Ömer’in Hz. Peygamber Zamanında Teyemmüm Hakkında Yanılması, Hilafeti Döneminde ise Yanlış Hüküm Vermesi
Davetçi: Ömer’in yüzden fazla yanlışı kaydedilmiştir. Ama şu anda aklıma geldiği kadarıyla vakti de göz önünde bulundurarak onlardan sadece birini arz etmek istiyorum.
Müslim bin Haccac Sahih’in Teyemmüm babında, Hamidi Cem Beyne’s Sahihayn’de, Ahmed bin Hanbel Müsned c. 4, s. 265 ve 319’da, Beyhaki Sünen, c. 1, s. 209’da, Ebu Davud Sünen, c. 1, s. 53’de, İbn-i Mace Sünen, c. 1, s 201’de, imam Nesai Sünen, c. 1, s 59-61’de ve diğer alimleriniz de kendi kitaplarında farklı yollar ve tabirlerle şöyle rivayet etmişlerdir:
“Ömer’in hilafeti zamanında adamın biri gelerek ona şöyle dedi: “Ben cünüp oldum, su da bulamadım, ne yapacağımı bilemiyorum.” Ömer ona şöyle dedi: “Su bulamadıkça namaz kılma, su bulunca guslet.” Orada bulunan Ammar bin Yasir şöyle dedi: “Ey Ömer, unutmuşa benziyorsun, seferlerin birinde ben ve sen gusletmek istedik. Su olmayınca sen namaz kılmadın, ben de teyemmüm için bütün bedenimi toprağa sürmem gerektiğini düşündüğümden yerlerde yuvarlandım ve namaz kıldım. Peygamber (s.a.a)’in yanına varınca Peygamber (s.a.a) güldü ve şöyle buyurdu:
“Teyemmümde iki elini birlikte toprağa vurman, her ikisini birlikte alnına sürmen, sonra sol elinin içini sağ elinin üstüne, sonra da sağ elinin içini sol elinin üstüne meshetmen yeterlidir.”
O halde neden; “Namaz kılma” diyorsun? Ömer’in verebileceği bir cevap olmadığı için “Ey Ammar, Allah’tan kork.” dedi.
Ammar; “Bu hadisi rivayet etmeme izin verir misin?” diye sordu. Ömer de; “İstediğini yap” diye cevap verdi.
Beyler, eğer muteber kitaplarınızda yer alan bu hadis üzerinde iyice bir düşünecek olursanız, o öğretmenin yersiz olarak Ömer’in sahabenin en büyük fakihi olduğunu söylemiş olduğunu siz de anlarsınız.
Nasıl olur da gece gündüz vatanında ve seferde Peygamber (s.a.a) ile olan ve Peygamber (s.a.a)’den su bulunmadığı takdirde teyemmüm etmesi gerektiğini duyan, ayrıca da “Su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm ediniz.” ayetini okuyan bir fakih, nasıl olur da Müslüman birine yanlış hüküm verebilir ve; “Eğer su bulamazsan namaz kılma” diyebilir? Halbuki Kur’ân su bulunmadığı takdirde temiz toprağa teyemmüm edilmesini emretmektedir.
Ayrıca teyemmüm meselesi de abdest ve gusül gibi sıradan insanların bile bildiği bir hükümdür. Peygamber (s.a.a)’in sahabesi ve halifesi olan birinin, bunları başkasına öğretmesi için kendisinin de mutlaka bilmesi gerekir.
Ömer’in kasıtlı olarak hükmü yanlış söylediğini ve dini tahrif etmek istediğini söyleyemiyorum Ama meseleleri kavramada ve hükümleri ezberlemede zayıf hafızalı biri olabilir. Nitekim bu yüzden bizzat kendi alimlerinizin yazmış olduğuna göre büyük alim olan sahabe Abdullah bin Mesud’a; “Yanımdan ayrılma, bana soru sorduklarında sen cevap ver.” demiştir. Şimdi siz beyler, böylesine meseleleri bilmede yüzeysel olan birisiyle, ahkamın bütün teferruatını en ince detaylarına kadar bilen birisi arasında ne kadar fark olduğuna siz hükmedin.
Şeyh: Peygamber (s.a.a)’den başka hükümlerin detayını ve en ince teferruatını kim kavrayabilirdi.
Davetçi: Şüphesiz Peygamber (s.a.a)’den sonra Hz. Ali dışında sahabeden hiçbirisi böyle bir ilme sahip değildi. Bizzat Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali (a.s)’ın bütün sahabeden alim ve bilgili olduğunu açıkça beyan etmiştir.
Bütün İlimler, Hz. Ali’nin Yanında Elinin İçi Gibiydi
Nitekim Harezmi, Menakıb’ında şöyle rivayet etmiştir: “Ömer bir gün meraktan Hz. Ali’ye şöyle dedi: “Nasıl oluyor da sana sorulan tüm hükümlere, hiç düşünmeden cevap veriyorsun?”
Hz. Ali avuçlarını açarak; “Elimde kaç parmak var?” diye sordu.
Ömer; “Beş parmak var.” dedi.
Hz. Ali; “Neden düşünmeden hemen cevap verdin?” dedi.
Ömer; “Düşünme gereği duymadım. Çünkü beş parmak karşımda duruyor.” dedi.
Hz. Ali; “İşte bütün ilim ve hükümler benim karşımda şu elimin içi gibi duruyor. Dolayısıyla sorulara cevap verirken düşünme gereği bile duymuyorum.” buyurdu.
Beyler, öylesine büyük bir kültür merkezinde bir öğretmenin buğz veya sevgisi yüzünden böylesine delilsiz konuşması ve “Ömer öyle bir büyük alimdi ki Hz. Ali bile hükümleri ona soruyordu.” demesi vicdansızlık değil midir?
Muaviye’nin Hz. Ali’nin Makamını Savunması
Şimdi aklıma gelen ve dediklerime delil teşkil eden şu rivayeti de sizlere aktarmak istiyorum:
İbn-i Hacer-i Mekki Savaik 11. Bab 5. Maksad s. 110’da şöyle diyor: “İmam Ahmed bin Hanbel, Mir Seyyid Ali Hemedani ve İbn-i Ebi’l- Hadid şöyle rivayet etmektedir: “Adamın biri Muaviye’ye bir soru sorunca; “Git Ali’ye sor, o daha bilgilidir.” diye cevap verdi. Adam; “Senin cevap vermen Ali’nin cevap vermesinden daha güzeldir” deyince de Muaviye kızarak şöyle dedi: “Peygamber (s.a.a)’in ilim verdiği kimseyi mi hoş görmüyorsun? Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurmuştur: “Sen bana oranla Harun’un Musa’ya oranı gibisin; şu farkla ki benden sonra peygamber yoktur.” Ömer de ne zaman karmaşık bir hükümle karşılaştığında onu Ali’den öğrenirdi.”
İşte fazilet, düşmanların bile tanıklık etmiş olduğu bir şeydir. Ali (a.s)’ın en büyük düşmanı olan Muaviye’nin bu itirafı da Hz. Ali (a.s)’ın gerçek makamını göstermeye yeterlidir. Büyük alimlerinizden İbn-i Sabbağ Fusus’ul- Muhimme’de, Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul’de, imam Ahmed bin Hanbel Müsned’de, Harezmi Menakıb’da, Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’de ve diğerleri kendi muteber kitaplarında şöyle kaydetmişlerdir: “Ömer bin Hattap yetmiş kez, ‘Ali olmasaydı Ömer helak olurdu.’ demiştir. Ali olmadığı takdirde karışık meselelerde zor duruma düşeceğini itiraf etmiş, helak olacağını bildirmiştir.”
Ömer’in, Zor Sorular Karşısında Acizliğini İtiraf Etmesi
İbn-i Sabbağ, Fusus’ul- Muhimme, 1. Fasıl 3. Bölüm, s. 18’de şöyle rivayet etmektedir: “Adamın birini Ömer’in yanına getirerek; “Nasıl sabahladın?” diye sordular. Adam şöyle dedi: “Fitneyi sevdiğim, haktan hoşlanmadığım, Yahudi ve Nasranileri tasdik ettiğim, görmediğim şeye iman ettiğim ve yaratılmamış şeyi itiraf ettiğim bir halde sabahladım.”
Ömer, Hz. Ali’yi çağırttı. Hz. Ali gelince olayın neden ibaret olduğunu kendisine anlattılar. Hz. Ali şöyle buyurdu: “Doğru demiştir. Fitneyi sevmesinden maksat, Allah’ın da Kur’ân’da buyurduğu gibi çocukları ve malı sevmektir. Zira Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki mallarınız ve evlatlarınız sizin için birer fitnedir.”
Haktan hoşlanmamasından maksat ise ölümdür. Nitekim Kur’ân şöyle buyuruyor: “Ölüm sarhoşluğu hak ve hakikat olarak gelmiştir...” 208
Yahudi ve Nasranileri tasdik etmesinden maksat ise Allah-u Teala’nın şu sözüdür: “Yahudiler; ‘Nasraniler bir şey üzere değildir’ dediler, Nasraniler de; ‘Yahudiler bir şey üzere değildir’ dediler.”
(Yani Yahudiler Nasranilerin Nasraniler de Yahudilerin hak olmadığını beyan ediyor ve birbirini yalanlıyorlar. Bu adam da her ikisini tasdik ederek onları bu konuda doğruluyor.)
Görmediği şeye iman etmesinden maksat ise, görmediği Allah-u Teala’ya iman etmesidir.
Yaratılmayan şeye itiraf etmesinden maksat da kıyamettir ki henüz yaratılmamıştır.”
Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Ali’nin olmadığı sorunlardan Allah’a sığınırım.”
Bu olayı Muhammed bin Yusuf, Kifayet’ut- Talib’in 57. babında başka bir yolla daha geniş bir şekilde Huzeyfe bin Yeman’dan, o da Ömer’den rivayet etmektedir.
Bu tür olaylar Ömer ve Ebu Bekir zamanında çokça vuku bulmuştur. Onlar cevap veremeyince Ali (a.s)’ı yardıma çağırmışlardır. Özellikle de Yahudi ve Nasrani alimleri veya materyalist düşünceli kimseler gelip soru sorunca sadece Hz. Ali onlara cevap verebiliyordu.
Buhari ve Müslim kendi Sahih’in’de, Nişaburi Tefsir’inde, İbn-i Meğazili Menakıb’da, Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul 4. Bab s. 13’de, Hamidi Cem’un- Beyn’es- Sahihayn’de, imam Ahmed Müsned’de, İbn-i Sabbağ Fusul’ul- Muhimme s. 18’de, İbn-i Hacer Askalani Tehzib’ut- Tehzib s. 338’de, Kadı Fazlullah bin Ruzbehan Şirazi İbtal’ul- Batıl’da, Taberi Riyaz’un Nazre c. 2, s. 194’de, İbn-i Esir Usd’ul- Gabe c. 4, s. 22’de, İbn-i Kuteybe Tevil-u Muhtelif’il Hadis s. 201 ve 202’de, İbn-i Abdulbirr Kurtubi İstiab c. 2, s. 474’de, yine c. 3, s. 39’da, İbn-i Kesir Tarih c. 7, s. 359’da, Muhammed bin Yusuf Kifayet’ut- Talib 57. Bab’da, Suyuti Tarih’ul- Hulefa s. 66’da, Seyyid mümin Şeblenci Nur’ul- Ebsar s. 73’de, Semhudi Cevahir’ul- Akdeyn’de, Hacı Ahmed Efendi Bidayet’ul- Murtab s. 146 ve 152’de, Muhammed bin Ali Sebban İs’af’ur- Rağibin s. 152’de, Sibt bin Cevzi Tezkire s. 87’de, İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi, c. 1, s. 6’da, Ali Kuşçu Şerh-u Tecrit s. 407’de, Harezmi Menakıb s. 48 ve 60’da ve hatta bağnaz İbn-i Hacer Savaik s. 7’de, İbn-i Hacer Askalani İsabe c. 2, s. 509’da, İbn-i Kayyım Cevziye Turuk’ul- Hikemiyye s. 47 ve 53’de, birçok olay rivayet etmektedirler ki Ömer zor sorunlarda, özellikle de Rum Padişahının sorduğu zor sorularda Hz. Ali (a.s)’a müracaat etmiştir.
Velhasıl tevatüren rivayet edildiği üzere Ömer birçok olayda Ali (a.s)’a müracaat etmiş ve sorunlarını çözmüştür. Bu yüzden de bazen şöyle demiştir: “Ali’nin olmadığı sorunlarla karşılaşmaktan Allah’a sığınırım.” Bazen de şöyle demiştir: “Ali olmasaydı Ömer helak olmuştu.” Ve bazen de açıkça şöyle beyan etmiştir: “Ali olmasaydı Ömer neredeyse helak olacaktı.”
Bu bilgisiz öğretmenin aksine İbn-i Meğazili Menakıb’da ve Hamidi Cem’un- Beyn’es- Sahihayn’de şöyle rivayet etmektedirler: “Halifeler her zaman Hz. Ali ile istişare ediyorlardı. Din ve dünya işlerinde fetva merkezi Ali idi. Halifeler O’nun emir ve sözlerini dinliyordu, amel ve istifade ediyorlardı.”
Dostları ilə paylaş: |