b) Sıfatlarda Şirk
Allah-u Teala’nın ilim, hikmet, kudret, hayat vb gibi sıfatlarını, kadim ve O’nun zatına zait (yani zatın dışında) bilmek sıfatlarda şirk anlamına gelmektedir. Ebu’l- Hasan Ali bin İsmail-i Eş’ari-yi Basri‘nin takipçileri olan Eş’arilerin itikadı böyledir. Nitekim sizin büyük alimlerinizden Ali bin Ahmed bin Hazm ez-Zahiri “Fasl”ın dördüncü cüz’ünde, s. 207’de ve meşhur filozof Endülüslü İbn-i Rüşd “el- Keşf-u an Menahic’il- Edilleti fî Akaid’il- Milleti” kitabının 58. sayfasında Allah’ın sıfatlarının zait (zatından ilave) ve kadim olduğuna inandıklarını yazmışlardır.
Öyleyse, birisi Allah’ın sıfatlarını Onun yüce zatının dışında olduğunu kabul ediyorsa, yani Allah’ı alimiyet, kadiriyet, hikmet, hayat vb gibi sıfatlarla vasıflandırır ve bunları Allah Teâla’nın zatının kendisi olarak bilmezse müşriktir. Çünkü kadimlikte Onun için benzer ve eş edinmiş olur. Halbuki Allah Teâla’nın zatının dışında hiçbir şey kadim değildir. Allah’ın sıfatları O’nun zatının kendisidir. Örneğin, şeker ve tatlılık, yağ ve yağlılık gibi; şekerden tatlılığı, yağdan da yağlılığı ayırmak mümkün değildir; tatlılık ve yağlılık, sonradan şeker ve yağın zatına katılan şeyler değillerdir. Allah Teâla daha başlangıçta onları tatlı ve yağlı olarak yaratmıştır. Şekerden tatlılığı, yağdan da yağlılığı alırsak artık o, yağ ve şeker olmayacaktır.
“İşte bunlar bir takım örneklerdir; onları insanlara gösterip durmadayız ve bilgi sahiplerinden başkaları anlamaz onları.”
Allah’ın sıfatlarının, O’nun zatından ilave olmadığını daha iyi anlayabilmek için misaller konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Allah yani “Alim,” yani “Hayy”, yani “Kadir”, yani “Hakim”... demektir.
Hakikat ve manada Allah’ı bir bilmemek fiillerdeki şirktir. Yani, mahlukattan birini veya bir kaçını İlahi fiillerde müessir (etkin) ya da müessirin bir cüz’i olarak bilmek ya da işleri yaratıldıktan sonra halka tefviz edilmiş (devredilmiş) olarak bilmek şirktir. Yahudiler böyle bir inanca sahiptirler. Onlar diyorlar ki; “Allah, mahlukatı yarattı, sonrada işleri mahlukata devretti ve kendisi kenara çekildi.”
Nitekim Mâide süresinin 64. ayetinde Yahudiler kötülenerek şöyle buyurulmaktadır:
“Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır) dediler, elleri bağlandı ve söyledikleri söz yüzünden lanetlendiler.”
Kendilerine Müfevvize de denilen “Gulat müşrikler”, Allah’ın işleri İmamlara (a.s) devrettiğine ve O’nların yaratıp rızk verdiğine inanmaktadırlar.
Kim, hangi yolla olursa olsun, Allah’ın fiillerinde- ister müessirin cüz’i olsun, ister işleri enbiyaya, ümmetlere, İmamlara veya me’mumlara devredildiği şeklinde olsun- başkasını şerik bilmek kesinlikle şirktir.
d) İbadette Şirk
İbadette şirk ise şudur: İnsan ibadet ettiği zaman dış görünüşünü ya da kalbindeki niyetini Hak’tan (Allah’tan) başka yöne çevirmesine denir. Örneğin, namazı başkaları için kılmak ya da başkaları için adak adamak gibi niyete ait olan ibadetlerde niyetini Allah’tan başkasına çeviren müşriktir. Çünkü Kur’ân, Kehf suresinin 110. ayetinde böyle bir ameli (şirki) men ederek şöyle buyurmaktadır:
“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa,artık iyi işlerde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.”
Amel ve ibadet edildiği zaman Allah’tan başkasına yönelilmemeli ve peygamberin, İmamın ya da mürşidin yüzü nazara alınmamalıdır. Yani namaz, oruç, hac, humus, zekat, adak vb. gibi farz veya sünnet ibadetlerin zahiri Allah için olur, ama kalpte ve batında Allah’tan başkasının dikkatini çekmek veya meşhur olmak için olursa bu şirktir. Çünkü hadislerde, amelde riya etmenin küçük şirk olduğu beyan edilmiştir. Bir hadiste Resulullah (s.a.a)’ın şöyle buyurduğu naklediliyor: “Küçük şirkten sakının!” Küçük şirkin ne olduğu soruluğunda ise şöyle buyurdu: “Riya ve şöhrettir.” 76
Yine bir hadiste Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: “Sizin için koktuğum en kötü şey gizli şirktir. Gizli şirkten uzak durun. Çünkü ümmetimin içinde saklı olan şirk, karanlık gecede, siyah taşın üstünde yavaş yürüyen karıncadan daha gizlidir.”
Sonra şöyle buyurdular: “Kim namazında, orucunda riya (gösteriş) ederse müşriktir, kim sadakayı riya üzerine verir, hacca riya üzerine gider ve riya üzerine köle âzad ederse müşriktir.”
Hafız: Sizi kendi kendinizi ele verdiniz. Diyorsunuz ki insan, insan için adak adarsa müşriktir. Öyleyse siz şialar müşriksiniz. Çünkü İmamlara ya da İmam zadelere her zaman adak adıyorsunuz. Böyle bir adak Allah’tan başkası için olduğundan şirktir.
Adak Adama
Davetçi: İnsan bir kavmin veya bir milletin akaidini inceleyip hüküm vermek istediğinde akıl, mantık ve ilim kaidesince, onların cahillerinin söz ve fiillerine bakarak hüküm vermemesi gerekir. Aksine onların kanunlarını ve güvenilir kitaplarını dikkatlice incelemelidir.
Şia’nın inancını öğrenmek istediğiniz zaman cahil ve avam şiaların söz ve hareketlerine bakmanız yanlış bir şeydir. Çarşı-pazarda bilgisiz insanların Ya Ali, Ya İmam Rıza dediklerini gördüğünüzde, onların ya da bütün şiaların müşrik olduğunu söyleyemezsiniz. Bazı cahil kimseler İmamlara, İmam zadelere adak adıyorlarsa, bunu onlara galip olmanız için bir delil saymayın. Zira her kavimde cahil ve laubali kimseler bulunmaktadır.
Ama eğer sizler art niyetsiz ve bahane peşinde olmaksızın akılcı bir araştırma yapmak istiyorsanız, Şia’nın fıkıh kitaplarına başvurmanız gerekir. Bu kitaplar bütün kütüphanelerde, herkesin elinin ulaşacağı yerdedir.
İstidlali fıkıh kitapları ve ilmi hal risaleleri okursanız, Caferi fıkhında, şirke giden yolun olmamasının yanı sıra, hurafeye yönelik kanunlar da yoktur. Aksine gerçek, halis, öz tevhid Caferi fıkhıyla kendisini gösterir.
“Şerh-i Lüme” ve “Şerayi” gibi bütün kütüphanelerde bulunan fıkıh kitaplarını incelerseniz, onlarda adak için özel bir babın ayrıldığını görürsünüz. Yine Şia alimlerinin hepsinin ilm-i hal kitaplarında adak konusuna ait fetvalar vardır. Bu kitaplarda adak için özel bir babın ayrılmasının sebebi, adağın ibadet oluşundan dolayıdır. Allah için bir amelin yapılmasının gerekli olmasında, adak adandığı zaman iki şartın yerine getirilmesi gerekir. Bu iki şarttan herhangi biri olmazsa adak adanmış sayılmaz. Bu iki şarttan biri “niyet”, ikincisi hangi dille olursa olsun “siyğe” (akid) okunmasıdır. Bir Müslüman bu iki şart olmaksızın adağın gerçekleşmediğini anlarsa, ilk önce bu iki şartın mana ve niteliğini öğrenir ve daha sonra adağını adar.
İnsan bir fakihten ya da onun risalesinden adak meselesini araştırdığı zaman her şeyden önce niyet konusuyla karşılaşır. Niyet, her ibadette özellikle de adakta Allah için ve O’nun rızasını kazanmak için olmalıdır. Demek ki niyet Allah için olmazsa o amel yapılmamış sayılır.
İkinci olarak, niyeti tamamlayıp onu sabitleştirmek için adak adayan kimse, adak adadığı zaman muhakkak adak akdini okuması gerekir. Akitte de Allah adı olmazsa akit gerçekleşmemiş olur.
Örneğin birisi adak adadığı zaman şöyle demesi gerekir: “Lillahi aleyye en esume” (Allah için oruç tutmak benim üzerime gerekli olsun) veya içki içmeyi terk etmek istediği zaman “Lillahi aleyye en etruke şürb’el- hamr” (Allah için içkiyi terk etmek, benim üzerime gerekli olsun) demelidir. Diğer bütün adaklar da bu şekildedir.
Eğer akdi Arapça okumak mümkün olmazsa herkes kendi diliyle okuyabilir. Ama anlamı Arapça’yla aynı olmalıdır.
Eğer niyetinde Allah’tan başkası olursa veya başkasının adını Allah’la beraber getirir ve o başkası ister yaşayan olsun, ister ölü, ister peygamber olsun, ister İmam veya İmam zade, adağı batıldır. Bunu da bilerek ve kasıtla yaparsa müşriktir. Çünkü yukarıdaki ayette Kur’ân açıkça şöyle buyuruyor: “Rabbine itaatte hiç kimseyi ortak tutmasın.” İlim ehli, bunu bilmeyenleri uyarmaları gerekir.
Şia fakihleri, ister yaşayan olsun, ister ölü, peygamber veya İmam için adanan adağın batıl olduğunu, bunu bilerek ve kasten yapanın da müşrik olduğunu söylüyorlar.
Adak, Allah için adanmalıdır, ama adak istenilen yerlerde harcanabilir.
Örneğin, Allah için bir koyunu adayıp onu bir evde, bir ibadet yerinde vb. yerlerde keserse, bunun sakıncası yoktur. Para, elbise vb. şeyleri Allah için adar ve bir fakire bir yetime ya da Resulullah (s.a.a)’in soyundan gelen bir seyyide verirse sakıncası yoktur.
Ama eğer Peygamber (s.a.a) için veya İmamlar (a.s) için veya O’nların soyundan gelmiş olan seyyidler (Peygamber ve İmamların torunları) veya alimler ve yetimler için adak adanırsa, bu adak kesinlikle batıldır. Bilerek ve kasten de olursa şirktir.
Her resulün, fakihin, alimin, vaizin, mübelliğin vazifesi yazmak ve söylemektir. “Peygamberin vazifesi, ancak tebliğdir.” 77
Halkın vazifesi ise dinlemek ve amel etmektir. Birisi ya da birileri dini vazifelerini öğrenip öğretmenin peşinde değilse ve dini vazifelerine uygun şekilde amel etmiyorlarsa bu o dinin, o mezhebin eksikliğinden değildir.
Zannederim bu kadarı gerçeğin anlaşılması için yeterlidir. Artık bundan sonra kalkıp; “şialar müşriktir” demeyin.
Dostları ilə paylaş: |