V- Peygamberlerin Sayısı
Allah Teâlâ'nın dini tebliğ ve beyan ile vazifelendirdiği pekçok peygamber vardır. Bunların sayısını kesin olarak bilmiyoruz. Onların sayısı hakkında söylenilenlerin hiçbiri iman konusunda ölçü olacak kuvvette delillere dayanmamaktadır. Bu mevzuda en doğru ve emniyetli olan, ilk peygamber Hz. Âdem ile, son peygamber Hz.Muhammed Mustafa efendilerimiz (s.a.) arasında, Allah Teâlâ tarafından gönderilen bütün peygamberlere inandım demektir. Daha kısa bir şekilde, gönderilen bütün peygamberlere inandım demek de kâfidir.
Kur'ân-ı Kerim'de ism-i şerifi zikredilen yirmi beş peygamber vardır. Ancak, peygamberlerin sayısı, sadece bu yirmibeşten ibaret değildir. Bunu bize Kur'ân-ı Kerim haber vermektedir:
"Yemin olsun ki senden evvel rasuller gönderdik. Onlardan bir kısmı var ki sana hikâye ettîk, yine bir kısmı var ki sana hikâyesini anlatmadık." 219
Kur'ân-ı Kerim, umumiyetle her kavme bir elçi ve Allah'ın din ve şeriatını tebliğ eden bir habercinin gönderildiğini beyan eder. Her ümmet bir peygamber veya peygamberi temsil eden bir ilim sahibi tarafından Allah'ın azabı haber verilerek korkutulmuş, din-i hakka davet edilmiş, hak ve batıl, olduğu gibi önlerine serilmiştir. Bu durum Kur'ân-ı Kerim'de şöyle anlatılır:
"İçinde azâb-ı ilâhiyi haber veren bir nezirin geçmediği hiçbir ümmet yoktur."220
Diğer bir âyetin meali:
"Her ümmetin bir rasûlü vardır."221
Bu rasul bazan bir peygamberdir, bazan da peygamber tarafından o kavme ahkâm tebliği için gönderilmiş bir elçidir. Yasin sûresinde, Hz. İsa Aleyhisselâm tarafından gönderilen elçiler, Peygamberimizi dinledikten sonra kavimlerine giderek İslâmiyetî tebliğ eden cinler bunlardandır.
VI- Peygamberlik Dereceleri
Peygamberlerin herbirine inanmak mecburiyeti vardır. Bir tanesine inanmamak dahi dinden çıkmağa sebep olur. Bu bakımdan, yani herbirine inanmanın mecburi oluşu, inkâr etmenin insanı küfre götürüşü itibariyle hiçbir peyamberi diğerinden ayırdetmeyiz. Bir peygamberin evvel veya sonra gelişi, yahut başka milletlere gönderilmiş olması gibi hususiyetleri onlara olan hürmetimizi azaltmaz, veya değiştirmez. Kur'ân-ı Kerim'de de, "Peygamberlerinden hiçbirinin arasını diğerlerinden ayırdetmeyiz (hepsine inanırız)" buyurulmuştur.222
Peygamberlerden bir kısmına nübüvvet verilmiştir Nübüvvet verilene Nebi denir. Diğer kısmı ise risalete nail kılınmıştır. Risâlet verilene Rasul denilir. Risâlet, nübüvvetin üzerinde olan ve ona ilâve olarak verilen bir mertebedir. Risâlet ile nübüvvet arasındaki kesin fark şudur demek mümkün değildir, onu Allah Teâlâ bilir? Şu kadar var ki, risaletin nübüvvetten derece itibariyle üstün olduğunda ihtilâf yoktur. Rasul olan bir peygamber, aynı zamanda nebidir. Yani bu iki mertebe kendi zatında birleşmiştir. Her rasûl nebidir, fakat her nebi rasul değildir. Meallerini aşağıya alacağımız iki âyet-i kerime, Hazreti İsmail Aleyhisselâm ile Peygamberimizin hem nebi ve hem de rasul oldukların bildirmektedir.
"Kitapta İsmail'i de zikret. Çünkü o vadinde sadık, rasul ve nebi bir zat idi."223
"Muhammed, adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın rasulü ve nebilerin sonuncusudur..."224
Rasuller arasında beş tanesi ülü'1-azm olarak seçilmiştir. Onların dereceleri, diğer Nebî ve Rasullerin üstündedir. Bunlar, ahzab sûresinin yedinci âyetinde bir arada zikredilir; Başta peygamberimiz olmak üzere, Nuh, İbrahim, Musa ve İsa aleyhisselâm efendilerimizdir. Allah Teâlâ, diğer peygamberlerden aldığı ahid ve mîsaktan ayrı olarak onlardan ağır mes'uliyeti bulunan kuvvetli bir ahid ve misak almıştır.
Bu duruma göre, peygamberlerin en faziletlisi, Îmâmü'l-Enbiyâ ve Seyyidü'l-Mürselin, Muhammed Mustafa (s.a.) Efendimizdir. İkinci derecede ülü'l-azm olan diğer dört peygamber yer alır. Daha sonra Rasuller ve Nebiler gelir.
Bu sıralayış sadece peygamberler arası bir tertipten ibarettir. Yoksa Allah indinde bir tek peygamber, peygamber olmayan bütün insan, melek ve cinin tamamından daha üstün ve değerlidir. "Herbirine âlemlerin üstünde yüksek meziyetler verdir."225 âyeti bunun delilidir. Bu durumu nazar-ı itibare aldıktan sonra bir velinin onlar seviyesinde olamıyacağını söylemek lâzımdır.
VII- Peygamberlik Vehbî ve Ebedîdir
Peygamberlik kesbî, yani çalışarak elde edilebilecek bir mevki ve makam değildir. Vehbidir, yani Allah Teâlâ tarafından verilmiş bir rütbedir. Çalışmanın, arzu etmenin, yalvarmanın peygamber olmağa en küçük te'siri olmaz. Onu Allah Teâlâ dilediği kuluna verir. Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur:
"Allah, risâlet vazifesini nereye vereceğini en iyi bilendir." 226
Ancak kadından, köleden, yalancıdan, ahlâksız tanınmış bir kimseden peygamber çıkmamıştır. Halbuki, kadın ve köleden veliler, şehidler, salihler çıkabilir ve çıkmıştır da. Evvelce ahlâksız, hatta müşrik olan bir kimsenin tevbe ederek muttaki ve salih bir insan, bir velî olması mümkündür, hatta misalleri az değildir.
Peygamberlik, Allah Teâlâ'nın geri almamak üzere verdiği şerefli bir rütbedir. Bu sebeple Peygamber olanın iman üzere gitmesi, cennete girmesi, Allah Teâlâ'nın garantisi altındadır. Onlar için sû-i hatime yani dini yönden fena bir ölümle ölmek mümkün değildir. Onlar masumdur, defterlerine günah yazılmaz, aslında günah işlemekten muhafaza buyurulmuşlardır. Masumdurlar yani dalâlet ve küfre düşmemeleri Allah Teâlâ tarafından emniyete alınmıştır. Bu mâsûm ve masun olma hakkı peygamberlerden başka olarak hiç bir insan için tanınmamıştır.
Bir peygamberin getirdiği şeriatın bir kısmı veya tamamı sonra gelen bir peygamberin şeriatı ille neshedilebilirse de, bu nesih onun peygamberliği ile ilgili değildir. Peygamberlik ölümle son bulmaz, sadece dünyadaki vazife son bulmuş olur. Onların mübarek ve muazzez vücudları toprağa haram kılınmıştır. Kokmak, çürümek... gibi en küçük zarar ulaşması düşünülemez. Kıyamette ve âhiret hayatı boyunca daima peygamber olarak kalacaklardır.
Dostları ilə paylaş: |