Rıdvan Biatine Dair Cevap
Üçüncü olarak; sahabenin Rıdvan ağacı altında Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e biat etmiş olduğu için övülmeye layık olduğunu, mezkur ayet gereğince kınanamayacağını söylediniz. Araştırmacı alimler bu konuda bir takım cevaplar zikretmişlerdir; ki söz konusu ayet, sadece o özel biat olayı ile ilgilidir; ömürlerinin sonuna kadar söz konusu olan bir ebedi rızayet değildir.
Zira bildiğiniz gibi Hudeybiyye’de yapılan bu biatte ümmetten sadece 1500 kişi vardı. Nitekim bunlardan bazıları da nifak ayetlerine muhatap olmuş ve Allah-u Teala onlara ebedi cehennem ateşini vaad etmiştir.
Acaba Allah Resulünün razı olduğu kimselerden bir kısmının cehennemde, bir kısmının da cennette olması mümkün müdür?
O halde anlaşıldığı üzere Allah-u Teala’nın rızayeti sadece o biatle ilgili değildir; halis iman ve salih amelle bağlantılıdır. Yani tevhide ve nübüvvete kalben inanarak biat edenler, Allah-u Teala’nın rızayetine nail olmuş ve ebedi cenneti kazanmışlardır.
Ama bilindiği gibi imanları yokken biat edenler veya imanları olup da biat etmeyenler, Allah-u Teala’nın gazabına uğrayıp cehennemi hak etmişlerdir.
O halde bu biat tek başına Allah-u Teala’nın rızayeti için yeterli değildir. Cehenneme vaad edilenlerin o günde iman sahibi olmadıkları anlaşılmaktadır. Hiçbir Müslümanın inkar edemeyeceği bir gerçek de şu ki, sahabenin yaptığı güzel ameller övgüye layıktır. Nitekim iyi amel kimden baş gösterirse övgüye layıktır; elbette bu övgü, ondan kötü bir amel görülmediği sürecedir. Ama mü’min, hatta sahabe bile olsa, kötü amel işlediği takdirde eleştiri ve kınanmaya tabi tutulur.
Şiiler sahabenin iyi amellerini sürekli rivayet etmekte ve övmekteler. Onlardan eleştiri yapanlar bile, sahabenin iyi amellerini de kabul etmekteler. Örneğin: Onların Rıdvan biati, Resulullah (s.a.a)’le hicret, O Hazrete kucak açmak, (fetihlerin Hz. Ali vasıtasıyla gerçekleşmiş olmasına rağmen) savaşlara katılmak vb. birçok güzel amellerini övmüşlerinin yanı sıra, onların çirkin ve kötü amellerini de dile getirerek eleştirmişlerdir.
Hafız: Resulullah (s.a.a)’in ashabından kötü amellerin baş gösterdiğini söylemeniz çok ilginçtir. Halbuki bilindiği gibi Resulullah (s.a.a) onları tek tek bu ümmetin hidayetçisi ve önderi kılmıştır. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmaktadır:
“Şüphesiz ashabım yıldızlar gibidir; hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.”
Bu kesinlikle sadece sizin görüşünüzdür; biz tek görüşü kabul edemeyiz.
Davetçi: Kendinize öyle bir hadis delil getirdiniz ki, onu getirmekle beni büyük bir taşlığa attınız; inciyi onların arasından dışarı çıkarmak büyük bir iftihardır. Dolayısıyla mezkur hadis hakkında kısa da olsa söz etmek zorundayım. Sonra da size gereken cevabı vermeye çalışacağım. Elbette biz bu hadisin senedini tartışmayacağız. Zira bu bizi konumuzdan uzaklaştırır. Sadece hadisinin medlulü (delalet ettiği anlam) hakkında bahsedeceğim.
Bilindiği gibi Resulullah (s.a.a)’i ziyaret eden veya O’ndan hadis kaydedenlere sahabe ve ashap denmektedir. Bunda Muhacir, Ensar ve diğerleri arasında bir fark yoktur.
Yaptığınız en büyük yanlışlık, sahip olduğunuz hüsn-ü zanla bütün ashabın her türlü noksanlıktan ve ayıplardan münezzeh olduğunu saymanızdır. Halbuki bilindiği gibi Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in ashabından iyi ve kötü olanlar vardır. Resulullah (s.a.a) da onların iyi ve kötü hallerinden haberdardı. Bunun en büyük delili de “Munafikun”, “Tevbe” ve “Ahzab” surelerinde münafık ve fasıkları eleştiren ayetlerdir. Nitekim büyük ve değerli alimleriniz de kendi muteber kitaplarında onların ayıp ve kusurlarını nakletmişlerdir. Örneğin: Büyük alimlerinizden olan Hişam bin Muhammed Sayib-i Kelbi sahabenin ayıp ve kusurları hakkında özel bir kitap yazmıştır. Allah-u Teala’nın Kur’ân’da ve Resulullah (s.a.a)’in konuşmalarında kınadığı ve ateş vaad etmiş olduğu insanlar, zahirde Müslüman, ama batında fasık ve fasit insanlardı. Hepsi de Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in ashabı arasındaydı. O halde onların hepsine iyi gözle bakamayız. Dolayısıyla onlardan her birine tabi olmakla da kurtuluşa eremeyiz.
Acaba “Akabe” olayında Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i öldürmek isteyen zahiri iyi insanlar, ashabın münafık olanları değil miydi?
Hafız: Akabe olayını bazı alimlerimiz, Şia’nın uydurması olarak biliyorlar. Dolayısıyla doğruluğu malum değildir.
Davetçi: Çok ayıp ettiniz, Harici ve Nasibilerin görüşlerini kendinize senet yaptınız. Zira bu olay, bizzat alimlerinizin de kabul etmiş olduğu çok meşhur ve açık bir olaydır. Örneğin: Büyük alimlerinizden olan Hafız Ebu Bekir Ahmed bin Hüseyin-i Beyhaki eş-Şafii’nin “Delail’un- Nubuvve” kitabına müracaat ediniz. Beyhaki “Batn-i Akabe” olayını, senet ve ravi zincirleriyle birlikte zikretmiştir. İmam Ahmed bin Hanbel “Müsned”in 5. cildinin sonunda Ebu Tufeyl’den ve İbn-i Ebi’l- Hadid ise Nehc’ül- Belağa Şerhi’nde bunu kaydetmişlerdir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in o gece ashabdan bir gruba lanet etmesi olayı meşhur bir olaydır.
Akabe Olayı ve Peygamber-i Ekrem’e Sûikast
Nevvab: Lütfen “Akabe” olayının ne olduğunu ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i öldürmek isteyenlerin kimler olduğunu beyan ediniz.
Davetçi: Her iki mezhebin alimlerinin yazmış olduğuna göre “Tebuk” savaşından dönünce, münafıklardan 14 kişi Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i öldürmeyi kararlaştırdılar. Dağın eteğinde sadece bir kişinin geçebileceği kadar dar bir geçit olan “Batn-i Akabe”den geçince aldıkları kararı uygulamak istediler. Cebrail olayı Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e haber verdi. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Huzeyfe’yi dağın eteğine gönderdi. Huzeyfe orada saklanarak, münafıklar gelince onların konuşmalarını duyup hepsini tanıdı. Onlardan 7 kişi Beni Ümeyye’dendi. Huzeyfe geri dönerek onları Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e tanıttı. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bu sırrı gizli tut, Allah-u Teala bizi koruyacaktır.”
Peygamber-i Ekrem (s.a.a) gecenin başında ordunun önünden hareket ediyordu. Ammar Hazretin devesinin yularından çekiyor, Huzeyfe ise arkadan sürüyordu. Dar geçide geldiklerinde münafıklar kumla doldurdukları bakraçlarını (veya yağla dolu şişeleri), haykırarak Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in devesinin önüne fırlattılar. Münafıklar Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in devesini ürküterek onu uçuruma yuvarlatmak istiyorlardı. Ama bilindiği gibi Allah-u Teala Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i korudu. Münafıklar da kaçarak orduya katılıp kendilerini gizlediler.
Bunlar ashaptan değiller miydi? Öyleyse onların bu ameli iyi ve onlara uymak hidayet yolu muydu? Şimdi sadece Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i görenleri ve O’ndan hadis rivayet edenleri ashap saymak, onların her türlü kötülüklerini görmezlikten gelmek, cennet ehli olduklarına inanmak, sadece kendilerini değil kendilerine uyanları bile kurtuluş ehli bilmek, doğru bir iyimserlik olabilir mi?
Dostları ilə paylaş: |