TEKKE ŞİİRİNİN TARİHÇESİ
Tekke şiirinin doğuşu ve başlangıcı tarikatların ortaya
çıkışıyla başlar. Bu anlamda Türkler arasında bilinen ve yayılan
ilk tarikat Yesevilik’tir. Dolayısıyla bu edebiyatın piri Ahmet Yesevi
de bilinen ilk Türk sufisi olarakTekke şiirinin de ilk temsilcisidir.
Ahmet Yesevi, geniş halk kitlelerine din ve tasavvufu öğretmek
ve benimsetmek amacıyla hikmet adını verdiği şiirler söylemiş
bir tarikat önderidir. Daha sonra Anadolu’nun Türkleşmesi ve
İslamlaşması için müritlerini Anadolu’ya göndermiş ve onlar
yoluyla da Tekke şiirinin ilk örnekleri bu topraklarda bilinir ve
söylenir olmuştur.
Ahmet Yesevi’nin müritleri, tasavvufun Anadolu’da
yayılmasını sağladılar. Bu olay neticesinde Anadolu’da başka
tarikatlar da kurulmaya başlandı. Bunlar arasında Mevlevilik ve
Bektaşilik tesirleri itibariyle söylenmesi gereken ilk tarikatlardır.
Bunları Halvetilik, Nakşibendilik, Rufailik gibi diğer tarikatlar
izlemiştir. Tarikatlar, halk ve aydınlar nezdinde geniş bir kabul
görünce edebiyatı da etkilemişler ve Anadolu Tekke şiirinin ilk
temsilcileri ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bu anlamda sözünü edeceğimiz ilk isimler 13. asırdan itibaren
eser vermeye başladılar. Bunlar arasında Edip Ahmet Yükneki,
Yusuf Has Hacip, söylenmesi gereken isimlerdir. Bunların tarzı
Divan edebiyatı tarzıdır; fakat tasavvuftan etkilenmişlerdir. Tekke
şiiri kapsamına uygun eser veren isimler ise Ahmet Fakih, Şeyyad
Hamza, Âşık Paşa, gibi Türk sufileri bu edebiyatın Anadolu’da
temelini oluşturan isimlerdir.
13
Bu çağda asıl anılması gereken isim Mevlânâ’dır. Türkçe
yazmadığı için Türk edebiyatı içerisinde incelenmeyen Mevlânâ,
bilhassa divan şairleri üzerinde tesirli olmuştur. Bu tesir günümüze
kadar sürmüştür. Onun sofiyane şiirleri hemen her kesimden
insanı derinden etkilemiştir. Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled ise
babasının aksine Türkçe söylemeyi tercih etmiş sufi bir şairdir.
Mevlânâ’nın halk şiiri tarzında eser veren örneği ise Yunus
Emre’dir. O, sade Türkçe’yle ve milli vezinle yani hece ölçüsüyle
söylediği şiirlerle Anadolu’daki Tekke edebiyatının ilk büyük
şairidir ve bu özelliğini asırlar boyunca korumuştur. Denilebilir ki,
Tekke şiirinde ondan büyük bir isim bir daha gelmemiş, sonraki
bütün şairler, Yunus Emre çizgisinde şiirler söyleyerek bu geleneği
sürdüren isimler olmuşlardır.
Yunus Emre’den itibaren, Anadolu’nun iyice Türkleştiği ve
İslâmlaştığı bu asırda halka tasavvufu anlatmak amacıyla çok
sayıda eserler verilmiştir. Divan şiirinde de tasavvuf etkisi iyice
belirginleşmeye başlamıştır. En ilginç örnek olarak burada Seyyid
Nesimi’yi anabiliriz.
14. asırda Anadolu’daki sufi edebiyat, 13. asırda olduğu gibi
altın çağını yaşamıştır. Çağın tekke şiirine hâkim olan isim Yunus
Emre’dir. Onun çizgisinde eser veren pek çok şair yetişmiştir.
Bütün şairler Yunus tarzında söylemeyi tercih etmişledir. Bunlar
arasında Said Emre ve Kaygusuz Abdal, Yunus’u takip eden
en önemli iki şair olarak öne çıkarlar. Bunların dışında bu şiir
geleneğini sürdüren isimler olarak Gülşehri, Eflaki Dede ve Elvan
Çelebi dikkat çeken isimlerdir.
15. asırda Tekke şiiri iyice kökleşmiş ve kurumlaşmış olarak
karşımıza çıkar. Merkezden muhite doğru bir yayılmanın içine
girer. Anadolu’nun dört bir yayına yayılan tekkeler ortaya
zengin bir sufi şiir geleneği çıkarır. Asrın büyük ve etkili tarikatı
Bayramiliğin kurucusu Hacı Bayram Veli, onun şeyhi Hamid-i
Veli, Eşrefoğlu, Ömer Ruşeni, Kemal Ümmi, Cemal Halveti,
Muhittin Dolu, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Abdurrahim Rûmi,
İbrahim Tennûrî, Akşemseddin, Emir Sultan… tesir sahaları
geniş olan isimlerdir.
14
Aynı asırlarda divan şiirinde de bu anlamda Süleyman Çelebi,
Germiyanlı Şeyhi, Necati Bey, Yazıcıoğlu kardeşler Yazıcıoğlu
Mehmet ve Ahmet Bircan zikredilmesi gereken isimlerdir. Bu
çağın Yunus Emresi ise Eşrefoğlu Rumi’dir.
16. asra gelince; önce bu asırdaki bir özellikten bahsedelim.
Bu asırda Osmanlı coğrafi sınırlarını en son noktalarına kadar
genişletmiştir. İstanbul, dünyaca tanınan ve kabul gören bir kültür
sanat şehri olmuştur. Dolayısıyla bu genişleme ve gelişmelere
paralel olarak tasavvuf da genişleyip yaygınlaşmıştır. Bilhassa
Hacı Bayram’ın ölümünden sonra onun kurduğu Bayramiye
tarikatının Melamiye-i Bayramiye ve Hamzaviyye olarak iki
kola ayrılması neticesinde bir Hamzavi-Melami edebiyat çığırı
açılmıştır. Sarban Ahmet, Kaygısız Vizeli Alâeddin bu kolun
önemli isimleridir. Daha Sünni bir içerikte ise Eşrefoğlu’nun
damadı ve Halifesi Abdurrahim Tirsi, Sünbül Sinan, İbrahim
Gülşeni, Ümmi Sinan, Üftade, Sivaslı Şemseddin, Nizamoğlu
Seyyid Seyfullah gibi isimler eserleriyle Tekke şiirinin önemli
isimleri olarak karşımıza çıkarlar.
17. asır Osmanlının duraklama devridir. Bu devirde Tekke
şiiri varlığını yine sürdürmüş bilhassa divan şairleri arasında
tasavvuf cereyanı çok tesirli olmuştur. Bu isimler arasında Nail-i
Kadim’i, Nabi’yi örnek olarak verebiliriz. Tekke formuna uygun
eser verenler arasında ise Aziz Mahmut Hüdayi, Abdülehad
Nuri, Lamekani Hüseyin, Elmalılı Sinan Ümmi, Oğlanlar Şeyhi
İbrahim Efendi, Niyazi Mısri, Zakirzade Biçare Abdullah, Derviş
Himmet sözü edilmesi gereken isimlerdir. Halk şiiri de bu asırda
tasavvufun yoğun etkisi altındadır. Âşık Ömer, Gevheri bu alanda
önemli isimler olarak karşımıza çıkarlar.
18. asırda Lale devrinin dini duygulardan uzaklaşma gibi bir
geleneği başlattığını söylemeliyiz öncelikle…Bu durum, Tekke
edebiyatını bir duraklama devri içine sokar. Ama bu durum dînî
edebiyat üzerinde fazlaca etkili olmamış, önceki dönemdeki sufi
şairlerin şiirleri bu dönemde de tekkelerde söylenmeye devam
edilmiştir. Yani sufi gelenek sürmüştür. Her şeye rağmen bu
asır da kendi sufilerini ortaya çıkarmayı başarmıştır. Mesela
15
Sezai Gülşeni, Bursalı İsmail Hakkı, Neccarzade Şeyh Rıza,
Cemaleddin Uşşaki, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi şairler bunun
ispatıdır. Divan şiirinde ise Esrar Dede, Süleyman Nahifi, ve
divan şiirinin zirvelerinden Şeyh Galib Mevleviliğin bu alandaki
en büyük temsilcileridir.
19. asır batılılaşmanın tesir sahasının çoğaldığı bir asırdır. Yeni
bir edebiyat anlayışı toplumda kök salmak üzeredir. Ama gelenek
de bütün olumsuzluklara rağmen devam etmektedir. Kuddusi,
Turabi, Osman Şems, Safi, Edip Harabi, Şemsi Hayal, Halk şiiri
içinde ele alınan fakat Tekke şiiri temsilcisi de sayabileceğimiz
Dertli, Seyrani bu anlamda eser veren şairlerdir. Divan geleneğini
sürdüren Ziya Paşa, Muallim Naci gibi isimler de dini muhtevalı
şiirler yazmışlardır. Neyzen Tevfik, bu geleneği farklı çizgilerle
sürdüren bir isim olarak anılmalı. Rıza Tevfik de kimi şiirleriyle
böyledir. Mehmet Akif ise, divan tarzında ama tümüyle bir din
şairidir. Yahya Kemal ise geleneği farklı bir düzlemde sürdürür.
20. asırda ise Cumhuriyetin ilanı ile tekkeler kapatılmıştır.
Fakat bu durum sufi şiir geleneğini ortadan kaldıramamıştır.
Ortaya önceki asırlardaki gibi güçlü şairler mevcut durum
sebebiyle çıkamamış, fakat önceki asır sufi şiirlerini bu devirde
de söyleyerek sufi şiir geleneğini yaşatmaya çalışmışlardır. Edip
Harabi, Zikri, Muzaffer Ozak, bu asrın önemli şairleri olarak
dikkati çekerler.
Aydınlar arasındaki edebiyatta ise bir süre sonra sûfi gelenek
bir şekilde kendini yeniden hissettirmeye başlamıştır. Asaf Halet
Çelebi bu etkiyi en bariz olarak kendinde gösteren bir isimdir.
Necip Fazıl, Arif Nihat Asya gibi şairlerle yeni dönemin dînî şiiri
bu anlamda iki güçlü temsilciye kavuşur. Böylece Cumhuriyet
devri şairleri arasında din ve tasavvuf etkisini sürdüren yeni
şairler yetişmeye başlar. Asaf Halet, Necip Fazıl, Arif Nihat
Asya’dan sonra en dikkat çeken isim Sezai Karakoç’tur. Bu
isimlerin açtıkları bu yeni yolda yetişen pek çok şairimizde hem
tasavvuftan etkilenme hem de modern sufi şiir diyebileceğimiz
şekilde şiir örnekleri yazılmıştır. Şahin Uçar, Akif İnan, Ali
Günvar, Ebubekir Eroğlu, İhsan Deniz, İsmail Karakurt bu tarzda
16
şiir örnekleri bulunan şairler arasındadırlar. Yine bu dönemde
âşık tarzı şiir söyleyen ozanlar arasında da Tekke şiirinin etkileri
belirgindir.
Dostları ilə paylaş: |