Hacca gitmek için vatandaşlar yıllarca sıra bekliyor… Vekiller ise istediği zaman hacca gidiyor.
Hacca gitmek için vatandaşlar yıllırca sıra bekliyor… Vekiller ise istediği zaman hacca gidiyor. CHP’li Özkes, 10 bin kişilik ek kontenjanın da AKP’lilere dağıtıldığını öne sürdü
25’i AKP’li olmak üzere toplam 35 milletvekili, kendilerine tanınan ayrıcalıklarla “hacı” olabilmek için dün Suudi Arabistan’a gitti. Milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kendilerine ayrılan kontenjandan yararlanırken, sıradan vatandaş gibi hacca gitmek için başvuran CHP’nin emekli müftüsü olan Milletvekili İhsan Özkes’e ise 6 yıldır sıra gelmedi. Özkes, Diyanet’in 10 bin kişilik ek kontenjan aldığını, ancak bunun el altından AKP’lilere dağıtıldığını öne sürdü ve bu konuda soru önergesi de verdi.
1 milyon 657 kişi bekliyor
Bu yıl hacca gitmek için başvuranlarla birlikte 1 milyon 160 bin 657 kişi hac sırası bekliyor. İlk kez bu yıl başvuranların sayısı 291 bin 724 olarak belirlendi. Daha önce hacca gitmek için 6 kez başvurmalarına rağmen hacca gidemeyenlerden, 2013 yılında hacca gitmek için yeniden başvurmaları halinde bu adaylar hacca gönderilecek.
Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, Suudi Arabistan’ın bu yıl Türkiye’ye 76 bin 100 hac kotası verdiğini, bunun 10 bin civarında artırılması için çalışma yaptıklarını ancak sonuç alamadıklarını söylediler. CHP Milletvekili İhsan Özkes ise kontenjanın alınmasına rağmen vatandaşlardan ve hac organizasyonu düzenleyen şirketlerden gizlendiğini öne sürdü.
35 milletvekili gitti
Hacca gitmek için vatandaşlar gibi normal kayıt yaptırmayan milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “ayrıcalıklı” olarak dün hacca götürüldü. Esenboğa Havalimanı’nda ihramlarını giyen 35 hacı adayı milletvekili, dualarla uğurlandı. Giden milletvekillerinin 25’inin AKP’li olduğu bildirildi. MHP’den de Zuhal Topçu, Ali Torlak ve Reşat Doğru “VIP hacı adayı” olarak dün saat 06.00 uçağıyla Suudi Arabistan’a gitti. Milletvekillerinin yanı sıra bürokratlardan da hacca gidenler oldu. Bazı bakanların da birkaç gün içinde hacca gidecekleri bildirildi. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de, bugün hacca gidecek.
Diyanet yetkilileri, milletvekilleri için Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nden özel vize alındığını, hac kontenjanının dışında tutulduğunu öne sürdüler. Yerel seçimlerin 27 Ekim’e çekilmesiyle ilgili oylama sırasında genel kurulda bulunmayan ve o günlerde ABD’de olduğunu açıklayan eski milli futbolcu AKP Milletvekili Hakan Şükür de, dün hacca giden milletvekilleri arasında yer aldı.
CHP Milletvekili emekli Müftü İhsan Özkes, “Milletvekili ayrıcalığından yararlanıp hacca gitmeyi hiç istemedim, böyle bir şeyi kabul de edemem. Yüzbinlerce kişi hacca gitmek için sıra beklerken, o kontenjanların milletvekillerine ayrıcalık tanınarak verilmesini de doğru bulmam. Ben de, otelde kalmak için başvuran ve 6 yıldır bekleyen bir vatandaşım. Hacca hak eden gitsin. Hac için milletvekilinin kontenjan kullanmasını da doğru bulmuyorum. Hac konusunda ne kendim, ne de başkası için aracı olmam” dedi.
Başkan lojmanına 400 bin TL
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bazı uygulamalarını TBMM’de gündeme getirip eleştiren ve Diyanet’te olduğunu öne sürdüğü bazı yolsuzluk iddialarını da soru önergesiyle TBMM gündemine getiren Özkes, şunları söyledi:
“Yolsuzluklarla ilgili sorulara Diyanet cevap vermekten kaçınıyor. Hac paraları amaç dışı kullanılıyor. Başkanın lojmanı için 400 bin lira ödendiğini sormama rağmen, cevap alamadım. Geçen yıl hacda 14 milyon 500 bin Suudi Riyali’nin fazladan harcandığının müfettişler tarafından belirlendiğine ilişkin soruma da cevap vermediler.”
‘El altından kontenjan’
CHP’li Özkes, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 10 bin kişilik ek kontenjan aldığını, ancak bunun acentalardan saklandığını öne sürdü. Özkes, SÖZCÜ’ye yaptığı açıklamada, bu kontenjanların hacı adaylarına değil, AKP’lilere ve kendi çevrelerine el altından kullandırıldığına ilişkin önemli duyumlar aldıklarını belirtti ve şunları söyledi:
Hatırlı kişilere kullandırılıyor
“Eğer 10 bin yeni kontenjan alındıysa, bunun sıra bekleyen ve hak eden vatandaşlara verilmesi gerekirken, bunun yapılmadığını Diyanet’e telefon ettiren milletvekilleri ya da hatırlı kişilerin istediği kişiler için kullandırıldığını duyuyoruz. Kullanılan ek kontenjanın, Diyanet İşleri Başkanı’nın özel girişimiyle elde edildiği gerekçe gösterilip yalnızca Diyanet tarafından kullandırıldığı ve acentalara da kayıt yapma hakkının verilmediğini öğrendik.”
Kılıçdaroğlu, Neredesin?
Orhan Bursalı
Evet bugün acı yazacağım, Kılıçdaroğlu dahil, CHP sevdalıları kusura bakmasın. Yüksek sesle konuşma zamanı. Bu, bağımsız olmanın özgürlüğüdür; izninizle onu sonuna kadar kullanacağım..
Kılıçdaroğlu oğlunu kaybeden Fatih Hilmioğlu’nun gece evde kalmamasına ateş püskürüyor! “Bu tam bir vicdansızlıktır. Bu kararı veren yargıçta vicdan var mı; insan sevgisi, evlat sevgisi var mı? O kararı veren kişi yargıç değildir” diyor.
Güzel, hiçbir itirazım yok bu sözlere; iyi, yerinde, vurucu... Konuşmasından öğreniyoruz ki CHP’liler hapishane koşullarını araştırıyorlarmış, yakında da bir cezaevi raporu yayımlayacaklarmış.
Bu da güzel, içerideki tutukluların çok daha insani koşullarda kalması gerekir.
***
Ama affedersiniz, Ergenekon ve Silivri davalarının, bu davalarda yargılananların ana meselesi nedir? Fatih Hilmioğlu neden tutuklu? Milletvekilleriniz Balbay ile Haberal ve diğerleri neden içeride?
Meşru ve evrensel hukukun tek bir delil bile göremeyeceği ve tek bir mahkûmiyet kararı veremeyeceği Balyoz gibi tepeden tırnağa sahtekârlıklarla dolu bir davada neden ve nasıl mahkûmiyet verilebildi?
Sevgili Kılıçdaroğlu, bugün karşı karşıya olduğumuz hukuksuzluk uygulamalarının özünde, Hilmioğlu’nun “izinde neden evinde kalamadığı” meselesi yoktur... Şüphesiz, evinde geceleseydi iyi olurdu! Nitekim Adalet Bakanı da hemen olayın üzerine atıldı ve bir gazeteye tırışkadan manşet olanağı vererek propaganda yapabildi... Efendim infaz yasasındaki bu kötü durumu düzelteceğiz... Bırrravooooo!!!
Böylece hukuk sorunumuz halledilmiş ve demokratik olacağız. Öyle mi? Hukukun, adaletin artık cılkı çıkmış magazin yönüyle uğraşmaktan ne zaman utanacağız?..
Fatih Bey veya yarın ailesinin başına yine bir felaket gelebilecek başka bir tutuklu, yarın evinde bir gece karısı ve çocuklarıyla kalabilecek ve biz vicdanlarımızı yıkamış olacağız. Bakan bey de böylece adalet duyarlılığını göstermiş olacak, bugüne kadar yaşanan kirlilikleri aklamış olacak, öyle mi!
Bırakın, böyle bir vicdan yıkanmadan öyle kalsın, kusura bakmayın. Bu sahte bir vicdan sızlamasıdır. Sahnede oynanan tiyatronun karşıt tiyatrosudur!
***
Hilmioğlu örneğinde kalalım, Fatih Bey neden tutuklu, ey vicdanı sızlayanlar, önce bu soruyu sorun! Kendisine yöneltilen hangi belge, hangi somut delil ve bunlara denk gelecek ceza yasasının hangi maddesine göre 3.5 yıldır tutuklu!
Fatih Bey’in yargılandığı Ergenekon davasına bakın, yargılamanın nasıl engizisyon havasına büründüğünü görün! Sanıkların ve avukatlarının taleplerinin nasıl göz ardı edildiğini öğrenin, bu konularda bir şey biliyor musunuz?! Ergenekon davasında mesela salonda avukatlarla, sanıklar arasında not mektup alışverişi neden yasaklandı!
Hilmioğlu ve bütün diğer yargılananların, gece evimde kalabilseydim diye ciddi bir taleplerinin olduğunu sanmıyorum. Bu utanç verici davalar olmasaydı, zaten bütün günlerini evlerinde geçiriyor olacaklardı; karısıyla, çocuğuyla, yakınlarıyla, sevdikleriyle, öğrencileriyle... özgür benlikleriyle baş başa ve yalnız... Dünya ve ülkesiyle birlikte...
Ve bu doğal koşullarda FATİH’İN OĞLU EMİR DE ÖLMEYECEKTİ!
Evet ölmeyecekti! Çünkü Emir’in arabası kaza yerinde olmayacaktı, çünkü babasının dışarıda ve özgür olmasının getireceği on binlerce bambaşka aile ve çevre ilişkileri, Emir’in kaza anında başka bir yer ve ilişkiler içinde olmasını getirecekti, yüzde 99,9999999... Hepimizin hayatı böyledir; tercihler, farklı ilişkiler yumağı içinde bir hayat, belki de böyle bir kaza ile asla karşılaşmayacağımız gündelik yaşam biçimleri üretir, durmadan ve yeniden.
Bu açıdan bakıldığında da Emir, babasının uğradığı büyük felaketin kurbanıdır. Bunu kim “kader”, “kaçınılmaz ve babasının bile engelleyemeyeceği bir sonuç” olarak görüyorsa canı cehenneme!
Emir, bir hukuk cinayetinin kurbanıdır, beyler! Bu cinayet işleyenler hakkında ben sonuç alınmasa bile, örnek bir bilim davası açardım!
***
Tam bir vicdansızlıktır, diyorsunuz; iyi güzel de, bu minik vicdansızlığı gösteren aktörler, aslında bu davayı sürdürmekle en büyük vicdansızlığı göstermiyor mu? Bu minik vicdansızlığın kaynağı, çok büyük vicdansızlık değil mi? O zaman büyüğüyle uğraşın!
Sayın Kılıçdaroğlu, Fatih Bey cenazede size 3.5 yıldır suçumu soruyorum, yanıt vermiyorlar, dedi. Evet, araştırılması gereken budur! Hilmioğlu, başı kıçı olmayan bir uyduruk terör örgütünden tutukludur. Nedir bu örgüt, araştırın. Milletvekilleriniz köpeklerin leşini yiyip bitirdiği bu zırva örgütten dolayı içerideler. Davada iddiaları ve hukuksuzlukları araştırın ve açıklayın, adamınız yoksa görev verin. Binlerce insan bekliyor! Balyoz kararları, hukuksuzlukları üzerine önce bir dosya hazırlayın hele.
Size diyeceklerdir ki yargılama sürüyor, hukuka karışmayalım. YARGILAMA FALAN YOK SAYIN KILIÇDAROĞLU, HEPSİ BİTTİ. Hukuk yok! Adalet yok! Alçakça bir düzen var. Yüzlerce suçsuz insan var. Yargıtay, hukuk mukuk yok...
İktidar mı olmak istiyorsunuz. İşte meydan, işte vicdan..
Kusura bakmayın...
Biber Gazına gelmek!
metoozkan@gmail.com
Bugün sizlere,
Öğretmenlere...
Öğrencilere...
Sanatçı...
Sendikacı...
Sporcu...
Ve siyasetçilere...
Kısaca,
Sokağa çıkan tüm vatandaşa,
Gaza gelen Polisin sıktığı biber gazından bahsedeceğim.
***
Mesela,
Birçok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebep olan,
Yıllardır girmeye çalıştığımız AB literatüründe bile,
'Kimyasal silah' olarak tanımlanan biber gazından,
Ülkemize son 12 yılda 628 ton ithal ettiğimizi biliyor muydunuz?
Ya da bunun maliyetini?
Merak edenler için söylüyorum;
21.2 milyon dolar.
***
Öğretmen 'atanmak' için toplanıyor, biber gazı...
Öğrenci 'paralı eğitime hayır' diyor, biber gazı...
Sanatçı 'oyunuma karışma' diyor, biber gazı...
Sendikacı, 'hak-hukuk-eşitlik' diyor, biber gazı...
Siyasetçi 'hak arayana destek' veriyor, biber gazı...
***
Ancak,
BDP kongre yapıyor, salon içinde ve dışında maskeli gruplar,
Apo'ya özgürlük sloganları...
Kürdistan'a özerklik nidaları...
Dağda ölen PKK militanlarına saygı duruşu safsataları...
Kürsüden yapılan 'devlete meydan okuma' zırvaları...
Bunlara biber gazı var mı?
Yok.
***
Demokratik ülkelerde tabi ki özgürlük vardır,
Ama bu özgürlük asla sınırsız değildir.
Yani hiçbir devlet kimseye,
Kendisine hakaret etme, hele hele yok etme hürriyeti vermez.
Peki, siyasi parti görünümündeki BDP kongresinde yaşananlar nedir?
Hani, 'Savcılık soruşturma başlattı, daha ne yapsın' diyorsanız,
Hemen söyleyeyim,
BDP eş başkanı Gülten Kışanak TBMM açıkladı;
'Bu soruşturma bizim için bir anlam taşımıyor. TC hukukunu tanımıyoruz.'
***
Atatürk ve Türk Bayrağı'nın üzerini Öcalan posterleri ile kapatsanız da...
TC hukukunu tanımıyoruz pervasızlığında bulunsanız da...
Terörü 'siyasal yolla çözelim' yalanının arkasına sığınıp silahı elden bırakmasanız da...
Türkiye Cumhuriyeti'nin ekmeğini yiyip yasalarına baş kaldırsanız da...
Sözde hakkını savunduğunuzu iddia ettiğiniz Kürt halkının yoluna mayın koysanız da...
Polis'in orantılı gününe denk gelip biber gazı ikramına maruz kalmasanız da...
Şunu bilesiniz ki,
Bölmek gibi bir özgürlüğünüz yok.
Çünkü bu gerçeği size,
En kısa sürede Kürt halkı gösterecek.
Demedi demeyin!
Dostları ilə paylaş: |