Yezid’in Biatini Bozdukları İçin Medine Halkının Katliam Edilmesi
Yezit bu haberi duyunca, Müslim bin Akabe’nin komutanlığında Şam halkından oluşan büyük bir orduyu Medinelilerin isyanını bastırmak için yolladı. Üç gün, üç gece, Medinelileri katliam ettiler. İbn-i Cevzi, Mesudi vs. tarihçiler şöyle yazıyorlar:
“O kadar çok insan öldürdüler ki, sokaklarda kan akmaya başladı, halk kan gölü içindeydi! Hatta kan Resulullah (s.a.a)’in kabrine ulaştı ve Mescid’ün- Nebiy kanla doldu.
Ensar, Muhacir ve halkın ileri gelenlerinden 700 kişiyi öldürdüler. Normal halktan ise 10 bin kişiyi katlettiler. Müslümanların namuslarına dokunmalarını zikretmekten utanç duyuyorum. Sadece Sibt bin Cevzi’nin “Tezkire”de (s.163), Ebu’l- Hasan Medaini’den naklettiği şu cümleyle yetiniyorum: “Hirre olayın (Medine halkının katliam)’dan sonra, bin kadın, evlenmeksizin çocuk dünyaya getirdiler.” (Yani Şam ordusu onları hamile bırakmıştı.)
Bundan fazla meclisin vaktini almak istemiyorum. Zihinlerin aydınlanması için bu kadarı yeter.
Şeyh: Söylediklerinizin hepsi sadece Yezid’in fasık olduğunu gösterir ve günahkar fasıkın işlediği ameller ise affedilebilir şeylerdir. Yezid de kesinlikle tövbe etmiş ve Allah da onu bağışlamıştır. Çünkü Allah günahları bağışlayıcıdır. O halde siz neye dayanarak ona daima lanet ediyor ve melun diyorsunuz?
Davetçi: Bazı avukatlar, hak kendilerine aşikar olsa dahi, ellerine bir şeyler (para- mal gibi) geçmesi için yine de son fırsata kadar müvekkillerini savunmaktalar. Bilemiyorum, alicenabınız hangi menfaatler için o melun Yezid’i bu kadar savunuyor ve o tövbe etmiştir, diyorsunuz. Oysaki onun küframiz sözleri, evliyaullahı şehit etmesi, Medine halkının katliamı vb. amelleri onun tövbe ettiği konusuyla tamamen çelişmektedir. Sizin; “Yezid tövbe etmiştir” diye buyurduğunuz söz rivayettir ve sabit de olmamıştır, ama bizim naklettiğimiz olaylar dirayettir; rivayet dirayetin karşısında duramaz.
Acaba mebdei, meadı (Allah’ı, ahireti), vahyi, peygamberliği inkar etmek ve mürtet olmak size göre lanet okumaya sebep olan şeyler değiller mi? Acaba Allah, Kuran-ı Kerim’de zalimlere açıkça lanet etmiyor mu? Size göre Yezit zalim değil midir?
Sayın Yezid bin Muaviye’nin savunuculuğunu yapan avukat! (Toplantıda bulunanların şiddetle gülmesi.) Eğer bu getirdiğim delilleri yeterli görmüyorsanız, sizin izninizle kendi büyük alimlerinizin naklettiği iki hadisi aktarayım ve konuyu kapatalım artık:
Müslim ve Buhari Sahihlerinde (Sahih-i Müslim ve Sahih-i Buhari), Allame Semhudi “Tarih’ul- Medine”de, Ebu’l- Ferec İbn-i Cevzi “Er- Red-u Ala’l-Mutaasıb’il- Anid”de, Sibt bin Cevzi “Tezkire”de, İmam Ahmed bin Hanbel “Müsned”de vb. şahıslar Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
“Kim Medine halkını zulümle korkutursa, Allah da (kıyamet günü) onu korkutur. Allah’ın, meleklerinin ve tüm insanların laneti böyle bir adamın üzerine olsun. Kıyamet günü, Allah Teala böyle birisinin hiçbir amelini kabul etmez.”
Yine şöyle buyurmuştur:
“Benim şehrimi (Medine halkını) korkutana Allah lanet etsin.”
Acaba Medine’de yapılan katliam, ırzlara geçme ve malların yağlanması, Medine halkının korkmasına sebep olmamış mıdır? Eğer bunu kabul ediyorsanız bilin ki, Allah, Peygamberi, melekleri ve bütün insanlar o alçak insana lanet etmiş ve kıymete kadar da lanet edeceklerdir.
Alimlerinizin çocuğu Yezide lanet etmiş ve ona laneti de câiz bilmişlerdir. Bu konuda kitaplar da yazmışlardır. Örneğin: Allame Abdullah bin Muhammed bin Amir Şibravi eş- Şafii “El- İthaf bi Hubb’il- Eşraf” adlı kitabının 20. sayfasında Yezide lanet etme konusunda şunu naklediyor:
Molla Sa’d Taftazani’nin yanında Yezid’in adını söylediklerinde o şöyle dedi: “Allah’ın laneti ona, onun ashabına ve onun yardımcılarının üzerine olsun.”
Allame Semhudi “Cevahir’ul- Akdeyn”den şöyle naklediyor: “Alimler, Hz. Hüseyin (r.z)’ı katledene, onu öldürmeye emir ya da izin verenlere veya onun katline razı olanlara lanet etmenin câiz olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.”
Yine İbn-i Cevzi, Ebu Ya’la ve Ahmed bin Hanbel’den Kur’an ve hadisler açısından Yezid’in lanetli olduğunu ispat eden deliller getirdiklerini nakletmektedir. Meclisin vakti onları burada saymama izin vermiyor.
Eğer vakit geçmeseydi, bu konu üzerinde daha fazla dururduk. Beyler bu mukaddimeden anlayın ki, İmam Hüseyin (a.s)’ın İslam ve Müslümanların üzerinde büyük bir hakkı vardır. Çünkü O, mazlumiyet gücüyle böyle bir zulüm ve zalimin kökünü kazıdı. Kendi kanıyla, ve Ehl-i Beyt’inin kanıyla, Beni Ümeyye’nin, özellikle de melun Yezid’in zulmüyle kurumakta olan “La ilahe illallah” ağacını sulayıp İslam ve tevhide yeniden hayat kazandırmıştır.
Üzülmesi gerekli olan şey şu ki, siz, İmama Hüseyin (a.s)’ın hizmetlerini takdir etmek yerine O’nun ziyaretine gidenlere itiraz ediyor, onları kınıyor ve onlara ölüye tapanlar diye isim takıyorsunuz. Her yıl milyonlarca insanın, İmam Hüseyin (a.s)’ın ziyaretine gittiğinden ve onun için matem tutup o mazlumun garipliğine ağladığından dolayı yakınıyorsunuz. Gerçekten de bu yaptığınız, çok üzücü bir şeydir.
Adsız Asker Anıtı
Gazetelerde, dergilerde veya batının gelişmiş ülkelerine gidip- gelenler Paris, Londra, Berlin, Washington vb. gibi şehirlerde “Adsız Asker” diye anılan kabirler olduğunu söylüyorlar.
Bu kabirleri yapanların amacının şu olduğunu diyorlar: Bu asker, vatanını zalimlerin zulmüne karşı koymak için canından geçmiştir. Ama onun beden ve elbisesinde kim olduğu ve hangi aile ve şehirden olduğuna dair herhangi bir bilgi ve alamet yoktur.
O asker, her ne kadar adsız, kim olduğu bilinmeyen biri dahi olsa, kanını zalimlerin zulmünü defetmek yolunda akıttığı için saygınlığı vardır. Her hangi bir devlet adamı, başbakan, bakan, veya ileri gelenlerden birisi o şehirlerden birine gitse, saygı olsun diye o adsız askerin kabrini ziyarete gider ve çelenk koyarlar. Ona, milli haysiyetlerini dünya milletleri karşısında korumak için saygı gösteriyorlar.
Şimdi insaflı beylerden soruyorum; biz Müslümanlar 72 tane bilinen, tanınan, hepsi alim, abid ve takvalı olan, onlardan bazısı ise Kur’an karisi ve hafızı olan, zalimlerin zulmü karşısında din ve tevhidi, İslam ve adaleti savunmak yolunda canlarından geçen ve ekseriyeti de Hz. Peygamber’in tertemiz Ehl-i Beyt’inden olan insanları anan ve onları ziyaret edenleri takdir ve teşvik edeceğimize eleştirmek, bu eleştiri ve kösteklemenin yanı sıra da mutaassıp alimlerin tahrikleriyle onların kabirlerini harap etmek utanç verici bir şey değil midir?!
H.K 1216 yılının Gadir-i Hum bayramı gününde Kerbela halkının çoğunluğu ziyaret için Necef-i Eşref’e gitmişlerdi. Necd’li Vahhabiler fırsatı ganimet bilip Kerbela’ya saldırdılar. Savunmasız zayıf Şiileri katledip mallarını yağmaladılar. Tevhid için can vermiş İslam fedakarlarının (Yani İmam Hüseyin (a.s) ve O’nun yaranlarının) kutsal kabirlerini yerle bir ettiler!
Kerbela halkından yaklaşık 5 bin kişiyi, alim-cahil, zayıf-güçlü, büyük-küçük demeden, hatta suçsuz kadın ve çocukları katlettiler. İmam Hüseyin (a.s)’ın hazinelerini yağmalayıp cevherleri, altın kandilleri, değerli eşyaları ve antika halıları götürdüler. Hatta kabrin üstündeki sandukayı yakıp ondan kahve yaptılar. Birçok insanı da esir edip kendileriyle beraber birlikte götürdüler. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (Yazıklar olsun böyle bir Müslümanlığa!)
Dünyanın bütün modern ülkelerinde alimlerin, sultanların, bilginlerin, hatta adsız askerlerin bile saygıyla anılıp da Müslümanların, kendi iftiharları olan insanların kabirlerini korumaya daha evla olmalarına rağmen onları vahşice tahrip edip yok etmeleri gerçekten de çok üzücüdür.
Hatta Hz. Hamza gibi Uhud şehitlerinin kabirlerini, Abdulmuttalib ve Abdullah gibi Hz. Peygamber (s.a.a)’in baba ve atalarının kabirlerini, yine İmam Hasan-ı Mücteba (a.s), İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), İmam Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) gibi Resulullah (s.a.a)’ın evlatları ve İslam’ın iftiharları olan diğer kimselerin kabirlerini Mekke ve Medine’de yerle bir ediyor, sonra da kendilerine Müslümanız diyorlar! Ama kendi önder ve sultanlarının kabirlerine büyük anıtlar yapıyorlar!
Oysa sizin ve bizim alimlerimiz, müminlerin kabirlerini ziyaret etme hakkında, onların çeşitli olay ve vakıalardan korunması için birçok hadisler nakletmişlerdir. Resulullah (s.a.a)’in bizzat kendileri Mu’minlerin kabirlerini ziyarete gidiyor ve onlar için mağfiret diliyorlardı.
Buna rağmen bir takım sinsi eller, din adına İslam’ın iftiharı olan büyük şahsiyetlerin kabirlerini yerle bir edip onlardan en küçük bir eser bile bırakmıyorlar. Sözü kısa keseyim, söyleyecek dertlerimiz pek çoktur.
Dostları ilə paylaş: |