Resulullah (s.a.a)’in Ehl-i Beyt (a.s)’ine sarılmanın delillerinden bir diğeri muteber “Sefine hadisi”dir. Bu hadisi birçok büyük alimleriniz tevatür haddinde nakletmiştir.
Şu anda aklımda kalan 100’den fazla büyük alimleriniz kendi muteber kitaplarında bu hadisi nakletmişlerdir. Müslim bin Haccac “Sahih”de, (Sahih-i Müslim), Ahmed bin Hanbel “Müsned”de, Hafız Ebu Naim İsfehani “Hilye” de, İbn-i Abdulbirr “İstîab”da, Ebubekir Hatib-i Bağdad-i “Tarih-i Bağdadi”de, Muhammed bin Talha Şafii “Metalib’us- Süul”da, İbn-i Esir “Nihaye”de, Sibt bin Cevzi “Tezkire”de, İbn-i Sabbağ Maliki “Fusul’ul- Muhimme”de, Allame Nuruddin Semhudi “Tarih’ul- Medine”de, Seyyid Mümin Şeblenci “Nur’ul- Ebsar”da, İmam Fahr-u Razi “Mefatih’ul- Gayb” tefsirinde, Celaluddin Süyuti “Dürr’ül- Mensur”da, İmam Sa’lebi “Keşf’ul- Beyan” tefsirinde, Taberani “Evset”te, Hakim “Müstedrek”in c. 3, s. 151’inde, Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 4. babında, Mir Seyyid Ali Hemedani “Meveddet’ul- Kurba”nın ikinci Mevedde'sinde, İbn-i Hacer-i Mekki “Savaik”te, Taberi Tefsir ve Tarihinde, Muhammed bin Yusuf Genci “Kifayet’üt- Talib”in yüzüncü babanın 233. sayfasında ve diğer birçok büyük alimleriniz Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
“Şüphesiz ki Ehl-i Beyt’imin sizin aranızdaki misali (konumu), Nuh’un gemisinin misali (konumu) gibidir. Kim ona bindiyse kurtuldu, kim de ondan uzaklaştıysa helak oldu.”
İmam Muhammed bin İdris eş-Şafii’de yazdığı bir şiirde bu hadisin sahih olduğunu beyan etmiştir. Allame Fazıl Acili de bu şiiri “Zahiret’ul- Meal”da nakletmiştir:
İnsanların sapıklık deryasında gark olduklarını görünce,
Bismillah diyerek kurtuluş gemileri olan Ehl-i Beyt’e sarıldım.
Hablullah olan Ehl-i Beytin dostluğuna, emr olunduğumuz için temessük ettim.
Hadisler beyan ettiği gibi din yetmiş üç fırkaya bölündüğünde,
Onlardan sadece biri hak üzere idi.
Söyle bana ey akıl ve ilim sahibi!
Acaba Âl-i Muhammed batıl fırkaların içinde midir?
Yoksa kurtuluşa eren fırkanın içinde midir?
Eğer kurtuluşa eren fırkanın içindedir dersen, sözümüz birdir.
Ama eğer batıl fırkanın içindedir dersen, adaletten sapmışsındır.
Kavmin efendisi onlardan ise, ben de onlara razı oldum.
Allah onların gölgesini (üzerimden) eksik etmesin.
Ben Ali ve evlatlarının imametine razı oldum.
Sen de hakikatin ortaya çıkacağı güne dek batıl fırkalarda baki kalanlarla ol.
Ehl-i Sünnet ve Cemaatin önderlerinden birisi olan İmam Şafii’nin bu apaçık şiirine dikkat edecek olursanız, göreceksiniz ki Ehl-i Beyt gemisine binmenin ve O’nlara sarılmanın kurtuluş sebeplerinden olduğunu açıkça ikrar etmektedir. Çünkü 73 fırkaya bölünen ümmetten yalnızca Âl-i Muhammed’e sarılanlar fırka-i naciyedir (kurtuluşa erenlerdir).
Demek ki şialar Resulullah (s.a.a)’in emrine uyarak Ehl-i Beyt tevessül edip Allah’a yönelmektedirler.
Aklıma bir şey daha geldi. Diyorsunuz ki insanın vasıta ve vesileye ihtiyacı yoktur, eğer vesileyle Allah’a yalvarıp yardım dilerse yanlış bir iş yapmış olur; size göre müşrik de olur. Eğer durum dediğiniz gibi ise öyleyse neden Ömer bin Hattab ihtiyaç zamanlarında ve zaruri durumlarda vasıtayla Allah’a yönelip yardım diliyordu?
Hafız: Halife Ömer (r.z) hiçbir zaman vasıtayla bir amel yapmamıştır. İlk olarak sizden böyle bir şey duyuyorum. Temenni ederim böyle bir şey varsa açıklayın biz de bilelim.
Davetçi: Halife ihtiyaç duyduğunda, Ehl-i Beyt (a.s)’ı vesile kılar, onların sebebiyle Allah’a yönelir ve ihtiyaçlarını giderirdi. Toplantımızın vaktini göz önünde bulundurarak sadece numune olması için iki olaya değineceğim:
1- İbn-i Hacer-i Mekki “Savaik”te 14. ayetten sonra Tarih-i Dimaşk’ten şöyle naklediyor: Hicri 17. yılda halk defalarca yağmur duası için çöle çıkmışlardı. Ama duaları kabul olmamıştı. Hepsi üzülüp perişan olmuşlardı. Ömer bin Hattab şöyle dedi: “Yarın öyle birisinin vasıtasıyla yağmur isteyeceğim ki, Allah onun vasıtasıyla bize yağmur yağdıracaktır.” Ertesi gün Ömer Resulullah (s.a.a)’in amcası Abbas’ın yanına giderek; “Bizimle beraber gel senin hatırına Allah’tan yağmur isteyelim” dedi.
Cenabı Abbas şöyle buyurdu: “Biraz otur vesileyi hazırlayayım.” Sonra birini Beni Haşim’e haber vermesi için yolladı, kendisi de temiz elbiseler giyinip güzel kokular sürdü. Daha sonra Hz. Ali (a.s) önde, İmam Hasan (a.s) sağında, İmam Hüseyin ve Ben-i Haşim de arkalarında olmak üzere dışarı çıktı. Sonra Abbas Ömer’e dönerek şöyle buyurdu: “Ey Ömer! Hiç kimseyi bizimle karıştırma.” Öylece musallaya gittiler.
Cenabı Abbas ellerini göğe kaldırarak şöyle münacat etmeye başladı: “Rabbimiz, sen bizi yarattın ve sen yapacağımız her şeyi biliyordun. Allah’ım, başlangıçta bize lütufta bulunduğun gibi sonunda da bize lütufta bulun.”
Cabir diyor: “Daha dua bitmemişti ki bulutlar hareket etmeye ve yağmur yağmaya başladı ve henüz evlerimize ulaşmamıştık ki yağmur bizi ıslattı.”
Yine Buhari şöyle naklediyor: “Kıtlık zamanında Ömer bin Hattab Abbas bin Abdulmuttalib’i vesile kılarak Allah’tan yağmur yağmasını istiyordu. O şöyle dua ediyordu: “Allah’ım! Peygamberimizin amcasını vesile kılarak senden yağmur istiyoruz.” ve sonra yağmur yağmaya başladı.
2- İbn-i Ebi’l- Hadid Mütezili, “Nehc'ul- Belağa’nın Şerhi” kitabında (c. 2 s. 256, Mısır bin) şöyle naklediyor:
“Halife Ömer, Resulullah (s.a.a)’ in amcası Hz. Abbas’la beraber Allah’tan yağmur dilemek için çöle çıktılar. Halife Ömer yağmur isteme yerinde şöyle arz etti:
“Allah’ım, şüphesiz ki biz Peygamberinin amcasını ve O’nun atalarının yadigarı ve Beni Haşim’in büyüklerini vasıta kılarak sana yöneldik. Peygamberinin makamını O’nun amcasında hıfz et. Çünkü o, senin azametli dergahından şefaat ve mağfiret dilemek için bizi sana yöneltmekte kılavuzluk etti.”
Sünni beylerin hikayesi ve halife Ömer’in takipçilerinin durumu, çok meşhur bir söz olan; “Aştan daha sıcak bir kap”a benzemektedir. Onların tavrı Ömer’in tavrıyla tutuşmamaktadır. Çünkü halife Ömer, zaruri ve ihtiyaç duyduğu hallerde, Peygamberin Ehl-i Beytini (a.s) şefaatçi kılarak Allah’tan hacetini talep ederdi. Ama biz şialar o pâk Ehl-i Beyt (a.s)’ı şefaatçi kılarak ve onları vesile edinerek Allah’tan bir şey istediğimizde hemen itiraz ederek bizleri ya kafir ediyorsunuz ya da müşrik!
Eğer Âl-i Muhammedi (s.a.a) Allah’a şefaatçi (aracı) yapmak şirk ise, o zaman kendi alimlerinizin rivayetlerine göre ilk müşrik kesinlikle halife Ömer bin Hattap’tır. Yok eğer halifenin ameli şirk değil de en güzel amellerden ise (çünkü halife bu ameli yapmıştır), o zaman şiaların amelleri ve onların Âl-i Muhammedi (a.s) vesile edinmeleri de mutlaka şirk sayılmayacaktır.
Öyleyse beyefendilerin, Allah’ın gazabına uğramamaları için (şialara iftirada bulunduklarından dolayı) sözlerinden dönerek Allah’tan mağfiret dilemeleri gerekir.
Eğer halife Ömer, sahabelerin ileri gelenlerinden olmasına rağmen, Hz. Peygamber (s.a.a)’in Ehl-i Beytini kendisine vesile kılmadan duaları kabul olmuyorsa, o zaman vasıtasız olarak bizim dualarımızın kabul olmasını nasıl beklersiniz?
Demek ki Âl-i Muhammed, Peygamberi Ekrem (s.a.a)’in zamanından günümüze kadar, bütün zamanlarda kullar için Allah’a yönelmekte birer vasıta idiler. Biz de O’nların Allah’tan izinsiz hacetleri karşıladıklarına inanmıyoruz. Aksine O’nları, salih kullar, hak İmamlar ve Allah’ın dergahına yakınlar olarak görmekteyiz. Bu yüzden O’nları Allah-u Teala’yla kendi aramızda vasıta etmekteyiz.
Bu görüşümüze en büyük delilimiz dua kitaplarımızdır. Masum İmamlardan naklolan bu dualar, yukarıda anlattığım şeyin dışında bize emir edilmemiştir. Biz de bunların dışında amel yapmıyor ve yapmayacağız da.
Hafız: Söyledikleriniz, duyduğumuz şeylerin tam tersinedir.
Davetçi: Duyduklarınızı bırakın bir kenara. Gördüklerinizi söyleyin. Acaba Şia’nın büyük alimlerinin hangi muteber dua kitaplarını gördünüz veya okudunuz?
Hafız: Elimizin ulaşacağı yerde değillerdir.
Davetçi: Bu gibi kitapları okumadan yersiz iddialarda bulunmanız doğru bir şey değildir. Şu anda yanımda iki tane dua ve ziyaret kitabı vardır. Birisi “Zad’ul- Mead” ki Allame Meclisi (r.a) onu yazmıştır, diğeri ise “Hediyet’uz- Zairin” ki Muhaddis Hacı Şey Abbas Kummi yazmıştır. Onları okuyabilirsiniz. Bu iki kitabı alıp okuduklarında, tevessüle ait dualarda Ehl-i Beyt (a.s)’ın vasıta ve vesile edildiğini gördüler. Sonra Seyyid Abdülhayy Allame Meclisi’nin, Muhammed bin Babeveyh’ten o da Masum İmamlar (a.s)’dan naklettiği “Dua-yı Tevessül”ü meclistekilere okudu.
Dostları ilə paylaş: |