Osman’ın Tavır ve Davranışı Ebu Bekir ve Ömer’in Hilafına İdi
İlk önce şunu belirtmeliyim ki sizin ve bizim büyük tarihçilerimizin ittifak ettiklerine ve hatta sizin muteber sahih kitaplarınızın yazdığına göre de Osman, Resulullah’ın sünnet ve Şeyheyn’in siretine aykırı olarak hareket etmiştir. Örneğin:
İbn-i Haldun, İbn-i Hallakan, İbn-i A’sem-i Kufi, Mes’udi (Müruc’uz- Zeheb’in c. 1, s. 435’inde), İbn-i Ebi’l- Hadid (Nehc’ul- Belağa Şerhi’nın1. cildinde) ve sizin diğer büyük alimleriniz kendi kitaplarında şöyle yazmışlardır: “Osman bin Affan hilafet makamına yetiştiğinde, Resulullah (s.a.a)’in sünneti ve Şeyheynin (Ebu Bekir’le Ömer’in) siretine aykırı olarak hareket etti...”
Oysa bütün tarihçilerin ittifakına göre, Abdurrahman bin Avf (halife Ömer’in düzenlediği) şura meclisinde, Allah’ın kitabı, Resulullah’ın sünneti ve Şeyheyn’in siretine aykırı davranmayacağı ve Emevilerden kimseyi işbaşına getirmeyeceği sözü üzere Osman’a biat etti.
Ama Osman işbaşına gelince, sözünün tam aksine onların siresine ve verdiği ahde aykırı hareket etti. Bildiğiniz gibi Kur’ân-ı Kerim ve sahih sünnetin hükmüne göre ahdi bozmak büyük günahlardandır. Büyük alim ve tarihçilerinizin apaçık ifadelerine göre, halife Osman amelen ahdine vefa etmedi. Hilafet döneminin tümünde Şeyheyn’in hilafına hareket etti ve Beni Ümeyye’yi işbaşına getirerek onları halkın namus ve malına musallat kıldı. İşte bu, onun için büyük bir lekedir.
Hafız: Resulullah (s.a.a)’in sünneti ile Şeyheyn’in (r.z) siretinin aksine nasıl davrandı?
Davetçi: Resulullah (s.a.a)’ın sünneti ve Şeyheyn’in siretinin aksine attığı ilk adımı tarihçiler genişçe yazmışlardır. Örneğin; her iki fırkanın da kabul ettiği muhaddis ve tarihçi İbn-i Mesud “Müruc’uz- Zeheb”in c. 1, s. 433’ünde olayı kısaca şöyle zikretmiştir:
“Osman, çok değerli taş ve kerestelerle kendisine bir saray yaptırdı. Pek çok mal toplayıp bunları hesapsızca Emevi ve diğerlerine bağışlıyordu. Örneğin; kendi zamanında feth edilen Ermeni şehirlerinin humsunu, (hiçbir şer’i cevazı olmadan) mel’un Mervan’a bağışladı. Buna ek olarak Beyt’ul- Maldan Mervan’a nakit 1000 dirhem daha bağış yaptı. Yine Beyt’ul- Maldan Abdullah bin Halid’e 400 bin dirhem, Resulullah’ın sürgün ettiği mel’un Ebu’l- As’a 100 bin dirhem ve 200 bin dirhem de Ebu Süfyan’a bağışladı. (Nitekim İbn-i Ebi’l- Hadid de “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nin c. 1, s. 68’inde bunlara ilâve şunları da kaydetmiştir:) Osman’ı öldürdüklerinde, şahsi hazinedarının yanında 150 bin dinar ve iki korur108 dirhem nakit parası vardı. Ayrıca gayri menkul olarak da 100 bin dinar değerinde Kura Vadisi ve Huneyn’de arazisi vardı. Bunlara ilâve çöllerde sayısızca koyun, sığır ve devesi vardı.
Osman’ın bu ameli, iş başına getirdiği Emevi ve diğer kabile büyüklerinin, halkın malını yağmalayarak kendisinin sahip olduğu maldan daha fazla bir mal ve servet elde etmelerine yol açtı.”
“Halk yöneticilerin dini üzeredir.” sözü çok meşhurdur.
Şeyh Sadi de şöyle diyor:
Eğer Çiftçinin bahçesinden padişah bir elma yerse,
Onun köleleri ağacı kökünden kazıverirler.
Osman’ın, halkın büyük bir çoğunluğunun aç ve fakir olduğu bir dönemde Resulullah (s.a.a)’in halifesi adına bu şekilde mal-servet toplaması ve davranışı, aklen ve naklen çirkin olmasının yanı sıra, Şura günü taahhüt ettiği arkadaşları Ebu Bekir ve Ömer’in yol ve tutumlarına da aykırı idi.
Mes’udi “Müruc’uz- Zeheb”in 1. cildinde Osman’ın hayatını anlatırken şöyle yazıyor: Halife Ömer, oğlu Abdullah ile Hacca gittiklerinde, gidiş dönüş masrafları toplam 16 dinar oldu. Halife oğlu Abdullah’a: “Biz yaptığımız masrafta israf ettik” dedi.
Şimdi siz beyler, halife Ömer’in yaşantısıyla Osman’ın savurganlığı arasında kıyas yaparak kendiniz hüküm verin. Şunu tastık ediniz ki, Osman verdiği söz ve taahhüdün tam aksine hareket etmiştir.
Osman’ın Beni Ümeyye Fasıklarını İşbaşına Getirmesi
İkinci olarak; Osman, Beni Ümeyye’nin en fasık, en facir insanlarını iş başına getirdi ve onları halkın mal, can ve ırzına musallat kıldı; Resulullah (s.a.a)’ın ve Şeyheynin (Ebu Bekir’le Ömer’in), kendilerinden razı olmadıkları kimseleri iş başına getirdi.
Örneğin: Osman, tarihin şahitliğine göre, Resulullah’ın sürdüğü ve lanetlediği kimseler olan mel’un amcası Hakem bin Ebi’l- As’la oğlu Mervan bin Hakem’i iş başına getirmiştir.
Hafız: Onların sürüldüğüne ve lanetlediğine dair deliliniz nedir?
Beni Ümeyye, Hekem Bin Ebi’l- As ve Mervan’nın Allah ve Peygamber Tarafından Lanetlenmesi
Davetçi: Lanetlediklerine dair iki türlü delil vardır. Birincisi umumidir. Allah-u Teâla, İsra (17) suresinin 60. ayetinde Beni Ümeyye’yi “Şecere-i mel’une” (lanetlenmiş ağaç) olarak tanımlamaktadır.
Nitekim Fahr-u Razi, Taberi, Kurtubi, Nişaburi, Süyuti, Şevkani, Alusi, İbn-i Ebi Hatem, Hatip Bağdadi, İbn-i Merduye, Hakim, Makrizi, Beyhaki ve kendi alim ve müfessirlerinizden diğer kimseler, mezkur ayetin tefsirinde İbn-i Abbas’tan (r.a) şöyle nakletmişlerdir:
“Kur’an’da Lanetlenmiş ağaç”tan maksat, Emevilerdir. Zira Resulullah (s.a.a) uykuda onları, minber ve mihrabına saldıran maymunlar şeklinde gördü. Hazret uyandıktan sora Cebrail, mezkur ayetin nazil olduğunu haber vererek dedi ki: “Rüyandaki gördüğün maymunlar, Emevilerdir; onlar senden sonra hilafeti gasp edeceklerdir. Mihrap ve minberin 1000 ay onların tasarrufu altında olacaktır.
Fahr-u Razi, İbn-i Abbas’tan naklediyor ki: “Resulullah (s.a.a), Beni Ümeyye arasından özellikle Hekem bin Ebi’l- As’ı adıyla anıyordu.”
Binaenaleyh Kur’ân-ı Kerim’in hükmüne göre, Hekem bin Ebi’l- As “Şecere-i mel’une”den olduğu için mel’undur. Resulullah (s.a.a) özellikle onun adını anınca lanet okuyordu.
Her iki fırkanın muteber ravilerinden, onların lanetlendiklerine dair bir çok hadis nakledilmiştir. Ama toplantının ilk gecesinde Şia hadislerinden delil getirmeyeceğimizi kararlaştırdığımızdan dolayı hatırımda kaldığı kadarıyla, hakikatin keşf olması için sadece sizin alimlerinizin naklettikleri hadis ve rivayetlere değinmek istiyorum:
Hakim-i Nişaburi “Müstedrek”in c. 4, s. 487’inde, İbn-i Hacer-i Mekki de “Savaik”te Hakim’den şöyle naklediyor: Resulullah (s.a.a)’den nakledilen şu hadis sahih bir senetle bize ulaşmıştır:
“Ehl-i Beytim benden sonra, yakın bir zamanda ümmetimden onları öldüren ve onları avare eden bazı kimselerle karşılaşacaklar; Beni Ümeyye, Beni Muğayre ve Beni Mahzum kabilelerinin bize olan kin ve düşmanlıkları herkesten daha fazladır.”
Resulullah (s.a.a) bu sözü buyurduklarında Mervan çocuktu. Hazret ona işaret ederek şöyle buyurdular: “İşte bu vezeğ (kertenkele) oğlu vezeğ ve mel’un oğlu mel’undur.”
Yine İbn-i Hacer, -bir hadis arayla Ömer bin Mirret’il- Cuhni’den- “Savaik”de, Halebi “Siret’ul- Halebiyye”nin c. 1, s. 337’sinde, Belazuri “Ensab”ın c. 5, s. 126’ında, Süleyman Belhi “Yenabi’ul- Mevedde”de, Hakim “Müstedrek”in c. 4, s. 481’inde, Dİmyeri “Hayat’ul- Heyavan”nın c. 2, s. 299’unda, İbn-i Asakir kendi tarihinde, imam’ul- Harem “Zehair’ul- Ukba”da diğerleri Ömer bin Mirre’den şöyle nakletmişlerdir:
“Hekem bin Ebi’l- As, Resulullah (s.a.a)’in yanına varmak için izin istedi. Resulullah (s.a.a) onu sesinden tanıyarak şöyle buyurdular:
“O’na izin verin, Allah’ın laneti onun ve mümin olanlar hariç onun soyundan gelecek olanların üzerine olsun; onun soyundan gelecek olan müminler ne de azdır!”
İmam Fahr-u Razi, Tefsir-i Kebir’in 5. cildinde, “Şeceret’ul- mel’une” (Lanetlenmiş ağaç) ayetinin manasında Ümm'ül- Mü’min’in Aişe’nin sözüne değinmektedir. O, Mervan’a şöyle diyordu:
“Sen babanın sulbünde iken Allah-u Teâla onu lanetledi; sen Allah’ın lanetlediği zatın bir parçasısın.”
Allame Mes’udi “Müruc’uz- Zeheb”in c. 1, s. 435’inde diyor ki: “Mervan bin Hekem, Resulullah’ın Medine’den kovduğu ve sürdüğü bir kimse idi.”
Mervan’ın, Ebu Bekir ile Ömer’in zamanında Medine’ye gelmesine izin verilmedi. Ama Osman halife olur olmaz, Resulullah (s.a.a), Ebu Bekir ve Ömer’in aksine onu Medine’ye getirdi ve Beni Ümeyye’den olan diğer kimseleri kendi yanına toplayarak onlara aşırı derecede ilgi gösterdi.
Nevvab: Kıble sahip (alicenap)! Hekem bin Ebi’l- As kimdi ve Resulullah (s.a.a) neden onu Medine’den sürgün etti?
Davetçi: Hekem bin Ebi’l- As Osman’ın amcası idi. Taberi, İbn-i Esir ve Belazuri’nin “Ensab”ın c. 5, s. 17’sinde yazdıklarına göre, Hekem cahiliyet döneminde Resulullah’ın komşusu idi. O Hazreti, özellikle bi’setten sonra çok incitiyordu. Mekke’nin fethinden sonra Medine’ye gelerek zahirde İslam’ı kabul etti. Ama sürekli olarak toplumda Peygamber’i tahkir etmeye çalışıyordu. Resulullah (s.a.a) hareket ettiğinde, Hekem, Hazretin peşine takılarak O’nu, gözü, eli, ağzı, burnu ve hatta namazda bile bir takım hareketleriyle alay ederek küçümsemek istiyordu.
Resulullah (s.a.a), bu hareketlerinden dolayı ona beddua etti. Bu dua neticesinde o havâleye yakalanarak ahmaklaşıp yarı deli oldu. Bir gün (özür dilemek için) Resulullah (s.a.a)’in evine gitti. Hazret dışarı çıkarak: “Kimse ondan taraf özür dilemesin; o, onun oğlu Mervan ve diğer aile fertleri Medine’yi terk etmelidirler.” buyurdu.
Böylece Resulullah (s.a.a)’in emriyle Taif’e sürgün edildiler. Ebu Bekir ve Ömer’in hilafetleri döneminde, Osman şefaat ederek onların Medine’ye döndürülmesini istediyse de onlar kabul etmeyip şöyle dediler: “Resulullah’ın kovduğu ve sürdüğü kimseleri biz geri döndüremeyiz.”
Ama Osman’ın kendisi hilafete ulaştığında, sahabe ve Müslümanların itirazlarına itina etmeyip onları Medine’ye getirdi. Üstelik onlara ikram ve bağışlarda bulundu; Mervan’ı hilafet sarayının reisi yaptı. Beni Ümeyye’nin bütün önde gelenlerini kendi etrafına toplayarak çok hassas, çok önemli görev ve makamları onlara verdi. İkinci halife Ömer’in de önceden tahmin ettiği gibi bunlar onun bedbahtlığına sebep oldular.
Dostları ilə paylaş: |