Proje raporu proje adi: Dinler Bahçesinde İki Minare



Yüklə 61,69 Kb.
tarix15.09.2018
ölçüsü61,69 Kb.
#82065

PROJE RAPORU

PROJE ADI: Dinler Bahçesinde İki Minare


PROJENİN AMACI:

Mezapotamya’nın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Şanlıurfa, su kaynaklarına yakın olması ve ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle tarih boyunca stratejik öneme sahip olmuştur. Kentin 11.500 yıllık tarihi geçmişi vardır. Milattan önce 9 binli yıllara uzanan bu süreçte; Ebla, Akad, Sümer, Babil, Hitit, Arami, Asur, Pers, Makedonya, Roma, Bizans gibi uygarlıkların egemenlikleri altında yaşayan Urfa, Eyyübiler, Memluklar, Türkmen aşiretleri, Timur devleti, Akkoyunlular, Dulkadir beyliği, Safeviler’den sonra Osmanlı’ya geçmiştir. Bu devletler Şanlıurfa’ya doğal olarak yeni yeni dinler ve inançlar getirmiştir. Bunun sonucu olarak Şanlıurfa’da inanç turizmi gelişmiştir. Bu nedenle Şanlıurfa’yı inançlardan ve dinlerden ayrı incelemek uygun değildir.

Şanlıurfa’da insanların güvendiği, inandığı, değer verdiği bazı şahsiyetler ön plana çıkmıştır. Zengiler ve Eyyübiler zamanında Şanlıurfa da yaşamış olan döneminin bilginlerinden Şeyh Mes’ud ve Hayat bin Kays El Harrani de bu şahsiyetlerdendir. Bu iki büyük şahsiyetin hayatlarını, onların yaptığı veya onlar için yapılan mimarileri, mimarilerde bulunan kitabeleri araştırmaya karar verdim. Çünkü bu şahsiyetleri tanımakla o dönemdeki insanların hangi değerlere önem verdiğini anlamış oluruz. Bu şahsiyetler bize o dönemin insanları hakkında da bilgi vermiş olacaktır.

Halk için ve tarihi olması nedeniyle turistler içinde önemli yere sahip olan Şeyh Mes’ud ve Hayat Bin Kays el Harrani Camisi günümüzde iyi şekilde korunmamakta ve zarar görmektedir. Bu yapıtların Şanlıurfa’ya ekonomik yönden olsun manevi yönden olsun önemli katkıları vardır. Eğer gerekli koruma yapılmazsa turist alma oranı kaybedilecek ve dolayısıyla ekonomik gelir azalacaktır.


GİRİŞ:

ŞEYH MES’UD(ŞIH MAKSUT) KİMDİR?
Asıl adı Şeyh Mes’ud’dur. Fakat halk arasında “Şıh Maksut” diye tanınmaktadır. Türk Devletleri'nden Zengiler'in 1144- 1182 ve Eyyubilerin 1182- 1193 yıllarında Urfa'ya hâkim oldukları dönemde Batı Türkistan yakınlarındaki Nişabur şehrinden öğrencileri ile kente gelmiştir. Seyyid Ahmed Rıfai ‘nin torunu, Nişaburlu Said Hengel'in oğlu olduğu düşünülmektedir. Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için Hoca Ahmet Yesevi’nin halifeleri bazen dervişleriyle birlikte küçük gruplar halinde Anadolu’ya göç etmişlerdir. Şeyh Mes’ud da bu dervişlerden biridir. Ahmed Yesevi’nin ölümü ile Şeyh Mes’ud’un Urfa da bulunuşu arasında sadece 17 yıl vardır. Şeyh Mes’ud bizzat Ahmed Yesevi’nin halifesi değilse bile onun halifesinin halifesi olma ihtimali çok kuvvetlidir.

Yesevî'liği kabul eden kişinin:



  • Hakk'ı bilmek,

  • Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşımak,

  • Cömert olmak,

  • Gerçekleri kabul etmek,

  • Geçer ve doğru bilgili olmak,

  • Kanaatkâr olmak,

  • Nefsine hâkim olmak, 

  • Kendini bilmek, 

  • Felsefeye yatkın olmak gibi özellikleri kendisinde toplaması gerekmektedir.

Şeyh Mes’ud da Ahmet Yesevi ‘nin halifelerinden olduğu için ondada bu özelliklerin olduğu düşünülmektedir. Devrinin âlim ve mutasavvıflarındandır. Şeyh Mes’ud'un, Anadolu'nun Türk ve İslam’ı seçmesinde görev alan bir Alp Eren olduğuna inanılmaktadır. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülkenin makalesine göre Şeyh Mes’ud 1240’da ölünce yerine Şucaaddin Ebul beka i İlyas el horasani diye tanınan Baba İlyas geçmiştir.

Şanlıurfa’da Şeyh Mesudun adının verildiği bir mahalle de yani Şıh Maksut mahallesi vardır.



ŞEYH MES’UD’UN TÜRBESİ

Türbenin 1960 yılındaki resmi

2010’daki resmi

Türbesi ve tekkesi Şanlıurfa’nın güneyinde, Urfa Kalesinin de güney tarafına düşen tepenin üzerindedir. Bu türbe hem bir ziyaret yeri hem de bir mesire yeridir. Şanlıurfa’daki türbelerin en eski tarihlilerinden biri olan bu yapı, aslında dört eyvanlı Selçuk Mimari tarzında inşa edilmiş olup kubbesi yarı açık bırakılmıştır. Şeyh Mes’ud’un mezarı türbenin doğu tarafında bulunan eyvanın bodrumundadır. Normal olarak eyvanın için de tahtadan bir sanduka vardır ve üzeri yeşil bir kumaşla örtülüdür. Bu sandukanın içi boş olup eyvanın altındaki bodrumda mezar bulunmaktadır. Seneler önce şiddetli bir yağmur sonucu bodrumun doğu duvarı yıkılınca içinde 5 mezar bulunduğu öğrenilmiştir. Bunlardan biri Şeyh Mes’ud’un, biri kız kardeşinin, diğer üç mezarda müritlerinin mezarlarıdır. Mezarların bulunduğu bu bodruma inecek bir kapı bulunmamaktadır. Şeyh Mes’ud tekkesinin içinde mescid, çilehaneler ve misafirler için ayrılan odalar bulunmaktadır

Bu türbenin 2 defa tamir gördüğü içindeki batı ve kuzeydeki kitabelerden anlaşılmaktadır.

Kuzey duvarında bulunan kitabede:

Cenab-ı Kubadlızade(veya Kayıldızade) Ömer beg

Yegâne serteser(azar der yesir)

Görünce mündesir bu cayekani

Binaya sak-i himmet etdi teşmir

Makamın Şeyh Mes’ud Veli’nin

Ziya-yı mihr-icudi kıldı tenvir

Cihanda bu eser oldukça baki

Ederler himmet-i pakini tezhir

Olub dildade hatıf dedi tarih

Ömer Beg eyledi bu cayı ta’mir

Kitabe ‘’mefailun-feilatun-feilun’’ vezniyle yazılmıştır. Kitabede; Kubadlızade veya Kayıldızade diye bilinen Ömer Beg, bu tekke ve türbeyi böyle baştanbaşa harap olmuş yok olmaya yüz tutmuş görünce himmet parçalarını sığadı. Şeyh Mes’ud hazretlerinin tekkesi ve türbesi olan bu binayı cömertlik güneşinin ziyasıyla nurlandırdı. Bu eser dünyada ayakta durdukça, kendi himmetini de hatırlar. Diye düşünüyor ve buraya gönül vererek gizli bir ses, Ömer bey’in bu türbeyi tamir ettiğini tarih olarak söyledi. Demektir.

Son mısranın harfleri toplandığında hicri 1129 tarihi(miladi 1717) tarihini vermektedir. Kitabenin altında tarih yazılmalıştır. Çevirisinde bazı kelimelerden şüphelenildiği için parantez içinde yazılmıştır. Parantez içindeki bazı kelimelerin bozuk olması beyitlerin anlamını güçleştirmiştir. Yazılışından dolayı ‘’Bukadlızade’’ mi yoksa ‘’kayıdlızade’’ mi olduğu belli olmayan Ömer beyin kim olduğuda anlaşılamamaktadır.

Tekkenin batı duvarındaki kitabesi:

Ruha’ya vali oldu Kedhüda-yı sadrazam kim

Ali Paşa-yı adildir anın unvan-u ma’hüdi

Ulu Cami’i şehrin ne ra’na eyledi ta’mir

Anın gibi nice hayr etmek iken dahi maksudi

Hemşire hayr babında olan lütf u firavanın

Bu Merkadde dahi icra edüb kıldı yine cudi

(…) tecdid etdi himmet dedi tarihin

Yeni yaptı Ali Paşa makam-i merd-i Mes’udi

Kitabede yine tarih yazılmamıştır. Zamanın Urfa valisi Ali Paşa’nın tamir ettiğini bildirdiği kitabede şunlar belirtilmektedir:

Sadrazamın Kedhüdası Ali Paşa Urfa’ya vali oldu. Ali Paşa; Adil ünvanı ile bilinmekte ve tanınmaktadır. Şehrin Ulu Cami’ini ne güzel tamir ettirdi. Onun gibi daha nice hayırlı işler yapmak istiyordu ki, Şeyh Mes’ud’un türbesine gidip ziyaret eylediğinde, oranın yer yer yıkılmış, harap olduğunu görünce, hemen hayır için bol bol lütuf ve ihsan da bulundu. O cömert zat, bu türbeyi de yeniden tamir ettirdi. Tamir tarihini de Şeyh Mes’ud’un makamını Ali Paşa yeni yaptı mısrasıyla verdi. Demektir.

Son mısra harfleri toplandığında hicri 1096(miladi 1684) tarihini vermektedir. Manzume ‘’mefailun-mefailun- mefailun-mefailun’’ veznindedir.

Anlatılan bir efsaneye göre tekkesini tamir ederken oradan geçen bir askerden aşağıdan kendisine gösterdiği taşı getirmesini istemiştir. İstediği taşı getiren askere ‘’Mısır’a sultan olasın’’ diye dua etmiştir. Diğer bir rivayete göre de Şeyh Mes’ud yoldaki taşları temizlerken yoldan geçen bir süvari kumandanının atını ürküttüğü için, kumandandan birkaç kırbaç darbesi yer. Bunun üzerine Şeyh Mes’ud beddua etmek yerine ‘’Mısır’a sultan olasın’’ diye dua etmiştir. Zamanla o kumandan Mısır’a sultan olmuş ve Şeyh Mes’ud vefat edince ona türbe yaptırmıştır. Anlatılan efsaneler bu veya buna benzer şekildedir. Ancak bunun yanlış olduğu kitabelerden anlaşılmaktadır. Bir kere kitabeye düşürülen tarih şeyh Mes’ud’un ölümünden çok sonradır. Kitabede de belirttiği gibi tamir kitabesidir. Yeni yapıldığı söylenilmemiştir. Yani efsanenin kitabelerle hiçbir ilgisi yoktur.

Türbenin 100 metre kadar batısında düşen kayalar arasından bizzat şeyh Mes’ud Hz. Tarafından kazıldığı söylenen bir sarnıç konuya ışık tutan tarihsel bir belge olarak ortaya çıkmaktadır. Sarnıcın bitirildiği tarih miladi 1183 senesidir. Türbede bulunan sarnıç ile bu türbede bulunan zatın isminin Şeyh Mes’ud olduğu kesinlik kazandığı gibi memleketi de belli olmuştur.

Arapça kitabede şunlar yazılıdır. “Kad farağa min ameli sahrinç el-fakir ila Rahmetillahi Mes’ud bini Said Hengel el-nişaburi fil-aşareti min receb el eğir. Sene tis’a ve seb’ine ve hamsemie .Ferahimellahu men da’a (…)ve i’anehu ve sa’adehu ve licemi’il mü’minin”

Kitabede, bu sarnıcın Nişaburlu Said Hengel’in oğlu Mes’ud tarafından hicri 579 senesi Receb ayının 10’unda (miladi 30 Ekim 1183) bitirilmiştir. Kim Allah’ı yardıma çağırırsa, Allah ona ve bütün Müslümanlara yardım etsin, merhamet etsin ve yardım etsin. Anlamını ifade etmektedir.

Sarnıç, yağan yağmur sularının içinde toplanması için ağzı dar, dibi geniş olarak kazılan bir su deposudur. Eskiden, su ihtiyaçlarını daha çok bu sarnıçlarda toplanan su ile karşılarlardı. Bu sarnıç da tekke ve türbe binasının batı tarafında kayalar arasında olup, bizzat Şeyh Mes’ud tarafından kazılmıştır.

Kitabe hicri 579 Receb ayının 10’unda yazılmıştır. Yani miladi 30 Ekim 1183 tarihi demektir. Urfa’da en eski kitabelerden biri olan bu kitabe günümüze sağlam olarak gelmiştir.



BÖLGEDEKİ İLGİNÇ İNANÇLAR

Şanlıurfa’nın, en eski yapıları arasında yer alan Şeyh Mes’ud Tekkesi, ziyaretçilerin dilek duvarına dönmüştür. Şeyh Mes’ud Tekkesi’ni her gün ziyaret eden yüzlerce kişi, yanlarında getirdikleri kömür parçası veya tebeşirle dileklerini duvara yazıyor.


Kızların kısmetlerinin açılacağına, hastaların iyileşeceğine inanılan türbeye gelen ziyaretçiler, dileklerinin gerçekleşmesi için pencereden birbirlerine seccade ve eşarp atmayı da ihmal etmiyor.
Kızlarına iyi bir eş, eşlerine iş, ev sahibi olma, borçlarını ödeme, hastalarının iyileşmesi ve çocuklarının başarılı olması yönünde dileklerde bulunulan tekkede, dileklerinin gerçekleşmesi için çeşitli adaklar adanıyor. Tekkede, türbeleri ziyaret edip, dualar okuyan ziyaretçiler kimseye görünmeden dileklerini duvarlara yazıyor.
Tekkeye gelenler dilekte bulunmanın yanı sıra, hastaların şifa bulduğuna da inanıyor. Tekkenin giriş kapısının karşısında bulunan kayalık alandaki bir oyuğun içinden geçen ziyaretçiler, tüm hastalıkların oyuktan geçtikten sonra iyileştiğini ileri sürüyor. Tekkeye gelen kadınların büyük bölümü de, beraberindeki çocuklarını ‘zeki’ olması için oyuktan geçiriyor.


HAYAT BİN KAYS EL-HARRÂNÎ

Harran’da yetişen evliyaların büyüklerinden, ariflerin ileri gelenlerindendir. Nesebi; Hayat bin Kays bin Kahhâl bin Sultan el-Ensârî el-Harrânî'dir. Urfa'ya bağlı Harran kazasında doğup yetiştiği için "Harrânî" nisbeti ve "Şeyh-ül-Kıdve" lakabı ile meşhur oldu. Doğum tarihî hakkında, kaynaklarda bir bilgiye rastlanamamıştır. Ömrünün 50 senesine yakınını Harran’da geçirmiş büyük bir velidir. İnsanlar ve bazı sultanlar, onu ziyaret edip duasını alırlar, onunla beraber olmakla bereketlenirlerdi. Yüksek hâllerin ve kerametlerin sahibi olup, ehliyeti, ihlâsı, iffeti yanında, İslamiyet dinîne çok bağlı bir zat idi. Cömertliğiyle meşhurdur.


Hayat bin Kays hazretleri büyük himmet sahibi olup, yüksek makamlara kavuşmuştur. Keşf ve kerametleri, açık ve meydanda bir zat idi. Hakikat ilimlerinde derin bilgisi vardı. Sayısız kerametleri yanında, hikmetlerle dolu, yüksek hakikatleri açıklayan sözleri çoktur. İlimde ve tarikatta o kadar yükselmişti ki, himmet ve tasarrufları "Yed-i Beyza”ya benzetilirdi. Yed-i Beyza, Musa aleyhisselâmın mucize olarak gösterdiği beyaz ve parlak olan sağ eli olup, istediği vakit yakasına sokup çıkardıkça, güneş gibi bir ilâhî nur parlamaya başlardı. Düşmanları bu nur-i ilâhîyi görünce, kaçıp dağılırlardı. Bu tabir, mecaz olarak, keramet ve harikulâde hâller ve meziyetler hakkında da kullanılırdı. O, her yönden ilim ve hâl sahiplerine ışık tutmuş ve kendisine ilim, hâl ve zühd yönünden reislik verilmiştir. Bu hususlarda, pek çok veli kendi talebelerinin terbiyesini ona havale etmişler ve onun sayesinde nice kimse makam ve hâl sahibi olmuştu. Ondan sayısız kimse ders ve feyz almıştı. Yetiştirip mezun ettiği talebelerinin sayısı da hayli kalabalıktır. Yetiştirmiş olduğu talebeler, karanlık bir gecede parlayan yıldızlar misali, seçilmiş ve keramet ehli zatlardır. Evliyanın büyüklerinden birçoğu, onun hâllerini beğenip, söylediklerini tekrar etmişler ve birçok âlim de, onun büyüklüğünü her vesile ile dile getirmiştir. Âlim ve cahil, herkes ondan istifade etmiş, Harran halkının başı sıkıştığında ona başvurulmuştur.

1185 (H.581) yılında orada vefat etti. Harran’ın dışına defnedildi. Kabri, ziyaretçilere açıktır.

KERAMETLERİ

Âlim zatların en büyük özelliklerinden biri kerametler gösterebilmeleridir. Harrani’nin de böyle kerametleri vardı. Anlatılanlara göre bazıları şöyledir;



Harran Ovasında, bazen günlerce suyun damlası bulunmaz olurdu. Halk, bunun çaresini bulmuştu. Hemen Hayat bin Kays hazretlerine koşar, onun duasını alır, duasının himmet ve bereketiyle yağmur yağar, halk susuzluktan kurtulurdu. Bu hususta onun yardımları saymakla bitirilemez.

Sultan Nûreddîn Zengî onu ziyaret edip, Hıristiyanlara karşı yaptığı cihatta azim ve gayretini kuvvetlendirince, onun muvaffak olması için dua ederdi. Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî de ziyaret eder, ondan dua isterdi. Duasını alarak yaptığı harbi kazanırdı.

Hayat bin Kays el-Harrânî hazretlerinin oğlu Ebû Hafs Ömer şöyle anlatır:

Şeyh Zagîb er-Rahâbî, babamın ziyaretine gelmişti. Babam ise, sabah namazından sonra evinin kapısında oturmuş, kendi işi ile meşgul oluyordu. Zagîb er-Rahâbî gelip kapının diğer tarafına oturdu. Babam, onunla hiç konuşmadı. Şeyh Zagîb, buna alındı ve içinden: "Tâ Rahâbe'den geldim de, bana hiç iltifât edip konuşmadı. Hiç böyle olur mu?" diye düşündü. Babam ona hemen şöyle seslendi: "Benim hakkımda kalbinden geçirdiğin şu itirazından dolayı, sana bir zarar geleceğinden korkuyorum. Bunun dış azalarında mı, yoksa iç azalarında mı meydana gelmesini istersin?" O da: "Dış azalarımda olsun!" deyince, babam elini uzattı, o anda gözlerinden bir tanesinin şekli ve yeri değişip rahatsızlandı. Adam kalkıp hürmet gösterdi ve oradan ayrıldı ve memleketi olan Rahâbe'ye döndü. Birkaç sene sonra, kendisine bir yerde tesadüf ettiğimde, gözünün iyileşmiş olduğunu gördüm. Sebebini sorunca: "Bir zikir halkasına iştirak ettim. Orada babanızın talebelerinden biri ile görüştüm. Ellerini hasta gözüme koyunca, hemen iyileşip eski hâline döndü." diye cevap verdi. O gün, baban benim gözüme parmağı ile işaret ettiği zaman kalb gözüm açılmış, onun feyzi ile birçok garîb şeyler görmüştüm."

Harran’da bir cami yapılıp, sıra mihraba gelince, kıble hususunda Hayat bin Kays hazretleri ile câmiyi yapan zât arasında ihtilâf çıktı. Sonunda Hayat bin Kays ustaya: "Önüne bak, kıbleyi göreceksin!" buyurdu. O zat da, önüne baktığında Kâbe'yi karşısında gördü ve düşüp bayıldı.

Bir gün, Hayat bin Kays hazretleri ile beraberindekiler, yolculuğa çıkmışlardı. Yorulunca, bir yerde dinlenmek istediler. Ümm-i Gâylân denilen bir ağacın altında istirahate çekildiler. Bir aralık hizmetçisi, Hayat bin Kays'a; "Ben, hurma yemek istiyorum!" deyince; ona: "Şu ağacı salla, hurma düşer ve yersin!" buyurdu. Hizmetçi; "Bu ağaç Ümm-i Gâylân denilen bir ağaçtır, hurma ağacı değildir." dedi. Hayat bin Kays hazretleri, "Ben sana o ağacı salla diyorum." deyince, hizmetçi ağacı sallamak zorunda kaldı. Ağacı sallayınca, misk gibi yaş hurma dökülüverdi. Dökülen hurmaları yediler, doydular ve sonra kalkıp gittiler.
Salih bin Ganim bin Ya'lâ isimli bir zat:

"Güzel bir günde, Yemen'den Hind Denizine bir sefere çıkmıştı. Gemi denizin ortasına gelince, şiddetli esen fırtına ve dalgaları tutuldu. Gemi hasara uğrayıp delindi ve battı. Salih bin Ganim, bir tahta parçasına tutunarak, kimsenin yaşamadığı bomboş bir adaya ulaştı. Çok gezdiği hâlde hiç kimseyi göremedi. Orada bir mescid görüp, içeriye girdi. Mescidde bulunan dört kişi, kıbleye yönelmiş, tâat ve zikir ile meşgul idi. Selâmlaştıktan sonra hâlini hatırını sordular. O da, soranların hâllerini müşahedeye devam etti. Yatsı namazı vaktinde, Hayat bin Kays hazretleri içeriye girdi. Onların yanına yaklaşıp selâm verdi. Namaz kılmak için öne doğru geçti. Onu imam yapıp, yatsıyı cemaatle kıldılar. Sabaha kadar ibadet, tâat ve zikir ile meşgul oldular. Sabah namazı da kılındı. Namazdan sonra, Hayat bin Kays hazretlerinin; "Ey tövbe edenlerin sevgilisi! Ey ariflerin neşe, sevinç kaynağı! Ey âbidlerin gözbebeği! Ey yalnızların dostu! Ey sığınanların sığınağı ve ey ümidini kesenlerin dayanağı! Ey sıddîkların kalblerinin kendisine meylettiği ve sevgililerinin kalblerinin kendisiyle dost olduğu ve korkanların himmetinin kendisine bağlandığı yüce Rabbim!" diye münacatta bulunup, yalvardığını işitti. Sonra ağladı. O sırada etrafı aydınlatan nurlar gördü. Onlar sebebiyle, ayın on dördündeki parlaklık gibi her taraf aydınlanmıştı. Sonra Hayat bin Kays mescidden: "Sevenin, sevgiliye gitmesi, büyük bir iştir. Çünkü kalbte korkulardan meydana gelen dehşetli üzüntü vardır. Ey sevgili! Ben ıssız çölleri yürüyerek katediyorum. Karşılaştığım bütün ovalar ve dağlar, beni hep sana gönderiyor" manasındaki beyitleri söyleyerek çıkıp gitti. Orada bulunanlar, Salih bin Gânim'e: "Bu zata tâbi ol!" dediklerinde, peşine takıldı. Yer ve gök, denizler ve dağlar, sahralar, onun ayağı altında dürülüyordu. O, her adımını atışında, "Ya Rabbi! Hayat’a hayat ver!" diyordu. Az zaman sonra, bir anda yeryüzü katlanıp, hemen Harran’a geldiler. Oradakiler henüz sabah namazını kılıyorlardı."

Ebû Abdullah el-Kureşî diyor ki: "Vefatlarından sonra kabirde, hayatlarındaki gibi kerametleri ve tasarrufları devam eden dört evliya gördüm. Bunlar: Ma'rûf-i Kerhi, Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî, Ukayl-i Münbecî ve Hayat bin Kays el-Harrânî hazretleridir."

Harrani’nin düşüncelerinden bazıları şunlardır:

  • Vefanın hakikati, gaflet uykularından uyanmaktır ve bütün gayelerin, her türlü dünya arzularından kurtulup, uzaklaşmasıdır.

  • Hakka yönelip, ezelde verilen ahde sadakat göstermektir.

  • Kalp yumuşaklığını, Allah adamı olan evliyanın sohbetlerine devam etmekte aramalıdır.

  • Kalp nurunu da, sohbete olan gayreti devam ettirmede aramalıdır.

  • Sadık talebenin alâmeti şudur ki; bir an bile olsa, Rabbini zikretmekten, Onu hatırlamaktan ayrılmamalı ve Onun hakkını gözeterek, farzlara ve sünnetlere devam etmeli, dünyanın geçici zevklerinin sevgisini kalbe sokmayıp atmalı ve kalbinde daima Cenâb-ı Hakkın sevgisini bulundurmalıdır.


Hayat Bin Kays(Şeyh Yahya Hayat El Harrani) Camisi



Şanlıurfa Harran ilçesinde bulunan Şeyh Yahya Hayat El Harrani Camisi, şehir surlarının kuzeybatısındaki mezarlık alanındadır. İbn-i Cübeyr Şeyh Yahya Hayat El Harrani ile ilgili bazı bilgiler vermektedir:

“Allah bu şehri dindar, iyi kişilerin oturduğu, kendini Allah’a adamış seyyahların uğradığı bir yer yapmış. Bu kişilerden Ebü’l Berakat Hayat bin Abdülaziz’i kendi ismini taşıyan mescidin zaviyesinde ziyaret ettik. Onda zahitlerde gördüğümüz halleri gördüm. Şeyh Ebü’l Berakat’ın yanına vardık. 80 yaşını aşmıştı. Bizimle el sıkıştı, bize hayırlı dualarda bulunup oğlu Omar’ı görmemizi tavsiye etti.”

İbn-i Cübeyr’in vermiş olduğu bu bilgilerden, şeyhin ölümünden önce burada kendisine ait bir mescit ve zaviyenin bulunduğu da anlaşılmaktadır.

Cami, günümüze kadar değişiklikler geçirmiş ve bu da duvarlardaki ve payelerdeki izlerden anlaşılmaktadır. Cami ile türbe birbirinden bir duvarla ayrılmıştır. Bu duvara iki onarım kitabesi yerleştirilmiştir. Kitabelerden birinde Şeyh Hayat İbn Kays’ın ismi ve Ebcet hesabı ile h.882 (1399); diğer kitabede ise cami ve makamın h.1168 (1755) tarihlerinde onarıldığı yazılıdır.
Cami kesme taştan dört kubbelidir. Bu kubbeler duvarlara bitişik payeler ile ortadaki bir payeye yuvarlak kemerlerle oturtulmuştur. Mihrap giriş ekseninden batıya doğru kaymış olup, bu da mihrabın sonradan yapılmış olduğunu göstermektedir. Camiye doğu yönündeki bir kapıdan girilmektedir.



Bu kapının üzerindeki kitabede;

‘Bismillahirrahmenirrahim. Emere inşaü haza’l-meşhed el-mübarek el-fakir ila rahmetullahi ta’ala eş-Şeyh es-salih ez-Zahid el-Abid Ömer ibni eş-şeyh hayat ta’ala ala yedi’l-fakir ibni untihi Ali ğafarallahu lehu ve licemi’il-muslimin ve kane’el-firağ min imaretihi fi şehri cemazielahir es-sene isneyn ve tis’ine hamsemie’ yazılıdır.

Kitabede:

Bu mübarek türbenin inşasına, Kays’ın oğlu Şeyh Hayatın oğlu Abid, Zahid, Salih, Şeyh Ömer ve kardeşi Şeyh Ebubekir’in oğlu emretti. Kız kardeşinin oğlu Ali’nin eliyle yapıldı. Allah onu ve bütün Müslümanları mağfiret etsin. Yapımı bittiği tarih 592 senesinin cemazielahir ayındadır(miladi 1195).Demektedir.

Kitabe caminin, giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Onun için önce cami kitabesi sanılmıştır. Fakat türbe kitabesi olduğu ‘meşhet’ kelimesinden anlaşılmıştır. Meşhet, şehit düşülen yer veya defnedildiği yer anlamındadır. Bu yüzden kitabe türbe kitabesidir. Türbe kapısına konulmamış, cami kapısı üzerine konulmuştur. Belki de daha sonraları buraya konulmuş olabilir. Hayat İbni Kays, yani Hayat el-Harrani hicri 581(miladi 1185) tarihinde vefat etmiştir.


Cami’nin kuzey duvarındaki kitabede:

‘Bismillahirrahmenirrahim. El-hamdülillahillezi ce’ala ehyahe haza’l-cami’eş-şerif ve’l-makam el-münif ala yet el-adl’afü’l-ibad es-seyyid Muhammed Mukim ibni seyyid el-Harrani. Harrame takva min ümmihi fehüve kad üssista hadimü sultan el-arifin ma’bedi fi Harran tarihuhu erha. Eş-şeyh Hayat ibni Kays kadesallahu sırrahu sene 1168.’

Kitabede:

Bu mübarek cami’i şerif ve makamın ihya kılınması yani tamir edilmesi Seyyid Harrani’nin oğlu ve kulların en zayifi Seyyid Muhammed Mukim eliyle yaptırılmıştır. Harran’da olan ariflerin sultanının mabedinin hadimi ve annesi tarafından tesis kılındı. Tarihi Erha’dır. Kays’ın oğlu Şeyh Hayat. Sene 1168 hicri(miladi 1755) etmektedir.

Erha kelimesinin ise karşılığı 802 hicri eder. Miladi olarak 1400 tarihini verir. Yazılar ayrı tamir tarihini verir. Erha tarih değilse bu sadece Hicri 1168(miladi 1755) deki tamirin kitabesidir.

Cami Caminin güneydoğusuna ve yapıya bitişik olarak doğu-batı ekseninde üzeri dört kubbe ile örtülü kuzey yönü açık bir revak eklenmiştir. Kitabeden de anlaşılacağı gibi bu revak 1858 tarihinde yapılmıştır. Caminin doğu yönündeki kapı girişi üzerinde dört sütuna oturan taş kubbeli minber minaresi bulunmaktadır.





YÖNTEM:

Bu proje yapılırken internet araştırılması yapıldı, kaynaklar incelendi, kütüphaneye gidildi, Şeyh Mes’ud’un tekkesi ve Harrani camisi ziyaret edilip incelendi.



SONUÇLAR VE TARTIŞMA:

Edindiğimiz bilgiler ışığında Şeyh Mes’ud ve Hayat bin Kays El Harrani hakkında şu sonuçları çıkarabiliriz:



  • Şeyh Mes’ud’un Ahmet Yesevi’nin sonra birinci ya da ikinci halifesi olduğu düşünülüyor.

  • Ahmet Yesevi’nin halifesi olduğu için; Hakk'ı bilmen,Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşıyan,Cömert olan, Gerçekleri kabul eden,Geçer ve doğru bilgili olan,Kanaatkâr olan, Nefsine hâkim olan,Kendini bilen, Felsefeye yatkın olan biri olduğu düşünülüyor.

  • Şeyh Mes’ud Seyyid Ahmed Rıfai ‘nin torunu, Nişaburlu Said Hengel'in oğludur.

  • Şeyh Mes’ud Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için Nişabur’dan gönderilmiştir.

  • Şeyh Mes’ud Devrinin âlim ve mutasavvıflarındandır.

  • Şeyh Mes’ud 1240 da ölünce yerine halife olarak Şucaaddin Ebul Beka i İlyas El Horasani diye tanınan Baba İlyas geçmiştir.

  • Şeyh Mes’ud’un türbesi tarihi bir yapıdır ve iki defa tamir görmüştür.

  • Şeyh Mes’ud’un türbesinde iki tane kitabe ve bir sarnıç kitabesi bulunmaktadır.

  • Sarnıç kitabesi hicri 579-miladi 1183 yılında yazılmıştır.

  • Halk, bu türbenin kutsallığına, bu türbeyle ilgili değişik inançların ve efsanelerin olduğuna inanmaktadır.

  • Hayat El Harrani’nin 80 yaşlarında ve 1185’te öldüğü bilindiği için doğumunun 1100 olduğu tahmin edilmektedir.

  • Ömrünün 50 senesine yakınını Harran’da geçirmiştir.

  • Kerametleri çok olup, o öldükten sonra bile devam ettiği söylenmektedir.

  • İnsanlar ve bazı sultanlar, Hayat El Harrani’yi ziyaret edip duasını almışlardır.

  • Hayat El Harrani ‘Vefanın hakikati, gaflet uykularından uyanmaktır ve bütün gayelerin, her türlü dünya arzularından kurtulup, uzaklaşmasıdır. Hakka yönelip, ezelde verilen ahde sadakat göstermektir. Kalp yumuşaklığını, Allah adamı olan evliyanın sohbetlerine devam etmekte, Kalp nurunu da, sohbete olan gayreti devam ettirmede aramalıdır. Sadık talebenin alâmeti şudur ki; bir an bile olsa, Rabbini zikretmekten, Onu hatırlamaktan ayrılmamalı ve Onun hakkını gözeterek, farzlara ve sünnetlere devam etmeli, dünyanın geçici zevklerinin sevgisini kalbe sokmayıp atmalı ve kalbinde daima Cenâb-ı Hakkın sevgisini bulundurmalıdır’ diye düşünmekteydi.

  • Şanlıurfa Harran ilçesinde bulunan Şeyh Yahya Hayat El Harrani Camisi, şehir surlarının kuzeybatısındaki mezarlık alanındadır.

  • Camide iki onarım kitabesi ve bir tanede kapı üstü kitabesi bulunmaktadır.

  • Şeyh Mesud’un ve Hayat Bin Kays El Harrani’nin mimari yapıtları çok ziyaret edilmekte, turist çekmektedir. Ancak bu yapıtlar tarihi olmalarına rağmen doğru dürüst korunmamakta, zarar görmektedir. Bu yapıların tanıtımının iyi yapılması ve zarar görmemesinin sağlanması gerekmektedir. Böylece hem turist sayısı artacak ve ekonomik yönden Şanlıurfa’ya daha fazla gelir sağlayacak hem de tarihi olan bu yapıların ömrü uzayacaktır.

KAYNAK:

Karakaş Mahmut, şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim müdürlüğü yayınları, Nisan 2001 Ankara



http://www.erenlerforum.org/erenler/showthread.php?t=6497

http://www.urfakultur.gov.tr/turbe.htm

http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFE603BF9486D4371D9DBA976EC9F13FF8

http://www.videodersane.com/her_telden/turbeden_komik_dilekler-t4462.0.html

http://www.urfahayat.com/index.php?option=com_content&task=view&id=1708&Itemid=82

http://www.historicalsense.com/Archive/yesevi.htm

http://mahmutkarakas.com/index_dosyalar/Page4323.htm

http://www.konukcu.com/forum/printer_friendly_posts.asp?TID=4363

http://www.bibilgi.com/HAYAT-B%C4%B0N-KAYS-EL-HARRAN%C4%B0

http://www.kenthaber.com/guneydogu-anadolu/sanliurfa/harran/Kimdir/iz-birakan/hayat-bin-kays-el-harrani

http://www.facebook.com/note.php?note_id=165489880824&comments&ref=mf

http://www.kenthaber.com/guneydogu-anadolu/sanliurfa/harran/Rehber/cami-ve-mescitler/seyh-yahya-hayat-el-harranihayat-bin-kayscamisi

http://www.dogruhabergazetesi.com/masterdeneme.aspx?id=2685&haberid=123

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&KategoriID=15&ArticleID=519408
Yüklə 61,69 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin