F. Göksel Geleceğe Sahip Toprak Kap (4:7-18)
4:7 Elçi Pavlus, bildiriyi açık bir şekilde duyurmasının zorunluluğundan söz ettikten sonra, şimdi de muhteşem bir hazine olan bu müjdenin insanlara teslim edilmiş olmasını düşünür. Hazine, müjdenin yüceltilmiş bildirisidir. Öte yandan toprak kap da çelimsiz insan bedenidir. İkisinin arasındaki çelişki çok büyüktür. Müjde, yıldız gibi parıldayan değerli bir elmas gibidir. Böylesine değerli bir elmasın çelimsiz, zayıf bir toprak kaba teslim edilmiş olduğunu bir düşünün!
Toprak kaplar, çirkin, bozulmuş
Kimsenin bilemediği zenginliği taşıyan,
Işıl ışıl parlayan Göksel Hazine
Aşağıda, kutsallarda beliren Mesih!
Kırık, zayıf, ama taşıyan kaplar
Açlık çağları boyunca,
Cömert elin verdiği zenginlikler,
Tanrı’nın büyük Armağanı, değerli Oğlu!
Daha aşağıda, daha kırık olmak
Fark edilmeyen, değersiz, bilinmeyen
Mesih’le ve yalnızca Mesih’le
Doldurulan kap kutsaldır Tanrı’ya!
Görkemi gölgeleyen dünyasallıktan
Işığını karartan benlikten özgür.
Mesih’in harika öyküsünü anlatan kaplar
Kırılmış ve boş – O’nunla dolu!
– Tr. Frances Bevan
Tanrı bu hazinenin neden toprak kap içinde olmasını onayladı? Bunun yanıtı, üstün gücün bizden değil, Tanrı’dan kaynaklandığının bilinmesidir. Tanrı, insanların diğer araçlarla değil, bizzat O’nun güç ve üstünlüğüyle ilgilenmesini ister. Bu nedenle de müjde bildirisini bilinçli olarak, genelde zayıf ve güçsüz insanlara teslim eder. Tüm övgü ve yüceliğin yaratığa değil, Yaratıcı’ya gitmesi lazımdır.
Gücümüzü aşan görevi bulmak
Gizli bir sevinçtir; bulmaması gereken,
Zerre kadar iyilik söz konusu olacaksa
Hamtlar O’nadır, bize değil.
Jowett şöyle der:
Kap, hazinenin yüceliğini çaldığında, mücevher kutusu içindeki mücevherden daha çok ilgi çektiğinde yanlış giden bir şey vardır. Önceliği resim yerine çerçeve aldığında ve ziyafette kullanılan takımlar yemekten daha önemli olduğunda vurguda bir çarpıklık olduğu anlaşılır. İman hizmetinde “üstün gücün” Tanrı’dan değil, bizden kaynaklanışında ölümcül bir şey vardır. Böyle bir üstünlük geçicidir ve ot gibi çabucak solup unutulacaktır.19
Pavlus’un 7’nci ayeti yazarken Hakimler 7’deki bir olayı düşündüğü hemen hemen kesindir. Orada Gidyon’un ordusuna borular, boş testiler ve testilerin içinde yakılmak üzere çıralar verdiği anlatılır. Belirlenen işaret verildiğinde adamları boruları çalıp testileri kıracaklardı. Testiler kırıldığında içindeki çıralar parlak bir biçimde yandı ve bu düşmanı korkuttu. Arkalarında üç yüz kişi yerine, büyük bir ordu olduğunu sandılar. Buradaki ders, Gidyon’un durumunda ışığın sadece testilerin kırılmasıyla parlaması gibi, müjdenin bağlantısının da böyle olduğudur. İnsana özgü tüm araçlar kırıldığında ve Rab’be teslim olunduğunda, müjde bütün görkemiyle hepimiz aracılığıyla parlar.
4:8 Elçi, hazinenin toprak kaplara teslim edilmiş olmasından dolayı görünüşte bir tarafta yenilgi olduğunu, ama öte tarafta daimi bir zafer olduğunu açıklamaya devam eder. Dış görünüşte zayıflık, ama gerçekte kıyaslanamaz bir kuvvet vardır. Her yönden sıkıştırılmışız, ama ezilmiş değiliz derken, düşmanları ve zorluklar tarafından devamlı sıkıştırıldığını, ama bildiriyi özgürce duyurmasının tamamen engellenemediğini ifade ediyor.
“Şaşırmışız, ama çaresiz değiliz.” Pavlus sık sık karşılaştığı zorluklara karşın bir çözümün olabileceğini bilmiyordu, ama Rab onun asla çaresizlik noktasına gelmesine izin vermedi. Asla kaçışın imkansız olduğu bir duruma düşürmedi.
4:9 “Kovalanıyoruz, ama terk edilmiş değiliz.” Zaman zaman düşmanın soluğunu ensesinde hissedebilirdi, ama Rab onu asla terk edip düşmana bırakmadı. “Yere yıkılmışız, ama yok olmuş değiliz” ifadesi, Pavlus’un birçok defa ağır bir biçimde yaralandığını, ama Rab’bin onu müjdeyi duyurması için kaldırdığını belirtir.
New Bible Commentary 8 ve 9’uncu ayetleri şöyle açıklar: “Kuşatıldı, ama sakatlanmadı; ne yapacağını bilmedi, ama asla umutsuz bırakılmadı; insanlar tarafından yakalandı, ama asla Tanrı tarafından terk edilmedi; sık sık düşürüldü, ama asla yok edilmedi.”
Rab’bin, hizmetkarının bu kadar çok deneme ve zorluklardan geçmesine neden izin verdiğini merak edebiliriz. Yolu bu kadar engebeli olmamış olsa, onun Rab’be çok daha iyi hizmet edebilecek olduğunu düşünebiliriz. Ancak Kutsal Yazılar bunun tersini öğretiyor. Tanrı, görkemli bilgeliğiyle, hizmetkarlarının başına hastalık, üzüntü, elem, zorluk ve sıkıntıların gelmesini uygun görür. Bütün bunlar toprak testilerin kırılması ve böylece müjdenin ışığının daha çok parlayabilmesi için planlanır.
4:10 Tanrı’nın hizmetkarının yaşamı devamlı “ölen” bir yaşamdır. Rab İsa’nın kendisi yeryüzündeyken nasıl devamlı şiddete ve eleme maruz kaldıysa, O’nun izinden gidenler de aynı davranışla karşılaşacaklardır. Ancak bu yenilgi anlamına gelmez. Bu zaferin yoludur. Biz böyle gün be gün ölürken, başkaları bereketlenir.
Ancak bu şekilde İsa’nın yaşamı bedenlerimizde görülebilir. İsa’nın yaşamı burada O’nun yeryüzündeki insan olarak yaşamını değil, cennette Tanrı’nın yüceltilmiş Oğlu olarak şimdiki yaşamını belirtir. Dünya, Mesih’in yaşamını, dünyada kişisel ve bedensel olarak bulunmazken, nasıl görebilir? Bunun yanıtı, biz imanlıların Rab’bin hizmetinde acı çekerken O’nun yaşamının bedenlerimizde açıkça görülmesidir.
4:11 Ölümden gelen yaşam düşüncesi 11’inci ayette de devam eder. Bu, varlığımızın en derin ilkelerinden biridir. Yaşamımızı devam ettirmek için yediğimiz et, hayvanların ölümüyle sağlanır. Ruhsal alanda da bu böyledir. “Şehitlerin kanları, inanlılar topluluğunun tohumlarıdır.” Kilise ne kadar elem çekerse, Rab’bin sözü o kadar çok yayılır.
Ancak bu gerçeği kabul etmek bizim için zordur. Rab’bin hizmetkarının başına bir zorluk geldiğinde, bunu bir facia olarak algılarız. Ancak bu, Tanrı’nın normal davranışıdır. İstisna değildir. İsa uğruna sürekli ölüme maruz kalmak, İsa’nın yaşamının ölümlü bedenlerimizde açıkça görülmesinin tanrısal biçimidir.
4:12 Elçi burada Korintliler’e, kendisinin sürekli acı çekmesiyle onların yaşama sahip olacaklarını anımsatarak tüm söylediklerini özetler. Pavlus’un müjdeyle Korint’e gidebilmesi için tarifi mümkün olmayan zorluklardan geçmesi gerekiyordu. Ama bunlara değdi, çünkü Rab İsa’ya iman etmiş olduklarından şimdi sonsuz yaşamları vardı. Pavlus’un fiziksel acısı ve kaybı başkaları için ruhsal kazanç oldu. Robertson, “Onun ölümü, hizmetinden yararlananların iyiliği için etkin oldu”20 der.
Hastalandığımızda Rab’be yakarma ve bizi hastalıktan kurtarmasını isteme eğilimimiz vardır. Öyle ki, O’na daha iyi hizmet edebilelim. Belki de zaman zaman Tanrı’ya sıkıntılarımız ve hastalıklarımız için de şükretmeliyiz ki Mesih’in gücü üzerimizde olabilsin.
4:13 Elçi, müjdenin teslim edildiği insanın sürekli günah işleme eğilimi ve zayıflığından söz etmektedir. Peki, bütün bunlara karşı onun tutumu nedir? Yenildi mi, cesaretini mi kaybetti, yoksa ümitsizliğe mi kapıldı? Hayır. İman, müjdeyi duyurmaya devam etmesini sağlıyor, çünkü Pavlus bu yaşamın acılarının ötesinde, anlatılamaz yüceliklerin olduğunu biliyor.
Mezmur 116:10’da şöyle yazar: “İman ettim, bu nedenle konuştum.” Mezmur yazarı, Rab’be güvendi ve bu nedenle de söyledikleri imanının sonucu oldu. Pavlus, burada kendisi için de aynı şeyin geçerli olduğunu söylüyor. Pavlus, bu sözleri söyleyen Mezmur yazarının sahip olduğu iman ruhuna sahipti. Bu nedenle şöyle der: “Biz de inanıyor ve bu nedenle konuşuyoruz.”
Pavlus’un yaşamındaki dertler ve acılar onu susturamadı. Nerede gerçek iman varsa, orada bunun ifadesi olmalıdır. Sessiz kalamazdı.
İsa Mesih’e inanıyorsanız,
Kesinlikle söz edin O’ndan;
Küçük duruma düşseniz bile;
Konuşun, seviyorsanız O’nu.
İsa’ya inanıyor ve O’nu
Kurtarıcı olarak kabul ediyorsanız,
Ruh’u üzmemek için,
Söyleyin bunu, ertelemeyin.
4:14 Pavlus’un devamlı ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalması ve bundan sarsılmaması bize tuhaf gelse de, bunun yanıtını 14’üncü ayette buluruz. Onun korkusuzca Tanrı’nın bildirisini söylemesindeki sır işte budur. Bu yaşamın her şey olmadığını biliyordu. İmanlı için dirilişin kesin olduğunu biliyordu. Rab İsa’yı ölümden dirilten Tanrı, Elçi Pavlus’u da İsa’yla diriltecek ve Korint-liler’le birlikte onu kendi yanına alacaktı.
4:15 Elçi, önündeki dirilişin kesinliği ve umuduyla, zorluklardan geçmeye razıydı. Bütün bu elemlerin neden olduğu iki sonucu da biliyordu. Korintliler için bereketi çoğalttılar ve böylelikle Tanrı’nın yüceliği için şükranın artmasını sağladılar. Bu iki neden Pavlus’un söylediği ve yaptığı her şeyde etkindi. Onu ilgilendiren Tanrı’nın yüceliği ile imanlı kardeşlerinin bereketiydi.
Pavlus, ne kadar çok elem çekerse Tanrı’nın lütfunun başkalarına o kadar çok ulaşabildiğini kavradı. Daha çok insan kurtuldu ve Tanrı’ya daha çok şükran sunuldu. Tanrı’ya daha çok şükran sunuldukça da Tanrı daha çok yüceltildi.
The Living Bible bu ayetin özünü şu açıklamada yakalamışa benziyor:
Bizim bu elemlerimiz sizin yararınızadır. Sizden daha çok kişi Mesih’e kazanıldıkça, daha çok kişi O’na iyiliğinden dolayı şükredecek ve Rab daha çok yüceltilecektir.
4:16 Pavlus sahip olduğu dirilişin kesinliği ve umudundan dolayı her çeşit elem ve tehlikelerden geçmeye razı olduğunu açıklamıştır. İşte bu nedenle cesaretini yitirmedi. Bir yandan fiziksel varlığı sürekli harap oluyorsa da, öte yandan zor koşullara rağmen devam etmesini sağlayan ruhsal bir yenilik vardı.
“Dış varlığımız harap oluyor” ifadesini biraz açıklamak gerekir. Bu hepimizin bedenlerinde görülmektedir! Ancak Pavlus burada Tanrı’nın hizmet için gerekli gündelik gücü vermesinden dolayı seviniyor. “Ne kadar çok mermer harcanırsa, heykel o kadar çok büyür” diyen Michelangelo’nun bu sözlerinde ne kadar büyük bir gerçeklik payı vardır.
Ironside şu yorumu yapar:
Bedenlerimizin her yedi yılda bir tamamen değiştiğini duyarız... Buna karşın aynı kişiler olduğumuzun bilincindeyiz. Kişiliğimiz yıldan yıla değişmez; ancak büyük değişime gelince, o da gelecektir. Kelebekteki yaşamla tırtıldaki yaşam aynıdır.21
4:17 Elçi Pavlus’un dayandığı sıkıntıları okuduktan sonra, bunlardan hafif sıkıntılar diye söz edebilmesini anlamamız zor olabilir. Bu sıkıntılar hiç de hafif değildi. Acı verici ve zalimce sıkıntılardı.
Bu konuyla ilgili açıklama Pavlus’un karşılaştırmasında görülür. Sıkıntıları bu dünyadaki anlamıyla düşünürsek bize çok ağır gelebilir, ancak gelecekteki sonsuz yücelikle22 karşılaştırıldığında hafif kalır. Hafif sıkıntılar geçicidir. Oysa yücelik sonsuzdur. Bu dünyada sıkıntılardan çıkardığımız dersler, gelecek dünyada bize bol meyve verecektir.
Moorehead şu gözlemi yapar: “Dünyadayken içimize küçücük bir sevinç girer; oraya vardığımızda ise biz sevincin içine gireceğiz. Burada birkaç damla varken, orada bir okyanus var.”23
Bu ayette, F.E. Marsh’ın işaret ettiği gibi, tırmananı yormayacak, ama ruhuna anlatılamaz bir rahatlıkla teselli verecek bir piramit vardır.
Yücelik
Yüceliğin ağırlığı
Yüceliğin sonsuz ağırlığı
Yüceliğin artan sonsuz ağırlığı
Yüceliğin daha çok artan sonsuz ağırlığı
Yüceliğin çok daha fazla artan sonsuz ağırlığı24
4:18 Bu ayetteki görünen sözcüğü sadece insan görüşünü betimlemez; aksine önemli olarak algılanan bir şeyin ana fikrini ifade eder. Görünen şeylere
gelince, bunlar insanın varlığının hedefini oluşturmazlar. Bunlar burada öncelikle Pavlus’un dayandığı zorlukları, sıkıntıları ve acıları belirtir. Bunlar onun hizmetinin doğal sonucuydu; hizmetinin en önemli hedefi görünmeyenlerdir. Bu, Mesih’in yüceliğini, bir kardeşin bereketini ve yargı kürsüsünde Mesih’in sadık hizmetkarını bekleyen ödülü de kapsayabilir.
Jowett bunu şöyle yorumlar:
İlkini görebilmek görüştür, ikincisini görebilmek ise anlayıştır. İlk görüşün şekli doğal, ikincisininki ise ruhsaldır. İlkinin temel organı akıl, ikincisininki ise imandır... Kutsal Yazılar’da görüşle anlayış arasındaki tezat devamlı gösterilir ve her yerde bize birinin yetersizliğini ve cimriliğini, diğerinin doluluğu ve genişliği ile karşılaştırmamız öğretilir.25
Dostları ilə paylaş: |