Irak batağından çıkış arayan ABD
“Büyük Ortadoğu”ya yönelik olarak büyük bir gürültüyle ilan ettiği tarihi saldırısına Afganistan ve Irak üzerinden başlayan Amerikan emperyalizmi halen Irak’ta, saldırı dizisinin daha bu ikinci ayağında, büyük bir batağa saplanmış bulunmaktadır. Kuşkusuz henüz yenilmiş değildir; fakat hedefleri(380)yönünden daha şimdiden başarısızlığa uğradığı da kesindir. Başta Ecevit olmak üzere işbirlikçi Türk burjuvazisinin bazı deneyimli politikacıları, ABD’nin Irak’ı üçe bölmek ve bağımsız bir Kürdistan devleti yaratmak istediğini, olayların bu yönde seyrettiğini söyleyip durmaktadırlar. Olayların Irak’ın bölünmesi doğrultusunda seyrettiği açık olmakla birlikte, bu ABD’nin başlangıçtaki hedefi değil fakat uğradığı başarısızlığın yarattığı ehven-i şer bir sonuçtur. Üçe bölünmüş bir Irak’ta ABD’nin elde tutabileceği tek parça ancak Irak Kürdistanı olabilir; bu ise, başlangıçtaki hedefleri açısından düşünüldüğünde, ABD için gerçekte yenilgi demektir.
Öte yandan üçe bölünme ve Kürdistan parçasına çekilme, Irak’ı ABD için bir batak olmaktan buna rağmen çıkaramayacaktır. Bu yalnızca çatışmanın, güçlerin yeni bir mevzilenmesi temelinde ve yeni biçimler içinde sürmesi anlamına gelecektir. Gerici Arap burjuvazisi Güney Kürdistan üzerindeki tarihsel hak iddiasından öyle kolay vazgeçemeyeceği gibi, sınır sorunlarından temel önemde bir konu olarak Kerkük sorununa kadar herşey daha baştan (üstelik komşu ülkeleri de içerecek biçimde) yeni bir anlaşmazlıklar, çatışmalar ve savaşlar dizisinin nedeni olacaktır. Ve ABD böyle bir çok yönlü çatışmalar dizisi ortamında kendini bugünkü direniş güçlerinden öte güçlerle karşı karşıya bulacaktır. Kendi de bunun çok iyi biçimde bilincinde olan Amerikan emperyalizminin bu çerçevede işbirlikçi Türkiye burjuvazisinden önemli beklentileri vardır ve bunlar Türkiye’nin dış politikası kadar iç politikasını da yakından ve derinden etkileyecek niteliktedir.
Bunu ele almadan önce ve ikisi arasında bir bütünlük oluşturmak üzere ikinci konuya geçiyoruz.
Irak’a saldırıyı somut durumun gerektirebileceği uygun biçimler içinde İran ve Suriye üzerinden de sürdürmek hesabında olan ABD, ummadığı çap ve şiddetteki direnişin güçlü darbeleri altında hız kesmek ve bu ülkelere yönelik(381)operasyon planlarını fiilen ertelemek durumunda kalmıştı. ?imdi ise onu tam da bu aynı nedenle yeni bir tutum içinde görüyoruz. Irak’ta batağa saplanan ve başlangıç hedefleri yönünden başarısızlığa uğrayan ABD, bunun yarattığı politik ve moral güç kaybını bu kez öteki ülkelere yönelik operasyonlar sayesinde elde edeceği üstünlüklerle dengelemek istemektedir. Yani Irak’ın batağa dönüşmesi ve sürecin belirsizliğe bürünmesi, ABD’yi öteki hedefler üzerinden hamle yapmaya zorlamaktadır. O böylece Irak’taki konumunu da bir parça rahatlatacağını ve süreci kontrol altına alacak doğrultuda güçlendireceğini ummaktadır.
Suriye’nin çekilmesi ve Amerikan işbirlikçisi bir yönetimin başa getirilmesiyle sonuçlanan Lübnan operasyonu bu kapsamdaydı, fakat kendi başına anlamlı olmaktan uzaktı. Asıl hedef İran olduğu halde Irak’taki belirgin başarısızlığının ardından şimdilik buna cesaret edecek gücü kendinde bulamayan ABD, halen arzuladığı sonuçlara zayıf ve çürümüş bir kastın yönettiği Suriye üzerinden ulaşmak istemektedir. Son dönemlerde bu ülke üzerinde yoğunlaştırılan çok yönlü uluslararası basınç, “Suriye operasyonu”nun bugünkü biçimidir. Bununla mevcut rejimin Amerikan çizgisine çekilmesi (birçok belirti esas tercihin bu olduğunu gösteriyor), ya da ortaya çıkacak yeni duruma bağlı olarak Amerikancı bir rejimle değiştirilmesi hedeflenmektedir.
Ne var ki zayıf Suriye rejimi üzerinden bu operasyon sonuç verse bile, direnme gücü ve iradesi nispeten yüksek İran dokunulmaz olarak kaldığı sürece ABD umduğu politik ve moral gücü yine de kazanamayacaktır. Bir nükleer cephanelik olan İsrail karşısında nükleer bir güç olarak varolmak konusunda kesin kararlılık içinde görünen İran’ın gitgide güçlenen meydan okumaları bunu özellikle zora sokmaktadır. İran’ın meydan okuyan tavrı siyonist İsrail’in aynı nedene dayalı tersinden basıncıyla da birleştiği ölçüde, Amerikan(382)emperyalizmi sonuçta bir biçimde İran’la karşı karşıya gelecek gibi görünmektedir. Bu ise, ABD emperyalizmi için bir bölge üssü konumundaki Türkiye’nin dış politikası kadar toplam siyasal yaşamını yakından etkileyecek bir başka temel önemde sorun kaynağıdır.
Dostları ilə paylaş: |