Ebu Cafer İskafi’nin Muaviye’nin Zamanındaki Rivayetlerin Uyduruk Olmasına Dair Beyanı
İbn-i Ebi’l- Hadid Mutezili Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 1, s. 358’de bu konuda üstadı Ebu Cafer İskafi el-Bağdadi’den naklen şöyle diyor:
“Muaviye bin Ebi Süfyan ashap ve tabibinden bir grubu Hz. Ali (a.s) hakkında çirkin rivayetler uydurmakla görevlendirmişti. Halkın Hz. Ali’den uzaklaşması için halk içinde O’na lanet etmelerini emretmişti.
Ebu Hureyre, Amr bin As, Muğire bin Şu’be ve Tabiin’den Urve bin Zubeyr gibileri bu işle görevlenmişlerdi. Ebu Hureyre bu konuda, Hz. Ali (a.s)’ın Resulullah (s.a.a) hayattayken Ebu Cehil’in kızıyla evlenmek istediği hakkındaki rivayeti uydurdu. Sözde Resulullah (s.a.a) O’na kızarak minbere çıkmış ve şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teala’nın dostuyla düşmanının arasını bulmak mümkün değildir. Fatıma benim bir parçamdır; ona eziyet eden bana eziyet etmiştir; Ebu Cehil’in kızını almak isteyen benim kızımdan uzaklaşmalıdır.” 177
Sonra Ebu Cafer İskafi şöyle diyor: “Bu hadis, Kerabisi rivayeti olarak meşhurdur. Yani uydurulan her rivayete kerabisi diyorlar.”178
İbn-i Ebi’l- Hadid devamında şöyle diyor: “Bu hadis Buhari ve Müslim’in Sahih’lerinde Musavver bin Mahzeme’den rivayet edilmiştir.”
Büyük Şia alimi Seyyid Murtaza da, Tenzih’ul- Enbiya ve’l-Eimme kitabında şöyle diyor: “Bu rivayet Hüseyin Kerabisi’den rivayet edilmiştir; bu şahıs Ehl-i Beyt (a.s) düşmanlarından biridir, bu yüzden onun rivayetleri kabul edilemez.
Ayrıca bilmek icap eder ki sizin muteber kitaplarınızda yer alan rivayetlere göre de Hz. Ali (a.s)’a buğzeden kimse münafıktır; Kur’ân hükmü gereği de ateş ehlidir. O halde onun rivayeti red edilmiştir.
Üstelik, Fatıma’ya eziyet edenlerin kınanması hakkındaki rivayetler, sadece Kerabisi veya Ebu Hureyre’nin rivayet etmiş olduğu Ebu Cehil’in kızıyla ilgili rivayetlerle sınırlı değildir. Bu konuda birçok hadis mevcuttur.
Bu cümleden Hace Parsa-i Buhari Fasl’ul- Hitap’da, imam Ahmed bin Hanbel Müsned’inde ve Seyyid Ali Hemedani eş-Şafii Meveddet’ul- Kurba’nın 13. Mevedde’sinde, Selman Muhammedi’den rivayet etmiş olduğu bir rivayette Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:
“Fatıma’nın sevgisi yüz yerde insana yarayacaktır; onların en kolayı ölüm, kabir, mizan, sırat ve hesaptır. Öyleyse kızım Fatıma kimden razı olursa, ben de razı olurum; ben kimden razı olursam, Allah da ondan razı olur; Fatıma’nın razı olmadığı kimseden ben de razı değilim, benim razı olmadığım kimseden Allah-u Teala da razı değildir. O halde Fatıma’ya, eşi Ali’ye ve onların soy ve Şialarına zulmedenlere yazıklar olsun.”
Örnek ve şahit olarak zikredilen bu kadar rivayet yeterlidir. Şimdi siz muteber beyler, her iki fırkanın güvenilir kitaplarında yer alan bunca sahih rivayetleri, Buhari, Müslim ve diğer birçok büyük alimlerinizin de, Fatıma’nın Ebu Bekir’e gazap etmiş olduğu halde dünyadan ayrıldığına dair nakletmiş oldukları hadisleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hafız: Bu rivayetler doğrudur, bizim muteber kitaplarımızda daha çok ve detaylı bir şekilde rivayet edilmiştir. Hz. Ali’nin Ebu Cehil’in kızıyla evlenmek istemesiyle ilgili Kerabisi’nin rivayet etmiş olduğu sözde bu hadise ben de inanamamıştım. Ama bu akşam, bu sorunu hallettiğinizden dolayı çok memnun oldum.
Hz. Fatıma’nın Gazabını Eleştiri ve Onun Yanıtı
Ayrıca bilmek icap eder ki bu rivayetlerdeki gazap, geleneksel bir gazap değil dini bir gazaptır. Dolayısıyla bizim bütün Sahih kitaplarımızda yer aldığı üzere Fatıma (r.z)’ın Ebu Bekir ve Ömer’e öfkesi, dini gazap değildir; yani Hz. Fatıma, dini emirlerin aksine gerçekleşen bir iş sebebiyle bu ikisine gazap etmemiştir. Elbette her kim Fatıma’yı dini açıdan gazaplandırırsa, Allah’ın ve Peygamber (s.a.a)’in gazabına uğrayacaktır. Ama Fatıma’nın bu gazabı, hedefine ulaşamadığından her duygusal insanın gösterdiği bir gazap haletidir.
Fatıma (a.s) Fedek’i istediğinden, halife de Fedek’i O’na geri vermediğinden dolayı, doğal olarak Fatıma da üzüldü ve gazaplandı. Ama bilindiği gibi sonraları bu normal gazap kalbinden çıktı ve halifenin hükmüne razı oldu. Onun razı olduğunu gösteren en büyük delil de daha sonda sessiz kalmasıdır! Hatta Ali (k.v) hilafete geçince elindeki bütün güç ve imkana rağmen Fedek’i geri almadı, bu da O’nun halifelerin hükmünden razı olduğunun kesin bir delilidir!
Davetçi: Buyurduğunuz bu konuların her birinin ayrı bir cevabı vardır. Sizin yüzünüzde bir yorgunluk görmesem de ricamı kabul ederseniz bu soruların detaylı cevabını, vakit çok geçtiğinden dolayı yarın akşama bırakayım.
(Mecliste bulunanlar hep bir ağızdan şöyle dediler: Kabul etmiyoruz, çok hassas bir yere yetiştik, bu büyük meselenin neticesi belli olmadıkça bir yere gitmeyeceğiz.)
Davetçi: Sizin isteğiniz üzere, kısa da olsa vakit müsaade ettiği miktarda konunun detayına girmeden özetle cevap vermek istiyorum.
Fatıma’nın Kalbi ve Tüm Azası İmanla Dolu İdi
Evvela; Hz. Fatıma’nın gazabının dini değil, doğal olduğunu söylemekle yanıldınız; düşünmeden ve araştırmadan hüküm verdiniz. Zira Kur’ân-ı Kerim ve hadislerde de yer aldığı üzere, kemal sahibi bir mümin asla böyle bir gazaba kalkışmaz. Nerede kaldı ki Tathir, Mübahele ayeti ve İnsan suresinde övülen Fatıma gibi birsi böyle bir gazapta bulunsun.
Sizin muteber kitaplarınızda da yer aldığı üzere Hz. Fatıma (a.s)’ın imanı kemal derecesine ermişti. Nitekim Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah Teala, kızım Fatıma’nın kalp ve bütün azalarını imanla doldurmuştur.”
Fatıma’nın Gazabı Dini İdi
İmanının nişanesi Hakkın emirlerine teslim olan hiçbir mümin ve mümine, bir hakim hak üzere hüküm verdiği takdirde, yani Allah-u Teala’nın hükümlerini uyguladığı zaman ona gazap edemez, özellikle de kin ve ukde dolu bir gazapta bulunamaz, ölünceye kadar bu gazabı taşıyamaz, onların kendi cenazesine namaz kılmasına engel olacak kadar kızamaz. Evvela; Fatıma (a.s) Allah-u Teala’nın temizliğine hükmettiği bir insandır. Asla iftira ve yalan atmaz ve bundan dolayı da hakim onun aleyhine hükmetmez.
İkinci olarak; Hz. Fatıma (a.s)’ın gazabı bir hal değişikliği olmuş olsaydı, ortadan kalkması icap ederdi; özellikle kendisinden özür dilendikten sonra kalbinden çıkması gerekirdi. Çünkü Peygamber-i Ekrem (s.a.a): “Mümin, kinci ve ukde ehli değildir.” diye buyurmuştur. Müminin sıfat ve nişanelerinden biri, adet ve nefsani istekler üzere kalbinde kin ve öfke bulundurmamasıdır. Bir rivayette de şöyle buyurmuştur: “Mümin bir kimse hata ederse, üç günden fazla onun düşmanlığını kalbinde tutamaz.” Dolayısıyla Hz. Fatıma (a.s) gibi Tathir ayetiyle övülen, bütün varlığı imanla dolan, her türlü kötülük, pislik ve ahlaki rezaletlerden uzak olan, özellikle de Allah-u Teala’nın temiz olduğuna dair şehadette bulunduğu bir kimse asla kin ve ukde ehli olamaz.
Diğer taraftan iki fırkanın da ittifak etmiş olduğu üzere Hz. Fatıma (a.s) Ebu Bekir’e gazap etmiş olduğu hal üzere dünyadan gitti. Binaenaleyh Hz. Fatıma (a.s)’ın gazabı dini bir gazaptı; çünkü Allah-u Teala ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in hükümlerinin aleyhine bir hüküm verilmişti; onun bu hükme olan gazabı dini bir gazaptı ve bu gazap Allah-u Teala ve Hz. Peygamber (s.a.a)’in gazabını gerektiren bir gazaptır.
Dostları ilə paylaş: |