Ç. Pavlus’un Hizmet İçin Gerekli Delilleri (3:1-5)
3:1 2:17’nci ayetin ikinci kısmında elçi, hizmetini betimlemek için dört önemli ifade kullanmıştı. Bunun bazılarına, özellikle kendisini eleştirenlere, sanki kendisini tavsiye ediyormuş gibi bir anlama gelebileceğini anladı. İşte bu nedenle de bu bölüme “Kendimizi yine tavsiye etmeye mi başlıyoruz?” sorusuyla başlar. Yine sözü, onun kendisini daha önce tavsiye etmiş olduğu anlamına gelmez. Aksine bu söz, onun böyle yapmakla suçlanmış olduğunu ifade eder. Pavlus kendisine karşı böyle bir suçlamanın yineleneceğini sezer.
“Yoksa bazıları gibi size ya da sizden tavsiye mektuplarına ihtiyacımız mı var?” Pavlus’un burada bazıları diye belirttiği kişiler 2:17’deki sahte öğretmenlerdir. Belki de Yeruşalim’den Korint’e tavsiye mektuplarıyla gelmişlerdi. Korint’ten ayrıldıklarında da oradaki kilisenin tavsiye mektuplarıyla gitmiş olmaları mümkündür. İlk kilise dönemindeki inanlılar, bir yerden başka yere giderken tavsiye mektupları taşırlardı. Elçi, bu ayette böyle bir uygulamayı engellemez. Aksine bu sahte öğretmenlerin kendilerini tavsiye etmek için yanlarında sadece taşıdıkları bu mektupların olduğunu incelikle ifade ediyor! Bundan başka gösterecek delilleri yoktu.
3:2 Korint’e gelen Yahudiler (daha doğrusu Yahudiliği yayanlar) ortaya Pavlus’un elçiliğini sorgulayan sorular attılar. Onun Mesih’in gerçek hizmetkarı olduğunu yadsıdılar. Belki de amaçları Korintliler’in kafasında böyle bir şüphe uyandırıp Elçi Pavlus’un bir sonraki gezisinde ondan da tavsiye mektubu istenmesini sağlamaktı. Pavlus, zaten böyle bir mektubun gerekli olup olmadığını onlara sormuştu. Onlar daha putperestken Korint’e gelmemiş miydi? Onları Mesih’e yöneltmemiş miydi? Rab, elçinin hizmetini ona Korint’te değerli kişiler vererek mühürlememiş miydi? İşte yanıt budur. Pavlus’un yüreğinde yazılı olup bütün insanlarca bilinen ve okunan mektuplar, Korintliler’in bizzat kendileriydi. Onun durumunda, kalem ve mürekkep kullanılarak yazılan bir mek-tuba gerek yoktur. Onlar, onun hizmetinin meyveleriydiler ve onun sevgisinde kutsanmışlardı. Bununla da kalmayıp tüm bölgede iyi tanınmaları nedeniyle bütün insanlarca bilinen ve okunan kişilerdi. İnsanlar bu kişilerde bir değişik-liğin olduğunu, putlardan Tanrı’ya döndüklerini ve şimdi apayrı bir yaşama sahip olduklarını kavradılar. Onlar, Pavlus’un tanrısal hizmetinin kanıtıydılar.
3:3 İlk bakışta 3’üncü ayet 2’nci ayetle çelişkili gibi görünür. Pavlus Ko-rintliler’in, kendi mektubu olduklarını söylemişti; burada ise onların Mesih’in mektubu olduklarını söylüyor. 2’nci ayette mektubun yüreğinde yazılı olduğu-nu söylüyor; 3’üncü ayetin son kısmında ise Mesih’in mektubunu Korintliler’in yüreklerine yazmış olduğu açıkça görülür. Bu farklılıklar nasıl uzlaştırılabilir? Bunun yanıtı 2’nci ayette Pavlus’un Korintliler’in kendisi için tavsiye mektubu olduğunu belirtmesindedir. 3’üncü ayet de buna açıklık getirir. Belki de bağ-lantıyı iki ayeti birleştirerek kurabiliriz: “Siz bizim mektubumuzsunuz... çünkü Mesih’in mektubu olduğunuz açıktır.” Başka bir deyişle, Korintliler Pavlus-un tavsiye mektubuydu, çünkü Rab’bin onların yaşamında yapmış olduğu lütuf işini herkes biliyordu. İmanlı oldukları belliydi. Onları Rab’be yönelten aracı Pavlus olduğu için onlar da onun delilleriydi. Hizmetimizin sonucu ifadesinde-ki düşünce buradan kaynaklanır. Yaşamlarındaki işi yapmış olan Rab İsa’dır, ama Rab bunu Pavlus’un aracılığıyla yapmıştır.
Pavlus’un düşmanlarının tavsiye mektupları mürekkeple yazılmıştır, oysa Pavlus’un mektubu yaşayan Tanrı’nın Ruhu’yla yazılmıştır ve dolayısıyla da tanrısaldır. Tabii ki mürekkep solmaya, silinmeye ve yok olmaya mahkumdur, ama yaşayan Tanrı’nın Ruhu bunu insanın yüreğine yazdığında sonsuza dek kalır. Pavlus daha sonra Mesih’in mektubunun taş levhalara değil, insan yüreğinin levhalarına yazılmış olduğunu ekler. Korint’i ziyaret edenler, Mesih’in mektubunu pazar yerindeki bir anıta kazınmış biçimde görmediler. Çünkü mek-tup oradaki imanlıların yüreklerine ve yaşamlarına yazılmıştı.
Pavlus taş levhalarla insan yüreğinin levhalarını karşılaştırırken, aklında büyük olasılıkla yasayla müjde arasındaki fark da vardı. Yasa, Sina dağındaki taş levhalara yazılmıştı, ama müjdeye göre Tanrı, itaati insan yüreklerine yazılan lütuf ve sevgi mesajı aracılığıyla sağlama bağlar. Pavlus bu konuyu daha sonra ayrıntılı bir biçimde ele alacağından, burada bu konunun yalnızca küçük bir kısmı ele alınır.
3:4 Pavlus’u Rab’bin kendisine vermiş olduğu elçilik ve hizmeti konusunda böylesine güvenle konuşmasını dinledikten sonra ona şu soruyu sorabiliriz: “Pavlus, bu konuda böylesine güvenle konuşmaya nasıl cesaret edebiliyor-sun?” Bunun yanıtı, 4’üncü ayette verilir. Elçiliğini savunması, kendisini övü-yor gibi görünebilir, ancak Elçi burada bunu yadsır. Güveninin Tanrı’ya oldu-ğunu ve bu güvenin Tanrı’nın sınamalarına dayanabildiğini söylüyor. Bu güven kendisinden ya da yeteneklerinden kaynaklanmıyor. Ancak hizmetinin gerçekli-ğinin kanıtını, Mesih’te ve Mesih’in Korintliler’in yaşamlarında gerçekleştirmiş olduğu işlerde görüyor. Korintliler’in yaşamındaki müthiş değişiklik elçiyi yüceltmişti.
3:5 Pavlus burada, yine kendisini İsa Mesih’in elçisi sayacak kadar yeterli bulmuyor. Hizmeti için gerekli olan güç kendisinden değil, Tanrı’dan kaynaklanmaktaydı. Elçi başarıyı sahiplenmeye çalışmıyordu. Tanrı’nın kendisini hizmet için yeterli kılmadığı takdirde, hiçbir şeyin başarılamayacağını anladı.
D. Eski ve Yeni Antlaşmaların Karşılaştırılması (3:6-18)
3:6 Pavlus, hizmet için gerekli olan özellikleri tanımladıktan sonra, şimdi de hizmetin önemini anlatmaya başlar. Bundan sonraki ayetlerde Eski Antlaşma’yla (Yasa) Yeni Antlaşma’yı (Müjde) kıyaslar. Bunu yapması için iyi bir nedeni vardı. Korint’te kendisini sert bir biçimde eleştirenler Yahudiliği öğretip yasayla lütfu karıştırmaya çalışan kişilerdi. Bu kişiler, imanlılara Tanrı tarafından tamamen kabul edilmeleri için Musa’nın Yasası’nın belirli kısımlarını yerine getirmeleri gerektiğini öğrettiler. Bu nedenle, elçi burada Yeni Antlaşma-nın Eski Antlaşma’dan üstün olduğunu gösterecektir. Sözlerine Tanrı’nın ken-disini Yeni Antlaşma’nın bir hizmetkarı olarak yeterli kıldığını söyleyerek baş-lar. Bir antlaşma, tabii ki bir söz, bir vaattir. Eski Antlaşma, Tanrı’nın Musa’ya verdiği yasalar sistemiydi. Bu yasada bereket itaate bağlıydı ve eylemlerin ol-duğu bir antlaşmaydı. İnsan kendine düşeni yaptığı takdirde, Tanrı’nın da ken-dine düşeni yapacağı, Tanrı’yla insan arasındaki bir antlaşmaydı. Bu antlaşma insana bağlı olduğu için doğruluk sağlayamazdı. Yeni Antlaşma müjdedir. Müjde de Tanrı, insanı İsa Mesih’teki kurtuluş sayesinde kendi lütfuyla karşı-lıksız olarak bereketleyeceğine dair söz verir. Yeni Antlaşma’da her şey insana değil, Tanrı’ya bağlıdır. Bu nedenle, Eski Antlaşma’nın yapamadığını Yeni Antlaşma başarabilir.
Pavlus yasayla müjde arasındaki ayrılığı vurgulayan birkaç örnek verir. İlk örneği 6’ncı ayette verir: “O bizi yazılı yasaya değil, Ruh’a dayalı yeni bir antlaşmanın hizmetkarları olmaya yeterli kıldı. Yazılı yasa öldürür, Ruh ise yaşatır.” Bunun yaygın yorumu şudur: Kutsal Yazılar’ı harfi harfine alıp o yazılara, yazılardaki ruha tamamen itaat etme arzusu göstermeksizin itaat etmeye çalışırsanız, o zaman bu size yarardan çok zarar verir. Ferisiler bunun açık bir örneğiydi. Ondalıklarını ödeme konusunda son derece titizdiler, ama başkalarına merhamet ve sevgi göstermiyorlardı (Mat.23:23). Bu, ayetin geçerli bir uygulaması olmasına karşın yorumu değildir. 6’ncı ayetteki yazılı yasa Musa-nın Yasası’nı, Ruh da Tanrı’nın lütfunun müjdesini belirtir. Pavlus yazılı yasa öldürür derken, yasanın görevinden söz ediyor. Yasa, kuralları yerine getirme konusunda yetersiz kalanları mahkum eder. “Yasa sayesinde günahın bilincine varılır” (Rom.3:20). “Yasa Kitabı’nda yazılı olan her şeyi sürekli yerine getir-meyen herkes lanetlidir” (Gal.3:10). Tanrı, yasanın asla yaşam veren bir araç olmasını tasarlamadı. Aksine, yasa günah bilincinin getirilmesi ve günahın suç-lanması için tasarlandı. Burada Yeni Antlaşma Ruh olarak adlandırılır. Yeni Antlaşma, Eski Antlaşma’nın sembolleri ve gölgelerini ruhsal yönden tamamlayan bir yapı sergiler. Yasa’nın isteyip de yapamadığını şimdi müjde gerçekleştirir.
J.M. Davies bunu şöyle özetler:
Ölümle sonuçlanan “yasanın” hizmeti, Eski Antlaşma (On Emir) Musa’ya verilirken, Sina’da 3.000 kişinin öldürülmesiyle gösterilir (Çık.32:28). Ruh’un hizmeti ise, yaşam veren bir hizmettir. Pentikost gününde 3.000 kişinin kurtulmasıyla gösterilir.10
3:7 7’nci ve 8’inci ayetlerde iki antlaşma arasındaki tezatlardan oluşan örneklere devam edilir. Pavlus burada özellikle yasa veren yücelikle, müjdeye bağlı yüceliği karşılaştırır. Yücelik ve yüceltilmiş sözcükleri 3 ve 4’üncü bölümlerde on altı kez geçer. Eski Antlaşma ölümle sonuçlanan hizmet, yani taş üzerine harf harf kazılmış olan yasa olarak adlandırılır. Bu sadece On Emir’i belirtebilir. On Emir bu emirleri tutmayanları ölümle tehdit etti (Çık.19:13). Pavlus, yasanın verilmesinde yüceliğin olmadığını söylemiyor. Söylediği şey, kesinlikle bu değil! Tanrı Musa’ya Sina dağında On Emir’i verdiğinde Tanrı-nın varlığı ve gücü orada bulunuyordu (Çık.19). Musa Tanrı’yla konuşurken, Tanrı’nın görkeminin bir yansıması olarak Musa’nın yüzü parlamaya başladı. Öyle ki, İsrailoğulları Musa’nın yüzüne parlaklığından ötürü bakamıyor-lardı. Pavlus geçici olan parlaklık ya da yücelik gibi önemli sözcükleri de ekler. Bu, Musa’nın yüzündeki parlaklığın daimi olmadığı anlamındadır. Geçici bir yücelikti. Bunun ruhsal anlamı ise Eski Antlaşma’nın yüceliğinin de geçici olduğudur. Yasa’nın önemli bir işlevi vardı. Günahı açığa çıkarmak için verildi. Tanrı’nın kutsal isteklerinin bir göstergesiydi ve bu bakımdan da yücelik içindeydi. Ancak bu, Mesih’in gelişine kadar verilmişti. Çünkü her iman edenin aklanması için Mesih, Kutsal Yasa’nın sonudur (Rom.10:4). Yasa bir yansımaydı, oysa Mesih özdür. O, gelecek olan daha iyi şeylerin bir resmiydi ve bu şeyler gerçekliğini dünyanın Kurtarıcısı’nda buldu.
3:8 Eğer yazılı yasa böyle yüce bir özelliğe sahipse, Ruh’a dayalı hizmetin yüceliğinin daha da kesin olduğu anlaşılamaz mı? “Ruh’a dayalı hizmet” ifadesi müjdeyi belirtir. Tanrı’nın Ruhu müjdenin öğretilmesiyle işler ve ardından da kurtuluş müjdesini kabul edenler Tanrı’nın Ruhu’na hizmet ederler. “Ruh’a dayalı hizmetin yücelik içinde olacağı daha kesin değil mi?” cümlesinde “olacağı” ifadesi gelecek zamanı değil, kaçınılmaz sonu ifade eder. Bir olgu ya da durum varsa, bunu mutlaka başka bir olacak izler.
3:9 Burada Eski Antlaşma, mahkum eden hizmet olarak adlandırılır. Bu, Yasa’nın sonucuydu. Yasa bütün insanlara mahkumiyet getirdi, çünkü hiç kimse yazılı yasayı mükemmel bir biçimde yerine getiremiyordu. Yine de buna bağlı belirli bir yücelik vardı. O zaman için gerçek bir amacı ve geçerliliği vardı. Ama aklanmayı sağlayan hizmetin yüceliği çok daha fazladır. Hodge şöyle der: “Aklanmayı sağlayan hizmet, kişinin Yasa’nın mahkum etmesinden özgür kılınıp aklandığını gösteren hizmettir.”11 Müjdenin yüceliği, fiziksel görüşe değil, ruha hitap eden derin ve kalıcı niteliklerdir. Golgota’nın yüceliği Sina’nın yü-celiğini gölgede bırakır.
3:10 Bir anlamda yazılı yasa yüceltilmiş olmasına karşın, Yeni Antlaş-ma’yla karşılaştırıldığında hiçbir yüceliğinin olmadığı görülür. Bu ayet sert bir karşılaştırmayı ifade eder. İki antlaşma karşılaştırıldığında birinin diğerini göl-gede bıraktığını ve Yeni Antlaşma’nın Eski Antlaşma’dan üstün olduğunu söy-ler. A.T. Robertson bu konuda şu yorumu yapar: “Daha büyük yücelik daha kü-çük olanı donuklaştırır. Yeni Antlaşma’nın yüceliğinden ötürü Eski Antlaşma-nın yüceliği hiç yokmuş gibi görünür.”12
Denney ise, “Güneş tüm gücüyle parladığında, gökyüzünde başka hiçbir yücelik olmaz”13 yorumunu yapar.
3:11 Geçici olan yücelik içinde geldiyse, kalıcı olanın yüceliği çok daha büyüktür. Buradaki düşünce, yüceliğin, yasanın verilmesine eşlik ettiği ve aynı yüceliğin Yeni Antlaşma’nın da esasını oluşturduğudur. Eski Antlaşma verildiğinde yücelik vardı, ama Tanrı’nın lütfunun müjdesi yüceliğin kendisidir.
Bu ayet aynı zamanda yasanın geçici özelliğiyle müjdenin kalıcı özelliğini karşılaştırır. Geçici olan yalnızca On Emir’i belirtebilir. “Ölümle sonuçlanan hizmet, yani taş üzerine harf harf kazılmış olan yasa” (7.ayet). Bundan dolayı bu ayet, On Emir’in dışında yasanın geçerliliğinin kalmadığını söyleyen Yedinci Gün Adventistleri’nin iddialarını çürütür.
3:12 Pavlus’un burada ifade ettiği ümit, müjdenin yüceliğinin asla solmayacağı ya da donuklaşmayacağına dair kesin bir inançtır. Bu kesin güvenden dolayı, Pavlus bu sözü büyük bir cesaretle bildirir. Saklayacak hiçbir şeyi yoktu. Hiçbir şeyin üstünü örtmeye gerek duymadı. Bugün dünyadaki birçok dinde sözde gizemler vardır. O inancı yeni kabul edenler bu derin sırları öğrenmelidirler. Bu dinlerde bir kuraldan diğerine geçerler. Ancak müjdede durum böyle değildir. Her şey belli ve açıktır. Müjde kurtuluş, Üçlü Birlik, cennet ve cehennem gibi konularda net bir biçimde güvence vererek konuşur.
3:13 “Yüzündeki parlaklığın giderek söndüğünü İsrailoğulları görmesin diye yüzünü peçeyle örten Musa gibi değiliz.” 13’üncü ayetle ilgili ön olaylar Mısır’dan Çıkış 34:29-35’de bulunur. Orada Musa’nın Sina dağından indiğinde –ki dağda Rab’le söyleşmişti– yüzünün parladığını bilmediğini öğreniriz. İsrailoğulları ona yüzündeki yücelikten ötürü yaklaşmaktan korktular. Ancak Musa onlara yaklaşmaları için işaret etti ve onlar da yaklaştılar. O zaman o da onlara Rab’bin kendisine vermiş olduğu emirleri verdi. Mısır’dan Çıkış 34:33’de şu sözleri okuruz: “Konuşmasını bitirdikten sonra yüzüne bir peçe taktı.” 2.Korintliler 3:13’de elçi, Musa’nın bunu neden yaptığını açıklar. Yüzündeki parlaklığın giderek söndüğünü İsrailoğulları görmesin diye yüzünü peçeyle örttü. Yüzündeki parlaklık ya da yücelik geçici bir yücelikti. Başka bir deyişle, Tanrı’nın ona vermiş olduğu yasanın geçici bir yüceliği vardı. O zaman bile bu geçiciydi ve Musa onların, parlaklığın söndüğünü görmelerini istemedi. Musa yüceliğin kendisini değil, bu yüceliğin geçiciliğini saklamak istedi. F.W. Grant bunu çok güzel bir biçimde dile getirir: “Musa’nın yüzündeki parlaklık, başka Biri’nin yüzünün parlaklığına dönüşmeliydi.”14 Bu, Rab İsa Mesih’in gelişiyle gerçekleşti. Sonucu ise şudur: Yeni Antlaşma’ya dayalı hizmetin yüzünü saklamasına gerek yoktur. Müjdenin yüceliği asla sönmeyecek ve solmayacaktır.
3:14 “İsrailoğulları’nın zihinleri körelmişti.” İsrailoğulları Musa’nın dav-ranışının gerçek önemini anlamadılar. Yüzyıllardan beri Yahudi halkının da yaptığı budur. Pavlus bunları yazdığı zaman bile, onlar hâlâ yasaya kurtuluşun aracı olarak yapışıyorlar ve Rab İsa Mesih’i kabul etmiyorlardı.
Bugün bile Eski Antlaşma’yı okudukları zaman zihinleri aynı peçeyle örtülü kalıyor. Başka bir deyişle, elçi bu sözleri yazdığı zaman Eski Antlaşma’yı okuyan Yahudiler, Musa’nın peçenin altında onların atalarından sakladığı sırrı meydana çıkaramadılar. Yasanın yüceliğinin geçici olduğunu ve yasanın Rab İsa Mesih’te tamamlanmış olduğunu kavramadılar.
Çünkü bu peçe yalnız Mesih aracılığıyla kalkar. Buradaki peçe sözcüğü italik harflerle yazılıdır (çevirmenler öyle istemişlerdir) ve bazıları bunun peçe değil, Mesih’te geçerliliğini yitiren Eski Antlaşma olduğunu ileri sürerler. Biri Mesih’i kabul ettiği zaman, Eski Antlaşma’yı anlama konusundaki zorluğun yok olduğunu ifade eder. Hodge bunu çok iyi bir şekilde açıklar:
Eski Antlaşma yazıları, yalnızca Mesih’in gelişini önceden bildiren vahiy olarak anlaşılır. Mesih bilgisi, Eski Antlaşma’daki peçeyi kaldırır.15
3:15 Bu ayette durum biraz değişir. Peçe, Eski Antlaşma örneğinde Musa-nın yüzünde iken, şimdi Yahudi halkının yüreğini örtüyor. Doğruluğu hâlâ eylem ilkesiyle elde etmeye çalışıyorlar. Bu işin Golgota’daki çarmıhta Kurta-rıcı tarafından bitirilmiş olduğunu hiç anlamıyorlar. Yasanın kendilerini tama-men mahkum ettiğini anlamak istemiyorlar. Rab’bin kollarına merhamet ve lü-tuf için atılma gereği duymayarak, kurtuluşu kendi çabalarıyla kazanmaya çalı-şıyorlar.
3:16 16’ncı ayette, bir Yahudi’nin yüreğinin ya da bir halk olarak İsrail’in işaret edildiği düşünülebilir. Kim Rab’be döner ve İsa’yı Mesih olarak kabul ederse, o zaman peçe kaldırılır. Yani belirsizlik ortadan kalkar ve gerçek ortaya çıkar: Yasa’nın simgelediği ve resmettiği olayların, Tanrı’nın sevgili Oğlu’nda, İsrali’in Mesih’inde gerçekleştiğini görür. Eğer burada İsrail halkı belirtiliyorsa, o zaman bu ayet Romalılar 11:25, 26, 32’de önceden bildirildiği gibi İsrail halkının inanan bir bölümünün Rab’be döneceği güne –ki bu gelecektedir– işaret eder.
3:17 Pavlus Mesih’in Eski Antlaşma’nın anahtarı olduğunu vurguluyor. Burada bu gerçeği “Rab Ruh’tur” diyerek bir kez daha vurguluyor. Birçok çeviri, Ruh sözcüğünün baş harfini büyük yazar ve bu da Kutsal Ruh olarak yorumlanır. Ancak buradaki içerik, “İsa’ya tanıklık, peygamberlik ruhunun özüdür” (Va.19:10) gibi, Rab’bin Eski Antlaşma’nın ruhu olduğunu beyan eder. Eski Antlaşma’nın tüm kişilikleri ve öngörülen olayları Mesih’te gerçekleşir. Rab’bin Ruhu16 neredeyse orada özgürlük vardır ifadesi, İsa Mesih’in Rab ya da Yehova olarak kabul edildiği her yerde özgürlük vardır anlamındadır. Bu, yasanın tutsaklığından özgürlük, Kutsal Yazılar’ı okurken ortaya çıkan belirsizlikten özgürlük ve O’nun yüzüne, perde olmadan bakma özgürlüğü anlamındadır.
3:18 Eski Antlaşma’da Rab’bin yüceliğini görmek için sadece Musa’ya izin verilmişti. Yeni Antlaşma’da ise hepimiz Rab’bin yüceliğini görme ayrıcalığına sahibiz. Musa’nın yüzü Rab’le konuştuktan sonra peçeyle örtülmeliydi, ama biz peçesiz bir yüze sahip olabiliriz. Günahımızı itiraf edip bıraktığımızda, Tanrı’ya ve kendimize karşı dürüst olduğumuzda peçesiz bir yüzle dolaşabiliriz. Hindistan’da Rab’be hizmet etmiş tecrübeli biri şöyle demiştir: “Günah peçesini, rol yapmayı, maske takmayı, uzlaşmak için her şeyi denemeyi, yanlış değerlendirmeleri, ‘hem evet hem hayır’ları bırakmalıyız.”
Bir sonraki adımsa Rab’bin yüceliğini görmek ya da yansıtmaktır. Yansıtan, Tanrı’nın sözüdür. Kutsal Kitap’a baktığımızda, Rab İsa’nın tüm görkemiyle göründüğünü fark ederiz. Onu henüz yüz yüze değil, Tanrı’nın sözündeki yansımasıyla görürüz.
Gördüğümüz şeyin, Rab’bin yüceliği olduğuna dikkat edin. Pavlus burada İsa’nın yeryüzünde insan olarak ahlaksal güzelliğini değil, O’nun şimdiki yüceliğini, Tanrı’nın sağında yüceltilişini düşünüyor.
Denny Mesih’in yüceliğini şöyle ifade eder:
Mesih, Baba’nın tahtını paylaşıyor: Kilisenin Başı, tanrısal lütfun doluluğunun sahibi ve bağışlayıcısı, dünyanın gelecek Yargıcı, tüm kötü güçlerin fatihi, kendisine inananlar için duacı olan, kısacası krallığına ait tüm haşmeti taşıyandır.17
Bizler dirilen, göğe çıkan ve yüceltilen Rab İsa Mesih’in yüceliğiyle meşgul olurken, O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. İşte inanlının kutsallığının sırrı buradadır: İnsan, Mesih’le meşgul olacağına, kendisiyle meşgul olursa, bu sadece yenilgiyle sonuçlanır. Başka şeylerle meşgul olmak düş kırıklığı yaratır. Rab’bin yüceliğiyle meşgul olduğumuzda, daha çok O’nun gibi oluruz.
Bu harika değişim süreci, yücelikten yüceliğe, yani yüceliğin bir derecesinden diğerine geçişle olur. Anında değişim başka bir meseledir. İnanlı yaşamında O’nun benzerliğini bir anda yeniden oluşturacak hiçbir deneyim yoktur. Bu bir kriz değil, süreçtir. Yasanın solan yüceliği gibi değil, devamlı artan bir yüceliktir.
Bu harika sürecin gücü, Tanrı’nın Kutsal Ruhu’dur. Rab’bin yüceliğine bakarken, O’nu incelerken, O’nu düşünürken, hayranlıkla O’nu seyrederken, Ruh olan Rab, Mesih’e benzeyiş mucizesini yaşamlarımızda gerçekleştirir.
Darby İstefanos’un Rab’be bakarken nasıl değiştirildiğini şöyle dile getirir:
Bunu, İstefanos taşlanırken gözlerini göğe dikip Baba Tanrı’nın ve İsa’nın yüceliğine bakışında görürüz. Mesih, “Baba, onları bağışla, çünkü ne yaptıkların bilmiyorlar” demişti. Tanrı’nın yüceliğindeki İsa’nın görünümü İstefanos’un, “Ya Rab, bu günahı onlara yükleme” diye dua etmesini sağlar. Mesih çarmıhta, “Baba, ruhumu senin ellerine bırakıyorum” der. İstefanos ise, “Rab İsa, ruhumu al” der. O, Mesih’e benzer olmak üzere değiştirilir.18
Yeni Antlaşma’nın yüceliğini bir düşünün. Eski Antlaşma’da tek bir adamın yüzünde yücelik varken bugün bu, Mesih’in çarmıhta akıttığı kana karşılık Tan-rı’nın her çocuğunun aldığı ayrıcalıktır. Tanrı’nın yüceliğini sadece yüzümüzde yansıtmak yerine, Yeni Antlaşma’da hepimiz yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor. Musa’nın yüzü yüceliği yansıtırken, bizim yüzümüz içimizde bulunan yüceliği yayar.
Böylece Pavlus, mistik ve ruhsal derinliği olan Yeni Antlaşma yorumunu ve bunun Eski Antlaşma’yla kıyaslanmasını sona erdirir.
Dostları ilə paylaş: |