İran ve Suriye konusunda Amerikancı çizginin açmazı derinleştirecek sonuçları
Fakat emperyalist efendilerin sorunu sadece kendi Kürt politikalarını Güney Kürdistan üzerinden Ankara’daki işbirlikçilere dayatmaktan ibaret değildir. Şu sıralar bundan da önemli ve acil olan, bir bütün olarak bölge politikasının, acil olarak da İran ve Suriye politikasının ABD çizgisiyle tam uyuma getirilmesidir. Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerinin ABD emperyalizminin bölge politikalarıyla daha sıkı biçimde uyumlulaştırılması, gelinen yerde Türk burjuvazisi için tercihten öteye artık bir zorunluluk olmuştur. Bu zorunluluğun hassas dengelere dayalı ekonomik ve mali nedenlerden öteye, bizzat bölgedeki gelişmeler ve bunun Kürt sorunu üzerinden yarattığı sonuçlarla sıkı sıkıya bir ilişkisi var. ABD’nin Irak politikasının bir parça olsun uzağına düşmenin bile kendisine nelere malolacağını görmüş bulunan ve bundan(387)dersini almış görünen bir egemen sınıf ve devlet iktidarı ile karşı karşıya olduğumuzu söylersek, kendini uyuma mecbur hissetmenin ne anlama geldiğini de en kestirme yoldan anlatmış oluruz herhalde.
Özellikle Kürt sorunu üzerinden bu komşu devletlerle her zaman gerici işbirliğine girişmiş ve Güney Kürdistan’daki gelişmeleri bir ara bu gerici ittifakı yeniden güçlendirerek karşılamak istemiş Türk burjuvazisi, Amerikalı efendileri tarafından halen bu çizgideki girişimlerden alıkonulmuş bulunuyor. İncirlik Üssü’ne ilişkin tüm dayatmaların kabul edilmesi, İsrail’le ilişkilerde tam da Güney Kürdistan’daki gelişmeler nedeniyle oluşan arızaların hızla onarılması, ABD-İsrail-Türkiye mihverinin yeniden güçlendirilmesi, bütün bunlar bunu anlatıyor. Daha da ötesi, ABD’nin halihazırda Suriye ve İran’a yönelik olarak sürdürmekte olduğu uluslararası kuşatmaya tam destek verecek bir noktaya gelinmiştir. Siyaset Belgesi’ndeki son düzenlemeler bunu açıkça içermektedir. Bizzat Genelkurmay başkanının ağzından İran’ın “nükleer tehdit” ilan edilmesi ve bunun üst düzey yetkililer tarafından yeri geldikçe tekrarlanması bu anlama gelmektedir. Bu, İran’a yönelik en temel Amerikan argümanının devlet politikası olarak benimsenmesi demektir ve muhtemelen de yeni düzenlemeler sonrasında dış politikaya ilişkin en önemli hükümleri halen gizli tutulan “Siyaset Belgesi”nde de bu şekliyle yer almaktadır.
Sorun, ABD’nin bu ülkelere yönelik siyasal ve diplomatik kuşatmasına omuz vermekten ibaret de değildir. Temel hükümleri gizli tutulan son İncirlik Üssü anlaşmaları, Türkiye’yi bu ülkelere yönelik ABD operasyonları için sınırsız bir saldırı üssü haline getirmiştir. ABD’nin Irak politikasına “tezkere kazası”nın sonucu olarak doğan istek dışı uyumsuzluğun bedelini çuval operasyonu ve fiili Kürt devleti ile ödediğini düşünen (örneğin Demirel göre olup bitenlerin tek nedeni(388)1 Mart tezkeresinin reddidir!) Türk burjuvazisi, kendince aynı hatayı İran ve Suriye’ye yönelik operasyonlarda yinelemek istememektedir.
Fakat İran ve Suriye, Türkiye ile birlikte Kürt sorunu barındıran ve Türk burjuvazisi ile birlikte Kürtlerin ezilmesinden çıkarı olan öteki iki ülkedir. Bu gerici çıkar birliğini ABD politikalarına uyum çerçevesinde terketmek durumunda kalan Türk burjuvazisi, böylece Kürtlerin ezilmesindeki en doğal müttefiklerini de karşıya almış olmaktadır. Sorun bundan da ibaret değildir. Suriye ve İran’a yönelik ABD operasyonlarının şu veya bu ölçüde sonuç vermesi demek, her halükarda bu iki ülkedeki Kürtlerin durumunda belli sınırlar içinde bir iyileşme de demektir. (ABD, tıpkı Irak’ta olduğu gibi, bu iki ülkeye yönelik müdahalesinde de Kürt muhalefetinden en etkin biçimde yararlanmak çabasındadır ve başarılı olması durumunda bunun karşılığını Kürtlerin durumunda iyileştirmeler olarak verecektir). Bu ise Türk burjuvazisinin katı inkara dayalı Kürt politikası üzerindeki basıncın bugünküyle kıyaslanamaz ölçüde artması anlamına gelecektir. Özetle Türk burjuvazisi Kürt sorununda içinden çıkılması zor bir açmazın içindedir artık ve ne yapsa fatura olup kendisine dönmektedir.
Tüm bu gelişmelerin iç politikaya ve egemen sınıfın iç ilişkilerine etkisi, durumun bunaltıcı etkisi karşısında bir parça olsun soluklanmak üzere ve bu arada yeni “realite”ye uyum çerçevesinde düzen cephesinde son günlerde kendini gösteren yeni arayışlar, tüm bu gelişmeler karşısında devrimci duruşun anlamı, çerçevesi ve politik-pratik gereklerini ayrı bir değerlendirme halinde gelecek sayıya bırakıyoruz.
(Ekim, Sayı: 243, Aralık 2005)(389)...(390)
Dostları ilə paylaş: |