12
lerini kitaplarında açıklamışlardır. Bunlar gibi dördüncü hicri asırdan sonraya
ait klâsik Sünnî kaynaklar, çoğunluğu oluşturan ve merkezde bulunan, ancak
sınırları henüz netleşmeyen Ehl-i Sünnet’i belli bir tanıma kavuşturmuşlar, bu
yolla, örneğin daha önce ehl-i hadis geleneğinden birçok Sünnî âlim
tarafından dışlanmış olan ehl-i rey Sünnîliğini, yani Hanefîliği Ehl-i Sünnet
kapsamı içine alarak güçlü ve kalıcı bir Sünnî bütünleşmesinin önünü
açmışlardır. Ayrıca Şehristânî’nin söz konusu eseri, başta Yahudilik ve
Hıristiyanlık olmak üzere başka dinleri ve onların mezheplerini, ayrıca antik
çağdan itibaren tanınmış felsefi ekolleri konu edinerek bir Dinler ve
Düşünceler Tarihi kaynağı olarak da hizmet etmiştir.
Dönemin yazarlarından Eş‘arî ve Şehristânî gibiler, mezhepleri sunarken
objektif ve tarafsız kalmaya dikkat etmişlerdir. Buna karşılık Malatî (v.
377/987) ve Bağdâdî gibi yazarlar Sünnîlik zaviyesinden mezheplere bakarak
normatif ve tenkitçi bir üslup benimsemişlerdir. Malatî ve Bağdâdî ‘yetmiş
üç fırka hadisi’ ekseninde mezhepleri sınıflarlarken, bu konuda Eş‘arî’yi
izleyen
el-Fasl fî’l-Milel’in müellifi İbn Hazm (v. 456/1064), tasniflerinde
bu rivayeti dikkate almamıştır.
Mezhepler Tarihi edebiyâtının gelişim dönemi özelliklerini şu şekilde
özetlemek mümkündür: Büyük bölümü günümüze ulaşan bu dönemin kay-
nakları, oluşum dönemindeki edebiyâta kıyasla daha hacimli ve sistematik bir
yapıya sahiptir. Bu dönemde büyük mezhepler neredeyse oluşumlarını
tamamlamışlardı. Nevbahtî, Bağdâdî ve Şehristânî örneklerinde olduğu gibi
dönemin bazı tanınmış müellifleri, eserleri vasıtasıyla Şia ve Ehl-i Sünnet
gibi büyük mezheplerin tarihi süreçlerini kayda geçmek ya da mensubiyet
sınırları ve inanç prensiplerini ortaya koymak suretiyle mezhepsel oluşumun
son aşamasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Dönemin müelliflerinin
çoğunluğu Sünnî kelamcılardır. Bunlar arasından Mekhûl en-Nesefî’nin (v.
318/930)
er-Red ‘ale’l-Bida’daki metodunu izleyen Hanefî-Mâturîdî
yazarlar, diğerlerine nispeten daha muhafazakâr, normatif ve reddiyeci bir
üslup benimsemişlerdir. Konumuz olan dönemin diğer bir özelliği, birçok
yazarın ‘yetmiş üç fırka hadisi’ni mezhep tasniflerinde esas almış olmasıdır.
Mezhepler Tarihi edebiyâtının gelişim döneminde ‘yetmiş üç fırka hadisi’nin
tasniflerde esas alınması hangi nedenlere dayanmaktadır?
Dostları ilə paylaş: