9
nedenle
tefrika sözcüğüyle aynı kökü paylaşan
fırka sözcüğü esas itibarıyla
olumsuz çağrışımlar yapan bir terimdir. Taşköprüzâde bugünkü İslâm
Mezhepleri Tarihi’nin karşılığı olarak “
ilâhî akîdelere ilişkin bâtıl mezhepleri
kaydetmekle ilgilenen bir ilimdir” şeklinde tanımladığı ilim dalına İlmu
Makâlâti’l-Fırak ismini vermiştir. Dikkat edilirse bu isimlendirmede,
görüşleri (
makâlât) kaydedilen gruplar (
fırak) bâtıl inançlara sahip oldukları
söylenen ayrılıkçı gruplardır.
El-Milel ve’n-Nihal adlı kitabının başlığında Şehristânî’nin, farklılaşmış
ve bu yüzden fırkalaşmış grupların inançlarını ifade etmek için tercih ettiği
nıhle (çoğulu:
nihal) terimi diğer terimler kadar yaygınlaşmamıştır. İnanç ve
akide manalarına gelen
nıhle kelimesinin daha geç tarihlerde terim olarak
kullanımına pek fazla rastlanmamaktadır. Kitabın başlığındaki diğer sözcük
olan
mille (çoğulu:
milel) ise İslâm dışındaki dinleri ifade etmektedir. Yani
milel dinlerin;
nihal ise fırkaların görüşleridir.
Mezheb (çoğulu:
mezâhib) terimi ise Mezhepler Tarihi edebiyatında daha
çok “
makâle”nin eş anlamlısı olarak söz, kanaat, inanç manalarında
kullanılmıştır. Yani bu sözcük, mezhep ve cemaatlerin grupsal oluşumlarını
ifade için değil; bu sosyal oluşumların düşünce ve inançlarını ifade için
istihdam edilmiştir. Dilbilimci İbn Manzûr, lügatında mezheb kelimesine
“takip edilen itikad” anlamını vermektedir.
Bu bilgilerden anlaşılıyor ki, sözünü ettiğimiz Arapça kelimelerden
sadece
fırka terimi somut bir sosyal oluşumu nitelemekte,
makâle,
nıhle ve
mezheb terimleri ise fikir ve düşünceleri ifade etmektedir. Türkçe’de durum
biraz farklıdır. Dilimizde yaygın olarak kullanılan mezhep sözcüğü hem
sosyal oluşumu hem de bu oluşumun düşünce ve pratiklerini birlikte
tanımlamaktadır. İslâm Mezhepleri Tarihi adında yer alan mezhep kelimesi,
söz konusu iki yönüyle anlaşılmaktadır.
Edebiyâtı
Mezhepler Tarihi araştırmacısı, mezheplerin oluşumlarına tesir etmiş tarihi
olayları kaydeden İbn Sa’d, Belâzurî, Yakûbî, Taberî gibi müstakil İslâm
tarihçilerini; hadis râvîlerini ve önemli tarihi şahsiyetleri tanıtırken çeşitli
mezheplerin büyük simaları hakkında da bilgi veren Buhârî, İbn Ebî Hâtim,
İbn Kuteybe, İbn Hallikân, Zehebî, İbn Hacer gibi biyografi yazarlarını;
mezhepler arası polemiklerde çok kullanılan şiîr ve belâğat numunelerine
kitaplarında yer veren Câhız, İbn Abd Rabbih, İsfehânî gibi edebiyatçıları;
mezheplerin müellif ve edebiyâtını kaydeden İbnü’n-Nedîm gibi
bibliyografyacıları ve tabii ki her mezhebin kendi yazarlarını İslâm
Mezhepleri Tarihi’nde başvuru kaynakları olarak değerlendirmeye almak-
tadır. Fakat bu kaynaklar bir tarafa, ilmi disiplinlerin her birinde görüldüğü
gibi Mezhepler Tarihi’nin de kendine özgü bir yazıcılık geleneği olduğu
unutulmamalıdır. Bu gelenek İslâm düşünce tarihinin hayli erken sayılacak
bir döneminde oluşmaya başlamış, neticede önemli hacme ve şöhrete sahip
bir edebiyât ortaya çıkmıştır.
Dostları ilə paylaş: