAKRUF Töhmetli kimse. * Yabana atılmış nesne.

MAKRUH Yaralanmış, kahredilmiş. Mecruh.

MAKRUN (Karn. dan) Ulaşmış. Kavuşmuş. Yakın. * Müsaadeye mazhar. * Çatık kaşlı olmak.

MAKRUN-U MÜSÂADE İzin almış, izne kavuşmuş.

MAKRUN-U SIHHAT Sıhhat ve hakikata yakın. Doğruluk derecesi fazla.

MAKRUNİYET Yaklaşma. Yakınlık.

MAKRUT Selem ağacının yaprağıyla dibâgat olan gön ve sahtiyan.

MAKRUZ (Karz. dan) Ödünç verilmiş. İkraz edilmiş. Borç olarak verilmiş.

MAKS Suya dalmak. Daldırmak.

MAKSAD (C.: Makasıd) (Kasd. den) Kasdolunan ve istenilen şey. Merâm, gâye.

MAKSAD VE MÜSTEKARRIN TEMEYYÜZÜ Kelâmın maksadının ve karar kıldığı yerin açık olarak belli olması.

MAKSAL Mahsul ekilen yer.

MAKSAR Nihâyet, son, netice.

MAKSARA (C: Mekâsır-Mekâsir) Köşk, kasr.

MAKSEBE Sazlık, kamışlık.

MAKSEE Hıyar tarlası.

MAKSİM (C.: Makasim) Taksim edilecek, dağıtılacak yer. * Suyun kollara ayrılma yeri. Masluk, savak.

MAKSUD Kasdedilmiş. Kasdedilen. * İstenilen şey. İstek. Arzu. Gâye.

MAKSUM Taksim edilmiş, ayrılmış, bölünmüş. * Kısmet, nasib.

MAKSUR Zoraki, cebren. Elinde ve ihtiyarında olmadan.

MAKSUR (Kasr. dan) Kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış, alıkonulmuş. * Mahbus. * Kasrolunmuş nesne. * Gelinin üzerine tutulan duvak. * Gr: Bir kısım arapça kelimelerin sonunda yâ şeklinde yazılan, fakat elif gibi okunan harf. ( : Dâ'vâ) kelimesinde olduğu gibi. Buna, "Elif-i maksura" denir.

MAKSURE (C.: Makasir) Câmilerde etrafı parmaklıkla çevrilmiş biraz yüksekçe yer.

MAKSUS Kesilmiş, kırpılmış.

MAKSUV (MAKSIYY) Kulağının ucu kesilmiş deve veya koyun.

MAKSÜE Hıyar tarlası.

MAKŞUR Soyulmuş, kabuğu çıkarılmış.

MAKŞUVV Men' ve kahrolmuş. Tab'ından çıkarılmış.

MAKT Kin, hiddet. İğrençlik. Şiddetli buğz.

MAKT Vurmak.

MAKTA' Kesilen yer, kat'edilen yer, kesinti yeri. * Uzun bir cismin enliğine kesildiği yerin görünüşü. * Edb: Her manzumenin, hususen gazellerin ve kasidelerin ilk beytine matla', son beytine makta' denir; makta'da şâirin ismi bulunur.

MAKTAA Eskiden üzerinde kamış kalemin ucu kesilerek düzeltilen kemikten veyâ mâdenden yapılmış âlet.

MAKTANE Pamuk tarlası.

MAKTAR Damla, katre.

MAKTEL Birinin öldürüldüğü yer. Bir katlin yapıldığı yer.

MAKTEM Tozlu yer.

MAKTU' (Maktua) (C.: Makati') Kesilmiş, kat olunmuş. * Pazarlıksız, değeri ve pahası biçilmiş. * Götürü.

MAKTUAN Götürü olarak, toptan.

MAKTUL Öldürülmüş, katledilmiş olan.

MAKTULEN Öldürülerek, katledilerek.

MAKTULÎN (Maktul. C.) Öldürülmüş insanlar. Vurulmuş veya katledilmiş kimseler.

MAKTUR Katranlı. Katran sürülmüş.

MA'KUD (U, uzun okunur) Akdolunmuş, bağlanmış, düğümlü, bağlı.

MAKUL (Kavl. den) Denilmiş, söylenilmiş. * Söylenilen söz.

MA'KUL Akla yakın, aklın kabul edeceği.

MA'KUL-ÜL-MA'NA Bir sebebe, illete ve maslahata dayanan şer'i mesele. (Fakat, hakiki sebeb ise emr-i İlâhidir.) Bir hikmete ve bir maslahata binâen tercih edilmiş veya o hükmün teşriine müreccih olmuş olan şer'i mes'ele. (Bak: Taabbüdi)

MAKULAT (Makule. C.) Çeşitler, takımlar. Kategoriler.

MA'KULAT (Ma'kul. C.) Aklın uygun bulduğu, ancak akıl ile bilinir ve nakle müstenid olmayan meseleler ve ilimler. (Bak: Akliyat)

MAKULE Takım, çeşit. Kategori.

MA'KULE Diyet.

MA'KULİYET Akla uygunluk, mantıki oluş. * Menkul olmayış.

MA'KUM Kapalı.

MA'KUS(E) Tersine dönmüş, aksetmiş, başaşağı çevrilmiş, zıddı. * Uğursuz.

MA'KUSEN Ters olarak, aksine, zıddına olarak.

MA'KUSEN MÜTENASİB Mat: Tersine olan müvâzene. Yâni, birbirine nisbet edilen iki şeyden, biri çoğaldığı oranda diğerinin eksilmesi veya birinin azaldığı nisbetinde diğerinin çoğalması. Ters orantılı.

MA'KUSİYET Terslik, zıdlık, aksilik.

MAKV Cilâ yapmak. * Yıkamak. * Saklamak.

MAKYA Kusmak. * Kusma yeri.

MAKYE Duracak yer, konak yeri.

MAKZABA Yonca ekilen yer.

MAKZÎ Kaza olunmuş, ödenmiş, te'diye olunmuş olan. Ümid edildiği üzere tamam ve ikmâl edici olan. Ödeyici. Sâhib-i mucib ve muris. * Fık: Kendi irade ve kesbimizin neticesi olmak üzere Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) yaratıp vücuda getirdiği bazı şeyler vardır ki, bunlar Allah'ın rızasına muhalif olduğundan, bunları irtikâb etmesi caiz değildir. Bu usul-ü kaideye, "makzî" denilmektedir.

MAKZUF (Kazf. den) İftira edilmiş. Namusu hakkında lâf edilmiş. * Hazfolunmuş. Atılmış.

MAL Fık: Bir kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli, lüzumlu şey. (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi.)

MAL-İ CİZYE Araziden alınan haraç.

MAL-İ GAYBÎ Bulunmuş ve sahibi çıkmamış mal.

MAL-İ HULYA f. Vesvese, kara sevdâ, kuruntu, boş hayaller.

MAL-İ KARUN Mc: Çok zengin.

MAL-İ MAZMUN Emânet olmayan mal.

MAL-İ MENKUL Taşınabilen ve nakledilebilen mal. (Arâzi ve binanın haricindekiler)

MAL-İ MİRÎ Miri malı. Hükümete veya devlete ait mal.

MAL-İ MÜTEKAVVİM Huk: İki mânada kullanılır: Birisi, intifâı mübah olan şeydir. Diğeri, mâl-i mührez demektir. Meselâ, denizde iken balık gayr-i mütekavvim olup, tutmak ile ihraz olundukta, mâl-i mütekavvim olur. İntifâı mübah olmayan mal veya elde edilmemiş olan mal gayr-ı mütekavvimdir. Şirâ ile intifa' mübah olduğundan, mâl-i mütekavvimdir. (Ist.F.K.)

MAL-İ NÂTIK Canlı mal. (At, deve, koyun gibi)

MAL-İ UHREVÎ Âhiret için kazanılan sevap. Uhrevî mal.

MAL-İ ZIMAR Bir kimsenin mâlik olduğu halde, onlardan faydalanması kabil olmayan; başka tabir ile, elinden çıkıp galib-i hale nazaran bir daha eline girmeleri umulmayan mallar.

MAL f. "Süren, sürülen, sarılan, takılan" anlamlarıyla terkibler yapılmada kullanılır. (Meselâ: Pâymal: Ayak altında çiğnenen)

MA'L Evmek, acele etmek, tez tez gitmek. * Alıp kaçmak.

MALAK Manda yavrusu. Buzağı.

MALAKELAM Diyecek yok. Söz götürmez.

MALAMAL Çok dolu, lebâleb, ağzına kadar dolu.

MALANİHAYE Sonsuz, nihâyetsiz. Uçsuz bucaksız.

MALARYA ing. Sıtma.

MA'LAT (C.: Maâli) Derin ve yüksek fikir. * Ululuk, şeref, itibar.

MALAYA'Nİ (Mâlâyâni) Mânasız, faydasız, boş söz.(Elbette en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyani şeylerle ömrünü telef etmesin. Kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin. Selâmetle kabir kapısını açıp saâdet-i ebediyeye girsin. M.)

MÂLÂYA'NİYYÂT Faydasız boş sözler, boş konuşmalar, faydasızlık.

MALAYUTAK Tâkat getirilmez, güç yetmez, dayanılmaz.

MALAZ Sürülmüş toprak. * Sular altında kalmış tarla.

MALDAR f. Malı mülkü çok olan. Zengin.

MALDARÎ Zenginlik, servet.

MALE f. Duvarcı malası.

MA'LEB (C.: Meâlib) Oyun yeri.

MA'LEF (C.: Maâlif) Ot ve saman gibi hayvan yemi konan yer. Samanlık.

MA'LEM (C.: Maâlim) Eser, iz, nişan, alâmet.

MALEMYEKÜN Sözden ibâret.

MALEZİM (Mâlezime) Lüzumlu ve gerekli şey. Malzeme.

MALÎ f. Dolu. * Fazla, çok.

MALÎ (Maliye) Mala ve paraya mensub. Mal ve para cinsinden. Mala ait.

MALİDE f. Sürülmüş, sürmüş.

MALİH Tuzlu.

MALİHULYA (Bak: Mâl-i hulya)

MALİK Sâhib. Malı elinde bulunduran. Bir şeyin mülkiyetini elinde tutan. * Her şeyin sâhibi olan Allah. * Cehennem zebânilerine hâkim ve onları idare eden meleğin adı.

MALİK-ÜL MÜLK Bütün mülkün hakiki mâliki olan Allah (C.C.)

MALİK-İ YEVMİDDİN Herkesin dünyâda yaptığının mükâfat ve cezasını göreceği yer olan âhiretin, din gününün, mâliki, sahibi olan Allah (C.C.)


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   102   103   104   105   106   107   108   109   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin