Üç Halifenin Tayinindeki Farklılık, Onların Hilafetinin Batıllığına Bir Delildir
Davetçi: Halifelerin hilafet tayininde birçok açıdan farklılıklar vardır. Evvela; icmaya işaret ettiniz. Konuları tekrarlamakla doğru bir yönteme başvurmuyorsunuz. İcma delilinin temelsiz olduğunu önceki akşamlar arz ettim. Ümmetin icması halifelerden hiçbirinin hilafetinin başlangıcında vaki olmamıştır.
İkinci olarak; eğer icmaya dayanıyor ve bunu Allah-u Teala ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a) tarafından ümmet için şer’an ispat ediyorsanız, kaide gereği her halife dünyadan gidince ümmet toplanmalı ve halife seçimi için onların görüşü alınmalıdır. Ümmet kimin halife olmasına icma ettiyse, o halkın halifesidir (Resulullah’ın halifesi değil); bu yöntemin bütün dönemlerde uygulanması gerekir.
Elbette siz de biliyorsunuz ki İslâm’da hiçbir halife için böyle bir icma vaki olmamıştır; hatta bizim daha önce ispat ettiğimiz nakıs bir icma da (ki ashabın büyüğü, Haşimoğulları ve Ensar orada değillerdi) Ebu Bekir dışında hiç kimse için gerçekleşmemiştir. İslâm muhaddisleri ve tarihçilerinin ittifak etmiş olduğu üzere Ömer’in hilafeti Ebu Bekir’in tayiniyle gerçekleşmiştir. Eğer hilafet tayininde icma şart olmuş olsaydı, o zaman neden Ebu Bekir’den sonra Ömer’in hilafete seçilmesi icma ile olmamıştır?
Şeyh: Elbette Ebu Bekir, ümmetin icmasıyla hilafete seçildiği hasebiyle onun tek başına halife tayini için söylediği söz, sağlam bir delil sayılmıştır. Ondan sonra artık halife tayini için icmaya gerek kalmamıştır. Her halifenin kendinden sonraki halifeyi seçmek için söylediği söz, sağlam bir senet kabul edilmiştir. Kendinden sonraki halifeyi tayin etmek halifenin hakkıdır. Halkı başı boş bırakmamalıdır. Ebu Bekir icma ile seçildiği için Ömer’i hilafete tayin etmiş, Ömer de Peygamber (s.a.a)’in kesin halifesi olmuştur!
Davetçi: Eğer siz kendinden sonraki halife seçiminde böyle bir hakkı halifeye tanıyorsanız ve ümmeti başı boş bırakma hakkının olmadığını beyan ediyorsanız ve onun sözünün sonraki halife tayininde yeterli olduğunu iddia ediyorsanız, o zaman neden insanların hidayetçisi olan Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e gelince bu hakkı kabul etmiyorsunuz?
Neden sizin kitaplarda da yer alan (önceki geceler sadece bazısına işaret ettik bu gece de Ümmü Seleme’nin hadisindeki apaçık nasları takdim etmeye çalıştık) Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in açıkça veya kinaye yoluyla farklı yerlerde Hz. Ali için buyurduğu onca nasları görmezlikten geliyor, kabul etmiyor ve her biri için soğuk teviller yapıyorsunuz? Nitekim İbn-i Ebi’l- Hadid de Ümmü Seleme hadisinde bu gülünç tevili yapmış ve apaçık nassı red etmiştir.
Gerçekten ilginçtir, Ebu Bekir’in sözünün Ömer’in hilafet tayininde bir senet olduğunu hangi ilke üzere söylüyorsunuz? Ama bilindiği gibi öte yandan Resulullah (s.a.a)’in sözünün senet olmadığını ifade ediyor ve o hikmetli kelimeleri soğuk tabirlerle beyan ediyorsunuz.
Ayrıca nereden ve hangi delil üzere icmayla seçilen birinci halifenin kendinden sonraki halifeyi tayin hakkının olduğunu beyan ediyorsunuz? Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’den böyle bir emir mi gelmiştir? Cevap kesinlikle olumsuzdur.
Ayrıca birinci halife icma ile seçildiği için, sonraki halifelerde icmanın gerekmediğini, halk tarafından seçilen birinci halifenin kendinden sonraki halifeyi seçebileceğini ve onun sözünün yeterli olduğunu beyan ediyorsunuz. Eğer böyle olmuş olsaydı neden sadece bu iş Ömer’in hilafeti zamanında gerçekleşti? Neden Osman’ın hilafetinde Ömer halife tayin etmeyerek işi altı kişilik şuraya bıraktı?
Gerçekten delilinizin ne olduğu belli değildir, deliller ihtilaflı olunca asıl konu da ortadan kaybolur. Eğer hilafetin ispatı için ümmetin icması delil ise ve bütün ümmetin birlikte oy vermesi gerekiyorsa (halbuki bilindiği gibi Ebu Bekir zamanında bile böyle bir icma olmadı) o halde Ömer’in hilafetinde neden böyle bir icma gerçekleşmedi?
Eğer birinci halife seçiminde icmayı şart biliyor, sonraki halifelerde ise icma ile seçilen halifenin sözünün yeterli olacağı kanısında iseniz, o halde bu iş neden Osman zamanında gerçekleşmedi? Ömer Ebu Bekir’in aksine halife seçimini şuraya bıraktı. Hem de dünyanın hiçbir yerinde, hatta ilkel kabilelerde bile görülmeyen bir şuraya! Zira dünyadaki bütün meclislerde çoğunluğun görüşünün sağlanması için temsilcileri halk seçmektedir; ama bu şuranın temsilcilerini bizzat Ömer’in kendisi tayin etmiştir.
Ayrıca bilmek icap eder ki bundan da ilginci, bütün temsilcilerin iradesini ipotek altına alarak hepsini Abdurrahman bin Avf’ın emrine verdi. Abdurrahman bin Avf’ın bu kadar yetkili kılındığının hiçbir ilmi, örfi ve şer’i ölçüsü yoktur. Elbette bundan maksat onun Osman’ın yakınlarından olması ve dolayısıyla diğerlerini bırakıp Osman’ı seçeceğinin bilinmesiydi. Ömer şöyle demişti: “Abdurrahman bin Avf’ın tuttuğu taraf haktır; Abdurrahman kime biat ederse diğerleri de teslim olmalıdır.”
Dikkat edilecek olursa burada şura şeklinde bir diktatörlük öngörülmüştür. Halbuki bilindiği gibi bugünlerin tabiriyle demokrasi bunun tam tersinedir.
Gerçekten çok ilginçtir, Peygamber-i Ekrem (s.a.a), önceki geceler senetlerini de zikrettiğim bir hadiste defalarca şöyle buyurmuştur:
“Ali hakladır ve Ali nerede olursa hak onunladır.”
Yine şöyle buyurmuştur:
“Bu Ali ümmetimin farukudur; hakla batılın arasını ayırandır.”
Nitekim Hakim Müstedrek’te, Hafız Ebu Naim Hilye’de, Taberani Evset’te, İbn-i Asakir Tarih’te, Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii Kifayet’ut Talib’te, Taberi Riyaz’un- Nazre’de, Himvini Feraid’de, İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde ve Suyuti de Dürr’ul- Mansur’da, İbn-i Abbas, Selman, Ebuzer ve Huzeyfe’den naklen Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmekteler:
“Benden sonra bir fitne kopacaktır, o zaman Ali’den ayrılmayın; zira Ali kıyamette benimle ilk tokalaşacak kimsedir; Ali en büyük sıddık ve bu ümmetin farukudur; hakla batılın arasını ayırmaktadır ve O müminlerin emiridir.”
Önceki geceler senet silsilesini de zikrettiğim bir rivayette Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Ammar’a şöyle buyurmuştur:
“Eğer bütün insanlar bir yola, Ali de başka bir yola gidecek olursa, sen Ali’nin yolundan git, insanlardan müstağni ol. Ey Ammar! Ali seni hidayetten çevirmez ve dalalete sürüklemez. Ey Ammar! Ali’ye itaat, bana ve Allah-u Teala’ya itaattir.”
Durum bu iken Ömer, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in emrinin aksine Hz. Ali’yi Abdurrahman’ın başkanlığındaki bir şuraya bırakıyor. Şimdi buna kötümser olmamak mümkün mü? Sahabenin büyüklerini bir kenara itmiş, hilafet konusunda onların görüş haklarını ellerinden almıştır. Dolayısıyla bu şurada da Hz. Ali’ye büyük bir haksızlık yapılmıştır; Hz. Ali gibi hak ve batılı birbirinden ayıran büyük bir şahsiyet Abdurrahman gibi birinin emri altına verilmiştir.
Beyler lütfen insaflıca hüküm veriniz. İstiab, İsabe, Hilyet’ul- Evliya ve benzeri kitaplarınıza müracaat ediniz. Hz. Ali (a.s)’ı Abdurrahman ve hatta şura üyesi olan diğer beş kişiyle kıyaslayınız; Abdurrahman’ın mı hakemlik makamına daha layıktı yoksa Emir’el Müminin Hz. Ali mi? Bu kıyaslamakla, siyasi oyunlar üzere velayet hakkının çiğnendiğini bizzat müşahede edin.
Velhasıl, eğer Ömer’in hilafet tayinindeki şura emri, uygulanması gereken bir düstur idiyse, o halde neden Hz. Ali (a.s)’ın hilafeti hakkında uygulanmadı?
Dört halifenin hilafetinde, dört ayrı metot uygulanmıştır. Bu dördünden hangisi doğru, diğerleri ise batıldı? Eğer hepsinin hak olduğunu beyan ediyorsanız, o halde hilafet tayininde ikna edici bir deliliniz ve sabit bir yolunuz yoktur.
Eğer siz beyler, birazcık adetlerinizden uzaklaşır, apaçık gerçeklere insaf ve derince bakacak olursanız, gerçeklerin, olanların dışında olduğunu görürsünüz.
Göz açık, kulak açık, bu körlük!
Allah’ın göz kapatmasına şaşırıyorum!
Şeyh: Eğer dediğiniz doğruysa ve buyurduğunuz gibi derince bir düşünmek gerekirse, Hz. Ali’nin hilafeti de sarsıntıya uğrayacaktır. Zira önceki üç halifeyi hilafete getiren icma, Ali’yi (k.v) de hilafete getirmiştir.
Dostları ilə paylaş: |