Savaş sorunu karşısında devrimci tutum Savaş karşısında doğru, ilkeli ve tutarlı bir tutum ve politika belirlemek, diğer tüm sorunlardan öncelikli bir mesele olarak çıkıyor karşımıza. Doğru bir tutum ve politika, emperyalist savaşa karşı etkili bir mücadele yürütebilmenin, ağırlaşan koşullarından kazanımla çıkmanın olmazsa olmaz koşuludur.
Parti programımız savaş sorununa ilişkin olarak açık ve sağlam bir teorik-ilkesel çerçeveye sahiptir. Bu çerçeve parti basınımızda, emperyalist saldırganlık ve savaş süreciyle somut bağlantıları içinde ele alınıp etraflı olarak irdelenmiştir de. Bu nedenle bu konuda burada yinelemelere girmek bir ihtiyaç değildir. Fakat tüm partili militanların önünde genel olarak(55)savaşı, özel olarak da emperyalist savaşı ele alan ve bunu temel önemde devrimci görevlere bağlayan bu metinleri bir kez daha dikkatle inceleme görevi durmaktadır. Dönemin gerektirdiği ideolojik silahlanma bakımından bu apayrı bir önem taşımaktadır.
Bilindiği gibi savaş politikanın bir uzantısıdır, onun şiddet araçlarıyla sürdürülmesinden başka bir şey değildir.Bunu, açık ve yaygın şiddet araçlarıyla sürdürülen yoğunlaşmış politika olarak da tanımlayabiliriz. Komünistler her savaşa, o güne kadar sürdürülmekte olan politikanın bir uzantısı, sınıf mücadelesinin bir biçimi olarak bakarlar ve savaşa karşı tutumlarını da bu temel ölçüte göre belirlerler. Savaşan güçlere, onların sınıfsal konumuna, amaç ve hedeflerine bakarak her savaş konusunda somut bir tutum alırlar. Bu çerçevede, devrimci olanla gerici olan, haklı olanla haksız olan savaşlar arasında net bir ayrım yaparlar.
Komünistler, halkların emperyalist köleliğe karşı bağımsızlık ve özgürlük savaşlarını sonuna kadar desteklerler. Yağmacı, sömürücü, sömürgeci ve işgalci ülkelere karşı, saldırıya uğrayan ülkelerin bağımsızlığından, meşru savunma savaşından yana tutum alırlar
Her türden burjuva hümanizminin ve küçük-burjuva pasifist ya da anarşizan savaş karşıtlığının karşısına savaşsız ve sömürüsüz bir dünya hedefiyle çıkan komünistler, bunun ancak sömürüyü ve sömürücü sınıfları ortadan kaldıracak bir dizi savaşın ürünü olacak olan işçi sınıfı iktidarından geçtiği bilinciyle hareket ederler. Her durumda “devrimci savaş” tutumuyla nihai hedeflerine ulaşmaya çalışır, her türden savaşa karşı olmak adına haklı, meşru ve devrimci savaşları (kölenin köle sahiplerine, serfin toprak beylerine, işçilerin burjuvaziye, ezilen halkların emperyalist boyunduruğa karşı verdiği savaşları) reddeden anlayışlarla mücadele ederler. Kısacası komünistler, tarihsel-toplumsal koşulları dik(56)kate alan, sınıfsal bir temelde bakarlar savaş sorununa.
Bugünkü savaş karşıtı hareketin önemli bir bileşenini ve gücünü, hümanist ve genel olarak savaş karşıtı güçler oluşturmaktadır. Küçük-burjuva sınıfsal taban ve küçük- burjuva anlayışların harekete damgasını vurduğu koşullarda, bu doğal bir sonuçtur. Kaldı ki, henüz savaşın fiilen başlamadığı, sıcak çatışmaların yaşanmadığı, barışçıl bir eylem çizgisinin izlendiği koşullar, bu arada işçi sınıfı ve emekçilerin gerçek mücadele kapasiteleriyle ortaya çıkmadığı olgusu düşünülürse, bugünkü savaş karşıtı hareketin düzeyini ve zaafiyetlerini anlamak güç değildir. Türkiye’de halkın yüzde 90’nını savaşa karşı olduğu bir durumda bunun eylemliliğe dönüş(türül)ememesi da kuşkusuz altı çizilmesi gereken önemli bir sorundur.
Şurası açık ki, ne hümanist bir bakışla ortaya konan genel bir savaş karşıtlığı, ne dinsel duyarlılığa dayalı bir propaganda ve ajitasyon, ne de küçük-burjuva temelde ortaya konan “ulusal bilinç ve çıkarlar”la sınırlı bir politika, emperyalizme ve emperyalist savaşa karşı devrimci bir dayanak oluşturabilir. Elbette, kararlı ve devrimci bir anti-emperyalist mücadele için buralarda biriken olanakları en iyi biçimde değerlendirmek gerekiyor. Bunun yolu ise, işçi sınıfının bağımsız politikasıyla öncülüğünü yapacağı anti-emperyalist mücadeleyi örgütlemesi ve bu olanakları sınıfın bağımsız devrimci mücadelesine kanalize etmeyi başarmasıdır.
Yeni dönemde emperyalist saldırganlığın Irak savaşıyla sınırlı olmayacağı, başka ülkelere müdahalelerle genişleyip daha uzun bir dönem süreceği bizzat Amerikan emperyalizminin elebaşları tarafından sık sık dile getiriliyor. Bu demektir ki, emperyalizme ve emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı mücadele, çok daha yakıcı ve çok daha güncel bir sorun olarak daha uzun bir süre temel bir gündem olarak karşımıza çıkacaktır.(57)