Peşaver geceleri


Avrupalı İlahiyatçı Bilim Adamlarının Görüşleri



Yüklə 3,04 Mb.
səhifə35/185
tarix27.05.2018
ölçüsü3,04 Mb.
#51853
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   185

Avrupalı İlahiyatçı Bilim Adamlarının Görüşleri


Sözünü ettiğimiz maddeci Darvin’in felsefesini okuduğunuz zaman İlahiyatçı filozofların da kitaplarını okuyun. Örneğin, Fransız meşhur matematikçi Camil Flamoryon, yıllarca “Nefsi Tanıma” (Maarifet’un- Nefs) konusu üzerinde çalışmış, Allah’ın vahdaniyetini ispatı, ruh’un azameti ve öldükten sonra onun kalıcı olduğu hakkında birçok kitap yazmıştır. “Doğada Allah”, “Ölüm ve Esrarı” bunlardandır.

O, bu eserlerinde ölüm konusunu genişçe ele alarak şöyle diyor: “Gerçek ölüm, fena ve yokluk anlamında değildir. Ölüm, bir alemden, bir başka aleme geçiş demektir. Sadece kalıp değişiyor. Maddi unsurdan çıkıp daha latif bir şekle girmektedir. Çünkü ruh (hayat mayası) hiçbir zaman fena olmaz ve kalıcıdır.

Ruhun bedenden ayrı, başka bir şey olduğu konusu yıllarca yapılan uzun araştırmaların kesin sonucudur. Ruhun manevi bağımsızlığı vardır. Beden çürüdükten sonra ruh yine de öylece kalmaktadır.”

Bruksen (Fransız filozof), Victor Hugo (Fransız şair), Nermal (Alman araştırmacı) ve Descart (Fransız filozof) gibi araştırmacı ve filozoflarda –ki hepsinin görüşlerini hatta isimlerini saymak için bile meclisin vakti az olduğundan zikr etmiyoruz- çok olup Avrupalılar onlarla iftihar ediyorlar; Darvin, Bachner gibi maddicilerle değil.

Batının tesirinde kalmış ve onların iddialarına yönelen gençler, en azından sadece Darvin’in, Bacher’in kitaplarını okumasınlar. Öteki Avrupalı düşünür ve filozofların da kitaplarına baş vursunlar. Gençler, her iki grubun (İlahi ve Maddi) görüşlerini ve onlara yapılan eleştirilerini de iyice okuduktan sonra en güzel ve en mantıklısını seçmelidirler.

Eğer insafla yola çıkılıp ilmi, akıl ve mantıkla ilahiyatçıların ve maddecilerin görüşleri incelenirse, kesinlikle şu sonuca ulaşacaksınız: İnsanın bedeni, hilkat aleminin yaratılmış unsurlarından olduğu için, fani ve yok olup gitmektedir. Ama ruh başka bir aleme ait olduğu için yaşıyor ve hiçbir zaman ölmemektedir. Semavi kitaplar ve Rahmani öğretilerin hükmüne göre özellikle şehitler, tevhid ve hak yolunda ölenler, ruhani yönlerine ilaveten, cismani yönünde de yaşamakta ve duyma ve görme imkanına sahiptirler.

Nitekim Seyyid’üş- Şüheda İmam Hüseyin (a.s)’ın ziyaret namesinde şöyle bir cümle yer almıştır: “Ben şehadet ediyorum ki şüphesiz sen, sözlerimi duyuyor ve cevabımı veriyorsun.”

Nehc’ul- Belağa’nın 83. hutbesini okumadınız mı? Orada Hz. Ali (a.s) Resulullah (s.a.a)’ın tertemiz itretini (Ehl-i Beyt’ini) tanıtırken şöyle buyuruyor:

Ey insanlar! Hatem’ul- Enbiya (s.a.a)’in şu sözünü alın (yani Resulullah şöyle buyuruyordu): “Bizden biri ölürse, O gerçekte ölü değildir. Bizden kim zahirde çürürse, geçekte o çürümemiştir.”

Hz. Resulullah (s.a.a) gerçekte şöyle demek istiyor: “Biz, nur ve ruhlar aleminde sürekli yaşıyor ve edebiyiz” İbn-i Ebi’l- Hadid, Meysemi ve Mısırlı meşhur müftü Şeyh Muhammed Abduh Nehc’ul- Belağa’nın bu cümlesinin tefsirinde şöyle diyorlar: “Peygamber (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’i öteki insanlar gibi gerçekte ölü değillerdir.”

Eğer biz zahirde Resulullah (s.a.a)’in Masum Ehl-i Beyt’inin kabirlerinin önünde duruyorsak, bu, ölülerin kabirlerinin önünde durup onlarla konuşuyoruz demek değildir. Aksine, yaşayanların ve canlıların önünde durup onlarla konuşuyoruz. Biz ölüye tapmıyoruz. Biz Allah’a tapıyoruz, Allah onların cisim ve ruhlarını yaşatmaktadır.

Acaba Emir’ul- Müminin Hz. Ali (a.s) ve Seyyid’üş- Şüheda Hz. Hüseyin (a.s) ve Bedir, Uhud, Huneyn ve Kerbela’da şehit olanlar, din yolunda, hak yolunda can vermediler mi? Kureyş, Ben-i Ümeyye, Yezit ve Yezidilerin (ki dinin hakikatlerini inkar edip dini eserleri yok etmek istiyorlardı) zulümlerine karşı kıyam edip canlarını mukaddes İslam dini ve “La ilahe İllallah” kelimesi için feda etmediler mi?

Nasıl ki Resulullah (s.a.a)’ın sahabesinin cihatları, Bedir, Uhud ve Huneyn şehitlerinin fedakarlıkları küfür ve şirkin kökünü kazımış ve tevhid kelimesini yüceltmişlerse, aynı şekilde İmam Hüseyin (a.s) da İslam’ın güçlenmesi için kıyam etmiştir. Eğer İmam Hüseyin (a.s)’ın kıyamı olmasaydı, Yezid İslam’ın kökünü kazıp fasit inanç ve batini küfrünü İslam toplumuna yerleştirmiş olurdu.


Muhaliflerin Muaviye İle Yezid’in Hilafetlerini

Savunmaları ve Onların Cevabı


Şeyh: Sizin gibi birisinin, Müslümanların halifesi Yezit bin Muaviye’yi kafir ve fasık ilan etmesi gerçekten şaşırtıcıdır. Siz, Emir’ul- Mu’minin ve Mu’minlerin dayısı Muaviye bin Ebi Süfyan’ın Yezid’i hilafet makamına atadığını ve Muaviye’yi ise ikinci halife Ömer ve üçüncü halife olan mazlum Osman’ın (r.z), Şam’a Müslümanların emiri olarak nasbettiğini bilmiyor musunuz? Hilafete layık olduğu için de halk onları kabul etmişti. Siz Müslümanların halifesine küfür, mürtet nisbetinin yanı sıra, onların hilafetini kabul eden bütün Müslümanlara ve onları hilafet makamına getiren önceki halifelere de büyük ihanet ettiniz.

Yezid hilafeti döneminde sadece bir hata ve terk-i evla yaptı, o da onun hilafeti döneminde Resulullah (s.a.a)’ın reyhanesini katlettiler. Bu iş ise affedilebilir ve görmezlikten gelinebilir bir ameldir. İşte o bundan dolayı tövbe etti. Bağışlayıcı olan Allah da onun suçundan geçti. Nitekim İmam Gazali ve Dimyeri bu konuyu kitaplarında genişçe ele almış ve halife Yezid’in temizlik ve paklığını ispat etmişlerdir.



Davetçi: Taassup derecenizin, serkeş Yezid’i savunacak kadar çok olduğunu hiç sanmıyordum.

Buyurmuş olduğunuz şu anlamdaki: “Onun (Yezid’in) ataları onu hilafet makamına getirdikleri için Müslümanların körü körüne onu kabul etmeleri ve onun sözlerine uymaları gerekir” sözünüze gelince; bu sözünüz, akıl sahiplerince, özellikle ilim, hikmet ve (sözde) demokrasi dönemi olan bu zamanda kabul edebilecek bir şey değildir.

İşte bundan dolayı biz, böylesi mahzurlara duçar olmamak için halifenin masum olması ve Allah tarafından tayin edilmesinin gerekliliğine inanıyoruz.

“İmam Gazali, Dimyeri vb. gibileri Yezid’in yaptıklarını savunmuşlardır.” sözünüze gelince de; Onların da -sizin gibi- taassupları akıllarına ve ilimlerine galip gelmiştir. Taassubu aklına galip gelmeyen hiçbir kimse, Yezid gibi çirkef bir insanın savunuculuğunu yapmaz. Çünkü Yezid’in savunulacak hiçbir yönü yoktur.

“Yezid sadece bir hata ve sürçme yaptı, o da İmam Hüseyin’in şehit edilmesidir” sözünüze gelince de; Öncelikle şunu bilin ki, hiçbir suçu olmadan büyüklü-küçüklü 72 yaranıyla beraber Resulullah (s.a.a)’ın bedeninin bir parçası olan İmam Hüseyin’in şehit edilmesi, onların namuslarının (yani kadınlarının) kafir esirleri gibi esir alınması sadece bir hata değil, aksine büyük günahlardandır da. Sonra Yezid’in çirkin amelleri ve kafirliliğinin sebebi sadece İmam Hüseyin (a.s)’ı şehit ettiği için değildir. Onun küfr ve mürtetliğini ispatlayan birçok deliller vardır.

Nevvab: Kıble sahip (alicenap)! Yezid’in küfr ve mürtetliğini ispatlayan daha açık deliller varsa, onları söylemeniz rica olunur.


Yüklə 3,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin