BEDİR SAVASI
"Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılma (müminlere savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardim etmeye güç yetirendir. Onlar, yalnızca: 'Rabbimiz Allah’tır' demelerinden dolayı, haksiz yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar." (Hacc:39-40)
Bu vahiy, Peygamber (sav)'e Medine'ye ulaştıktan kısa bir süre sonra indi. Peygamber buradaki iznin emir anlamında olduğunu biliyordu. Yahudilerle yapılan anlaşmada da, savaş gerekleri belirlenmişti. Başlangıçta sadece Kureyşlilerin kervanlarına baskın yapılmakla yekinildi.
Müslümanlar, Kureyş ile savaş halindeydiler ve muhacirler bir Kureyş kervanını izliyorlardı. Su anda çok önemli bir karar aşamasındaydılar. Çünkü haram aylardan sonuncusu olan Receb'in son günüydü, fakat saldırmazlarsa yarına kadar Mekke'ye ulaşacaklar, böylece haram bölge ile korunacaklardı. Bir müddet kararsızlıktan sonra saldırmaya karar verdiler.Ganimet Peygambere getirilince O, bunu kabul etmedi. Haram aylarda savaşmanın yasak olduğunu söyledi.Bunun üzerine su ayet nazil oldu:
"Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: Onda savaşmak büyük (bir günahtır). Allah katında ise, Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram'a (ziyaretçilerin girmelerine) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük (bir günahtır). Fitne ise, katilden beterdir." (Bakara:217) Peygamber (sav) bu ayeti söyle yorumladı: "Haram aylarda savaşmak yine haramdır, fakat bu durum istisnadır." O Şaban ayında önemli bir ayet daha nazil oldu: "Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru, sağa sola çevirip- durduğunu görüyoruz. Simdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin." (Bakara:114)
Böylece kıble tayin edilmiş oldu.
Peygamber (sav), Muhacir ve Ensardan oluşan 305 kişilik bir ordu kurdu.(Bu arada kızı Rukiyye hasta olduğu için damadı Osman orduya katılmamıştı.) MS. 623 yılının 17 Martında (Hicretin 2. yılı 17 Ramazan) da iki ordu karşı karşıya geldi.Orduyu düzene soktu ve elinde bir okla hem onlara moral verdi, hem de safları düzene soktu. Kureyşliler dokuz-on bin kişi kadardılar.Kat kat fazla olmalarına rağmen Allah’ın yardımı görüldü ve melekler de müminlerin yanında savaştılar. Kafirler büyük bir hezimete uğradılar ve hala sayıca çok fazla olan sekiz yüz kişilik orduları kaçmaktan başka çıkar yol bulamadılar. Savaş sonunda alınan esirler de fidye karşılığında ailelerine geri verildiler. Savaş Bedir Kuyuları’nın yanında yapıldığı için bu ismi aldı.
Bu sıralarda Peygamberimiz kızları Rukiyye'yi kaybetmişlerdi. Savaştan bir süre sonra Peygamberimizin en küçük kızları ve o zaman yirmi yaslarında olan Hz. Fatıma evlilik yaşına gelmişti. Eshabda ona en uygun kişi Ali (ra) 'di ve Fatıma’yı istemesi hususunda onu teşvik ettiler. Yapılan sade bir törenle evlendiler.
UHUD SAVASI
Yenilgiyi hazmedemeyen Mekkeli müşrikler bunun intikamını almak için and içmişlerdi. Muhakkak acısını çıkaracaklardı.Bunun için üç bin kişilik bir ordu ile Medine’ye doğru yola çıktı. Orduda Habeşistanlı köle Vahşi de bulunuyordu. Sahibi eğer Hamza’yı öldürürse onu ödüllendireceğini söylemişti. Bu konuda çok ustaydı. Bunu duyan Ebu Süfyan'ın karisi Hind'de Hamza’yı öldürdüğünde ona ödül vermeyi vaad etti. Müslümanlar onların bu düşüncelerini öğrenmekte gecikmediler ve her iki taraf da savaş hazırlıklarına başladılar. Bu sırada Fatıma Hasan adında bir erkek çocuğu doğurmuştu.
Savaşın seyri, bir önceki Bedir Savaşında olduğu gibi Müslümanların lehine ilerliyordu. Peygamber (sav), okçularına her ne surette olursa olsun asla yerlerinden ayrılmamalarını tembihlemişti. Bir ara öyle bir an gelmişti ki müşrikler kaçacak delik aramaya ve savaş meydanını terletmeye başladılar. Okçular, ilk saflardaki arkadaşlarının ganimet kazanmak için giriştikleri çabayı görebiliyorlardı. Bundan dolayı okçular da savaş alanına girmek istediler. Liderleri Peygamber(sav)'in ne olursa olsun yerlerinden ayrılmamaları gerektiğine dair emrini hatırlattı. Fakat onlar dinlemediler. "Savaş bitti ve kâfirler kaçtı" dediler. O zamana kadar Mekke ordusunun süvarileri hiçbir işe yaramamışlardı. Fakat Halid o anda karşıda tarafta neler olduğunu fark etti ve hemen bütün adamlarını okçuların bulunduğu yere yöneltti. Bu andan itibaren savaş müşriklerin lehine döndü. Öyle bir noktaya gelindi ki, artık kaçan kafirlerden bir kısmı da gelip müminlere arkadan saldırıyorlardı. Savaş naraları birden bire değişti ve Kureyşlilerin "Ey Hubel! Ey Uzza!" sesleri alanı doldurdu. Müslümanlar büyük kayıp verdiler. Sağ kalanlar da geri çekiliyorlardı. Müslümanlar geriye çekildikçe kalabalık da tepeye doğru yaklaşıyordu. Fakat cansiperâne bir şekilde Peygamber (sav)'i korumaya çalışıyorlardı.
Savaşta Peygamberimizin amcası Hz. Hamza (ra), Vahşi tarafından şehit edildi. Savaştan sonra Vahşi meydana tekrar gelip Hz.Hamza’nın karnini yarıp karaciğerini çıkarmıştı. Bunu Hind'e götürüp verdi. Karşılığında da Ganimetlerden Hind'e düşen payın tümünü aldı. Ciğeri eline alan Hind, bir parça ısırıp, çiğneyerek yuttu. Sonra da cesedin yanına giderek cesedi parçaladı. Diğer kadınları da bu şekilde yapmaları konusunda teşvik etti.Savaşta Peygamber (sav) de yaralandı. Bu savasın Müslümanlara bıraktığı en önemli ders, her ne şekilde olursa olsun emirlere itaâtsizliğin kazanılmak üzere olan bir savaşı kaybettireceği gerçeğidir.
HENDEK
Hayber'e yerleşen Beni Nadir Yahudileri, kaybettikleri toprakları tekrar kazanmaya kararlıydılar. Ümitleri, Kureyşin Peygamber (sav) üzerine düzenleyeceği son ve büyük saldırıda yoğunlaşıyordu. İslam’ın beşinci yılının sonlarına doğru -MS 627'nin başları- bu hazırlıklar, Huyay ve Hayber'deki diğer birkaç Yahudi liderinin Mekke'yi ziyaret etmesiyle karara bağlandı. Ebu Süfyan'a "Muhammed'i ortadan kaldırmada seninleyiz" dediler.
Anlasan taraflar plan hazırlamaya koyuldular. Yahudiler, Medine'den hoşlanmayan tüm Necd kabilelerini ayaklandırma görevini üzerlerine almışlardı. Beni Gatafan da onlara katılacaktı.
Kureyş ve müttefikleri toplam dört bin kişiyi buluyordu. Müslümanlar Uhud'da üç bin kişiydiler, şimdi ise sayıları on bini bulmuştu. Planlarına uygun yola çıktılar. Peygamber (sav) durumu haber aldığında hazırlanmak için sadece bir haftası kalmıştı. İstişare toplantısı yapıp nasıl bir strateji izleyeceklerine karar verdiler. Toplantıda Selman-i Farisi'nin önerisi kabul edilmişti. Selman önerisini söyle dile getirmişti: "Ey Allah’ın Resulü, biz İran’dayken atlıların saldırısından korktuğumuzda etrafımıza hendek kazardık. Simdi de etrafımıza hendek kazalım." Herkes Uhud'daki stratejiyi tekrarlamak istemediği için Selman'ın önerisini kabul etti. Hendeğin yapımı toplam altı gün sürmüştü.kazılan hendeklerin derinlik ve genişliklerini Selman biliyordu.Yahudiler de anlaşmanın bozulmaması taraftarı oldukları için, kazma kürek ve çapalarını ödünç verdiler. Savaş başladığında Müslümanlar soğuk ve nemli bir hava ve kıtlıkla karşı karşıya gelip daha önce hiç düşünmedikleri kadar büyük bir zayıflığa kapıldılar.
Hendeğin bitmesine az bir zaman kala Kureyş ordusu yaklaşmıştı. Kadınlar ve çocuklar, kalelere yerleştirilmişti. Müminler de şehrin dışında kamp kurdular. Ebu Süfyan müşrik ordusunun başındaydı.Düşman da şehir dışında kamp kurmuştu, cesaretleri arttı.Bu bir meydan muharebesi olacaktı. Kendi sayıları çok fazla olduğu için onları rahatlıkla yenebilirlerdi. Fakat biraz daha yaklaştıklarında geniş ve derin hendeği görünce şaşırdılar. Karşıya geçmeleri imkansızdı. bu yüzden karşılıklı ok yağmuru başladı. Müslümanların komşusu, anlaşmalı oldukları Beni Kurayza Yahudileri onlar yardim etmişti. Müşrikler şimdi onları da kendi taraflarına geçmeleri için ikna etmeye karar verdiler. Onlarla görüşmeye giden Beni Kurayza Huyay'dan oldum olası korkardı. Yaptığı konuşmayla Şefleri Ka'b İbn Esed'i ikna etti. O da anlaşma metnini yırttı. Onlar, Kureyşin zaferinden emindiler ve Müslümanlara savaş açtılar. Savaş hala karşılıklı ok atışlarıyla devam ediyordu. Günler süren kuşatmadan sonra hendeğin en dar yerindeki korumalar nöbetlerden yorgun şekildeydiler. Müşrikler bundan yararlanmak istediler. Üç kişi birlikte atlarını sürdüler, tam o sırada Hz. Ali orayı korumak için geldi ve onlardan Amr'ı öldürdü. Müşrikler de hendeğin aşılabileceğini anlayıp bazı noktalara asker yığdılar. "Ey iman edenler, Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular yönelip gelmişti, böylece biz de onların üzerine, bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik." ayetinin müjdesiyle savaş Bedir gibi Müslümanların zaferiyle sonuçlandı.
Sonra ayni 3000 kişilik İslam ordusu Anlaşmayı bozmuş olan Beni Kurayza Yahudilerine giderek kalelerini kuşattı.
APAÇIK BİR ZAFER
Müslümanlar Mekke'ye girmek ve Kabe'yi ziyaret etmek istiyorlar, buna karşılık Kureyşliler bu isteğin gerçekleşmesine engel olmaya çalışıyorlardı. Kureyşliler Süheyl'i ve yanında birkaç kişiyi bir anlaşma imzalamak üzere gönderdiler. Peygamber (sav)'le tartıştılar. Sahabe dışarıdan onların sesinin yükselip alçalmasını dinleyerek, anlaşıp anlaşmadıklarını anlamaya çalışıyordu. Sonunda bir anlaşmaya vardılar. Kureyşliler anlaşma metnine besmele ve "Allah’ın Resulü" ibaresini koydurmadılar. Anlaşma metni söyle devam etti:
"Onlar on yıl boyunca savaş yükünü kaldırdılar. Bu süre içinde insanlar güvenlikte olacak ve birbirlerine saldırmayacaklar. Su şartla ki, velisinin izni olmadan Kureyş’ten Muhammed (sav)'e gelen kişiyi, Muhammed (sav) geri gönderecek; fakat Muhammed (sav)'le birlikte olanlardan biri Kureyş'e sığınırsa o geri gönderilmeyecek. İhanet ve kaçamak yapılmayacak. Kim Muhammed'in tarafına geçmek isterse geçebilir, kim de Kureyşin tarafına geçmek isterse geçebilir." Her iki taraf da anlaşmayı karşılıklı olarak kabul ettiklerini beyan ettikten sonra, iki kabilenin reisi de imzaladı. Antlaşma şu cümlelerle bitiyordu: "Sen, Muhammed, bu yıl bizden ayrı kalacaksın ve biz orada bulunduğumuz sürece Mekke'ye girmeyeceksin. Fakat gelecek yıl biz Mekke'den çıkacağız ve sen arkadaşlarınla gireceksin. Orada üç gün kalacaksınız, yolcu silahlarından başka silah taşımayacaksınız ve kılıçlarınız kınında olacak."
Anlaşma Müslümanların aleyhine görünüyordu. Bu durum Müslümanlar arasında sıkıntıya neden oldu. Fakat Peygamber (sav), sabretmeleri gerektiğini ve kendilerine apaçık bir zaferin vaad edildiğini müjdeleyerek kalplerini teskin etti.
HAYBER
Hayber, Yahudilerin yaşadığı ve İslâmiyet için büyük bir tehlike teşkil eden bir şehir idi.Çünkü liderleri Gatafan sürekli Kureyşlileri onlara karşı kışkırtıyordu ve Medine'ye düşmandı.Bu yönde bir girişimde bulunulması gerekliydi. Çünkü Bir süre önce gelen bir vahiydeki yakın ve ganimetleri bol zaferin Hayber'in fethi anlamına geldiğine emindi.Böyle bir fetih de, bedevilere görev verilmemeliydi, çünkü vahiy onların maddi kaygılarla sefere katıldığını söylüyordu.Bu da Müslümanların nispeten daha az olması demekti.
Bu olay duyulduğunda kimse inanamadı. Hayber'in aşılmaz bir kale olduğunu herkes biliyordu.Hayber de buna inanmadı ve müttefiklerine haber vermedi.Ancak haber gelince şefleri Kinane Gatafan'a giderek dört bin kişilik asker yardımı aldı.Böylece on bin kişi oluyorlardı.Müslümanlar ise sadece altı yüz kişiydi. Bu sırada, Medine halkı çok fakirdi. Ve birçoğunun ailelerine bırakacak bir şeyi yoktu. Peygamber onlara: "Siz gerçekten fakirsiniz. Fakat nefsimi kudret elinde tutana yemin olsun ki, bir müddet daha yaşarsanız bolluk içinde yaşayıp ailelerinizi de bolluk içinde yaşatacaksınız.Bir yığın dirhem ve paraya sahip olacaksınız ve bu sizin için hiç de iyi olmayacak."dedi.
Seferde iken orduyu durdurup güzel sesli İbn el-Ekva (ra)'ya şarkılar söylettirdi ve kederli bir hava oluştu .Şarkı sonunda Peygamber ona:"Allah sana rahmet eylesin."dedi. Bu, onun şehit olacağı anlamına geliyordu. Şehre gece karanlığında ve çok sessizce yaklaşmışlardı. Sabah namazını da sessizce kıldılar. Güneş yükseldiğinde karşılarında sessiz bir orduyla karşılasan Hayber halkı çok şaşkındı. "Muhammed ve ordusu" diyerek şehre kaçıştılar. Hz. Muhammed (sav), Allahu Ekber dedi ve zafer dolu bir sesle "Hayber harap oldu." sözlerini ekledi. Daha sonra Allah’ın onları cezalandırtacağını haber veren bir ayet okudu. Hayber'liler surlarının sağlamlığına güveniyorlardı. Oysa en zayıf noktaları, birlikten yoksun olmalarıydı. Karşılarındaki, küçük ama birlik içindeki orduyla savaşmak onlar için bir şanssızlıktı.
Müslümanlar, ilk gün küçük bir grupla en yakın kaleye saldırdılar. Bu bir taktik idi. Yaralananlar için de kampın gerisinde bulunan kadınlar görev alıyorlardı. Sabırla hareket ediyorlardı. Fakat altı gün boyunca bir değişiklik olmamıştı. Son gece bir casusu yakalamışlar ve o da (ailesine ve mallarına dokunulmaması karşılığında) kaleler hakkında bilgi vermişti. İlk önce en az korunan ve güçlü bir savaş aletine sahip bir kaleye saldırmalarını önerdi. Ertesi gün Müslümanlar kaleyi ele geçirdiler. Kendi savaş aletlerini buraya çıkardılar. Böylece diğer zayıf kaleleri teker teker düşürdüler."
"Beni Gatafan nerede?" sorusu Hayber'de sıkça sorulan bir soruydu. Gatfanlılar gerçekten yola çıkmışlardı. Bir günlük yol bitince, nerden geldiğini anlayamadıkları: "Halkınız! Halkınız! Halkınız!" şeklindeki sesi üç kez arka arkaya duydular. Ailelerinin tehlikede olduklarını düşünerek, geri döndüler. Her şeyin yerli yerinde olduğunu gördüler. Bir bakıma, Düşmanın yenilmesinde payları olamayacak kadar geç kaldıklarını düşünerek ikinci kez yola çıkmayı göze alamadılar. Hayber’de ki en güçlü kalelerden biri Zübeyr Hisarı denilen kaleydi. Diğer kalelerden kaçanların çoğu bu kaleye sığınmışlardı. Kale üç gün kuşatma altında tutuldu. Günün sonunda diğer kalelerden gelen bir Yahudi, onlara kaleyi sonsuza dek koruyacak kaynak bulunduğunu, eğer kendisi ve ailesi garanti altına alınırsa bu sırrı onlara açıklamayı teklif etti. Bu sır kalenin altından su geçiyor olmasıydı. Müslümanlar bu kaynağı engelleyerek onları susuz bıraktılar. Şiddetli bir çarpışmadan sonra kaleyi aldılar.
Son kale Kâmus kalmıştı. Bu kale, güçlü ve zengin Kinane ailesine aitti. Yardim gelmemesi en çok onları hayal kırıklığına uğratmıştı. On dört gün direndiler. Sonra Peygamber'in Kinane'le konuşma isteği üzerine görüşmeye karar verildi. Görüşmeler sonucunda, Yahudilerin Hayber'i ve tüm mallarını Müslümanlara bırakıp gitmeleri şartıyla onlara ve ailelerine birsek yapılmamasına ve esir alınmamasına karar verildi. Fakat kısa bir süre sonra hem Müslümanlar hem de Yahudiler malların büyük kısminin gizlenmiş olduğunu fark ettiler. Medine'den getirilen o meşhur Beni Nadir serveti nerdeydi ? Peygamber (sav) bunu Kinane'ye sordu. O da mallarının çoğunu sattıklarını ve mallarının azaldığını söyledi. Yahudiler onun yalan söylediğini biliyorlardı. Bir Peygamber karşısında olduklarına artık inanmışlardı ve onun yalan söylediğinin anlaşılacağından korkuyorlardı. Kinane'nin en sevdiği adamları ona hiçbir şey gizlememesi için yalvardılar. O ise onları tersledi. Ertesi gün hazinenin varlığı ortaya çıkmıştı. Kinane ve ona yardim eden kuzeni ölüm cezasına çarptırıldılar. Ailesi de esir alindi.
Bundan sonra diğer iki kale kendiliklerinden teslim oldular. Hayber Yahudileri toplanıp bir karara vardılar. Çiftçilikten iyi anladıklarını söyleyip hasat parasının yarısını vergi olarak verip Hayber'de kalmak isteyeceklerdi. Peygamber bunu kabul etti. O sırada Müslümanların Kuzeydoğudaki zengin vaha olan Fedek'e sefer düzenleyecekleri söylentisi çıktı. Fedek Yahudileri Hayber'e uygulanan şartlarla teslim olmak istedikleri haberini gönderdiler. Böylece Fedek de, savaş yapılmadan kazanılmış oldu.
MEKKE'NİN FETHİ
Hudeydiye anlaşmasına rağmen, Bekr kabilesinden bir grup, Huza'a kabilesi ile aralarında varolan kan davasını sürdürüyorlardı. Huza'a kabilesinin Beni Ka'b kolu, derhal Medine'ye giderek Peygamberden yardim istediler. Mekke anlaşmayı bozmuştu.
Bu defa da korktukları için Ebû Süfyan’ı elçi olarak, Peygamber'e gönderdiler. Ebu Süfyan’ın kızı Ümmü Habibe Peygamber'in hanimiydi. Önce onun evine gitti. Fakat kızı ona iltifat etmedi. Sahabelere gitti. Onlar da ancak Peygamber'in izin verdiği ölçüde onu himaye edebileceklerini söylediler. Ebu Süfyan en son olarak akrabası olan Hz.Ali'nin yanına gitti. O da: "Yazıklar olsun sana Ebu Süfyan. Allah’ın Resûlü senin teklifini geri çevirmeye karar verdi. Hiç kimse onun aleyhinde olduğu bir konu hakkında olumlu bir ricada bulunamaz." dedi.
Ebu Süfyan son olarak Mescide giderek yüksek sesle "Ben insanlara tek tek himaye veriyorum.Muhammed'in de beni onaylayacağını umuyorum." dedi. Peygamber (sav):"Bu senin düşüncen." dedi ve sefer hazırlıklarına başlanmasını emretti. Ebu Süfyan üzüntüyle Mekke'ye geri döndü.Tehlikenin yakınlığını gören Kureyş, Ebu Süfyan’ı tekrar gönderdi. Tekrar gittiği zaman onlar Mekke’ye yaklaşmışlardı. Ebu Süfyan anlaşmayı yenilemelerini istedi. Peygamber de anlaşmayı bozanın onlar olduğunu söyledi ve onun Müslüman olmasını istedi.O da Müslüman oldu ve kendi evine sığınanların güvenliği konusunda garanti alarak Mekke'ye geri döndü. Ebu Süfyan, Mekke'ye ulaşınca herkesin onun evine gelmesini, ancak bu şekilde güvencede olacaklarını anlattı. Onlar:"Allah seni kahretsin. Senin evin bizi alır mi?" dediler. Kalabalık dağılarak kimi kendi evine kimi Mescide girdi. Ordu şehirden fazla uzak olmayan Zu Tuva'da kamp kurdu. Bir sene önce umre için 3 günlük izin almış ve hiç kimseyle karsılaşmamışlardı. Şimdi de o zamanki gibi bomboştu. Ama artık süre sınırlaması yoktu.
Peygamber (sav) orduyu düzenledi. Sonra şehre girdi. Kureyş’ten sadece Birkaç kişi ( İkrime, Safvan ve Süheyl), Kureyş’ten ve müttefikleri Bekr ve Huday kabilelerinden küçük bir grup asker toplamışlardı. Dövüşmeye kararlıydılar. Müslümanların ilk grubu olan Halid'in şehre girmek üzere yaklaştığını görünce onlara saldırdılar. Fakat Halid'le baş edemeyeceklerini anlayarak kaçtılar.
Peygamber geçitten şehre girerken çatışma çoktan sona ermişti. Şehirde ilerlerken yanındakilere:" Hiç bir eve girmeyeceğim." dedi. Amcasının kızı Ümmü Hani'nin evine giderek, gusül abdestti aldı ve sekiz rekat namaz kildi.Bir saat kadar da dinlendi. Sonra kılıcını kuşanarak Hz.Ebu Bekir ile birlikte Mescide gittiler. Kabe'nin güney-doğu köşesindeki Hacerü'l Esved'e dokundu. Yanındakiler tekbir getirmeye başladılar. Allahu Ekber sesleri, Kâbe ve tüm Mekke'de yankılanıyordu. Sonra Kâbe'yi tavaf etti. Putlara yönelerek su ayeti okudu: "Hak geldi, batıl yok oldu. Kuşku yok, batıl yok olucudur." (İsra:81)
Sonra putların hepsini yüz üstü düşürdü ve Kâbe'nin anahtarını Abdu'd Dar kabilesinden Osman'a verdi. Kâbe'nin önündeyken :"Vadinde duran, kuluna yardim eden ve kabileleri bir araya getiren Allah'a hamd olsun." dedi. Oradan çıkıp Safa tepesine çekildi.Orada daha önce kendisine düşman olup, simdi biat etmek isteyen kadınlı erkekli bir grupla karsılaştı. Yüzlerce kişi vardı.
HUNEYN SAVAŞI VE TAİF KUŞATMASI
Peygamber'in (sav), Mekke üzerine yaptığı son ve kesin harekete rağmen Havazin'liler kuvvetlerini artırmayı durdurmadılar. Onun Mekke'yi fethetme ve tüm putları kırma haberi de onların düşüncelerini değiştirmeye yetmemişti. Kendi tanrıçaları Lat ve bir eşi olan Uzza'nın kırılması onları alarma geçirmişti. Mekke'nin fethinden üç hafta sonra yaklaşık yirmi bin kişilik bir ordu topladılar Peygamber (sav), Mekke'nin başına güvendiği bir adamı bırakarak, Kureyşli iki bin kişinin de katılmasıyla kalabalıklaşan ordusuyla birlikte yola çıktı. Kureyşlilerin çoğu Peygamber'e biat etmelerine rağmen, bir kısmı hâlâ biat etmemişti. Onlar da Mekke'yi Havazinlilere karsı korumak için katılmışlardı. Henüz Müslüman olmamış Safvan'ın verdiği 100 zırh ve silah bir o kadar da deve ile birlikte sefere devam ettiler.
Onlara karşı hazırlanan Havazin kabileleri Sakîf, Nasr, Cüsem ve Sa'd İbn Bekr idi. Bu topluluğa genç olmasına rağmen, gücü ve yöneticiliğiyle ün yapan otuz yaşlarında olan Nasr'lı Malik kumanda ediyordu. Malik, karşı çıkılmasına rağmen kadın ve çocukların da ordunun arkasından getirilmesini emretmişti. Böylelikle askerler daha gayretle çarpışacaklardı.
Malik, Mekke ordusu hakkında bilgi almak için üç gözcü göndermişti. Fakat üçü de çok kısa süre sonra korkudan dizleri titreyerek ve konuşamayacak kadar dehşet içinde geri döndüler. Bir tanesi:"Ala atlar üzerinde beyaz adamlar gördük. Ve bir anda gördüğünüz hale geldik."dedi. Bir diğeri: "Bunlar dünya insanları değil, sema insanları. Tavsiyemize uyun ve geri çekilin. Çünkü adamlarınız bizim gördüklerimizi görürlerse bizim gibi olurlar."dedi. Malik:"Utanın. Siz buradaki en korkak kişilersiniz." diyerek ordunun onları görüp etkilenmemeleri için uzak bir yere yerleştirilmelerini emretti. Malik, kendisine yapılan tavsiyeleri dinlemeyerek, karanlıkta, düşman yolu üzerindeki, Huneyn vadisine doğru ilerleme emri verdi. Ordunun bir kısmını düşmanların rahatça gözlenebileceği vadi yataklarına, geri kalanları da vadinin tepesindeki yolun üstüne yerleştirdi.
Peygamber (sav) o gece vadinin ucuna yakın yerde kamp kurdu.Sabah namazını kıldıktan sonra adamlarına, sabırlı olurlarsa davayı kazanacakları müjdeleyerek yola çıkma emri verdi. Hava o gün çok puslu olduğu için vadi yatağı hala karanlıktı. Ordu vadiye doğru ilerlemeye devam ederken, Malik'in birden emir vermesiyle Havazin'li süvariler birden ve vahşice Müslümanlara saldırdılar. Arkalarındaki grup da hızla geri çekilmeye başladı. Peygamber, Ebû Bekir ve yanındakiler ise güvenli bir yere sığındılar. Peygamber yüz kadar kişiyi yanına toparlayarak, onları geçide dağıttı. Bu şekilde birden bire düşman saldırısını kontrol altına aldılar.
Düşman yeni bir saldırıya hazırlanıyordu. Peygamber (sav): "Allah’ım, senden vaadini yerine getirmeni istiyorum."diye dua etti. Daha sonra da bir avuç çakıl taşını düşmanın yüzüne doğru fırlattı. Ve görünürde hiç bir neden olmamasına rağmen savaşın akışı değişti. Simdi, müminlerin biraz önce yaşadıkları yenilgiyi düşman yaşıyordu. Düşman büyük bir bozguna uğramıştı. Malik önceleri cesurca dövüştü, sonra sakifilerle birlikte surlarla çevrili Taif'e çekildi. Savaş sonucunda, arka saflardaki kadın ve çocuklar esir alındı. Ganimetler ve esirler Ci'râne Vadisine gönderildi. Esirler arasında Peygamber’in süt kız kardeşi Şeyma da bulunuyordu. Müslüman olarak kabilesine geri döndü. Peygamber de ordusuyla Taif'e doğru yola çıktı. 20 gün kadar süren kuşatmadan sonra, birkaç kişinin Müslüman olmasından başka bir şey elde edememişlerdi. Bunun üzerine Peygamber (sav), kuşatmanın kaldırılması emrini verdi. "Allah’ım, sen Sakiflilere hidayet ver." diye dua etti.
VEDA HACCI
Peygamber, Medine'de iken Ramazan ayı ortalarında on gün kadar Mescid'de itikaf etmeyi adet haline getirmişti. O sene ise yirmi günü itikafta geçirdi. Hicretin on birinci senesiydi.O sene Cebrail geldiğinde Peygamberimize, Kur'an-i Kerim'i bastan sona iki defa okudu.Halbuki önceleri bir defa okurdu.Cebrail Nasr sûresini okuduktan sonra: "Ya Cebrail, ölümümün yaklaştığını hissediyorum."dedi. O sene hacca peygamberin öncülük edeceği duyuruldu. Bu yüzden her yerden insanlar, Peygamberimizle hac yapabilmek için akın akın gelmeye başladılar. Bu Hac, yüzyıllardır yapılan haclara benzemeyecek, hacıların tümü tek Allah'a inanan kimselerden oluşacak ve hiçbir putperest Kutsal Evi kirletemeyecekti. Ayın sonuna doğru peygamber, otuz bin kadın ve erkeğin başında Medine'den yola çıktı. Ayrılışının onuncu gününde Vadiye inmeye başladılar.Peygamber Kâbe'yi gördüğünde sağ elini yukarı doğru açıp dua etti:"Allah’ım bu evin insanlardan gördüğü saygı, lütuf, bağlılık ve rahmeti artır."Mescide girdi, tavaf ettikten sonra İbrahim makamında namaz kıldı.Sonra Safa ve Merve arasında yedi defa gidip geldi.Yanındakiler her gittiği yerde okuduğu duaları ezberlemeye çalışıyorlardı. Peygamber (sav) tüm kabilelere, Veda Hutbesi'ni verdi.
SEÇİM
Peygamber hacdan döndükten sonra, çeşitli karışıklıklar yaşanmaya başlamıştı. Bir yıl önce Müslüman olmuş Yemameli, Beni Hanife kabilesinden; Müseyleme adlı bir kişi çıkmış, kendisinin peygamber olduğunu iddia ediyordu. Bir süre sonra, Müseyleme'nin kabilesinden iki kişi Peygamberimize gelerek: "Allah’ın Resûlü Müseyleme' den Allah’ın Resûlü Muhammed'e selâm üzerine olsun! Otoriteyi seninle paylaşma görevi bana verildi. Dünyanın yarısı bizim diğer yarısı da günahkâr olmalarına rağmen Kureyşlilerin." seklinde yazılı mektubu getirdi. Peygamberimiz onlara bu konuda ne düşündüklerini sordu. Onlar da aynı fikirde olduklarını söyleyince Resûl: "Vallahi, Eğer elçiler öldürülmez diye bir kural olmasaydı, sizin basınızı keserdim." Sonra Müseyleme’ye hitaben bir mektup yazarak elçilerle gönderdi:" Allah’ın Resûlü Muhammed'den, yalancı peygamber Müseyleme’ye. Selâm, doğru yolda olanların üstüne olsun. Gerçekte yeryüzü Allah’ındır, O, kullarından dilediğine onu miras bırakır, işin sonu Allah'tan korkanların lehinedir. Bu sırada ortaya çıkan yalancı peygamberlerden biri, Beni Esed'in başkanı Tuleybe, diğeri de Yemenli Kâb Bin Esved'di.Yemenli bir süre bölgesinde etkili oldu. Fakat bir süre sonra gurur ve kibri yüzünden taraftarları da ona karşı çıkıp, öldürdüler. Tuleyhe de en sonunda dize getirilerek İslâm’ın en güçlülerinden biri oldu. Müseyleme de aylar sonra Vahşinin attığı bir mızrakla öldü.Bunlar İslamiyet için potansiyel bir tehlike oluşturmuştu. Sace isimli bir kadın da, kadın peygamber olduğunu iddia ediyordu. Fakat Peygamberimiz (sav) bunlarla uğraşmak istemiyor, kuzeydeki Mute yenilgisini düşünüyordu.Zeyd savaşta şehit olmuştu.Buna bir karşılık verilmeliydi. Bu yeni ordunun kumandanlığına Zeyd'in oğlu Üsame getirildi. Peygamberimiz sık sık cenneti tasvir ediyordu. Bu yüzden ölümden çok sik bahsediyordu. Bir gün başı hiç ağrımadığı bir şekilde ağrımıştı. Fakat yine de mescide gitti. Namazdan sonra minbere çıkıp son defa yapıyormuş gibi Uhud şehitlerine rahmet diledi. Daha sonra: "Allah’ın kulları arasında bir kul var ki, Allah onu dünya ile kendisi arasında bir seçim yapması konusunda serbest bıraktı.O da Allah’ı seçti.Bunun üzerine Ebû Bekir -Peygamberimizin kendisini kast ettiğini anlayarak- ağlamaya başladı.Peygamberimiz de ağlamamasını söyleyerek "Ey insanlar, insanlar arasında arkadaşlığı ile en lütufkar olan kişi Ebû Bekir'dir." Minberden inmeden önce söyle dedi: "Ben sizden önce gidiyorum ve şahidinizim .Sizinle şimdi şu durduğum yerden gördüğüm havuzda buluşacağım. Sizin Allah’ın yanında başka ilahlar edineceğinizden korkmuyorum. Sizin için bu dünyadan korkuyorum, ola ki dünyevi şeyler için birbirinize rağbet edersiniz." Mescidden çıkınca Aişe'nin yanına gitti. Peygamberimizin yüzünde ölümcül hastalığın izleri görülüyordu. Hastalığı öylesine artmıştı ki namazı ancak oturarak kıldırabiliyordu. Bir sonraki namaz vaktinde oturabilmesine rağmen namazı kıldıramayacağını hissetti. Hanımlarına: "Ebu Bekir'e namazlarda imamlık etmesini söyleyin." dedi. Hz.Aişe buna karşı çıkarak babasının duygulu bir adam olduğunu, bu işi başkasının yapmasının daha uygun olacağını söyledi. Diğer hanımlarının da Hz.Aişe gibi konuşmasına rağmen o, ısrar ederek namazı Ebu Bekir'in kıldırmasını istedi.
Hz.Muhammed, çok acı çekiyordu. Acının çok ağırlaştığı bir anda karisi Safiye (ra) ona: "Ey Allah’ın peygamberi, senin çektiğini keşke ben çekseydim! dedi. Hicret'in on birinci yılının Rebi-ul Evvel ayı Pazartesi günü Peygamber'in ateşi düştü ve çok güçsüz olmasına rağmen Mescide gitti. O, gittiğinde namaz başlamıştı ve müminler öyle sevindiler ki neredeyse namazdan çıkacaklardı. Fakat, Resûl-i Ekrem, devam etmelerini işaret etti.Onlardaki takvayı görerek sevinçle yüzü parladı. Ebû Bekir onun namaza devam etmesini istedi.Peygamber (sav) ise onun arkasında namaz kildi.
Müminler Peygamber (sav)'in iyileşmiş olduğunu düşünüyorlardı. Oysa ki, O, namazdan sonra odasına çekilmiş, güçsüz bir şekilde Aişe (ra)'in kucağında yatmakta idi. Bir süre kendini kaybetti. Sonra gözlerini açarak:"Cennette buluşmak üzere." dedi.
"Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, doğrular( ve doğrulayanlar) şehitler ve Salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştırlar onlar." (Nisa:69) Sonra, onun tekrar: "Allah’ım, cennette buluşmak üzere." dediğini duydu. Bunlar son kelimeler oldu.
CENAZENİN GÖMÜLMESİ VE HİLAFET
İlk olarak Abbas'ın dikkatini çeken bazı belirtileri, bir süre sonra diğerleri de fark ettiler. Hz.Muhammed vefat etmeden önce, Seferdeki orduya Peygamber'in durumu iletilmişti. İçinde Ömer'in de bulunduğu Ashab' dan bir çok kişi; şehre geldiklerinde vefatın gerçekleştiğini duydular. Ömer (ra) bunu reddetti. İnsanlara, Onun sadece ruhen yok olduğunu geri geleceğini anlatıyordu. O sırada gelen Hz.Ebu Bekir (ra):"Yavaş ol Ömer!" dedi.Allah'a hamd ettikten sonra söyle dedi:"Ey insanlar, kim Muhammed'e tapıyor idiyse - gerçekten Muhammed ölmüştür; kim de Allah'a tapıyor idiyse -gerçekten Allah diridir ve ölmez." Sonra şu ayeti okudu. "Muhammed yalnızca bir Peygamberdir. Ondan önce nice Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir." (Âl-i İmran: 144) Ebu Bekir herkesi sakinleştirmişti. Ömer de Allah’ın Resûlünün öldüğüne artık inanmıştı.
İslam topluluğunun başına kimin geçeceğini tartışmak için bir toplantı düzenlenecekti.Bu toplantıda Ebu Bekir, Ömer gibi Ensar ve muhacirler bulunacaktı. Ensar'dan biri konuşuyordu. Muhacirleri de biraz övmesine rağmen, Ensar'ı överek göklere çıkarıyordu. O konuşmasını bitirince Hz.Ebû Bekir, kesin bir dille konuşmaya başladı. Ensarın önemini kabul ettigini, fakat Islâm'in Arabistan'da yayildigini ve araplarin Kureys'ten baska birinin otoritesini kabul etmeyeceğini, çünkü tüm Araplar nezdinde Kureyşin eşsiz bir yeri olduğunu belirtti. Konuşmanın sonunda Ebu Ubeyde ve Ömer'in ellerinden tutarak, "İki adamdan birisini öneriyorum. Hangisini dilerseniz ona biat edin." dedi.Ensardan biri kalkarak iki otoritenin olması gerektiğinden bahsetti.Yeni başlayan tartışmayı Ömer (ra) su sözlerle durdurdu:" Ey Ensar, Allah Resûlünün, namazlarda imamlık yapma görevini Ebû Bekir'e verdiğini bilmiyor musunuz?" "Biliyoruz "dediler. " Peki aranızda kim onun önüne geçmek istiyor?" dedi. "Allah korusun, onun önüne geçemeyiz." dediler. Bunun üzerine Ömer, Ebû Bekir'in elini tutarak ona biat etti.Sa'd hariç orada bulunanlar da Ebû Bekir'e biat ettiler. Sa'd hiçbir zaman biat etmedi.
Ertesi gün sabah Ebû Bekir namazı kıldırmadan evvel minbere oturdu. Ömer ayağa kalkarak Ebû Bekir’e biat etmeleri gerektiğini söyleyerek onu şöyle tanımladı: "Sizin en iyiniz, Allah Resûlünün arkadaşı; ' İkisi mağarada oturduklarında, ikinin ikincisi" (Tevbe: 40) Tüm cemaât bir ağızdan ona bağlılık yemini ettiler. Ebû Bekir Allah'a hamd ederek söze başladı: "Sizin en iyiniz olmadığım halde, üzerinize hakim oldum.Doğru yaparsam bana yardım edin, yanlı yaparsam beni doğrultun.Ben Allah ve Resûlüne itaat ettiğim sürece bana itaat edin. Fakat ben onlara itaât etmezsem siz de bana itaât etmeyin.Namaza kalkın Allah size merhamet eylesin." Namazdan sonra, Peygamberi (sav) gömmeye hazırlamak gerektiğine karar verdiler. Bunun nasıl olacağı konusunda anlaşmazlığa düştüler. Allah Hz. Ali'ye uyuklama verdi, ve rüyasında Resulallah, ona kendisini elbiseleriyle yıkamalarını söyledi. Onu yıkadılar. O gün vücudu nefes alıp vermemesine rağmen,sıcaklık ve yumuşaklığını kaybetmiş olmasına rağmen, hâlâ uykuda imiş gibiydi.
Gömüleceği yer konusunda anlaşmazlığa düştüler. Bazıları onun çocuklarının yanına gömülmesi fikrinde idi. Fakat Ebû Bekir onun :"Öldüğü yer gömülmeyen hiçbir peygamber yoktur." dediğini hatırladı. Bunun üzerine mezar, Hz.Aişe’nin odasının zeminine kazıldı. Sonra tüm Medineliler Onu ziyaret ederek cenaze namazını kıldılar.
Not: Yukarıda özet şeklinde verdiğimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in Hayatı isimli Makale, İnsan Yayınları tarafından yayınlanan ve Ebu Bekir Siraceddin (Martin Lings)'in yazdığı, İlk Kaynaklara Göre Hz. Muhammed'in Hayatı isimli eserden alınmıştır...
Dostları ilə paylaş: |