D. Pavlus’un Mesih Uğruna Çektiği Elemlerin Elçiliğini Kanıtlaması (11:16-33)
11:16 Pavlus bütün bunları söylerken, kimsenin kendisini övünen bir akılsız sanmasını istemez. Ancak bunu yapma konusunda ısrar ederlerse, o durumda onu akılsız biri gibi kabul etsinler de o da biraz daha övünsün.
Bu ayetin son kısmındaki “de” sözcüğüne dikkat edin: “Ben de biraz övüneyim!” Bu sözcük gerçekten önemlidir. Sahte öğretmenler övünüp duruyorlardı. Pavlus aslında şöyle diyor: “Beni akılsız biri gibi algılamak zorunda bile kalsanız, –ki değilim– o zaman bile beni kabul edin ki, ben de diğer kişiler gibi biraz övünebileyim.”
11:17 Bu ayetin mümkün olabilecek iki yorumu vardır. Kimi, Pavlus’un burada söylediklerinin, –ki bu gerçekten esinlenmiştir– Rab’bin buyruğuyla ona verilmediğini öne sürer.
Diğer yorum ise Pavlus’un burada söylediklerinin, yani övünmesinin, Rab-bin örneğini izleme bakımından Rab’bin söyleyeceği gibi olmadığıdır. Rab İsa hiç övünmedi.
Phillips’in bu ayeti çevirirken ilk görüşü benimsediği görülür: “Şimdi Rab-bin bana buyurduğu gibi değil, övünme işiyle meşgul bir akılsız gibi konuşu-yorum.”
Ancak biz ikinci görüşü, yani Rab’bin söyleyeceği gibi olmayan övünmeyi, Pavlus’un görünüşe göre akılsızca davranmasını ve bunu benliği yücelterek yapmasını tercih ediyoruz. Ryrie şu yorumu yapar: “Onların dikkatlerini önemli gerçeklere çekebilmek için doğal içgüdüsüne karşı övünmesi gerektiğini söyler.”41
11:18 Korintliler son zamanlarda çürük insan doğasına göre benliği yüceltmekle meşgul kişileri epeyce dinlemişlerdi. Korintliler sahte öğretmenlerin övünmek için yeterli nedenleri olduğunu düşündülerse, Pavlus’un da övünmelerini göz önüne alıp, onun boş olmadığını görmeleri gerekiyordu.
11:19 Pavlus yine taşlamaya başvurur. Onlardan kendisi için yapmalarını rica ettiği şeyi onlar başkaları için devamlı yapıyorlardı. Kendilerini akılsızlıkla kandırılmayacak kadar akıllı görüyorlardı. Ancak o açıklamaya devam ederken, olan da buydu.
11:20 Betimlenen tipteki kişilere katlanmaya razıydılar.
Betimlenen kişiler kimdi? Yapılan açıklamadan belli olduğu gibi bu kişiler Korintliler’i tuzağa düşüren sahte elçiler, Yahudiliği yayan öğretmenlerdi. Onları önce köle ettiler. Bu şüphesiz yasanın köleliğini belirtir (Elç.15:10). Kurtuluş için Mesih’e iman etmenin yeterli olmadığını, insanların Musa’nın Yasası’na da uymaları gerektiğini öğretiyorlardı.
İkinci olarak kutsalları ağır maddi sıkıntılara sokma anlamında onları sömürüyorlardı. Onlara sevgi uğruna hizmet etmediler, ama karşılığında alacağı parayla ilgilendiler.
Sizden yararlanan ifadesi, avlanma veya balık tutma anlamında bir mecazdır. Sahte öğretmenler bu insanları arzuladıkları gibi yönlendirebilmek için onları kendilerine bir çeşit av yaptılar.
Kendilerini gurur ve övgüyle yüceltmeye çalışmaları bu insanların tipik özel-likleriydi. Daima başkalarını eleştirerek insanların gözünde üstün görünmeye çalıştılar.
Sonunda büyük bir saygısızlık yapıp imanlıları tokatladılar. Bunu olduğu gibi anlama konusunda tereddüt etmemize gerek yoktur. Çünkü bazı küstah kilise görevlileri, eskiden yetkilerini göstermek için kilise üyelerine gerçekten vururlardı.
Elçi, Korintliler’in sahte öğretmenlerin bu tür kötü davranışlarına katlanmaya razı olmalarına ve buna karşın kendisinin sevecen uyarılarıyla öğütlerine katlanmaya istekli olmamalarına şaşar.
Darby şöyle der: “İnsanların gerçek olana dayanmalarından çok sahte olanlardan zorluk çekmeleri şaşılacak bir şeydir.”42
11:21 Bazıları Pavlus’un bu ayette şöyle dediğini öne sürmüştür: “Böyle, kendimi alçaltarak sanki sizinle berabermişim gibi konuşuyorum. Güçsüzdüm ve bu adamların yaptığı şekilde yetkimi kullanmaya korkmuştum.”
Başka bir öneri ise şu anlamı verir: “Bunu söylerken, kendimi alçaltıyorum, çünkü güç buysa, ben güçsüzüm.” Phillips’in çevirisi ikinci görüş doğrultusundadır: “Böyle güçlü şeylerle size hiç güç gösterisi yapmadığımı söylemeye neredeyse utanıyorum.”
Pavlus, sahte öğretmenlerin davranışları gerçek güçse, o zaman utanarak kendisinin hiç bu tür bir güç gösterisi göstermediğini, aksine güçsüzlük gösterdiğini ifade etmesi gerektiğini söyler. Buna karşın bu kişilerin cesaret ettikleri konularda kendisinin de cesaretli olduğunu eklemeden geçemez. Moffatt bunu şu sözlerle çok güzel bir şekilde ifade eder: “Ancak istedikleri kadar övünsünler, ben de onlarla eşit düzeydeyim (bunun bir akılsızın rolü olduğunu unutmayın!)” Elçi Pavlus bu girişle, bu mektuptaki en muhteşem bölümlerden birine başlar ve Rab İsa Mesih’in gerçek bir hizmetkarı olarak taleplerini açıklar.
Korint’teki kilisede Pavlus’un gerçek bir elçi olup olmadığına dair ortaya atılmış olan soruyu anımsayacaksınız. Tanrısal bir çağrı aldığına dair hangi delilleri gösterebilirdi? Örneğin, on iki elçiyle eşit düzeyde olduğunu nasıl kanıtlayabilirdi?
Yanıtını vermeye hazırdır, ama bu belki de bizim beklediğimiz türden bir yanıt değildir. Ortaya, ilahiyattan mezun olmuş olduğunu gösteren bir diploma çıkarmaz. Yeruşalim’deki kardeşler tarafından imzalanan ve bu işe onu atadıklarını gösteren resmi bir belge de getirmez. Kişisel başarılarını veya hünerlerini sunmaz. Aksine, müjde işinde dayanmak zorunda kaldığı elemlerden oluşan duygu yüklü bir listeyi önümüze koyar. 2.Korintliler’in bu kısmındaki drama ve duygu yükünü gözden kaçırmayın. Hiç durmadan müjdeyi yaymak için karada ve denizde yolculuk eden, Mesih’in sevgisine bağlanan ve Mesih’in müjdesinin duyulmadığı yerlerdeki insanlar mahvolmasın diye anlatılamayan zorluklara isteyerek dayanan Pavlus’u kafanızda bir canlandırın. Bu ayetleri duygulanmadan ve utanmadan okumamız pek mümkün olmaz.
11:22 Sahte öğretmenler Yahudi atalarından epeyce yararlandılar. İsrail ve İbrahim soyundan gelen saf kan İbrani olduklarını iddia ettiler. Bu soy ağacının kendilerine Tanrı’nın gözünde ayrıcalık yarattığı gibi yanlış bir düşünceyle hareket ettiler. Tanrı’nın eski halkının, İsrail’in Mesih’i reddetmesinden dolayı bir kenara bırakılmış olduğunu kavramadılar. Tanrı açısından Yahudi’yle diğer uluslar arasında hiçbir farkın olmadığını anlamadılar: Hepsi günahkardı ve hepsinin yalnızca Mesih’e iman ederek kurtulmaya ihtiyacı vardı.
Bu durumda övünmeleri yersizdi. Soyları kendilerine Pavlus karşısında hiçbir üstünlük sağlamadı, ki Pavlus da İbrahim soyundan gelen bir İbrani, bir İsrailliydi. Ancak onun Mesih’in elçisi olduğunu kanıtlayan şeyler bunlar değildi. Bu nedenle de hemen iddiasının can alıcı noktasına gelir: Bir alanda ondan üstün olamazlardı – zorluklarda ve elemelerde.
11:23 Meslek olarak Mesih’in hizmetkarlarıydılar, ama o, “bağlılık, emek ve elemde” hizmetkardı. Elçi Pavlus, Kurtarıcı’nın bir izleyicisi olduğunu hiç unutmadı. Hizmetkarın efendisinden üstün olmadığını ve bir elçinin dünyadan, Efendisi’nin gördüğü davranıştan daha iyi bir davranış görmeyi bekleyemeyeceğini kavradı. Pavlus, Mesih’e bağlı olarak hizmet edip O’nu izlediği süre içinde ne kadar çok elem çektiğini gördü. Ona göre elem çekmek, Mesih’in hiz-metkarları olmanın bir işaretiydi. Böyle bir övünme sonucu aklını kaçırmış gibi hissetmesine karşın gerçeği konuşması gerekiyordu. Gerçek şuydu: Bu sahte öğretmenler elem çekmiyorlardı. Kolay yolu seçtiler. Azar, işkence ve utançtan kaçındılar. Bu nedenle Pavlus, onların kendisine Mesih’in bir hizmetkarı olarak saldırırken güçsüz bir konumda olduklarını hissetti.
Şimdi Pavlus’un gerçek bir elçi olduğu iddiasını desteklemek için saydığı zorluklar listesine bir bakalım.
“Daha çok emek vermek.” Pavlus, müjdeyi yayma yolculukları sırasında kat etmiş olduğu mesafeyi ve bu bağlamda Mesih’i tanıtmak için Akdeniz bölge-sinde ne kadar çok yolculuk etmiş olduğunu düşünür.
“Daha çok hapse girmek.” Pavlus’un hizmetinde o ana kadar Kutsal Yazılar’da kayıtlı bulunan hapsedilme olaylarından yalnızca biri, onun Silas’la birlikte Filipi’de hapse atıldığı Elçilerin İşleri 16:23’teki olaydır. Şimdi bunun birçok hapsedilme olaylarından yalnızca biri olduğunu ve Pavlus’un zindanlara hiç de yabancı olmadığını öğreniyoruz.
“Sayısız kere dayak yemek.” Burada hem putperestlerden hem de Yahudilerden oluşan Mesih’in düşmanlarından yediği dayakların bir betimlemesini görürüz.
“Çok kez ölümle burun buruna gelmek.” Elçi bunu yazarken kuşkusuz Listra’da ölümden kıl payı kurtuluşunu düşünüyordu (Elç.14:19). Ancak geriye, yaşamını işkenceler sonucu kaybedebileceği olaylara da dönüp baktı.
11:24 Musa’nın Yasası Yahudilere bir defada kırktan fazla kırbaç vurulmasını yasaklamıştı (Yas.25:3). Yahudiler bu yasayı çiğnememek için Pavlus’u yalnızca otuz dokuz kere kırbaçlayarak cezalandırdılar. Büyük suç olarak gördükleri durumlarda bu cezayı uygularlardı. Elçi Pavlus burada bize, kendi halkından beş kez otuz dokuzar kırbaç yediğini bildirir.
11:25 “Üç kez değnekle dövüldüm.” Yeni Antlaşma’da söz edilen tek olay Filipi’de meydana gelendir (Elç.16:22). Ancak Pavlus’un bu acı ve aşağılayıcı tavra katlandığı iki olay daha vardı.
“Bir kez taşlandım.” Bu olay, kuşkusuz gönderme yaptığımız Listra’daki olaydır (Elç.14:19). Bu taşlanma olayı o kadar kötüydü ki, Pavlus’un bedeni ölü sanılarak kent dışına sürüklenerek götürüldü.
“Üç kez deniz kazasına uğradım.” Pavlus’un denenmelerinin hepsi doğrudan insanlardan gelmedi. Zaman zaman doğal afetlerle de karşı karşıya kaldı. Burada bahsedilen deniz kazalarının hiçbiri kayıtlarda bulunmaz (Elçilerin İşleri 27’de Pavlus Roma’ya giderken meydana gelen deniz kazası daha sonra olmuştur).
“Bir gün bir gece açık denizde kaldım.” Yine bunun yanıtı Elçilerin İşleri’nde kayıtlı görünmüyor. Burada bazı çevirilerde geçen enginde sözcüğünün denizi mi yoksa zindanı mı belirttiğine dair bir soru vardır. Denizse, Pavlus bir salda mı yoksa üstü açık bir kayıkta mıydı? Değilse, doğrudan su içinde geçirdiği bir deneyimden sadece Rab’bin mucizesiyle kurtulmuş olabilir.
11:26 “Sık sık yolculuk etmek.” Birçok Kutsal Kitap’ın arka sayfalarında “Pavlus’un Müjdeyi yaymak için yaptığı yolculuğun güzergâhı” adlı haritayı görürsünüz. Yolculuk ettiği güzergahı gösteren işaretleri izlerken, o günkü koşullardaki ilkel taşıma araçlarını anlar ve bu ifadedeki anlamın derinliğini daha iyi kavrarsınız.
Daha sonra Pavlus karşılaştığı sekiz değişik tehlikenin listesini yapar. Taşan ırmakları belirten ırmak tehlikesi ve seyahat ettiği yolların çoğu kanun kaçaklarıyla çevrili olduğundan haydut tehlikesi vardı. Soydaşlarından ve Yahudiler’den gelen tehlikelerle birlikte, müjdeyi ulaştırmaya çalıştığı diğer uluslardan gelen tehlikelerle de karşı karşıya kaldı. Listra, Filipi, Korint ve Efes gibi şehirlerde de tehlikelerle karşılaştı. Muhtemelen Asya iliyle Avrupa’da, insanların daha az olduğu bölgeleri belirten yerlerde çöl tehlikesiyle karşılaştı. Denizde fırtınalar, kayalıklar ve belki de korsan tehlikeleriyle karşılaştı. Son olarak sahte kardeşler arasında da tehlike vardı: Şüphesiz bunlar imanlı öğretmenler gibi gözüken yasalara bağlı Yahudilerdi.
11:27 “Emek vermek”, Pavlus’un aralıksız çalışmasını belirtirken, “sıkıntı çekmek” çalışmayla bağlantılı olarak yorgunlukla acı düşüncesini ifade eder.
“Çok kez uykusuz kalmak.” Gezilerinin birçoğunda şüphesiz dışarıda, açık havada uyuması gerekiyordu. Ancak her taraftan tehlikelerle sarılı olduğu ve tehlikenin gelişine dikkat etmesi gerektiği için birçok geceyi uykusuz geçirmek zorunda kaldı.
“Açlık ve susuzluğu tatmak.” Elçi, Rab’be hizmet ederken sık sık aç ve susuz kaldı. “Çok kez yiyeceksiz kalmak” burada isteyerek oruç tutma anlamına gelebilir, ancak yiyecek yetersizliğinden dolayı yiyeceksiz kalmış olması daha büyük bir olasılıktır.
“Soğukta çıplak kalmak.” Zaten eski ayakkabılarla ve yetersiz giysilerle dolaştığından ani hava değişimleri yaşamını daha da zorlaştırıyordu. Hodge şu yorumu yapar:
İşte sık sık kamçılanmaktan sırtı yaralı, vücudu açlık, susuzluk ve açıkta kalmaktan bitkin düşen; soğukta çıplak kalan, Yahudiler ve diğer uluslardan eziyet gören ve gidecek belirli bir yeri olmadan bir yerden başka bir yere sürülen elçi, –ki elçilerin en önemlisidir– karşımızda duruyor. Bu metin, günümüzde en çok emek veren Mesih’in çağdaş hizmetkarlarının bile yüzlerini utançla saklamalarına neden olur. Bu elçinin yaptıklarıyla kıyaslanacak ne yapmış ve hangi elemleri çekmiş olabilirler? Pavlus’un burada elemde olduğu gibi şimdi de yücelikte üstün bir yerde olduğunu bilmek bir tesellidir.43
11:28 Bütün diğer sorunların yanı sıra, Pavlus tüm kiliseler için her gün yüreğinde kaygı çekti. Bunun bütün diğer denemelerin zirvesini oluşturması ne kadar anlamlıdır! Pavlus gerçek bir önderdi. Rab’bin halkını sevdi ve onlarla ilgilendi. O, ücretli bir önder değil, Rab İsa’nın gerçek bir yardımcısıydı. İşte, Kutsal Yazılar’ın bu kısmında onun da kanıtlamaya çalıştığı şey budur. Makul olan her kişi açısından da bu noktaya kesinlikle erişmiştir. Kiliseyle ilgili çektiği
kaygı da bize şu sözü anımsatır: “Kilise kurmak kalp kırıklığıdır. Kiliseyi onar-mak ise asla bitmez.”
11:29 Bu ayet bir önceki ayetle bağlantılıdır. 28’inci ayette elçi, tüm kiliseler için her gün kaygı çektiğini söylüyordu. Burada bununla ne demek istediğini belirtiyor. Bir imanlının güçsüz olduğunu duyduğunda, kendisi de bu güçsüzlüğü hissediyor. Başkalarının çektikleri acı ve elemlere sanki kendisi çekiyormuş gibi katlanıyor. Pavlus, Mesih’te bir kardeşin günaha düşürüldüğünü öğrendiğinde, üzüntüden yanmaktadır. Dertlerinde onlarla üzülür, sevinçlerinde onlarla sevinir, ve bütün bunlar Mesih’in hizmetkarının enerjisini bitirir. Pavlus bunu nasıl da biliyordu!
11:30 Övünme konusunu başarıları ve yetenekleri değil, güçsüzlükleri ve dayanmak zorunda kaldığı hakaretler ve iftiralar oluşturur. Bunlar genelde insanların övündükleri ya da onları ünlü yapan şeyler değildir.
11:31 Çektiği elemleri ve zorlukları düşünürken, Pavlus’un düşünceleri içgüdüsel olarak yaşamında en çok aşağılandığı zamana gider. Güçsüzlüğüyle ilgili şeylerde yücelecekse, Şam’daki tecrübesinden söz etmeden geçemezdi. Bir insanın böylesine aşağılandığı bir tecrübeyle övünmesi insan doğasına aykırıdır, ancak Pavlus burada söylediklerinin gerçek olduğunun resmen açıklanması için Tanrı’ya yalvarır.
11:32 Bu olayın ayrıntıları Elçilerin İşleri 9:19-25’de geçer. Pavlus, Şam yolunda Rab İsa’ya iman ettikten sonra oradaki havralarda müjdeyi duyurmaya başladı. Önceleri vaazları merakla karışık bir ilgi yarattı, ancak bir süre sonra Yahudiler onu öldürmenin yollarını aramaya başladılar. Onu yakalatmak için kentin giriş ve çıkışlarını sıkı bir denetim altına aldılar.
11:33 Bir gece öğrenciler elçiyi bir küfenin içine koyup surdaki bir pencereden sarkıttılar. Ancak bu şekilde kaçabildi.
Peki Pavlus bu olaydan neden söz etme gereği duyuyor? J.B. Watson şu fikri öne sürer:
İnsanların utanç verici ve gülünç bir duruma soktukları bir olayı ele alıp bunun, yaşamındaki en önemli şeyin Rab İsa’ya hizmet etmek olduğunun bir başka kanıtı olduğunu gösterir. Rab İsa için kişisel gururundan özveride bulunmaya ve insanların gözünde bir korkak gibi görünmeye hazırdı.44
Dostları ilə paylaş: |