199
İmâmiyye Şiîliği halkın büyük çoğunluğunun mezhebi konumundaydı.
Özellikle bu mezhebe mensubiyet ve İmâmiyye Şîası içerisinde 18. asırda
oluşan Şeyhîlik
hareketi, Bâbîlik-Bahâîliğin sosyo-kültürel arka planını
oluşturmaktaydı. Bâbîlik-Bahâîliğin doğru anlaşılabilmesi için İmâmiyye’nin
beklenen imam anlayışının bilinmesi ve Şeyhîliğin İmâmiyye içerisindeki
konumunun tespit edilmesi gerekmektedir.
Giriş kısmında da
dikkat çekildiği üzere, yaşadıkları hayal kırıklıkları ve
siyasî baskılar nedeniyle İslâm mezhepleri içerisinde mehdilik vurgusunun en
güçlü olduğu mezhep genellikle Şiîlik olmuştur. Beklenen kurtarıcı düşün-
cesi, ilkin bu çevrelerce dillendirilmiş ve on ikinci imam olan Muhammed b.
Hasan’ın gizlenmesiyle birlikte imametin temel esaslarından biri haline
gelmiştir. Buna göre beklenen imam aynı zamanda beklenen kurtarıcı, yani
mehdidir. Onun bir gün mutlaka döneceği yönündeki beklenti, haksızlık ve
adaletsizlikten yakınan, sosyal haksızlık ve adaletsizlikten muztarip olan Şiî
halk kitlesi için en büyük teselli niteliği taşımaktadır.
İmâmiyye Şîası içerisinde 18. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve
tarikat niteliği taşıyan Şeyhîlik hareketi, temelde beklenen gaib imam anlayışı
üzerinde şekillenmiştir. Gaybet-i kübrâ (büyük gizlilik) döneminde on ikinci
beklenen imamın manevi nurunu yansıtacak ve ona açılacak kapı anlamında
“kamil bir Şiî”nin mutlaka var olması gerektiği fikri, tarikatın temelini
oluşturmaktadır. Tarikatın kurucusu, çocukluğundan itibaren zühd
eğilimleriyle ön plana çıkan Şeyh Ahmed el-Ahsaî’dir. O, Hz. Muhammed’in
hakikatinin kendinden önceki peygamberlerde kısmen belirdiğini;
sonra
bizzat kendisinde (Hz. Muhammed) ve on iki imamda tecelli ettiğini; ancak
bu hakikatin bin yıl gizli kaldıktan sonra şimdi kendisinde ve kendisinden
sonra da müridi Seyyid Kazım Reştî’de ortaya çıktığını ileri sürdü. Ona göre
imamlar, Allah’ın varlığının bilgisine açılan kapılardır (
bâb); onlardan sonra
bu bilginin merkezi kamil bir Şiî olarak kendisi ve müridi Kazım Reştî’dir
(Fığlalı, 2004, s. 213).
Kamil Şiî olan kimse, imamlarla insanlar arasında bir
köprü işlevi görmekte ve imamlar gibi masum (günah ve hatalardan arınmış)
bir konumda bulunmaktadır.
Şeyh Ahmed el-Ahsaî’nin 1825’de ölmesi üzerine, yerine
halife tayin
ettiği Kazım Reştî tarikatın başına geçti. O Ahsaî’nin kamil Şiî anlayışını,
İsmailiyye’den mülhem zâhir ve bâtın içerikli kimi yorumlarla daha da
derinleştirdi; mehdinin ortaya çıkışının yaklaştığını, onun fark edilebilmesi
için insanların ruhlarını arındırması gerektiğini, kendisi ölmeden de mehdinin
ortaya çıkmayacağını ileri sürdü. Kazım Reştî’nin bir halife tayin etmeden
ölümü üzerine müritleri, onun vasiyetine uyarak beklenen imamı aramaya
koyuldu. (Fığlalı, 1994, s. 10)
Dostları ilə paylaş: