Peşaver geceleri


Hz. Ali (a.s) Ka’be’de Doğmuştur



Yüklə 3,04 Mb.
səhifə153/185
tarix27.05.2018
ölçüsü3,04 Mb.
#51853
1   ...   149   150   151   152   153   154   155   156   ...   185

Hz. Ali (a.s) Ka’be’de Doğmuştur


Hz. Ali (a.s)’ın diğer seçkin bir özelliği de doğduğu mekandır. Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar hiçbir peygamber ve vasileri bu büyük özelliğe sahip olamamıştır.

Hz. Ali (a.s) soy açısından ve yaratılışındaki nuraniyet açısından seçkin olduğu gibi, doğduğu yer açısından da seçkindir; O bu konuda da tektir. Hz. Ali (a.s) Ka’be’de doğmuştur.

İsa bin Meryem doğumu esnasında gaybi bir ses Meryem’i camiden dışarı çıkardı. Bu ses şöyle diyordu: “Evden (Beyt’ul- Mukaddes’den) dışarı çık, bu ev ibadet yeridir, doğum yeri değil.”

Ama Hz. Ali (a.s)’ın doğumu yaklaştığında annesi Esed kızı Fatıma Ka’beye çağrılmıştır. Hem de tesadüfen camide olan ve bir anda doğum yapan bir kadın gibi değil, resmen onu Ka’be’nin içine götürdüler. Ama bazı cahil kimseler, Fatıma’nın camide olduğunu, aniden sancılandığını ve çıkamadığı için orada doğum yaptığını zannediyorlar.

Halbuki öyle değildir. Esed kızı Fatıma doğum yapacağı ay, Mescid’ul- Haram’a gitmiş orada sancılanmış ve Kabe’nin etrafında Allah-u Teala’ya doğumu kolay olması için dua etmiştir. Aniden Kabe’nin duvarı (o zamanlar Mescid’ul- Haram’ın ortasındaydı yer düzeyinde olan kapısı her zaman kapalıydı, sadece özel mevsimlerde açılıyordu.) yarıldı veya kapalı kapısı açıldı (rivayetlerde her ikisi geçmektedir) bir ses duyuldu; “Ey Fatıma Kabe’ye gir!” Etrafta olan halkın gözleri önünde Fatıma Kabe’ye girdi, kapı veya duvar ilk haline döndü, herkes şaşırdı, orada hazır bulunan Abbas olayı görünce hemen Ebu Talib’e haber verdi. Kabe’nin anahtarı yanında bulunan Ebu Talib (r.a), hemen geldi ve ne yaptılarsa da bir türlü kapıyı açamadılar.

Fatıma tam üç gün, zahiren hiçbir yemek ve bakıcı olmaksızın Kabe’de kaldı. Bütün Mekke’de o konuşuluyordu. Üçüncü gün girdiği yerden geri çıktı. Halk Fatıma’nın kucağında nur topu gibi bir çocuğu olduğunu gördüler.



Esedullah vücuda geldi,

Perdenin arkasında var olan geldi.

Hz. Ali (a.s) işte böylece Kabe’de doğma şerafetine sahip oldu; hem de annesi özel bir davetle davet edilmişti. Bu olay Şii ve Sünni her iki tarafın da ittifak etmiş olduğu bir konudur. Hiç kimse böyle bir üstünlüğe sahip olamamıştır. Nitekim Hakim Müstedrek’de ve İbn-i Sabbağ Maliki Fusul’ul- Muhimme 1. fasıl s. 14’de şöyle diyorlar: “Hz. Ali’den önce hiç kimse Kabe’de doğmamıştır. Allah-u Teala O’nu yüceltmek, mertebesini yükseltmek ve ikram olsun diye sadece O’na bu şerafeti vermiştir.

Bu konuda Hz. Ali (a.s)’ın şerafetini artıran diğer bir özellik de, adının gayb aleminden seçilmesidir.



Şeyh: İlginç şeyler beyan ediyorsunuz. Ebu Talib, Peygamber miydi ki ona; “Çocuğunun adını Ali koy” diye vahiy olsun. Bu Şiilerin O’na karşı sevgisinden uydurdukları bir şeydir. Yoksa bunun başka bir yolu yoktur. Anne babası kendi özgür iradeleriyle adını “Ali” koymuştur, unun gayb alemiyle bir irtibatı yoktur.

Davetçi: Benim sözümde sizi şaşırtacak hiçbir garip yön yoktur; zira bütün semavi kitaplarda “Muhammed” ve “Ali” (aleyhumes selam)’ın adı, Peygamber ve İmam olarak zikredilmiştir. “Muhammed” ve “Ali” ismini, Allah-u Teala yaratılıştan binlerce yıl önce seçmiştir. Bütün göklerde, cennet kapılarında ve arşta kaydedilmiştir. Bunun Ebu Talib (r.a)’in zamanına mahsus olması söz konusu değildir.

Şeyh: Sizin bu sözünüz guluv (aşırılık) değil midir? Siz Hz. Ali’yi (k.v) yaratılıştan önce melekut aleminde Peygamber (s.a.a) ile birlikte zikretmekle aşırı gidiyorsunuz. Halbuki Peygamber (s.a.a)’in adı da varlığı gibi her şeyden üstündür ve eşi yoktur. Alimlerinizin bu fetvası yüzünden ezanda da Peygamber’in adının hemen ardından Ali’nin adı zikredilmektedir.

Davetçi: (Gülerek) Beyler bu sözlerimin guluvla ilgisi yok. O’nun adını melekut alemine ben yazdırmadım, bana isnat etmeyin, Allah-u Teala O’nun adını Peygamber (s.a.a)’in adıyla birlikte kaydetmiştir. Nitekim kendi muteber kitaplarınızda bu konuda birçok hadis vardır.

Şeyh: Siz daha da guluv ederek Ali (a.s)’ın adını Allah’ın adıyla zikrettiniz, lütfen sözünü ettiğiniz rivayetlerden örnek veriniz.

Arş-ı A’lada, Allah ve Peygamber’in Adlarının

Ardından Ali’nin Adı Yazılmıştır


Davetçi: Taberi Tefsir-i Kebir’de, İbn-i Asakir Tarih’te, Muhammed bin Yusuf Kifayet’ut- Talib’in 62. Babında, Hafız Ebu Naim Hilyet’ul- Evliya’da, Şeyh Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde s. 238’de (56. babın zımnında 52. hadis) Taberi’den naklen müsned olarak farklı tabirlerle Ebu Hureyre’nin Peygamber (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu kaydetmişlerdir:

“Arşın sütununa;La ilahe illallah vahdehu lâ şerike leh ve Muhammed’un Abdî ve rasulî, eyyettuhu bi-Ali’yyibn-i Ebi Talibyazılmıştır.” 194

Celaluddin Suyuti Hesais’ul- Kubra c. 1, s. 10’da ve Dürr’ul- Mensur İsra suresinin başında İbn-i Adiy ve İbn-i Asakir’den naklen Enes bin Malik’den Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu kaydetmişlerdir: “Mirac gecesi arşın sütununda şöyle yazıldığını gördüm: “La ilahe illallah Muhammed’un Rasulullah, eyyedtuhu bi-Aliyyin” 195

Yenabi’ul- Mevedde s. 207’de, Zehair’ul- Ukba’dan naklen Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:

Mirac gecesi yüksek melekut alemine varınca, arşın sağ sütununa baktım, orada şöyle yazılıydı: “Muhammed Allah’ın Resulüdür, onu Ali ile teyit ve O’na Ali ile yardım ettim.”



Yenabi’ul- Mevedde s. 234 (19. hadis)’de İmam’ul- Harem’in Kitab’us- Seb’in kitabından naklen (o da İbn-i Meğazili’nin Menakıb’inden naklen), Mir Seyyid Ali Hemedani Meveddet’ul- Kurbanın 6. Mevedde’sinde (iki hadis), Hatip Harezmi Menakıb’da, İbn-i Şirveyh Firdevs’de, İbn-i Meğazili Menakıb’da, Cabir bin Abdullah’ın Peygamber (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu kaydetmişlerdir:

Cennetin kapısında şöyle yazılmıştır: La ilahe illallah, Muhammed’un Resulullah, Aliyyun veliyyullah, ehu Resulullah kable en yahluke’s- Semavati ve’l- arzi bi-elfey amin196

Şimdi aklıma başka bir güzel hadis geldi; Mir Seyyid Ali Meveddet’ul- Kurba’nın 8. Mevedde’sinde Peygamber (s.a.a)’in Ali (a.s)’a şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:

Dört yerde senin adını da kendi adımın yanında gördüm:



1- Miraç gecesi, Beyt’ul- Mukaddes’e varınca orada şöyle yazıldığını gördüm: “La ilahe illâllah Muhammed Resulullah (s.a.a) eyyedtuhu bi-Aliyyin vezirihi.” 197

2- Sidret’ul- Müntaha’ya varınca da orada şöyle kaydedildiğini gördüm: “İnni enellah la ilahe illa ene vahdi ve Muhammed’un safveti min halki eyyedtuhu bi-Aliyyin vezirihi ve nesartuhu bihi.” 198

3- Rabb’ul- aleminin arşına varınca sütunlarına şöyle yazıldığını gördüm: “İnni enellah, la ilahe illa ene, Muhammed’un habibi min halki, eyyedtuhu bi-Aliyyin vezirihi ve nesartuhu bihi.” 199

4- Cennete varınca cennetin kapısında da şöyle yazıldığını gördüm: “İnni enellah, la ilahe illa ene, Muhammed’un habibi min halki, eyyedtuhu bi-Aliyyin vezirihi ve nesartuhu bihi.” 200

İmam Salebi Keşf’ul- Beyan tefsirinde, Şeyh Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’nin 23. babında (Ebu Naim İsfahani’den naklen), Muhammed bin Cerir Tefsir’inde, İbn-i Asakir kendi Tarih’inde İbn-i Abbas ve Ebu Hureyre’den naklen “O seni yardımıyla destekleyecektir...”201 ayetinin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu rivayet ederek Resulullah (s.a.a)’in de şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

Arşa şöyle yazıldığını gördüm: “La ilahe illallah vahdehu la şerike leh Muhammed’un abdi ve resulî, eyyettuhu ve nesartuhu bi-Ali’yyibn-i Ebi Talib.” 202

Ayrıca Şifa ve Menakıb kitaplarında bu tür başka hadisler de rivayet edilmektedir. Böylece bilin ki “Muhammed” ve “Ali” isimlerinin onlara verilmesi, bizimle bir ilgisi yoktur; O’nların isimleri bizzat Allah-u Teala tarafından seçilmiştir.

Sa’lebi Keşf’ul- Beyan tefsirinde, Şeyh Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’nin 24. babında (İbn-i Meğazili’den naklen); “Adem Rabbinden bir takım kelimeler aldı da tövbe etti. Şüphesiz Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.”203 ayetinin tefsirinde Said bin Cubeyr ve İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet etmekteler: Peygamber (s.a.a)’e; “Adem’in aldığı ve tövbesinin kabulüne neden olan kelimeler nelerdi? diye sorduklarında şöyle buyurdular:

Allah’tan Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in hakkı için bağışlanmasını istedi, Allah-u Teala da tövbesini kabul edip onu bağışladı.”

Zannedersem Şia alimlerinin nezdinde mütevatir olan, kendi büyük alimlerinizin kitaplarında da yer alan bunca hadis, birinci sorunuz için yeterlidir.

Ama Ebu Talib (r.a)’in peygamberliği ve vahyin ona nüzulü konusunda da yine yanlış düşünüyorsunuz. Zira bildiğiniz gibi vahiy ve ilham için bir takım derece ve mertebeler vardır, şimdi onları beyan edecek imkanımız yoktur. Ayrıca bu mertebeler nübüvvet makamına özgü bir şey de değildir. Lügat açısından vahiy, bir ferdin diğerlerinden gizlice ve hızlıca özel bir şekilde bilinçlenmesi olayıdır. Birçok insan ve hayvan vahiy ve içgüdüsel ilhamlara mazhar olmuştur. Örneğin bal arısı, Musa’nın annesi ve diğerleri.

Bal arısı peygamber olmadığı halde Allah-u Teala ona vahy etmiştir. Nitekim Nahl suresi 68. ayette şöyle buyurmaktadır:

Rabbin balarısına: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendilerine evler edin” diye vahy etti...”

Hakeza Hz. Musa’nın annesi hakkında da peygamber olmadığı halde Kasas suresi 7. ayette şöyle buyuruyor:

Musa’nın anasına: “Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma; çünkü biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız” diye vahiy ettik.”

Ayrıca Allah-u Teala’nın insana yol göstericiliği de sadece vahiy yoluyla değildir; bazen bir sesle de kullarına yol göstermektedir. Nitekim bu iş defalarca tekrarlanmış ve Kur’ân’da da yer almıştır. Örneğin: Meryem suresi 24. ayette ise şöyle buyurmaktadır:

Aşağısından (bir ses) ona şöyle seslendi: “Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirdi...”

O halde Allah-u Teala bazen vahiy ve bazen de bir sesle, peygamber olmadığı halde insana ve hatta hayvanlara yol göstermektedir. İşte bu esas üzere Ebu Talib’e de çocuğunun adının konulmasında kılavuzluk etmiştir. Buna rağmen hiç kimse Ebu Talib (r.a)’in peygamber olduğunu söylememiş, vahye muhatap olduğunu da iddia etmemiştir. Semavi bir ses veya yeni doğan çocuğunun isminin yazıldığı bir levha nüzulü sayesinde kılavuzluk edilmiştir. Nitekim kendi büyük alimleriniz de muteber kitaplarında bunu zikretmişlerdir.

Şeyh: Nerede bizim alimlerimiz böyle bir şeyi yazmıştır?


Yüklə 3,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   149   150   151   152   153   154   155   156   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin