İKİNCİ OTURUM
(24 Recep 1345 Cumartesi akşamı)
Akşam namazından sonra dün gece gelen aynı şahıslar, sonradan tüccar ve maliklerden olduklarını anladığımız diğer muhterem birkaç kişiyle birlikte geldiler; bir takım iltifatlı konuşmalar ve çaylarımızı içtikten sonra Hafız efendi söze başladı.
Hafız: Kıble sahip (alicenap), gerçekten dalkavukluluk yapmaksızın diyorum; dün geceki meclisten kendimizle tatlı hatıralar götürdük. Sizin huzurunuzdan ayrıldığımızda, tüm yol boyunca arkadaşlarla sizin hakkınızda sohbet ediyorduk. Gerçekten câzibeniz o kadar güçlü ki hepimizi suret ve siretinize47 cezp etmiştir. Hüsn-ü suret ve sirete (güzel sima ve güzel davranışa) sahip olan kimseler çok az bulunurlar. “Eşhedü enneke ibn-i Resulullah’i hakka” (Tanıklık ediyorum ki gerçekten sen Resulullah’ın evladısın).
Bugün sabah kütüphaneye gittiğimde Ensab ve tarih kitaplarından bir kaç cilt, özellikle kadri yüce seyyidlerin nesebi hakkında “Hezar Mezar” ve “Asar-ı Acem” kitaplarını götürüp mütalâa ettim ve dün gece ki buyurduklarınız hakkında (biraz) dikkat ettim; gerçekten hoşlandım, lezzet aldım ve hakikaten bu şerif (şerefli) nesebe gıpta ettim ve bir müddet düşündüm sonunda, alicenap gibi şerif ve nesebi doğru bir şahsın bu güzel suret ve sirete rağmen neden geçmişlerin saçma adetleri etkisinde kalmış ve büyük cedlerinin yolundan sapıp Mecusî İranlıların siyasi adet ve usullerini kabul etmiştir! diye düşünerek çok üzüldüm.
Davetçi: Birincisi; âlicenabın hüsn-ü zan ve nazar-ı lütfünden memnun oldum ve teşekkür ediyorum; tevazu etmeksizin gerçekten hesaba girmeyen o zerre benim. İkincisi; maksadınızı anlamadığım karışık ve müphem birkaç cümle buyurdunuz, lütfen hakikatin aslı aşikar olması için cümleleri ayrı-ayrı beyan ediniz.
Mesela geçmişlerin saçma adetleri, yüz çevirdiğimiz değerli cedlerimin yolu ve tabi olduğum İran’ın siyasi adet ve usulleri nelerdir?
Hafız: Geçmişlerin saçma adetlerinden maksadım, Yahudiler eliyle din-i hanif-i İslam’a sokulan bidat ve akidelerdir.
Davetçi: Mümkünse uyduğum bidatlerin neler olduğu malum olması için biraz daha izahta bulununuz.
Şia Mezhebini Eleştirme
Hafız: “Elbette tarih tanıklık ediyor ki, her büyük peygamberden sonra düşmanlar, Tevrat ve İncil gibi onların kutsal kitaplarına el uzatmış ve birçok tahrifler yaparak onların dinini zayi ederek itibar derecesinden düşürmüşlerdir.
Ama İslam dininde Kur’ân-ı hakimin muhkem olması vasıtasıyla o güce sahip olamadıklarından dolayı Abdullah bin Seba-i Sena-i, Ka’b’ul- Ahbar ve Veheb bin Münebbih gibi daima hilekar olan Yahudilerden bir grup kimseler zahiren Müslüman olup zehirli propagandalar yapmaya karar alıyorlar, Peygamber (s.a.a)’in sözleri adı altında, kendi inançlarıyla birlikte diğer bir takım batıl inançları Müslümanların arasında yayıyorlar.
Üçüncü halife Osman bin Affan (r.z) onları takip ediyor, halifenin korkusundan firar ediyorlar. Mısır’ı kendi merkezleri yapıp yavaş yavaş bir grup insanları aldatarak kendilerine tabi kılıyorlar ve “Şia” isminde bir hizip kuruyorlar. Osman’ın halife olmasına rağmen Ali’yi imam ve halife olarak tanıtıyorlar. Kendi hedeflerine uygun olarak; “Peygamber Ali’yi halife ve İmam kılmıştır” diye bazı sahte hadisler uyduruyorlar.
Bu hizbin kıyamı neticesinde çok kanlar dökülüyor; nihayet bu olay, mazlum halife Osman’ın öldürülmesine ve Ali’nin hilafet makamına oturtulmasına yol açıyor. Osman’dan rahatsız olan bir cemaat da Ali’nin etrafını sarıyorlar; Şia hizbi işte o zamanda kuruluyor. Ama Beni Ümeyye’nin hilafeti döneminde Ali’nin evlatları ve dostlarının öldürülmesiyle bu hizip zahirde karanlıklara karışıyor.
Ama Selman-ı Farisî, Ebuzer-i Gifari gibi bazı insanlar Ali’nin (kerremallah vechehu) lehine ciddi bir şekilde propaganda yapıyorlar; kesinlikle Ali’nin ruhu bu çeşit propagandalardan beridir (uzaktır). Bu durum Harun’ur- Raşid’in ve özellikle İranlıların eliyle kardeşi Muhammed Emin’e galip olan ve hilafet makamında sabitleşen oğlu Memun’ur- Raşid-i Abbasi’nin hilafet dönemine kadar öylece devam ediyor; öyle ki artık Ali bin Ebi Talibi destekleyip onu haksız yere Hülefa’ür- Raşid’in (üç halife)’den üstün kılmaya çalışıyorlar.
İranlıların da, memleketlerinin Arapların kudret eliyle işgal olması ve istiklallerinin yok olması vasıtasıyla araları onlarla iyi olmadığından dolaya din adıyla Arapların karşısında kıyam etmeleri için bir yol bulmaya bahane arıyorlardı. İşte bundan dolayı o haksız tutumu beğenip ona uydular; hatta bu Şia hizbinin çevresinde yaygara çıkardılar, Diyaleme zamanında güç kazandılar ve iktidarlı Safeviye saltanatı döneminde bu Şia hizbi bir resmi mezhep olarak tanıtıldı; Mecusî İranlılar da şimdiye kadar siyaset icabıyla mezheplerini Şia olarak tanıtıyorlar.
Kısacası Şia mezhebi siyasi bir mezheptir, Yahudi Abdullah bin Seba’nın eliyle ortaya çıkmıştır. Daha önceleri İslam’da Şia diye bir isim yoktu; ceddiniz Nebiy-yü Ekrem (s.a.a) de kesinlikle bu isimden nefret ediyor. Çünkü onun isteğinin hilafı üzerine bu yola adım atılmıştır. Hakikatte Şia, Yahudilerin mezhep ve akidelerinden bir şubedir denilebilir.
İşte bundan dolayı sizin gibi şerif ve nesebi tertemiz olan bir şahsın, adet üzerine ve geçmişleri taklit ederek burhan ve delilsiz yüce ceddinizin yolu olan tertemiz İslam dinini bırakıp da bidat icat eden Yahudilik yoluna tabi olması gerçekten beni şaşırtıyor; halbuki Kur’ân’a ve ceddiniz Resulullah’ın sünnetine uymaya siz daha evlasınız (layıksınız).”
(Meclistekilerin ve Hindistanlı şerif müminlerin özellikle Hindistan şialarının otoriteli olan gayretli ve hararetli Kızılbaşların, Hafız beyin sözlerinden öfkelendiklerini ve renklerinin değiştiğini görünce biraz onlara nasihat edip onları sabır ve tahammüle davet ettim ve dedim ki; İran’da şöyle bir ata sözü vardır diyorlar ki: “Şah Name’nin sonu hoştur.” veya “Sabret, sabır kurtuluşun anahtarıdır.” Sonra cenab-ı Hafız’ın cevabında şöyle dedim:)
Muhaliflerin Eleştirilerine Cevap
Davetçi: Sizin gibi alim bir şahısın, kesinlikle aslı olmayan böyle saçma, esassız ve hurafe sözlerle delil getirmesi gerçekten şaşırılacak bir şeydir. Çünkü bunlar Havariç münafıklarının mutaassıp Nasibilerin ve Emevilerin yaydığı ve avam halkın da araştırmaksızın, hiçbir delil ve burhanları olmaksızın tabi oldukları şeylerdir.
Şimdi eğer müsaade verirseniz meselenin aydınlığa kavuşması, muammanın çözülmesi ve hakikatin ortaya çıkması için gerçekten uzak sözlerinizin cevabını, toplantının süresinin yettiği kadarıyla özet olarak vermeye çalışacağım.
Hafız: Buyurun, sözlerinizi bütün dikkatimizle dinlemeye hazırız.
Davetçi: Evvela alicenabınız tamamıyla iki zıt meseleyi birbiriyle karıştırdınız. Eğer Şia’nın hadislerinde çok kınanan ve münafıkların listesinde tanıtılan Yahudi münafık ve melun Abdullah bin Seba bir kaç gün kendisini halk arasında Hz. Ali (a.s)’ın dostu olarak tanıtmışsa onun Şia-i İmamiyye ile ne ilişkisi vardır? Eğer bir kurt koyun postuna girer veya bir hırsız alim ve bilgin kimselerin elbisesiyle kendisini minber ve mihrapta gösterir ve onun yüzünden İslam ve Müslümanlara bazı zararlar ulaşırsa, o zaman bütün alim ve bilginlere kötü gözle mi bakmak gerekir? Onların hepsi hırsızdırlar mı demeliyiz?
Gerçekten tertemiz Şia mezhebini, melun Abdullah bin Seba’nın hesabına atıf etmeniz (ve o çıkarmıştır diye Şia’yı lekelemeniz) insafsızlıktır!
Hak olan Şia mezhebini küçümseyip onu bir siyasi hizip olduğunu söylemeniz ve Osman’ın zamanındaki melun Abdullah bin Seba’nın bidat ve eserlerinden saymanız gerçekten şaşırılacak bir şeydir.
Hakikaten çok büyük bir yanlışlığa düştünüz. Çünkü Şia bir hizip değildi; hak bir mezhep ve hak bir yoldu. Osman’ın hilafet döneminde ortaya çıkmamıştır; Resulullah (s.a.a)’in kendi zamanında ve O Hazretin kendi düsturu ve buyruğuyla yaygınlaşmıştır.
Eğer siz Havariç ve Nasibilerin yalan ve iftiralarıyla delil getiriyorsanız, biz de hakkın batıldan ayırt edilmesi için Kur’ân-ı Kerim ve kendi muteber hadislerinizden delil ve şahitler getiriyoruz.
Şunu da hatırlamak istiyorum ki, hakikat ortaya çıktıktan sonra mahcup olmamanız için, daima söz ve amellerinize oldukça dikkat gösteriniz.
Eğer müsaade ediyorsanız ve sözlerim de tabiatına ters düşmüyorsa, meselenin buyurduğunuz gibi olmadığının ispat ve izahı için sözlerinizin cevabını vereyim?
Hafız: Elbette buyurunuz; zaten bu toplantının düzenlenmesi ve bizim burada toplanmamız hakikatlerin ortaya çıkması ve şüphelerin giderilmesi içindir; kesinlikle delile dayalı sözlerden rahatsız olmayız.
Dostları ilə paylaş: |