103
bırakılır. Fakat Kufeliler, Emevîler’in yaptıklarına tepki göstererek, Zeyd’i
Kufe’de kalmaya razı ederler ve sonra da isyan etmeye teşvik ederler (Kutlu,
s. 96).
Elbette Zeyd’in isyanını ve Zeydiyye’nin doğuşunu sadece bu olaylara
bağlamak doğru değildir. Zeyd’in hilâfetle ilgili bir beklentisinin
olabileceğini de burada gözardı etmemek gerekir. Çünkü o, hilâfetin
Alioğulları’na ait olduğuna ve bunun için kılıcını çekip mücadeleye atılarak
Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünnetine davet eden kimsenin imam olması
gerektiğine inanıyordu. Bu yüzden Zeyd b. Ali’nin isyanı, temelde iktidar
mücadelesine dayanıyordu. Muhtemelen Ali-Fatıma soyundan gelen,
yetenekli ve iyi eğitim almış biri olarak, iktidarı ele geçirdiği taktirde,
Emevîler tarafından katledilen atalarının intikamını almayı hedefliyordu.
Burada Zeyd’i harekete geçiren en önemli hususlar, Emevî-Hâşimî çekişmesi
ve Emevîler’in kötü yönetimleridir.
Çünkü onlar, iktidarı şiddet ve zorbalık
yoluyla gasp ettikleri gibi, muhalefetin gittikçe yükselen sesine şiddet ve
zulüm politikalarını artırmak suretiyle cevap veriyorlardı (Gökalp, 2006).
Zeydiyye’nin bir mezhep olarak teşekkülünü tamamlamasına kadar,
bazılarını bizzat Zeydîler’in yürüttüğü, bazılarına ise sadece iştirak ettikleri
bir dizi isyan hareketi vuku bulmuştur. Bu hareketlerin ilki ve en önemlisi
Zeyd b. Ali’nin isyanıdır. Kufe’deki Ali taraftarları, kendisine gelip yüz bin
kadar kişinin destek sözü verdiğini belirterek, Kufe’den ayrılmaması
hususunda Zeyd’e baskı yaptılar ve bu ısrarlarını onu ikna edinceye kadar
sürdürdüler. Kufe halkından on beş bin kadar
kişinin kendisine biat
sunduğunu tespit eden Zeyd b. Ali, 121/739 yılında isyan hazırlıklarına
başladı. Bu durumu gören Abbasoğulları’ndan Davud b. Ali, Kufe halkının
bu teveccühünün kendisini yanıltmamasını, daha önce Ehl-i Beyt’in uğradığı
felaketlerden ibret almasını öğütleyerek ona gerekli ikazları yapmışsa da,
Zeyd, amcazadesinin bu uyarılarına aldırmayarak propaganda faaliyetlerine
hız verdi.
Siyasî otoriteyle ilişkiler konusunda Zeydiyye’yi diğer Şiî fırkalardan ayıran en
önemli özellik sizce hangisidir?
Zeyd b. Ali, on ay kadar Kufe’de kaldıktan sonra iki aylığına Basra’ya
gidip tekrar Kufe’ye döndüğünde, halkı Allah’ın kitabına, Peygamber’in
sünnetine, zâlimlerle cihâda, mazlumları korumaya, mahrumlara yardıma,
ganimeti ehil olanlar arasında eşit şekilde dağıtmaya, Ehl-i Beyt’in hakkını
ihlal edenlere ve onlardan olmayanları hilâfet makamına getirenlere karşı
Ehl-i Beyt’in imâmetini kabul için biat etmeye çağırdı. Durumun ciddiyetini
anlayan Emeviler’in valisi Yusuf b. Ömer, Kufe’de saklanmakta olan Zeyd’i
arattırdı ise de bulamadı. Bu esnada Zeyd ve adamları, 1 Safer 122/6 Ocak
740 Çarşamba gecesi başlatacakları isyanın son hazırlıklarını yapıyorlardı.
Valinin durumdan haberdar olduğu konusunda istihbarat alan Zeyd, isyanı
öne almak istedi ise de muvaffak olamadı. Zira vali, Kufe halkının büyük
mescitte toplanmalarını emretmişti. Zeyd’in taraftarları valinin bu emri
üzerine korkuya kapılarak mescide geldiler. Zeyd o gece kendisine biat
edenlerden sadece 218 kişiyi bir araya getirebildi. Diğerlerinin nereye
gittiğini sorduğunda, mescitte mahsur kaldıkları cevabını aldı.
Biat eden
kimse için böyle bir mazeretin olamayacağını söyleyerek, sayı itibariyla denk
olmasalar da isyanı başlatma kararı aldı.
Emevîler’e şiddetle mukavemet eden Zeyd ve taraftarları, hasımlarından
yetmiş kadarını öldürmelerine rağmen mağlup oldular. Başına isabet eden bir
okla yaralanan Zeyd kısa bir süre sonra öldü. Emevîler Zeyd’in cesedini uzun
104
müddet Kufe çöplüğünde başkalarına ibret olsun diye asılı olarak bıraktılar.
Zeyd’in oğlu Yahya, babasının taraftarlarının bulunduğu Horasan’a kaçıp
canını kurtardıysa da, üç yıl sonra 125/744 yılında giriştiği isyanda o da
babası gibi katledildi (Öz, s. 75-6).
Zeyd b. Ali’nin isyanı, başarısızlıkla neticelenmiş olmasına rağmen,
Zeydî fikirlerin oluşumu bakımından bazı önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu
isyanda Zeydîliğin gelişim sürecini etkileyen belki de en önemli olay, Zeyd
b. Ali ile taraftarları arasında geçen Ebû Bekir ve Ömer hakkındaki bir
tartışmadır. Zeyd’in cemaati içinden ileri gelen bir kesim, Emevîler’in
tahrikiyle Zeyd’e gelerek ona Ebû Bekir ve Ömer hakkında ne düşündüğünü
sordular. Zeyd, her ikisi hakkında hayırdan başka
bir şey söyleyemeyeceğini,
hiçbir Ehl-i Beyt mensubunun onlarla ilişiğini kesmediğini, onları sevmez ise
dedesi Ali’nin şefaatinden mahrum kalacağını, onların iyi insanlar olup
Emevîler gibi zâlim olmadıklarını açıkça ortaya koydu. Bu sözlerine itirazlar
yükselince Zeyd şu cevabı verdi: “Biz hilâfete diğerlerinden daha layıkız.
Onlar bizim elimizden bu hilafeti aldılar. Ancak Kur’ân ve sünnetle
hükmedip insanlar arasında adaletli oldukça bu davranışları onları küfre
götürmez” (Taberî, VII, s. 180-1). Bu cevaptan tatmin olmayan taraftarları
Zeyd’i terk ettiler. O da kendisini bırakanları “beni bırakıp kaçtınız, beni terk
ettiniz” (
râfeztumûnî) şeklinde suçladığından dolayı, kendisinden ayrılanlara
Râfizî dendi (Bağdadî, s. 36-7).
Söz konusu bu olay, Zeydiyye’nin imâmet nazariyesinin omurgasını
oluşturan
efdal (en faziletli) ve
mefdûl (daha az faziletli) nazariyesinin ortaya
çıkmasına sebep olmuştur.
Buna göre, hilâfet için gerekli vasıflara sahip en
uygun kişi olan Hz. Ali dururken, daha az faziletli olan Ebû Bekir ve Ömer,
adaletle hükmetmeleri koşuluyla imam olabilir. Zeyd b. Ali’nin bu görüşü,
Zeydiyye’nin imâmet nazariyesinin şekillenmesinde büyük önem
taşımaktadır (Gökalp, 2006).
Zeydiyye’ye göre, meşruiyet açısından, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in
otoritesiyle Emevîler’in otoritesi arasında bir fark var mıdır?.
Zeyd b. Ali’nin, imam olacak kişinin bizzat kılıcını çekerek mücadele
etmesi gerektiği fikri ve Ebû Bekir ile Ömer hakkındaki kanaatleri,
Zeydiyye’yi döneminin diğer Şiî hareketlerinden ayırmıştır. Zeyd’e göre
Ali’nin Fatıma’dan gelen neslinden âlim, zâhid, cömert ve zulme karşı çıkan
kim olursa olsun imamdır. Takiyyeye uyarak evinde oturan, siyasete
karışmayan ve cihattan geri kalan kimse ise imam sayılamaz. İmam Allah
yolunda gerçek anlamda cihat eden ve mensuplarını savunan kimsedir.
İmamın Hasan veya Hüseyin evlâdından olmasının bir önemi yoktur, her
ikisinin soyundan da olabilir. O, bu görüşüyle imâmeti
sadece Hüseyin
soyunun hakkı olarak gören İsmâiliyye ve İmâmiyye’ye muhalefet etmiş
bulunmaktadır. Bu sebepten dolayı, daha sonra Hasan neslinden gelen bir çok
Ehl-i Beyt mensubu Zeydiyye’ye tabi olmuştur.
Zeyd’e göre, imâmet şartlarını taşıyıp da imâmetini iddia eden kişinin,
insanları kendisine tabi olmaya çağırması şarttır. Bu kanaatinden dolayı
ağabeyi Muhammed Bâkır kendisine itiraz ederek, “
senin düşüncene göre
Dostları ilə paylaş: