ProdüKSİyon notlari sefiller



Yüklə 284,12 Kb.
səhifə2/5
tarix05.12.2017
ölçüsü284,12 Kb.
#33910
1   2   3   4   5

Fransa’da Çekim Yapmak

Provalar, kostüm ayarlamaları, makyaj ve kamera testleriyle geçen birkaç haftanın ardından, Sefiller prodüksiyonu sayıları azaltılmış bir ekiple Güney Fransa’daki Gourdon’da 12 hafta sürecek çekimlere başladı. Burada Hooper ve onun değişmez yapım tasarımcısı Eve Stewart, karşısında Valjean’ın özgürlüğe yürüyüşünü çekmek için eşsiz bir dağlık bölge bulmuşlar. “Fransa’da çekim yapmamız ruhani açıdan önemliydi ve Gourdon bize çok özel ve benzersiz bir şey sundu” diyor Stewart.

Film yapımcıları tiyatrodan aldıkları materyali beyaz perdeye aktarırken karşılaşacakları en büyük zorluğun, onu sinemaya uygun bir hale getirmek için geliştirmek olacağını biliyorlardı. “Kitapta bütün bir hikâye var, zaman pasajları, harika manzaralar, 19. Yüzyıl Fransa’sı. Hepsi de inanılmaz bir şekilde görsel ve tiyatroda yorumlamak açısından çok zor unsurlar. Müzikalin ve kitabın görsel unsurlarından faydalandık ve onları genişlettik. Harika bir müzikalin yanı sıra, destansı bir görsel deneyim ortaya koymaya kararlıydık” diyor Hayward.

Her iki zengin kaynaktan da ilham alan tasarımcı, filmin görünüşüyle ilgili olarak Hooper’la paylaştığı vizyonu aydınlatmak adına birçok araştırma yaptı. “Müzikale saygı göstermek çok önemliydi, biz bunu setlerin tiyatrallığıyla, renklerle ve dokularla yapmayı seçtik ama gerçekliği inanılır yapmanın da aynı derece önemli olduğunu hissettik. Aksi takdirde, karakterlerimizin içinde yaşadığı durumların gizemi ve dramı dokunaklı ve duygusal olmazdı” diyor Stewart.



Sefiller, Hooper’ın Stewart’la yaptığı dördüncü işbirliği ve yönetmen aralarında gelişen kısa yoldan hemen birbirlerini anlama durumunu itiraf ediyor. “Eve olağanüstü bir iş çıkardı. Her yaptığınızda daha da derinleşen yaratıcı işbirliğinin harika bir yanı var. Eve, benim çekim şeklimi biliyor ve çekim yapma konusunda beni heyecanlandıracağını bildiği fırsatlar yaratıyor. Çalışmalarımın büyük bölümünde tarihsel doğruluğu kendime rehber alıyorum. Son derece gerçek bir dünya yaratmaya çalıştığım sırada, Eve’in beni bu yapıların bazılarından birazcık da olsa kurtarması harika bir şey” diyor Hooper.

Rıhtımlar Üzerinde Yaşam

Prodüksiyon, Fransa’dan İngiltere’ye döndükten sonra ana çekimler tam gaz ilerlemeye başladı. Sonraki çekim yerleri, oyunculara ve ekibe İngiltere’deki simgeleşmiş tarihi yerlere gitme fırsatı sunmanın yanı sıra, filme de zamanı hiç geçmeyen bir hikâyeyi tam anlamıyla ilham verici olan bazı arka planların önünde aktarma fırsatı sağladı.

Efsanevi HMS Victory’nin demirlendiği, dünya çapında bir turist güzergâhı ve yılda yaklaşık 500.000 ziyaretçiyi ağırlayan faal bir deniz üssü olan İngiltere’nin güneyindeki Tarihi Portsmouth Tersanesi, filmin başlangıç sahnesi için ihtiyaç duyulan muazzam arka planı sağladı. Valjean ve diğer mahkumlarla ilk karşılaştığımızda tamir edilmesi için devasa bir gemiyi çekiyorlar. Kısa bir süre sonra Javert, Valjean’a serbest kaldığını gösteren değerli belgeyi veriyor.

Normalde gemilerin tamir edilmesi için kullanılan ve mahkumların yıpranmış gemiyi suyun dışına çekiyormuş gibi görünmelerini sağlamak için ekip tarafından içi suyla doldurulan havuzlardan birini kullanmak, filmdeki lojistikle ilgili en büyük zorluklardan birini ortaya koydu. Kamera vincini, dalga ve rüzgar makinelerini, geminin ipleriyle direk ve yelkenlerini çok kısa bir hazırlık sürecinde rıhtıma çıkarmak gerekiyordu. Çekim günlerinde oyuncular ve ekibin rıhtımların dik ve ıslak merdivenlerinden inişleri çok korkutucuydu ve mucize eseri tüm çalışanlar o çekim yerinden yaralanmadan ayrıldı.

Artık en zorlu anlarda güvertede dolaşabilme becerisine sahip olan ekip, İngiltere’nin güneydoğusunda yer alan Kent’teki başka bir faal tarihi tersane ve müze olan Chatham’a gitti. Bu harika çekim yeri prodüksiyona, çekimler başlamadan yaklaşık bir ay önce hazırlanan birkaç devasa set sağladı. Fantine’in fabrika setini de içeren çekim yeri, 1786 ve 1791 tarihleri arasında inşa edilen ve çürümelerini önlemek için iplere işlem uygulanan İp Katranlama Evi’nde yaratıldı. Stewart tarafından keşfedilen bina, boyutları açısından mükemmel bir mekân, renk paleti ve doku sağladı. Stewart ve ekibi sadece set dekorasyonunu ekledi. “Napolyon’la savaşacak Nelson’un gemisine ipler yapan bir ip ambarıydı. Hikâyemizle son derece büyülü bir bağlantıydı” diyor tasarımcı.

Daha sonra oyuncular ve ekip, Fantine’in ölüm sahnesini ve Valjean ile Javert arasındaki yüzleşme için hastaneyi çekti. İp evinin tavan arasında çekilen sahneler için dört kat yukarıdaki ve yaklaşık 500 metre yüksekliğindeki bir alanda çalışıldı. Dünyada türünün kalan tek örneği olan bu göz kamaştırıcı tarihi binada çekim yapılmasına ilk kez izin verilmişti. Ekip, çok dikkatli davranmak zorundaydı. Bazıları 15. yüzyıldan kalma olan eski keresteler, ip yapımından kaynaklanan dumanı içlerine çekmişti. Bu durum da mekânı her an tutuşmaya hazır bir kibrit kutusuna çevirmişti. Normal ateş ve SFX dumanı kullanmak kesin bir şekilde yasaktı, bu yüzden ekip seti dekore etmek için titreyerek yanan alevler ve duman yaratmak adına yapay metotlar geliştirmek zorunda kaldı.

Chatman ayrıca Montreuil-sur-Mer sokakları ve Red-light bölgesi için çekim yerleri sağladı. Stewart ve ekibi burayı, Pinewood Studios’da (ekibin Chatham’dan sonra tekrar taşındığı) inşa edilen muhteşem Güzel Kadınlar setiyle birleştirdi. Fransız ressam Gustave Doré’nin çalışmalarından, Toulon’daki rıhtımlardan ve ambarlardan, Chatham’daki tarihi rıhtımlardan ilham alan Stewart’ın muhteşem setini yaratmak sekiz hafta sürdü. Fantine’in çöküşü için görsel ve fiziksel bir metafor olan alanı inşa etmek için, sıvacıların, marangozların, heykeltıraşların, setin bitkilerle donatılmasından sorumlu işçilerin, denizcilik donanımı uzmanlarının ve manzara ressamlarının yeteneklerini bir araya getirmek gerekiyordu. Tuğla işleri, bir kereste temeli üzerinde alçı levhalardan yapıldı. Ana gemi, metal çerçeve üzerine polisitrenden yontuldu ve sonrasında alçıyla kaplandı.

Polisitrenden yapılan gemi başı süsleri, sete istenen tiyatral özelliği vermeye yardım etti. Bu olağanüstü ama aynı zamanda gerçekçi olan unsurlar, Stewart’ın boyama ekibinin ustaca çalışmasının bir ürünüydü. Ekip, duvarların üzerine boyayla balçık ve küf efektleri yaptı ve İskoçya’daki Outer Hebrides’den getirtilen dokuz ton yosunu yerleştirdi. Ayrıca sete 10 ton yeşil kum ve çamur getirtildi. Bunların yanında her sabah saat 2:00’da Londra’nın Billingsgate pazarından çuvallar dolusu uskumru ve berlam balığı taşındı (ve her gece imha edildi). Oyuncular ve ekip için oldukça rahatsız edici olan koku, gerçek bir liman gibi görünen mekânın gerçek bir liman gibi kokmasını da sağlıyordu.

Öylece ayakta durmanın da zor bir şey olduğu görüldü, özellikle de ekibin teçhizatları kullandığı, saçları, makyajı ve kostüm kontrollerini yaptığı anlarda. Set dekoratörü Anne Lynch Robinson şöyle özetliyor: “Set mümkün olduğunca berbat görünümlü olmalıydı. Fantine’in varlığının temel unsurlarına nasıl ulaştığını göstermemiz gerekiyordu”. Montreuil-sur-Mer’in çamurlarına saplanmış eski bir geminin çürüyen iskeletinde söylenen “I Dreamed a Dream” parçası, çöküşün yürek parçalayıcı doğasını yoğunlaştırdı. Soğuk, karanlık ve rutubetli alanda toplanan ekip, hayranlıkla Hathaway’in setteki inanılmaz bir şekilde inandırıcı olan sıra dışı canlı performansını izledi

Bastil Fili

Ekip daha sonra, Christopher Wren’in nehir kenarındaki ikiz kubbeli sanat eseri ve güneydoğu Londra’nın önemli bir şehir simgesi olan Greenwich’deki Eski Kraliyet Deniz Akademisi’ne taşındı. Stewart, orijinal olarak Napolyon tarafından tasarlanmış olan ve Victor Hugo tarafından, Gavroche’un Bastil Sarayı’ndaki sığınağı olarak ölümsüzleştirilen, aslı Paris’te yer alan Bastil Fili’ni oraya özellikle yerleştirdi. Bu parça, öğrenci ayaklanmasının ve filmin final sahnelerinin başladığı Lamarque’nin cenaze alayı için çarpıcı bir temel figür sağladı. Polisitrenden şekillendirilen 12 metrelik fili Pinewood’da yapmak yaklaşık bir ay sürdü. Yapımı tamamlandıktan sonra büyük parçalar halinde ayrılarak çekim yerine taşındı ve orada tekrar monte edildi. Fil ayrıca, filmin final sahnesinde tasarımcının ekibi tarafından inşa edilen başka bir dev olan büyük barikatın arka planında yer aldı. Mackintosh fili o kadar beğendi ki, çekimlerin sonunda onu atılmaktan kurtarıp İngiltere’nin batısındaki evine götürdü.

Final sahnesi, isyancıların barikat kurma sanatında uzmanlaştığı, başarılı 1848 Fransız devriminin olduğu dönemde geçtiği için, Stewart ve Hooper seti mümkün olduğunca büyük yapmak zorunda olduklarını biliyorlardı. Galler’den, Belçika’dan ve çeşitli evlerden yüzlerce mobilya parçası; kapılar, kilise sıraları, tahta kaplamalar, sandalyeler ve masalar sağlayan Stewart ve Robinson’un ekibinin, taşınabilir bir barikat inşa etmek için sadece iki haftaları vardı. Bu yüzden barikat Greenwich’e ancak çekimlerin hemen öncesinde nakledilebildi. Filin yanı sıra, barikatın Greenwich’e götürülmesi için son derece büyük ve sıra dışı yük özel izni verilmesi gerekiyordu. Filin barikata yüklenmesiyle yapının genişliği 30 metreye, yüksekliği ise 12 metreye ulaştı.

1832 Parisi’nin Sokakları

Chatham’daki başka bir görevin ve Winchester College’in güzel şapelinde Valjean’ın ölüm sahnesini çekmek için Winchester’a yapılan kısa bir ziyaretin ardından ekip, yeni inşa edilen Richard Attenborough Stage’de genişletilmiş çekimlere başlamak için Pinewood’a döndü. Ekip dönmeden önce Javert’in Valjean’ı takip ettiği sahneler ve küçük Cosette’in Paris sokaklarında dolaştığı sahneler için Winchester’ın taş döşeli sokaklarını kullandı. Yapım tasarımcısı döndükten sonra, Pinewood’un 15 metre yüksekliğindeki en yüksek platosunun tamamını kullandı. Tasarımcı ağırlıklı olarak, 1800’lerin ortasındaki Haussmann Planı sırasında büyük ölçüde yıkılan şehri yıkılmadan önce görüntüleyen fotoğrafçı Charles Marville’in çalışmalarını referans aldığı, 1832 yılının Paris’ini betimlemek için alana ihtiyaç duyuyordu.

200 marangoz, oymacı ve boyacının çalışmasıyla, 1832 yılının Paris sokakları sadece 10 hafta içinde yaklaşık 12-13 metre yükseldi. Günümüzde bildiğimiz Paris’in büyük bir kısmı hikâyenin geçtiği dönemde yoktu. Ayrıca Marville’in fotoğrafladıklarına benzeyen ortaçağ binalarından geriye çok azı kaldı. Stewart ve ekibi büyük ölçüde, dönem kitapları, gravürler, Paris’i tasvir eden yağlı boya resimler ile Fransız müzeleri ve tarih içerikli internet sitelerinden aldıkları referanslara bel bağladı. “Binalar gerçekten bu yükseklikteydi ve onları bu yükseklikte yapma kararı aldık çünkü bilgisayar grafikleri kullanıp filme fazladan yük bindirmek istemedik. Tiyatrallığın yanı sıra, yaratmaya çalıştığımız dünyanın dokusunu ve gerçekliğini de korumak istedik. Gerçekliğin karmakarışık renklerinin oluşturduğu bir karışımda, bir araya getirmek için dükkânlar ve binalar bulmak çok eğlenceliydi” diye açıklıyor Stewart.

Yönetmen, ekibinin yarattığı şeyi gördüğünde çok şaşırdığını itiraf ediyor. “Bu muazzam setleri inşa etmek çok keyifliydi. Filmin içten gelen bir gerçekliğe ve büyülü bir gerçekçiliğe dayalı olduğunu hissettirmek için en uç noktada bir gerçekçilik kombinasyonuna ulaşmaya çalışıyordum. Bunda operavari bir yön, bu nedenle de gerçeklikten bir parça yükselen bir tarz yaratmak için bir fırsat var” diyor Hooper.

Stewart, karşılaştığı en büyük zorluklardan birinin, marangozlarına yamuk hatları yaptırmak olduğunu söylüyor. Tasarımcı gülüyor: “Tam anlamıyla ellerinden cetvelleri almak zorunda kaldım çünkü büyük oranda sağa eğilmiş bir pencereyi yapmayı kabullenemiyorlardı”. Devrimci öğrencilerin toplandığı ve Marius’un “Empty Chairs and Empty Tables” şarkısını söylediği Café Musain’i, onların gelişememiş devrimlerinin doğasını vurgulayan, izole ve kırılgan bir yer olarak yorumlamak, Hooper ve Stewart için bilhassa çok önemliydi.

“Burası öğrencilerin devrimlerini planladıkları, barikatlarını inşa ettikleri ve sonunda çoğunun öldüğü yer. Evleri olan yeri kullanarak, kırılganlıklarının bir simgesini yaratma fikri hoşuma gitti. Binanın dayanıksızlığı ve onların büyük rüyasının yaralanabilirliğini fiziksel olarak göstermek benim için çok önemliydi” diyor Hooper.

Çekimler boyunca yaşanan en vahşi ve en beklenmedik anlardan biri, Redmayne ve Tveit’in canlandırdığı öğrencilerin barikatı inşa ettikleri sahneyle geldi. “Plan, barikatın bir kısmını çekimler sırasında inşa etmekti, sonra Eve ve ekibi yakınlardaki bir platoda hazırladıkları çalışmalarını bitireceklerdi. Ama çekim gününde, coşku anında kameraları çalıştırdım. Öğrenciler ve vatandaşlar, her mobilyayı, her kapıyı, her dükkânı söktüler. Ellerini geçirdikleri ne varsa getirip, gerçek zamanlı olarak tüm barikatı inşa ettiler. Yakalamak istediğim enerji ve devrimci ruh tam olarak buydu” diye açıklıyor Hooper.

Redmayne, o sırada gerçekleşen tek gerçekçi şeyin, barikatta canlı şarkı söylemek olmadığına katılıyor. “40 öğrenci, 50 figüran oradaydı ve Tom’un filme layık bir çekim yapmak için 10 dakikası vardı. ‘Barikatı kurun. Motor!’ dedi ve 10 dakika boyunca tam bir katliam yaşandı. Mobilyaları, piyanoları ve çantaları fırlattık. Her şey havalarda uçuyordu, çok korktuk. Herkesin reaksiyonu gerçekti” diyor Redmayne.

Ekibin Pinewood’a dönmeden önce ziyaret etmesi gereken bir çekim yeri daha vardı: “İngiliz Versay’ı” lakabı verilen, Buccleuch Dükü’nün Northamptonshire’daki konutu Boughton House. Şu anki binanın büyük bölümü, 1683 yılında babasının miras olarak bıraktığı eve sahip olan 1. Montagu dükü Ralph Montagu’nu eseri. İngiltere’nin eski Fransa büyükelçisi Montagu, tutkulu bir inşaatçı ve tablo meraklısı olmanın yanı sıra, bir sanatkâr ve dekoratördü. Kendisine miras kalan evde yaptığı değişiklikler, Fransa’nın güzelliğini ve tarzını İngiltere manzarasına taşıma hayalinin bir göstergesiydi. Ev, Valjean’ın yaralı Marius’u büyükbabasına teslim ettiği ve Cosette ile Marius’un düğün törenin gerçekleştiği Marius Pontmercy’nin aile evinin çekim yeri olarak mükemmel bir şekilde hizmet etti.

Çekimlerin son birkaç haftasında ekip Pinewood’a geri döndü. Valjean’ın Cosette’i Thénardier’lerle birlikte yaşadığı sefil hayattan kurtardığı ve Bonham Carter ile Baron Cohen’in seslendirdiği popüler parça “Master of the House” sahnesinin çekildiği han olan Montfermeil’i yaratmak için Richard Attenborough Platosu’nun bir bölümü düzenlendi. Javert’in Sen Nehri’ne atlayıp intihar ettiği sahne için tek bir çekim eklendi. Sahne, Georgia dönemini yansıtan Bath şehrinin merkezinden geçen Avon Nehri’ndeki muhteşem bentte çekildi.



Uluslararası Bir Çaba: Filmin Kostümleri

Hooper ve Sefiller’in kostüm tasarımcısı Paco Delgado, karakterleri tiyatrodan sinemaya dönüştürmeye başladığında, onlar için en önemli nokta kostümler değil, dönemin kıyafetleriydi. Eugène Delacroix ve Francisco de Goya gibi dönemin ressamlarının yaptığı çalışmalardan ilham alan Delgado, 33 yıla yayılan hikâye boyunca farklı sosyal sınıflar tarafından giyilmiş tüm kıyafet türlerini yansıtmak zorundaydı. “İşimiz birçok şeyi kapsıyordu. Mahkumlar, fahişeler ve rahibeler yarattık. Zenginlerimiz ve fakirlerimiz vardı. Bu inanılmaz bir işti” diyor Delgado.

Yapım tasarımcısı ve saç-makyaj ekipleriyle yakın bir şekilde çalışan Delgado, her bir karakter için büyüleyici bir görünüm yarattı. Iñárritu’nun yönettiği Biutiful, Almodóvar’ın yönettiği Bad Education/Kötü Eğitim ve The Skin I Live In/İçinde Yaşadığım Deri gibi etkileyici İspanyol filmlerindeki çalışmalarıyla tanınan tasarımcı için tarihsel gerçekliği bir parça gerçek dışılıkla harmanlamak, bir taraftan dönemin puslu havasına saygı gösterirken, diğer taraftan Napolyon döneminin sonundan kaçışı sunmak çok önemliydi. Delgado şöyle özetliyor: “Normalde bir dönem filmini ele alırken, çoğunlukla gerçekliği çok sayıda doğru unsurla yeniden üretme eğilimi söz konusudur. Bir müzikal olduğu için ve bu, gerçek yaşamda olmayan bir durum olduğu için buna biraz hayal gücü katmak zorundaydık. Gerçeklik ve hayal gücü arasındaki çizgide yürümek zorunda olduğumuzu biliyorduk”.

Delgado karakterin dokusal değişimlerinden şöyle bahsediyor: “Jean Valjean gerçekten zorlu bir durumun içinde başlıyor. Başlangıçta o, neredeyse hiçbir beklentisi olmayan bir mahkum, bununla ilgili olarak kaba kıyafetlerinden tutun da sakalına kadar her tür dokuya sahip. O, kıyafetleri içinde bir ölü. Sonra birden, azar azar daha sofistike ve sosyal anlamda daha adapte olmuş bir hâl almaya başlıyor. O noktada bu doku sayısı azalıyor, ince materyal sayımız ise artıyor. Renkler bakımından çok daha sofistike bir palete bürünüyor”.

Jackman’ın önerisi üzerine Delgado, mahkumun Mösyö Madeleine’e dönüşümünü vurgulamaya yardım etmesi için Valjean’ın şıklığını arttırdı. Valjean işlediği günahlardan ötürü pişmanlık çekiyor olmasına rağmen büyük bir başarıya imza atıyor. Jackman kıyafetinin (ve ağırlığının) bu büyümeyi yansıtacağını hissetti.

Valjean, inançlarının güçlendiği sırada yaşadığı değişimi kucaklarken, Javert için tam tersi geçerli oluyor. Delgado bu adamları “aynı paranın iki yüzü” olarak tanımlıyor ve Javert’in nasıl katılaştığından bahsediyor: “Javert için açık maviden, neredeyse siyaha çalan koyu maviye giden çok karanlık renklerle çalıştık”. Delgado, Javert’in görünüşünün tiyatro sahnesindeki haline çok benzediğini söylüyor. “Sanki karakterin kendisi sizden bu şekilde giydirilmesini istiyor” diyor Delgado.

Diğer Güzel Kadınlar’ın hafif transparan olan kostümleri koreografileriyle belirlenirken, Fantine’inki geçirdiği Valjean’ınki gibi şiddetli olan dönüşümle belirlendi. Onu fabrikada ilk gördüğümüzde, basit bir müslin kumaştan yapılma bir elbise giyiyor. Son derece zarif ve onun konumundaki bir kadının görüneceği kadar saf görünüyor. Ama seçenekleri tükenirken yavaş yavaş kirli bir hale getiriliyor. Delgado, Fantine’in zaten zayıf olan görüntüsünü daha da inceltmek için yapışan kumaşlar kullandı ve ona tüberkülozdan dolayı yok olan bir kadının görüntüsü vermek için Hathaway’in kostümlerinin yanlarını daha koyu renklere boyadı.

Küçük Cosette’i ilk gördüğümüzde o, Thénardier’lerin hanında hizmetçi olarak çalışan, çok kötü bir durumda olan, yırtık pırtık elbiseler giyen bir kız. Ama onun aksine kız kardeşi Éponine süslü bir oyuncak bebek gibi. Delgado tüm bu değişikliklerin nasıl olduğunu açıklıyor: “On yıl sonra, her şey tamamen tersine dönüyor. Aynadaki Alice gibi ama onlar farklı yönlerden gelip kesişiyorlar”. Delgado, kızların bakıcıları olan Thénardier’lerden “filmin rengi” olarak bahsediyor. Sürekli saklanma halinde olan düzenbaz çift, dönemin bukalemunları.

Kalabalık figüran kadrosuna yaklaşık 2200 kostüm yaratmak için büyük bir ekibe ihtiyaç duyuldu. Ekip, tasarımları Fransa, İspanya, İtalya ve İngiltere’de mükemmelleştirdi. Kostümler için ne yazık ki çalışmalarının berbat bir hale sokulması zorunluydu. Delgado’nun ekibi, kıyafetlerin dilencilere ve açlık çeken fakirlere aitmiş gibi görünmesini sağlamak için onları tam anlamıyla söktü, parçaladı ve kesti (hatta bazı yerlerini yaktı). Yine de dikkatli gözlemciler, tasarım ekibinin bu destanın tamamına Fransız bayrağının renklerini serpiştirdiğini fark edecekler. Enjolras’ın barikattaki ceketinin kırmızı olması, Fantine’in fabrikadaki elbisesinin mavi olması ya da Cosette’in gelinliğinin ve Valjean’ın ölürken giydiği kıyafetlerinin beyaz olması gibi, alınan tüm kararlar bilinçli olarak alındı. Yaşasın Fransa.

OYUNCULAR HAKKINDA

Avustralyalı olan HUGH JACKMAN’ın (Jean Valjean), Amerika’da yer aldığı ilk büyük rolü, X-Men serisinin ilk filmindeki Wolverine karakteriydi. Oyuncu aynı rolü, 2003 yılında büyük başarı yakalayan X2/X-Men 2’de ve 2006 yılında da X-Men: The Last Stand/X-Men: Son Direniş’de tekrar canlandırdı. Jackman kısa bir süre önce de serinin X-Men Origins: Wolverine/X-Men Başlangıç: Wolverine filminde Wolverine karakterini canlandırdı. Popüler serinin önceki dönemlerini anlatan film, vizyona girdiği Mayıs 2009 yılında, ilk haftadan ülke genelinde 85 milyon dolar hasılat elde etti. İzleyiciler Jackman’ı, çekimleri halen Avustralya’da devam eden The Wolverine adlı serinin yeni filminde aynı rolde izleyecekler.

Jackman, Ekim 2011’de tek kişilik gösterisi Hugh Jackman: Back on Broadway’le Big Way’e geri döndü. Aynı yılın başlarında San Francisco ve Toronto’da sahnelenen sınırlı sayıdaki şov sırasında büyük övgüler alan, 18 kişilik bir orkestra ve revüyle desteklenen gösteri, hem Broadway hitlerinden hem de oyuncunun kişisel olarak sevdiği parçalardan oluşuyordu. Jackman’ın Broadway cemiyetine yaptığı katkılar 2012 Tony Ödülleri’nde onurlandırıldı. Bir oyuncu ve yardımsever olarak ortaya koyduğu başarılar Tony Ödülleri komitesi tarafından takdir edildi ve Jackman, Tony Özel Ödülü’ne layık görüldü.

Jackman kısa bir süre önce DreamWorks’ün Real Steel/Çelik Yumruklar filminde rol aldı. Shawn Levy’nin yönettiği film, 900 kilogramlık robotların boks ringinde dövüştüğü yakın gelecekte geçen heyecanlı bir hikâyeyi konu alıyor. Film 2011 sonbaharında, arka arkaya iki hafta dönemin en yüksek gişe hasılatı elde eden film oldu.

Jackman, 2009 sonbaharında Keith Huff’ın kaleme aldığı A Steady Rain’le Broadway’e dönüş yaptı. Daniel Craig’le birlikte rol aldığı oyun, hayatları boyunca arkadaş olan ve birkaç sarsıcı günle ilgili farklı görüşleri hayatlarını sonsuza dek değiştiren Chicago'lu iki polisin hikâyesini anlatıyor.

Jackman 22 Şubat 2009’da 81. Akademi Ödülleri töreninde, prestijli sunuculuk görevini üstlendi. Kodak Tiyatrosu’ndan canlı olarak yayınlanan törende Jackman, izleyicileri heyecanlandırdı ve bir önceki yıla göre ABC’nin izlenme oranlarını yüzde 13 oranında artırmasına yardımcı oldu. Ancak bu Jackman’ın ilk ödül töreni sunuculuğu değildi. Jackman daha önce de 2003-2005 yılları arasında 3 yıl boyunca Tony Ödülleri’ni sundu, 58. ödül töreninde 2004 yılındaki görevleri nedeniyle bir Emmy Ödülü kazandı, 59. törendeki görevi için de 2005 yılında Emmy Ödülü’ne aday gösterildi.

Jackman 2008 yılının sonlarında, yönetmenliğini Baz Luhrmann’ın üstlendiği 20th Century Fox’un romantik aksiyon-macera filmi “Australia/Avustralya”da rol aldı. 2. Dünya Savaşı öncesinde kuzey Avustralya’da geçen filmde Jackman, Nicole Kidman’ın canlandırdığı bir İngiliz aristokrata, 2000 sığırı yüzlerce kilometrelik engebeli bir araziyi geçirme konusunda yardım eden ve orada onunla birlikte Japonya’nın Avustralya-Darwin’i bombalaması gerçeğiyle yüz yüze gelmek zorunda kalan kaba sığır çobanını canlandırdı.

Jackman ayrıca, Darren Aronofsky’nin “The Fountain/Kaynak”, Christopher Nolan’ın “The Prestige/Prestij” ve Woody Allen’ın “Scoop” filmlerinde başrol oynadı. Uzun metrajlı animasyon filmleri “Happy Feet/Neşeli Ayaklar” ve “Flushed Away/Fare Şehri”nde seslendirme yaptı. “Deception/Şantaj”, “Someone Like You/Bazıları Çabuk Bıkar”, “Swordfish/Kod Adı Kılıçbalığı”, “Van Helsing” ve 2002 yılında Altın Küre’ye aday gösterildiği “Kate & Leopold/Büyülü Çift”, başrolünü üstlendiği filmler arasında yer alıyor.

Jackman, “The Boy From Oz”da 1970’lerin şarkıcılarından ve şarkı yazarlarından Peter Allen’ı canlandırdı ve gösterdiği performansla müzikal dalında 2004 Tony Ödülü’nün yanı sıra, Drama Desk, Drama League, New York Dışı Eleştirmenler Birliği ve Tiyatro Dünyası ödüllerini kazandı.

Aktörün daha önce rol aldığı tiyatro yapımları ise şöyle: Carnegie Hall’da sahnelenen “Carousel”, Londra’daki Ulusal Tiyatro’da sahnelenen ve Olivier Ödülü’ne aday gösterildiği “Oklahoma!”, Avustralya’nın Tony Ödülü olan MO Ödülü’nü kazandığı “Sunset Boulevard/Sunset Bulvarı” ve MO Ödülü’ne aday gösterildiği Disney yapımı “Beauty and the Beast/Güzel ve Çirkin”.

Jackman kariyerine Avustralya’da, “Paperback Hero” ve “Erskineville Kings” adlı bağımsız filmlerle adım attı. “Erskineville Kings”deki performansıyla Avustralya Sinema Eleştirmenleri Derneği’nden En İyi Erkek Oyuncu Ödülü aldı ve Avustralya Sinema Enstitüsü tarafından En İyi Erkek Oyuncu dalında ödüle aday gösterildi. 1999 yılında Avustralya Sinema Kongresi’nde Yılın Avustralyalı Yıldızı olarak adlandırıldı.

Oscar® ödüllü RUSSELL CROWE (Javert), kendi neslinin en iyi aktörlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yeni Zelandalı olan Crowe, tartışmalı Romper Stomper/Gözü Kara filmiyle Avustralya film endüstrisinde çok ses getirdi ve bu filmle dünya çapında büyük övgüler aldı. Insider/Köstebek (1999), Gladiator/Gladyatör (2000) ve A Beautiful Mind/Akıl Oyunları (2001) filmleriyle art arda üç kez En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterildi ve Gladiator/Gladyatör filmindeki performansıyla Oscar ödülünü evine götürdü.

Crowe, Ridley Scott’ın Gladiator/Gladyatör filminde, Romalı bir generalken gladyatör olan Maximus rolüyle ortaya koyduğu performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Oscarı’nı kazanmanın yanı sıra, içlerinde Yayıncı Film Eleştirmenleri’nin da yer aldığı çeşitli eleştirmen derneklerinden En İyi Oyuncu ödülü aldı ve En İyi Oyuncu dalında Hollywood Yabancı Basın Birliği, Sinema Oyuncuları Derneği (SAG) ve BAFTA ödüllerine aday gösterildi.

Ron Howard’ın A Beautiful Mind/Akıl Oyunları filminde Nobel ödüllü John Forbes Nash Jr.’ı ustalıkla canlandıran Crowe, bu performansıyla üçüncü kez Oscar’a aday gösterilmenin yanı sıra, Hollywood Yabancı Basın Birliği, Yayıncı Film Eleştirmenleri Birliği, Sinema Oyuncuları Derneği, BAFTA ve diğer eleştirmen dernekleri tarafından En İyi Oyuncu ödülüne layık görüldü.

Crowe, Akademi Ödülü’ne ilk kez gerçek bir hikâyeden uyarlanan The Insider/Köstebek filminde canlandırdığı tütün şirketi muhbiri Jeffrey Wigand rolüyle aday gösterildi. Ayrıca; Los Angeles Film Eleştirmenleri Derneği, Yayıncı Film Eleştirmenleri Birliği, Ulusal Film Eleştirmenleri Birliği ve Ulusal Eleştiri Birliği tarafından de En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görüldü ve aynı dalda Altın Küre, BAFTA ve Sinema Oyuncuları Derneği Ödülleri’ne aday gösterildi.

Crowe, Lucy Liu ve RZA’yle birlikte Universal Pictures’ın The Man With the Iron Fists filminde; Cate Blanchett’la birlikte Universal Pictures’ın Robin Hood filminde; Elizabeth Banks’la birlikte Paul Haggis’in The Next Three Days/Kaçış Planı filminde; Rachel McAdams ve Ben Affleck’le birlikte Universal Pictures’ın State of Play/Devlet Oyunları filminde; Leonardo DiCaprio’yla birlikte Warner Bros. için Ridley Scott’ın yönettiği Body of Lies/Yalanlar Üstüne filminde; Christian Bale’le birlikte Lionsgate’in 3:10 to Yuma filminde ve Denzel Washington’la beraber tekrar Ridley Scott’la çalıştığı Universal Pictures’ın American Gangster/Amerikan Gangsteri filminde rol aldı.

Ödül kazanmadan önce Crowe, Curtis Hanson’ın suç filmi L.A. Confidential/Los Angeles Sırları’nda, ahlak polisi Bud White performansıyla Hollywood’a damgasını vurdu. Diğer filmleri arasında; Jim Braddock’ı canlandırdığı, Ron Howard’ın Cinderella Man’i, Ridley Scott’ın yönettiği, Peter Mayle’in kitabından uyarlanan A Good Year/İyi Bir Yıl’ı, Jay Roach’un Mystery, Alaska’sı, Taylor Hackford’un Proof of Life/Yaşam Kanıtı ve Denzel Washington’la birlikte oynadığı Virtuosity/Sanal Gerçek var.

Çektiği ilk Amerikan filmi, Gene Hackman ve Sharon Stone’la birlikte rol aldığı The Quick and the Dead/Hızlı ve Ölü idi. Diğer filmleri arasında; Heaven’s Burning/Cennet Yanıyor, Breaking Up/Aşkın Sınırları, Rough Magic/Sihirli İksirin Peşinde, The Sum of Us, For the Moment/Bir An İçin, Love in Limbo, klasik Avustralya çocuk romanından uyarlanan The Silver Brumby, The Efficiency Expert ve Prisoners of the Sun yer alıyor.

Yeni Zelanda doğumlu olan Crowe, filmleriyle beğeni topladığı Avustralya’da büyüdü. Avustralya Film Enstitüsü’nün (AFI) üç yıl art arda dikkatini çekti. 1990 yılında The Crossing’le En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne aday gösterildi, 1991’de Proof/Kanıt filmiyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı. 1992 yılında ise AFI ve Avustralya Film Eleştirmenleri Derneği’nden Romper Stomper/Gözü Kara filmindeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldı. 1993 yılında Crowe, Seattle Uluslararası Film Festivali’nde de Romper Stomper/Gözü Kara ve Hammers Over the Anvil filmlerindeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu seçildi.

Önümüzdeki günlerde Allen Hughes’un Broken City filminde ve Zack Snyder’ın Man of Steel filminde Jor-El rolüyle izleyicilerinin karşısına çıkacak olan Crowe, şu anda Darren Aronofsky’nin yönettiği Noah‘ın çekimlerine devam ediyor.

Endüstrinin en heyecan verici ve çok yönlü genç aktrislerinden biri olan ANNE HATHAWAY’in (Fantine) farklı çalışmaları, bir oyuncu olarak ne kadar yetenekli olduğunu gösteriyor. Hathaway geçtiğimiz dönemlerde Warner Bros.’un Batman Begins/Batman Başlıyor serisinin üçüncü filmi olan, yönetmenliğini Christopher Nolan’ın üstlendiği The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor’da Christian Bale, Marion Cotillard ve Joseph Gordon-Levitt’le birlikte rol aldı. Hathaway filmde çekici ve tehlikeli Kedi Kadın rolünü canlandırdı. 2008 yılında Jonathan Demme’in büyük övgüler alan Rachel Getting Married/Rachel Evleniyor filminde rol alan Hathaway, filmdeki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu dalında Akademi Ödülü®, Altın Küre, Bağımsız Ruh Ödülü ve Sinema Oyuncuları Derneği Ödülü’ne aday gösterildi. Oyuncu ayrıca, En İyi Kadın Oyuncu dalında Ulusal Eleştiri Birliği, Chicago Sinema Eleştirmenleri Birliği ve Yayıncı Film Eleştirmenleri Birliği tarafından ödüle layık görüldü.

Oyuncunun geçtiğimiz dönemde rol aldığı filmler arasında, Lone Scherfig’in One Day/Bir Gün (David Nicholls’ün romanından uyarlanan); Edward Zwick’in Love and Other Drugs/Aşk Sarhoşu (Hathaway’e ikinci Altın Küre adaylığını getiren); Tim Burton’ın Alice in Wonderland/Alis Harikalar Diyarında; Garry Marshall’ın Valentine’s Day/Sevgililer Günü; Bride Wars/Gelinlerin Savaşı; Get Smart/Akıllı Ol; Becoming Jane/Aşkın Kitabı; Rodrigo García’nın Passengers/Yolcular; Meryl Streep’le birlikte rol aldığı The Devil Wears Prada/Şeytan Marka Giyer ve Ang Lee’nin Brokeback Mountain/Brokeback Dağı yer alıyor.

Kariyerinin başlarındayken yer aldığı filmlerden bazıları ise şöyle: Garry Marshall’ın The Princess Diaries/Acemi Prenses ve The Princess Diaries 2: Royal Engagement/Acemi Prenses 2: Kraliyet Nişanı; Havoc/Gençlik Ateşi; Ella Enchanted/Ella; Nicholas Nickleby ve The Other Side of Heaven/Cennetin Diğer Yakası.

Hathaway, Hollywood’un ilgisini ilk olarak televizyon dizisi Get Real’le çekti. Oyuncu seslendirme yeteneğini, animasyon filmleri Rio ve Hoodwinked/Kırmızı Başlıklı Kız filmlerinde gösterdi. Animasyon dizisi The Simpsons/Simpsonlar’daki seslendirmesiyle Emmy Ödülü kazandı.

Oyuncunun tiyatro çalışmaları arasında ise, bir Shakespeare oyunu olan Park’ın Twelfth Night (2009), Andrew Lloyd Webber’in atölye çalışması The Woman in White ve Forever Your Child yer alıyor. 2004-2005 yıllarında Stephen Sondheim doğum günü galasının yanı sıra, Encores! konser galasına katıldı. Oyuncu ayrıca Lincoln Center’ın Encores! serisinin Carnival sunumunda yer aldı ve bununla, her yıl düzenlenen prestijli Clarence Derwent Ödülleri’nin elli yedincisinde ödül kazandı.

Hathaway bir aktris olarak New Jersey’deki Paper Mill Playhouse’da, New York City’deki Barrow Group’da eğitim aldı ve New York Üniveristesi’nin Collaborative Arts Projects 21 programında müzikal tiyatro eğitimine odaklandı. Nisan 2005’te ödüllü Barrow Group, Hathaway’i yoğun oyunculuk programlarına kabul edilme başarısı gösteren ilk ve tek ergenlik çağlarındaki genç olarak onurlandırdı.

Hathaway, Lollipop Theater Network’ün danışma kurunda görev alıyor. Organizasyon, kronik ya da yaşamı tehdit eden hastalıklara yakalanmış çocuk hastalar için hastanelerde film gösterimleri yapıyor.

Hathaway, yaşamını hem Los Angeles’ta hem de New York’ta sürdürüyor.



Yüklə 284,12 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin