Seçilmiş Padişah” ilan ettirmeye uğraştığına göre, niye “Kalıtsal Kraliçe” Victoria zamanıyla (1837-1901) karşılaştırmasın?
Manevi şiddet’ten fiilî şiddete
Erdoğan, sinirleri/fıtratı devlet yönetmeye müsait olmaktan epeydir çıkmış olacak ki, bu sefer “Ananı al da git”lerden ve Fas’tan telefon edip işten gazeteci attırmaktan çok öteye geçti, korumalarına yakalattığı bir göstericiyi “Niye kaçıyorsun ulan? İstifa et diyordun!” diye bizzat tokatladı. (Bazı izleyicilere göre: “İsrail dölü!” demişti ki, bunun böyle anlaşılmış olması hem çok mümkün, hem çok şey ifade etmekte). Bu çılgın tepkinin sebebi, galiba, Soma katliamını seçmene yutturmanın biraz zor oluşu.
Yalnız, bu yeni aşamanın ilginç tarafı şuydu ki, tokadı yiyen Taner Kuruca adlı genç madenci olaydan hemen sonra morlukları göstererek: “Başbakan (…) istem dışı bir hareket yaparak bir tokat vurdu” demişken, ifade değiştirdi: “Başbakan o esnada bana vurmadı, beni korudu (…) O akşam çıktığım canlı yayında da yanlış sözler söyledim. Başbakan'dan özür diliyorum". Ama olayı kurcalayan Saygı Öztürk’e söylemeden de duramadı: “Ailemi korumak adına, onların başlarına bir şey gelmemesi için farklı konuştum”. Bu insanların halini buradan anlayın.
İngilizcede “Monkey see, monkey do” (maymun gördüğünü yapar) diye bir deyim vardır. İnsan da gördüğünü yapıyor ki, Başbakan’ın tokadı derhal genç danışmanının o meşhur tekmesine dönüştü. Danışman Yusuf Yerkel, parti sözcüsü Hüseyin Çelik’in sözleriyle: “Yerde tekmelediği kimsenin kendisine saldırdığına, kendisini yaraladığına, 7 günlük rapor aldığına dair açıklama yaptı” (Radikal, 16.05.2014, 13:03). Buraya hemen döneceğiz.
Yalanlar ve Allah’a hakaret
Gelelim, dürüst her insan için en önemli noktaya. İslamcıyım diyen bazı insanların su içer gibi yalan söylemelerine ve bütün rezillikleri Allah’a fatura etmelerine. Yalan derken, 17 Aralık rezaletiyle ilgili korkunç “tape”lerin inkarından bahsetmiyorum; bunu şimdilik zamana bırakalım. Hem şirketin hem Hükümet’in bu olayda söylediği her şeyin yalan olduğundan bahsediyorum: Trafo patlaması olduğu, yaşam odası bulunduğu, taşeron düzeni bulunmadığı, madende her türlü tedbirin alındığı …
Başbakan tokat atıyor, önce parti sözcüsü H. Çelik bile olayı “iddia” olarak nitelerken, resmî yalanlama geliyor. Başdanışman Y. Akdoğan tekme olayında Star’dan yetiştiriyor: “Yusuf orada kendini savunuyor!”. Ve, Yerkel’in dizinin o tekmeyi atarken incindiği ortaya çıkıyor. A Haber’in 20.05.2014’te yayınladığı video da, tekmelediği kişinin, geçen jiplerden birinin kaportasına vurduğu için özel harekat polisi tarafından yere yıkılan kişi olduğunu gösteriyor. Yalan burada da bitmiyor. Yerkel’in academia.edu sitesinde kendisi hakkında “Londra Üniversitesi SOAS’ta lisansüstü öğrencisi” diye yazdığı ortaya çıkıyor (ulaştığım tarihi: 21.05.2014). SOAS açıklama yapmış: “Kaydını 25.09.2011’de sildirdiğinden bu yana okulumuzla ilişiği kalmamıştır”. Eyüp Can’ın deyişiyle: Kömür değil adeta “Yalan Madeni”.
Ve bitirmek için gelelim bir İslamcı için en tatsız noktaya: Başbakan Erdoğan, facianın faturasını kendisine/yandaşına çıkartmamak için, “fıtrat” deyip Allah’a kestiriyor. Bu kadarı da fazla. İnsanın aklı da karışıyor: Gelişmiş ülkelerde böyle fıtrat mıtrat olmadığına göre, onların Allah’ı başka mıdır?
Dostları ilə paylaş: |