Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə92/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   88   89   90   91   92   93   94   95   ...   181

KARTABUS Zahmet, meşakkat.

KARTAK (C: Karâtit) Kadife. * Terlik. * Etekli kaftan.

KARTALE Eşek yükünün dengi.

KARUN (A, uzun okunur) Peygamber Musâ (A.S.) devrinde yaşamış, malı ile mağrur olarak haddini aşmış ve Cenab-ı Hakkın zekât emrini dinlemediğinden Musa'nın (A.S.) duâsından sonra malı ile birlikte yere batmış olan dünya zengini. Cenab-ı Hakkın lütuf ve ihsanını kendine mâlederek nankörlük ve enaniyetinden dolayı bu fena sıfatı ile meşhur olmuştur.

KARUN İki şeyi bir araya getiren. * Tez terleyen hayvan. * Arka ayaklarının tırnağı ön ayağının tırnağı yerine vâki olan hayvan. *İleride olan memeleri geride olan memelerine pek yakın olan dişi deve.

KARUR Duş yapılacak soğuk su.

KARURE (C.: Kavârir) Göz bebeği. Gözün siyah kısmı. * Şişe.

KAR'UŞ İki hörgüçlü deve. * Arslan eniği.

KARV Ağaç kadeh. * Köpek yalağı. * Hurma ağacının kökü. * Uzun havuz. * Hayanın derisi inip büyümek. * Kast. * Etraflıca araştırmak, tetebbu. * Bir kimsenin mesleğine girmek, onun yoluna süluk etmek.

KARVA Uzun hörgüçlü deve.

KARVAH Uzun ağaç. * Uzun deve.

KÂRVAN f. (Bak: Kervan)

KARYA Eski çağlarda Bursa ve Balıkesir bölgesinin adı.

KARYE Köy. Nâhiyeden küçük olan, insanlarla meskun yer.

KARYET-ÜN NAHL Kovan. Arı yuvası.

KARYET-ÜL ENSÂR Medine-i Münevvere şehri.

KARYETEYN Mekke ile Taif şehirleri.

KARZ Selem ağacının yaprağı.

KARZ Borç, ödünç. Kesmek, kat'etmek. * şiir söylemek.

KARZ-I HASEN Sadece Allah rızâsı için verilen ödünç. Faizsiz verilen borç.

KÂR-ZÂR (Kâr ü zâr) f. Kavga, cenk, savaş, harp, muharebe.

KÂR-ZÂRGÂH f. Savaş meydanı. Harp alanı. Muharebe sahası.

KARZEN Borç, ödünç olarak.

KAS' Bir şeye el ayası ile vurmak. * Gidermek. * Tahkir etmek, küçümsemek.

KA'S Ölüm, mevt.

KA'S (C: Kiâs) Parmak kemiği.

KA'S Çirkin kokulu toprak.

KAS'A (C.: Kısâ') Çanak, kâse. * Yemek kabı.

KA'SA Devamlı olarak yerinde sabit olan kadın. * Arkası içerisine girdiğinden arkasını yere koyamayan kadın.

KASA Kabalık. * Şiddet. * Katılık.

KASAB Saz, kamış. * Parmak kemikleri. * Nefes borusu, bronş. * İnce keten bezi.

KASAB-I MISRÎ Mısırda dokunmuş keten bezi.

KASAB-ÜL ENF Burun kemiği.

KASAB-ÜL FÂRİS Kalem kamışı.

KASAB-ÜL HABİB Şeker kamışı.

KASABA (C.: Kasabât) Akciğerdeki nefes borularından herbiri. Bronş. * Küçük şehir. Çarşısı olan büyük köy. * Ahalisi beş-on bin raddelerinde olan mâmure.

KASABAT (Kasaba. C.) Bronşlar. * Kasabalar.

KASABE Kötü hurma.

KASAH Sırtlan.

KASAİD (Kaside. C.) Kasideler.

KASAL Buğday içinde olan siyah taneler.

KAS'A-LİS Dalkavuk. Çanak yalayıcı.

KASAM Şiddetli sıcaklık. * Güzellik.

KASAME (Kasem. den) Katili bilinmeyen kimsenin bulunduğu, şüphelenildiği mıntıka halkından elli kişiye yemin ettirme.

KASA'NİNE Katı olmak. * Büyük olmak.

KASAR Üşenme, tembellik etme. * Güç ve kuvvetin son sınırı. * Boğazı tutup nefes aldırmayan bir zahmet.

KASARA (C: Kasr-Kasarât) Boyun kökü. * Yoğun ağaç. * Gemilerin baş ve arka taraflarında güverteden daha yüksek yapılan güverte.

KASARET Kısalık. Kısa olma.

KASAS Haber vermek. Hikâye etmek, anlatmak. * Tetebbu' etmek. * Tıb: Göğüs kemiği. Göğüs ortası.

KASAS SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 28. Suresidir. Mekkîdir. (Kısas da denir.)

KASAS Arslan.

KÂSAT (Ke's. C.) Kadehler, ke'sler.

KASAT Davarın arka ayaklarının dik ve doğru olması.

KASATURA Askerlerin, bellerine bağlayıp taşıdıkları ve süngü gibi kullandıkları düz ve kısa kılıç.

KASAVET Kalb katılığı, gaflet. * Kaygı, tasa, üzüntü, keder. (Bak: Kasvet)

KASAVİSE (Kıssis. C.) Papazlar, ruhbânlar, keşişler.

KASB Kat'etmek, kesmek.

KASB Ağızda tez dağılan ve çekirdeği katı olan kuru hurma. * Sağlam, sert.

KASBA Kamış. Kamışlık.

KASD Bir işi bile bile yapmak. * İsteyerek. Niyet ederek. * Niyet. Tasavvur. * İstikamet. Yolu doğru olmak.

KASDEN Bile bile, isteyerek.

KASDÎ İstiyerek, kastederek, niyetle ve bile bile yapılan.

KÂSE f. Tas veya çanak. Kâse gibi olan çukurluk. * Başı kaplayan ve başın üstündeki kemik.

KÂSE-İ ÇEŞM Göz çukuru.

KÂSE-İ FAĞFUR f. Çin porseleni. Çin porseleninden yapılan kâse.

KÂSE-İ SER Kafatası.

KA'SEB Büyük karınlı, kalın.

KÂSE-BEND f. Çatlamış, kırılmış. * Kâse gibi şeyleri tamir eden kimse.

KASED şahyar dedikleri nesne.

KÂSE-GER f. Kâseci, kâse yapan.

KÂSEHA (Kâse. C.) Kâseler.

KA'SELE Yürürken bir ayağını yere sürüyüp tozutmak.

KÂSE-LİS (Kâselis) f. Çanak yalayıcı. Çok yiyen, obur. Hırslı. * Dalkavukluk. Alçak huylu kimse. * Dilenci.

KÂSE-LİSAN (Kâselis. C.) Dalkavuklar, çanak yalayıcılar.

KASEM Yemin. Ahdetme.

KASEMÂT Ahdler, yeminler.

KASEMÂT-I KUR'ANİYE Kur'andaki ahitler, yeminler.

KA'SERE (KA'SERÂ) Yoğun, sağlam, kalın, katı.

KASES Hidayet edici delil.

KASF Kırmak. * Oyun, eğlence. * Devenin diş gıcırdatması.

KASFE (C.: Kasf-Kasefât) Deve sesi. * Merdiven ayağı. * Bir parça kum yığını.

KASH Kuruluk, katılık.

KASHAB Kalın, yoğun, büyük.

KASI'A Yaban fâresinin ini. Yuvası ve bu yuvadaki iki deliğinden âşikâr olanıdır. Diğeri gizlidir. (Bak: Nâfıka)

KASIB Düdük çalan.

KASID Kasd eden, niyet eden, isteyen.

KASIF Kasırga. Rastladığı şeyi kıran şiddetli rüzgâr. * Şiddetle seslenen. Çok gürleyen.

KASIF Deve avazı. * Ağacın ince ve kuru olması. * Kırılması kolay olan şey.

KASIK t. Karnın alt tarafı.

KASIM (A, uzun okunur) Taksim eden, ayıran, bölen.

KASIM (A, uzun okunur) Kırıcı, ezici, ufaltan.

KASIR (A, uzun okunur) Zorla işleten, yaptıran.

KASIR (A, uzun okunur) Kısa, eksik. * Kusur işleyen. Kusurlu.

KASIR-UL AKL Düşüncesi noksan, kısa akıllı.

KASIR-ÜL BASAR Görüşü kısa. * Kısa görüşlü, dar düşünceli.

KASIR-ÜL FEHM Anlayışı noksan, kısa anlayışlı. Anlayışsız.

KASIR-ÜL YED Eli kısa. Âciz, işten anlamaz, beceriksiz.

KASIRANE Âcizane, beceriksizcesine.

KASIRAT-ÜT TARF Kocasından başkasına aslâ bakmayan. (Cennet kadınlarının bir vasfı) Huriler.

KASIRGA Çevrintili rüzgâr. Tozu ve toprağı birbirine katarak, ağaçları sökerek bir an esip kesilen rüzgâr.

KASITÎN (A, uzun okunur) Zulmeden ve haktan sapanlar. * Haklı olanlar. * Kısımlara bölenler.

KASÎ (Kasiye) Duygusuz. Katı, hissiz, taş gibi katı.

KASİ' Yaramaz huylu, yaşlı ve boyu kısa olan kimse.

KÂSİB Kazanç sahibi. Kazanmak için çalışan. Kesbeden. Marifet için çalışan.

KASİB (C.: Kasâyib) Kadınların yüzleri üstüne bıraktıkları kıvırcık saç. Kâkül.

KÂSİD Kesat olan, eksik olan, verimsiz olan.

KASİD (C.: Kasidân) (Kasd. dan) Tasarlıyan, kasdeden. * Haberci, postacı.

KASİD Kaside.

KASİDE (C.: Kasâid) Onbeş beyitten az olmamak üzere, her beyit kafiyeli olarak, büyük kimseleri veya herhangi bir şeyi medh ü senâ eden, öven manzume şekli. Büyük zatları ve daha çok Cenâb-ı Hakk'ı veya Peygamberi (A.S.M.) medheden manzume.

KASİDE-İ BÜRDE Hazret-i Peygamber (A.S.M.) önünde meşhur Arab Şâiri Ka'b bin Züheyr'in okuduğu kasidenin adı olup, bu kasideyi Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm beğenmiş, mükâfat ve iltifat eseri olarak da kendi hırkasını ona giydirdiğinden bu isimle meşhur olmuştur.

KASİDE-İ ERCUZE (Ürcuze) Hz. İmam-ı Ali (R.A.) tarafından bahr-ı recez vezni üzere yazılan ve istikbalden haber veren meşhur kasidenin adı.(Mecmuat-ül Ahzab'ın 582. sahifesinden 597. sahifesine kadar o Ercuzedir. O Ercuzenin mevzuu ve içindeki maksad-ı aslî; İsmi A'zamı tazammun eden altı ismin ehemmiyetini beyan etmek, hem o münâsebetle istikbaldeki bir kısım umur-u gaybiyeye ve te'sis-i İslâmiyette bir kısım mücâhedâtını işâret etmektir. Evet, Hz. İmâm Üstâdı olan Habibullah'dan (A.S.M.) aldığı dersin bir kısmını işarî bir surette zikrediyor... L.)

KASİDE-GÛ f. Kaside yazan, kaside söyliyen.

KASİDE-PERDAZ f. Kaside yazan, kaside düzenliyen.

KASİDE-SERÂ f. Kaside söyliyen, kaside yazan.

KASÎF Kuru ince ağaç. * Gök gürültüsü. * Deniz sesi, dalga sesi.

KASÎL Hayvanlara vermek için vaktinden evvel biçilen yeşil ot. * Kesilmiş nesne.

KASÎM Güzel kimse. * Taksim eden, bölen.

KASÎME (C.: Kasim) Dikenden başka ot bitmeyen kumlu yer.

KÂSİR Çok olan, kesir, bol olan.

KASÎR (Kasr. dan) Kısa, boynuz, ufak boylu.

KASÎR-ÜL AKL Aklı kısa, aklı ermez.

KASÎR-ÜL BÂ' Kısa boylu, beceriksiz, zavallı.

KASÎR-ÜL BASAR Dar görüşlü, basireti kısa. * Miyop.

KASÎR-ÜL HİMME Himmeti az veya kısa olan.

KASÎR-ÜL KAME Kısa boylu. Boyu kısa olan.

KÂSİR (Kesr. den) Kıran, kırıcı. * Tavşancıl kuşu.

KÂSİR-ÜL ESNAM Putları kıran. (Hz. İbrahim'in A.S. lâkabıdır)

KASİRE Evinde hapsedilip dışarı çıkartılmayan kadın.

KASİS Fr. Bir yolu, bir tarafından diğer tarafına kadar kesen su arkı.

KASİSA (C.: Kasis) Devecilerin, azıklarını ve elbiselerini yüklettikleri deve. * Bir ot.

KASİYY (KISİYY) Soğuk gece. * Kas adı verilen mahâlde yapılan ibrişimli bir elbise.

KASİYY Uzak, baid. Irak.

KASKAS Açlık. * Sür'at yapan, hızla giden. * Yol gösterici. * Devenin yediği bir ot.

KASKASE Çok karanlık gece. * Asâ, sopa, baston.

KASKASE Yol göstermek. * Köpeği "kuçu kuçu" diye çağırmak.

KASL Kesmek.

KASM Bölmek. * Ayırmak. * Bahsetmek. * Kesmek.

KASM Kapa kapa yemek, bütün bütün yutmak. * Kesmek. * Cem'etmek, toplamak. * İ'tâ etmek, vermek.

KASMA Ufak boynuzlu dişi koyun.

KASME Yüz, çehre, vech.

KASME Merdiven ayağı.

KASMEL Arslan, esed.

KASR Köşk. Yüksek ve ferah bina. Taştan veya kârgir küçük saray.

KASR-I CENNET Cennet köşkü.

KASR-I MÜŞEYYED Tahkim edilmiş, sağlam yapılmış büyük bina. Büyük apartman.

KASR Kısa olmak. Kısa kesmek. * Birisini bir hususa, bir işe tahsis etmek. * Bir işte tembellik etmek. * Akşamlamak. * Hapseylemek. * Yekpâre taş. * Beyazlatmak. * Gevşetmek. * Noksanlaştırmak.

KASR-ÜL KELÂM Sözü az etmek. Kısa konuşmak.

KASR-I SALÂT Seferde olan bir kimsenin, dört rekâtlı farz namazları ikişer rekât kılması. Namazı kısaltmak.

KASR-I YED El çekmek, ferâgat etme, vazgeçme.

KASR Men'etmek. * Zorla bir şeyi yaptırmak. * Galip olmak.

KASRÎ Zorla, cebren.

KASRİYYET Zorlama hâli.

KASS Cem'etmek, toplamak, biriktirmek.

KASS Talep etmek, istemek. * Nemime, söz götürmek, lâf taşımak.

KASS Göğüs. * Saç kesmek. * Kırkmak. * Koyundan kırkılmış yün.

KASSA Kireç.

KASSAB Düdükçü. * Kesici. * Parçalayıcı.

KASSABİYYE Hayvan kesme ücreti, kasaplık ücreti.

KASSAM Huk: Vârisler arasında miras malını taksim eden ve küçüklerin hakkını koruyan şeriat memuru. * Taksim eden.

KASSAM Hayrı çok olan kimse. * Yorulmuş, kendini bırakmış, mahzun kişi. * Büyük hurma salkımı. * Büyük et parçası.

KASSAR Leke çıkaran. * Çırpıcı, yıkayıcı.

KASSÎ Göğüsle alâkalı. Sadrî.

KAST f. Noksan, eksik, kusur.

KASTA' Ayaklarının siniri büzülüp kurumuş olan deve.

KASTAL şeker tozu.

KASTAL Cenk ederken olan toz, dövüşürken çıkan toz.

KASTALANÎ (Hi: 851-923) (İmam-ı Ahmed İbn-i Muhammed) Büyük Şafiî âlimlerindendir. Çok eser yazmıştır. En meşhur eseri Mevahib-ül Ledüniyye'dir. Mısır'da vefat etmiştir.

KASTALANÎ Ok atmak. * Şafak kızıllığı.

KÂSTAR f. Yalancı, hilekâr.

KASTAR (C.: Kasâtıra) Hâzık, basiretli, mahâretli kimse. * Paranın sahtesini seçip çıkaran kimse.

KÂSTE f. Eksik, noksan, eksilmiş, azalmış.KASUB : Mestler.KASUS : Yalnız otlayan deve.KASV : Deve kulağının kenarı.

KASVA Kulağının dörtte biri kesik olan koyun veya deve.

KASVERE Yaşça büyük olmak. * şecaatli, kuvvetli. * Aslan. * Bir nebat ismi.

KASVET Katılık. * Sıkıntı. İç sıkıntısı. * Kalb katılığı. (Bak: Kasavet)

KASVET-BAHŞ f. Kasvet ve sıkıntı veren.

KASVET-EFZA f. Kasvet ve iç sıkıntısı veren.

KASVET-ENGİZ f. Kasvet ve iç sıkıntısı veren.

KASVET-NÂK f. İç sıkan, sıkıntı veren.

KAŞ' (Kış') Şaşkın ve ahmak adam. Zayıf adam. * Açmak. * Gidermek. Dağıtmak. * Kuru deri. Deriden olan çadır. * Hamam pisliği. * Deriden yapılmış döşek. * Balgam.

KA'Ş (C.: Kuuş) Ağacın başını çekip eğmek. * Cem etmek, toplamak. * Kadınların bindiği merkep.

KÂŞ f. Çok istek, arzu, özleme.

KAŞB Karıştırmak. * Zehir içirmek. * Yaramazlıkla hatırlamak. * İncitmek.

KAŞAĞI Hayvanları kaşıyıp tozlarını düşürmeğe mahsus âlet. * İhtiyar kimselerin, sırtlarını kaşımak için kullandıkları, ağaçtan uzun saplı ve bir ucundaki levhası dişli bir âlet.

KÂŞÂNE f. Büyük, süslü ve gösterişli ev. Saray. Kışlık, rahat ve mükemmel ev, oda.

KÂŞÂNE-İ MÜRGÂN Kuş yuvası.

KAŞ'ARİRE Ürpermek, titremek.

KAŞBE Hasis kişi. * Maymunun dişisi.

KAŞE Mühür, imza. * Bir nevi kumaş.

KAŞEM Yetişmeden yenen beyaz hurma koruğu.

KAŞER Çok fazla kırmızılık. Ziyâde kızıllık.

KAŞÎ f. İran'ın Kâş şehrinde yapılan bir çeşit çini.

KAŞİ' Kararı ve sebâtı olmayan kişi. * Dağılmış, müteferrik.

KAŞİB (C.: Kuşbâ) Yeni veya eski.

KÂŞİF Keşfedici. Keşfeden. Gizli bir şeyi meydana çıkarıp, izah eden. Açıklayan. * Mısır'da nâhiye veya kaza idarecilerine verilen ad.

KÂŞİGER f. Çinici, çini yapan san'atkâr.

KÂŞİH Düşmanlığını gizleyip izhar etmeyen. * Dağılıp uzaklaşan kimse.

KAŞİRE Derisi yarılmış olan baş yarığı. * Yerin yüzünü kazıp götürmüş olan yağmur.

KAŞKAŞA Bir şeyin kabuğunu soymak. * Hasta iyi olmak. * Halâs etmek, kurtarmak. * Uyandırmak.

KAŞKİ f. "Keşke, ne olurdu" gibi, özleme veya pişmanlık ifade eder.

KAŞM Yemek. * Açlık. * Cem'etmek, toplamak.

KAŞMEŞ Kuş üzümü.

KAŞR Bir şeyin kabuğunu soyma.

KAŞŞ Yaranın iyileşmesi. * Hasta iyi olmak. * Evmek.

KAŞT Deri yüzmek. * Açmak. * Koparmak.

KAŞUR (C.: Kaşurât) Yarış atlarının en sonra geleni.

KAŞV Kabuğu soyulmuş olan.

KAŞVAN Zayıf erkek.

KA'T Kısa boylu kimse.

KAT' Kesme, ayırma. * Geçme. Yol almak. Yüzerek geçmek. * Delil ve bürhan ile ilzam etmek. * Edb: Sözün te'sirini arttırmak ve dinleyenin anlayışına bırakmak için söz bitmeden kesivermek."İmtihan geliyor. Çalışın, yoksa..."Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz Size rehberlik eden haydudu artık koğunuz.Bunu benden duyunuz, ben ki, evet Arnavud'um!..Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum!...Mehmed Akif

KAT'-I ALÂKA Alâkayı kesme.

KAT'-I DA'VÂ Dâvâyı halletme.

KAT'-I HAYÂT Hayatın kesilmesi. Ölüm, mevt.

KAT'-I MERÂHİL Merhaleleri, durak yerlerini geçme. Yol alma, ilerleme.

KAT'-I MERATİB Mertebeleri aşıp geçme.

KAT'-I MÜNÂSEBET Münasebeti ve ahbaplığı kesme.

KAT'-I NAZAR Bakmamak. İtibar etmemek. * Alâkayı kesmek.

KAT'-I TARİK Yol kesicilik.

KAT'A Aslâ, hiçbir zaman.

KATADE (C.: Kutad) Dikenli ot. Mugaylan dikeni.

KATAİF (Katife. C.) Saçaklı, tüylü havlular; ehramlar. * Kadayıf tatlısı.

KATALOG Fr. Kitaplık halinde, yahut neşriyata tabi bulunan bir şeye ait etraflı geniş liste, eşya listesi.

KATAM Toz, gubar.

KATAM Cimâ arzulamak. * Et arzulamak.

KATAN Kuşların kuyruğu dibi. * Dağ ismi.

KAT'AN Hiçbir zaman, aslâ, katiyyen.

KATANE Az yemeklik.

KATAR Birbiri arkasına dizilmiş hayvan sürüsü. * Bir lokomotifin sürüklediği vagonların tamamı. Tren.

KATAR Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir. İstiklâlini 1/1/1971 de ilân etmiştir. Hükümet merkezi Doha şehridir. Üç yanı denizle çevrilidir. Halkı müslümandır. Resmi lisanı Arapçadır.

KATARAT (Katre. C.) Katreler, su damlaları.

KATARAT-I BÂRÂN Yağmur damlaları. Yağmur katreleri.

KATARAT-I SEMİNE Kıymetli damlalar.

KATARAT-I ŞADÎ Sevinç damlaları. Sevinçten dolayı akan gözyaşları.

KATARAT-I UYUN Göz yaşları.

KATARE Kuyudan veya başka bir yerden damlayan su.

KATAT Kısa, kıvırcık saç.

KATB (Katub) Daim çatık çehreli, ekşi yüz. * Bir kimseyi darıltmak, gücendirmek. * Birikmek, biriktirmek, doldurmak. * Dolu çuval taşımak, götürmek için hazırlamak. * Arslan.

KATEA (C.: Kutâ) Güve. *Ağaç kurdu.

KATEB (C.: Aktâb) Deve palanı.

KATED (C.: Aktâd-Kutud) Semer ağacı.

KATEDRAL Piskoposluk kilisesi. Bir şehrin büyük kilisesi.

KATEGORİ Aralarında herhangi bir bakımdan alâka veya benzerlik bulunan şeylerin hepsi. * Zümre, grup.

KATEL Nefs. Cismin bakiyyesi.

KATELE (Katil. C.) Katiller. İnsan öldürmüş kimseler.

KATER (Katre. C.) Katreler, damlalar.

KATERE Bir şey üzerine çökmüş toz. * İs gibi bir karanlık. * Toz. * Kebap yapmak. * Pişmiş şeyin kokması.

KATF Atın veya diğer davarın adımını geç atması. * Tırmalamak. * Üzüm kesmek. * Ağaçtan meyve devşirme. * Devşirme mevsimi.

KATI' (Kat'. dan) Kesen, Kat' eden. Durduran, mâni olan. * Keskin ve iyi bileylenmiş kılıç.

KATI-UT TARİK Yol kesen, eşkiya.

KATI'A Kesen, kesici.

KATIBE (A, uzun okunur) Hepsi, tamamı. Cümleten. * Bütün hâllerde.

KATIBETEN Tamamıyla, bütünüyle, cümleten, hepsi. * Hiçbir zaman, aslâ.

KATIN (C.: Kuttân) Oturan, yerli. Ev halkı.

KAT'Î Mutlak. şüphesiz. Tereddütsüz.

KATİ' (C.: Ekâti-Aktâ-Kutân) Kamçı. * Deve ve koyun sürüleri.

KATİA (C.: Katâi') Kesme, kat etme. * Kırılma. * Alâkayı kesme. Ahbaplığı kesme. * Vergi. * Arazi.

KÂTİB Yazan, yazıcı, kitâbet eden. Usta yazıcı.

KÂTİB-İ ADL Noter.

KÂTİB-İ EZELÎ Her şeyin hayatının mukadderatını ezelden bilip yazan Cenab-ı Hak (C.C.)

KÂTİB-İ HUSUSÎ Büyük bir kimsenin kullandığı özel kâtip, hususi kâtib.

KÂTİB-İ SIRR Gizli şeyler yazdırılan kâtip, sır kâtibi.

KÂTİB-İ VAHY Kur'an-ı Kerim âyetlerini yazan. Vahy kâtibi.

KÂTİBANE Kitâbet kaidesine göre, kâtipcesine.

KAT'Î DELALET şüphesiz, kat'i delil.

KATİFE (C.: Katâif) Kadife.

KATİL (A, uzun okunur) Öldüren. İnsanın ölümüne sebep olan insan.

KATİL-İ MA'FUV Can ve ırzını korumak için, tecavüze kalkanı öldüren kimse.

KATİL-İ MÜTEAMMİD Her ne sebeple olursa olsun, birini öldürmeyi evvelce zihninde tasavvur ederek öldüren kimse.

KATİL Öldürülmüş, vurulmuş. Maktul.

KATİLE Su silmede kullanılan bez parçası.

KÂTİM (Ketm. den) Ketmeden, saklıyan, tutan. Sır saklayan.

KÂTİM-İ ESRAR Sır saklıyan.

KATİM Toz çokluğundan karanlık olan.

KATİN Kene. * Az yiyen kimse. * Testi.

KATİR İhtiyarlık, saç ağarmak. * Perçin yapılan çivi uçları.

KAT'İYYEN Kat'i ve kesin olarak. * Aslâ, hiçbir zaman.

KAT'İYYET Kesinlik, kat'ilik.

KAT'İYY-ÜD DELALE Bir ibârenin ifâde ettiği mânaya veya hükme delâletinin kat'i ve şeksiz olması. Delilin kat'i, şüphesiz oluşu.

KAT'İYY-ÜL METİN Metnin, ibârenin kat'i ve şüphesiz oluşu. (Ayet gibi)

KATL (C.: Mekâtıl) Kesmek.

KATL Öldürmek.

KATL-İ ÂM Bir yerde çoklarının öldürülmesi. Herkesi kılıçtan geçirme. Toptan imha.

KATL-İ AMD Huk: Kasden ve bile bile öldürme.

KATL-İ NEFS İntihar. Kendi kendini öldürme.

KATL-İ NÜFUS Adam öldürme.

KATLÂ (Katîl. C.) Öldürülmüş kimseler.

KATLGÂH f. Öldürme yeri. Cinayet mahalli.

KATM Kesmek. Isırmak. * Tatmak, zevk. * Devenin kükremesi.

KATMER t. Bir şeyin kat kat olması. * Çok yapraklı oluşu. (Gülün, çiçeğin, böreğin, elbisenin kat kat olduğu gibi.)

KATNE Kırkbayır. * Boş.

KATOLİK Fr: Hıristiyanlardan bazılarınca Hz. İsa'nın (A.S.) vekili telâkki ettikleri papanın reisliği altında Hıristiyanlıkta bir mezheb ve bu mezhabe bağlı olanlar.(Ehl-i bid'a, dinsizliklerine ve ilhadlarına şöyle bir bahane buluyorlar. Diyorlar ki: "Alem-i insaniyetin müteselsil hadisâtına sebep olan Fransız ihtilâl-i kebirinde, papazlara ve rüesa-yı ruhaniyeye ve onların mezheb-i hassı olan Katolik mezhebine hücum edildi ve tahrib edildi. Sonra çoklar tarafından tasvib edildi. Frenkler dahi, ondan sonra daha ziyade terakki ettiler?.."Elcevap: Bu kıyasın dahi, evvelki kıyaslar gibi farkı zâhirdir. Çünkü: Fransızlarda, havas ve hükümet adamları elinde çok zaman din-i hıristiyani, bahusus Katolik mezhebi bir vasıta-i tahakküm ve istibdat olmuştu. Havas, o vasıta ile nüfuzlarını avam üzerinde idame ediyorlardı. Ve "serseri" tabir ettikleri avam tabakasında intibaha gelen hamiyet-perverlerini ve havas zalimlerin istibdadına karşı hücum eden hürriyet-perverlerin mütefekkir kısımlarını ezmeye vasıta olduğundan ve dörtyüz seneye yakın Frengistanda ihtilâller ile istirahat-ı beşeriyeyi bozmağa ve hayat-ı içtimaiyeyi zir ü zeber etmeğe bir sebep telâkki edildiğinden; o mezhebe, dinsizlik namına değil, belki Hristiyanlığın diğer bir mezhebi namına hücum edildi. Ve tabaka-i avamda ve feylesoflarda bir küsmek, bir adavet hasıl olmuştu ki; mâlum hâdise-i tarihiye vukua gelmiştir. Halbuki: Din-i Muhammedi (A.S.M.) ve Şeriat-ı İslâmiyeye karşı; hiçbir mazlumun, hiçbir mütefekkirin hakkı yoktur ki, ondan şekva etsin. Çünkü onları küstürmüyor, onları himaye ediyor. Tarih-i İslâm meydandadır. İslâmlar içinde bir iki vukuattan başka dahili muharebe-i diniye olmamış. Katolik mezhebi ise, dörtyüz sene ihtilâlât-ı dâhiliyeye sebep olmuş. M.)

KATR Damlamak. Damlatmak. Damlayan şey. * Develeri katarlamak. * Birisini şiddet ve hiddetle yere çalmak. * Yağmur.

KATR Darlık.

KATRAN (Katıran) Siyah, sert kokulu, süretle yanan, hararetli, keskin ve suda erimeyen bir madde.

KATRE Damla. Su damlası. * Bir damla olan şey.

KATRE-İ BÂRÂN Yağmur damlası.

KATRE-İ GEVHER Cevher damlası. İnci tanesi. * Pek kıymetli şey.

KATRECU f. Bir damla arıyan.

KATREFEŞAN f. Damla saçan.

KATRED (KATÂRİD) Koyunu ve kuzusu çok olan kişi.

KATT Katı bir cismi yontma, enine kesme. * Saçın kıvırcık olması. * Narhın, fiatın fazla olması.

KATT Kuru yonca. * Koğuculuk etmek, yalan söylemek, dedikodu yapmak. * Zeytin yağını fesliğen ile kokutmak.

KATTA' Çok kat'eden, adah çok kesen.

KATTAL (Katl. den) Çok öldüren, çok katleden.

KATTAN Pamuk satan.

KATTAT Hokkalar yapan, çıkrıkçı.

KATUB (Bak: Katb)

KATUBE Arkasında semeri olan deve.

KATUF Tenbel. * Yavaş yürüyüşlü davar, yavaş olan hayvan.

KATV Hizmet.

KATV Sürur ve neşeyle ağır ağır yürümek. * Adımını biribirine yakın atmak.

KAUD Binilmeğe kabil deve (en az iki yaşında olur.)

KAUD Yavaş giden at.

KAUR Çok derin. * Çöllerde, rüzgârların esmeleri sebebiyle yığılan kum tepeleri. Kumullar.

KAUS Yaşlı, koca, ihtiyar.

KAV' (C.: Akvâ) Erkek dişiye aşmak. * Üstüne hurma ve buğday döktükleri düz yer.

KAVA' Kimse olmalan ıssız yer. * İki tarafına yağmur yağıp ona yağmayan yer.

KA'VA' İncikleri ince olan kadın.

KAVABİL (Kabile. C.) Ebeler. * (Kabiliyet. C.) Kabiliyetler veya kabiliyetliler.

KAVAD Kaltaban. Arsız, gayretsiz.

KAVAD Katili maktul yerine kısas etmek.

KAVADİH (Kadiha. C.) Çekiştirenler, zemmediciler, kötüleyiciler. * Çekiştirilecek ve zemmedilecek şeyler.

KAVADİM (Kadime. C.) Kuyruklar. * Kuşların kanatlarının ön tüyleri.

KAVAF Kundura ve terlik gibi ayakkabıları hazır olarak satan.

KAVAFÎ (Kafiye. C.) Kafiyeler.

KAVAFİL (Kafile. C.) Kafileler. Birlikte yolculuk eden topluluklar. * Sıra sıra ve takım takım gönderilen şeyler.

KAVAİD (Kaide. C.) Kaideler. Hareket porgaramları. Dil öğreten bir kitaptaki kaideler. Arab lisanındaki kaidelerin dercedildiği gramer kitabı.

KAVAİD-İ ESASİYE Esası teşkil eden temel kaideler.

KAVAİM (Kaime. C.) Kaimeler.

KAVAKİZ (Kakuze. C.) Boş maşrapalar.

KAVALİB (Kalıb. C.) Kalıplar.

KAVAM Adâlet. * Güzel ve uzun boy.

KAVANİN (Kanun. C.) Kanunlar. Devlet idare kaideleri. Şeriatın her bir mes'elesi.

KAVANİN-İ ASKERİYE Askeri kanunlar.

KAVANİN-İ CEZAİYE Ceza kanunları.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   88   89   90   91   92   93   94   95   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin