|338| bi
limn
ame
XXXV
II,
2
01
9/
1
CC
B
Y-
NC
-N
D 4
.0
olanın, aynı şekliyle gelecek bir zamanda doğru olacağının garantisi
bulunmamaktadır. Bundan dolayı, bilgelik, biçimsel kurallara uyularak tesis
edilebilen bir şey değil, şimdi burada yapılması gerekeni görerek
gerçekleştirmektir.
Açıkça, bilgelik pratik ortamda doğrudan yüzleştiğimiz sorunları nasıl
anladığımız ve onlara nasıl yaklaştığımızla ilgilidir. Bu yüzden, bilgelik
anlamını sözkonusu ortamın çerçeveleyici karakteri içinde kazanır. Hayatın
bilgece anlamı, fiilî bağlamın sınırları içinde açığa çıkan, farkedilen ve
dolaysız bir şekilde tecrübe edilen bir şeydir. Bilgece düşünme çabası,
varoluşsal bağlamın karmaşık ve öngörülemez yapısı içinde ahlâkî doğruyu
açığa çıkarmaya çalışırken, tüm zamanlar için en doğru olanı belirleyemez.
Bilgece hayatın hakikati, nazarî akılla belirlenemeyecek kadar zamansal ve
varoluşsaldır.
40
Nitekim, bilgelik sevgisi, mutlak doğru bilgiye erişme isteği ile doğru
veya doğruya yakın bilgi arayışından vazgeçmek ya da doğmatizim ile
nihilizm veya mutlak kesinlik ile büsbütün keyfilik arasında bir bilgi arayışını
sürdürmektir. Dolayısıyla, o, elde edilen bilginin doğruluk derecesini ne
abartarak ne de alçaltarak, olduğu gibi göstermek ve bunu gerekli ve yeterli
görmektir.
41
Öyle görünüyor ki, bilgelik ve ahlâk tam da burada yapılması gerekeni
tespit etmek ve onu uygulamaya koymaktır. Dolayısıyla, insan biri
diğerinden daha mühim olan iki şeyi bilir ve daha mühim olan ile meşgul
olursa, yaptığı ilmine uygun olur ve hikmet olmuş olur. Ama eğer o, (ahlâkî,
bediî, aklî-manevî açıdan) daha mühim olanı ihmal ederse, bildiğinin aksine
hareket etmiş olur ve bu, kesinlikle hikmet sayılmaz. Şu hâlde, doğru bilgiye
dayanmayan bir fiilin bilgece olarak vasfedilmesi mümkün
görünmemektedir; zira, bilgelik, yapılması gerekli olan şeylerin doğru ve en
önemlilerini yapmak demektir.
42
Bundan dolayı, ahlâkî bilgi kendi kendine bir müzakeredir. Ahlâkî
bilgi, öğretilebilir saf nazarî bilgi gibi apriori olarak tespiti mümkün bir bilgi
değildir. Burada, amaçlar ile araçlar arasındaki ilişki, kişinin önceden
büsbütün bilebileceği türden bir ilişki değildir. İşte bu sebeple, ne doğru
amaç ne de doğru araç yalıtılmış bir bilgi ile tespit edilebilir. Bir bütün olarak
40
Burhanettin Tatar, Din, İlim ve Sanatta Hermenötik (İstanbul: İsam Yayınları, 2014),
113.
41
Cafer Sadık Yaran, Bilgelik Peşinde: Din Felsefesi Yazıları (Ankara: Araştırma Yayınları,
2002), 90.
42
Râzî, Tefsîr-i Kebîr: Mefâtîhu`l-Gayb, 1989, 5:152-53; Hatice Toksöz, “Emalılı Hamdi
Yazır’da Ahlâkın Dini Temeli”, Diyanet İlmî Dergi 51, sy 3 (2015): 268.