PROJE RAPORU
PROJENİN ADI:
Çanaksız Çömleksiz Neolitik Çağ Örneği: Göbekli Tepe
PROJENİN AMACI:
Bir Çok Vatandaşımızın Adını Bile Duymadığı, Tarih Bilgilerini Alt Üst Edecek Yer, Göbekli Tepe’nin Halka Tanıtılması ve Anlatılması
GİRİŞ:
Günümüzden 12 bin yıl önce Şanlıurfa çevresinde Harran Ovası’na hâkim olan beş tane tepe bulunuyordu: Hamzan Tepe, Karahan Tepe, Şanlıurfa / Yeni Mahalle, Sefer Tepe ve Göbekli Tepe.
Yılın belirli zamanlarında insanlar bu tepelerden herhangi birine çıkıyordu. Neden mi? Çünkü o tarihlerde gelişmiş bir avcılık sistemi vardı. Her şey planlı ve yerindeydi. O zamanda, saydığım bu beş tepe arasında 3 tane gerçek geçit, beş tane kadarda yalancı (çıkmaz) geçit vardı. İnsanlar çıktıkları tepelerden Harran Ovası’nı gözetliyor ve avlanacakları hayvanlar geldiklerinde herkes görevini yapmaya başlıyordu. Görev bölümü ise şöyleydi; bu hayvan sürülerini gördüklerinde bir grup gidip gerçek geçitlerin çıkışını kapatıyor, bir grup bütün geçitlerin önünü 5-10 m. çapında 5-10 m derinlikte çukurlar kazıyor, bir grup tepeden geçitleri oklarla gözetliyor, bir grup ise hayvanların arkasından dolaşıp onları bu geçitlere sürüklüyordu. Hayvan sürüsü bu geçitlerden herhangi birine giriyor ve toplu bir şekilde kazılan çukurlara düşüyordu. Tepedeki grup ise ellerindeki oklarla bu hayvanları kolay bir şekilde avlıyordu. Bu sayede bir anda yüzlerce hayvan avlanmış oluyordu. Daha sonra ise bugün Suriye’de bulunan tuz madeninden tuz getiriliyordu ve etlerin bozulmaması için avlanılan hayvanların bir kısmı tuzlanıp bir kısmı da tütsülenip (ateşe göstermek) saklanıyordu. Bunun kanıtı ise kazılan bölgelerden çıkan hayvan kemiklerinin aşırı derecede fazla olmasıdır. Gelelim diğer bir konuya. Bu tepelerde yapılan araştırmalara göre ağırlığı 9-10 ton kadar olan T şeklinde yekpare payeler bulunuyor. Bu payelerin getirildiği yerlerden biri Göbekli Tepe’ye 100-150 m. uzaklıkta olan taş ocağı. Bu mesafede bu ağırlığı taşımak günümüzde bile zorken o zaman insanlar bu yekpare kayaları nasıl tepelere getiriyordu? Göbekli Tepe’de yaşayan avcı gruplar avladıkları etin fazla olduğunun ve tapınakları inşa etmek için insan gücüne ihtiyaç duyduklarının farkına vardılar. Bundan dolayı o zamanlar 20–30 kişi olan kabilelere kendilerine iş gücü sağlamaları karşılığında onlara et verebileceklerini söylediler. Kabilelerin büyük bir çoğunluğu bu teklifi kabul ettiler. Bu kabileler taş ocaklarından payeler taşırken aynı zamanda yemekleri de hazır olarak geliyordu. Tabii bu arada o kadar güçlü olmayan kabile üyeleri de bulunuyordu. Bu kişilerin bir kısmı tuzlamayla uğraşırken bir kısmı da herkesin bilmesi gereken çakmaktaşından taş yontma işlemini yapıyordu. Yani herkes bir işle uğraşıyordu. Gelelim Göbekli Tepe’ye. Göbekli Tepe Şanlıurfa'nın 18 km. kuzeydoğusundaki Örencik köyü yakınlarında bulunuyor. Göbekli Tepe adını orada bulunan üç tane mezarın olduğu yerden yani Göbekli Tepe ziyaretinden alıyor.
Bu kazı alanının bulunma olayı hakkında birçok rivayet var. Benim anlatacağım ise köylülerin rivayet ettiği şekli. ”Tarla sahibi bir gün tarlasını sürerken sert bir cisim sabana takılıyor. Bunun küçük bir erkek heykeli olduğunu görüyor ve müzeye götürüyor. Müze müdürü bunun gerçek olmadığını köylülerin kendilerinin yaptığını söyleyip müze deposuna koyuyor. İlerleyen zamanlarda arkeologlar müze deposunda heykeli görüyorlar. Bu heykel bir kısım işlemlerden geçiriliyor. Sonuç olarak bu heykelin yaklaşık 11.000 yıllık olduğu anlaşılıyor ve getirildiği yer olan Göbekli Tepe’de kazı çalışmaları başlıyor.” Bu kazıda günışığına çıkan yekpare taş yapılara megalit (Paye, Dikilitaş gibi) isim veriliyor. Bu payelerin ağırlığı genelde 9-10 ton arasında değişiyor.
İlk kez 1963’te ABD Chicago Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Robert J. Braidwood ile İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Halet Çambel’in birlikte hazırladığı “Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Projesi” ile Göbekli Tepe gibi bu tip Neolitik yerler keşfedildi. Daha sonra 1980 yılında, Göbekli Tepe ile benzer özellik taşıyan Nevali Çori keşfedildi. Şanlıurfa Müzesi başkanlığında yapılan Nevali Çori kazısında bilimsel danışman olarak bulunan Harald Hauptmann çalıştığı yerin Atatürk Barajı göl havzası altında kalması nedeniyle burayı sadece 1983-1991 yılları arasında kazabildi. Nevali Çori’deki bu kazılar, bulunan tapınak yapısı ile bilim dünyasına Neolitik dönem hakkında o güne dek görülmeyen bilgeler sundu. Harald Hauptmann, 1995’te yine Şanlıurfa Müzesi başkanlığında Alman arkeolog Klaus Schmidt’i de yanına çağırarak Göbekli Tepe ve Gürcü tepe kazısında bilimsel danışman olarak tekrar yeni kazılarla göreve başlıyor. 2006 yılında Göbekli Tepe kazı başkanlığını Klaus Schmidt devralıyor.
15 yıldır Göbekli Tepe’de yapılan kazı çalışmaları sonucunda ortaya çıkan 11 bin yıllık tapınakların avcılık ve toplayıcılıkla geçinen göçebe topluluklar tarafından yapıldığı anlaşılıyor. Tapınak olarak nitelendirilmesinin de bir nedeni var. Tarih bilimine göre herhangi bir alanda ocak yoksa yoğun miktarda kap-kacak bulunmuyorsa o alanın tapınak, depo, mahzen gibi bir yer ihtimali çok yüksektir. Ayrıca Göbekli Tepe’nin bir diğer özelliği ise şimdiye kadar doğru bilinen göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik yaşama geçtikleri tezini yalanlaması. Bu tez için bazı kişiler o tarihte yabani buğday tarımı yapıldığını söylese de o tarihte yabani buğdayın olduğunu fakat o insanların sadece topladığını yani ekmediğini belirtenler de var.
1994’ten beri 15 yıllık süreçte henüz 45 tane taş yapı ortaya çıkartıldı. Bu bölgede aynı taş yapılardan toplam 200 tane bulunduğu söyleniyor. Ben Göbekli Tepe’yi gidip gördüm. O gezide yanımda Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Cihat Kürkçüoğlu bulunuyordu. Bana bu konuda o kadar ilginç şeyler anlattı ki gerçekten şaşırıp kaldım. Göbekli Tepe civarında “Edene” denilen bir mevki olduğunu söyledi. Bu mevki çok uzun seneler önce ormanlık, her türlü bitkinin yetiştiği ve her türlü hayvanın yaşadığı, verimli, sulak bir alanmış. Öyle ki aslan, kaplan, çita gibi yabani hayvanlarda yetişirmiş. Ayrıca Kuran’da Hz. Âdem’in Adn Cenneti’nde yaşadığı söyleniyor. İşte bu cennetinde burada olduğu ihtimali var. Altta yazdığım maddelerde bunları doğrular nitelikle;
-
Cennet Bahçesinin 4 nehirle çevrelendiği, bunlardan ikisinin de Fırat ile Dicle olduğu biliniyor.
-
Asur tabletlerinde Beth Eden (Edene ismi buradan türemiş olabilir) adlı bir medeniyetten bahsediliyor. Yer ise Göbekli Tepe’nin bulunduğu yer tarif ediliyor.
-
Tevrat’ta da bahçenin Suriye’nin kuzeyinde olduğu belirtiliyor.
-
“Eden” kelimesi Sümerce “ova” anlamına geliyor. Göbekli Tepe de Harran Ovası’nın hemen içinde yer alıyor.
Bunlar şu anda elimizde bulunan ve cennet görüşünü savunanlar için birer kanıt. Fakat bu konu hakkında çok güzel bir yorum daha var. ”Bundan 12000 yıl önce yaşayan insanlar için yaşamlarını devam ettirmeleri için yapmaları gereken karınlarını doyurmak (varsa ailelerini de) ve dış saldırılara karşı kendilerini korumaktı. Bu durumda zaten gelebilecek dış saldırılara karşı güvendelerdi. Yemek konusunda ise yılda birkaç kez sadece avlanıyorlardı. Bu da onlar için herhangi bir yorgunluk teşkil etmiyordu. Yani bu yaşam onlar için bir cennetti. Ne zamanki av hayvanları tükenmeye başladı işte o zaman hayat zorlaştı. Şimdi çoğu kişi av hayvanlarının neden tükendiğini merak etmektedir. Çünkü o zamanlar daha hayvanlar evcilleştirilmemişti ve aynı anda yüzlerce hayvanı avladıklarından dolayı doğal olarak hayvanların üremesi de azalmıştı. Bu yüzden yerleşik yaşama geçmek zorundaydılar. Tarım ile uğraşmaları ve hayvanları terbiye etmek yoluna gitmeleri gerekiyordu. Bunlar gerçekten zordu. İşte bu da cennete alışanlar için gerçek bir cehennemdi.”
Bir diğer konu ise orada yaşamış olan insan ve insanların kullandığı ok uçları. Göbekli Tepe bulunduğu mevki itibariyle çakmak taşlarının fazla miktarda rastlandığı bir yer. Orada gezerken yanımda bulunan Cihat Kürkçüoğlu yerden bir çakmak taşı kaldırdı. Buraya kadar her şey normaldi. Ta ki o taşı inceleyene kadar. Taşı elime alınca yontulmuş bir üçgen şeklinde olduğunun farkına vardım. Başımı biraz yere eğince yerde bu taştan aşırı denilebilecek sayıda bulunduğunu gördüm. Bu gerçekten mucizevî bir şeydi. O taşlar yaklaşık 12.000 yıla rağmen hiçbir şekilde aşınmamış, herhangi bir zarar görmemişti. Bu taşları alıp alamayacağımı sordum. Bana bunun 2863 sayılı Eski Eserler Kanunu’na göre yasak olduğunu söyledi.
Şimdi gelelim ortaya çıkarılan payelerin bulunduğu alanlara. Her bir alanda taş yapılar kenarda 12 adet ve ortada karşılıklı 2 adet olmak üzere toplam 14 payeden oluşuyor. Burada bulunan yapıların eski tarihlileri dairesel, daha yeni olanlar ise dikdörtgen biçimli. Bunun sebebi ise herhangi bir yapıda köşelerin yapımının teknik olarak zor olmasıdır. O zamanda yaşayan insanlar köşeleri yapmayı öğrenince tapınaklar dikdörtgen şeklini almaya başladı.
Henüz ilk kazı alanındaydık. Daha sonra yavaş yavaş diğer kazı alanlarını da gezdik. Yeni üçüncü kazı alanına geçmiştik ki dikkatimi çeken başka bir şey oldu. Aşağıdaki kazı alanlarına göre burası daha küçüktü. Bunun sebebini de sordum. Bana bununda henüz tam olarak anlaşılmadığını ama büyük olanların erkeklerin tapınağı küçük olanların ise kadın ve/veya çocukların tapınağı olduğunu söyledi. Başka bir durum ise şuydu. Altta büyük bir kazı alanı olmasına rağmen tepeye çıktıkça yaklaşık aynı boyutta başka bir kazı alanının da olduğunu gördüm. Bunun hakkındaki düşünce ise bunların iki farklı kabileye ait olduğuydu.
Bunlar gerçekten insanı heyecanlandırıyordu. Yaklaşık 12.000 yıllık olan oradaki cisimleri alıp incelemek insana gerçekten farklı bir duygu kazandırıyordu.
Yavaş yavaş geziyi bitiriyorduk. Gerçekten anlamlı bir gezi olmuştu. Bu sayede Göbekli Tepe’nin önemini çok daha iyi kavramış oldum. Mesela Almanya’da bir derginin kapak konusuydu. Bunun yanında bazı uzmanlar bu konuda şu şekilde yorumlar yaptılar;
- Stanford Üniversitesi’nden Ian Hodder: Göbekli Tepe tarihle ilgili bildiğimiz her şeyin değişmesine sebep olacak.
- Witwatersrand Üniversitesi’nden David Lewis Williams: Göbekli Tepe tarihin gelmiş geçmiş en büyük arkeolojik keşfi.
- Reading Üniversitesi’nden Steve Mithen: Burası insan aklının anlamakta zorlanacağı kadar olağanüstü bir yer.
- Alman arkeolog Klaus Schmidt: Tüm kanıtlar gösteriyor ki burası insanlığın doğduğu yer. Göbekli Tepe, Âdem’le Havva’nın yaşadığı Cennet Bahçesi’ndeki bir tapınaktı.
Ayrıca Klaus Schmidt ile yapılan birçok röportaj var. Onlardan birinden yaptığım alıntıya projemde yer vermek istedim;
“Göbekli Tepe'nin keşfi nasıl oldu?
Göbekli Tepe ilk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklaşa yaptığı bir yüzey araştırmasında V 52 adıyla Neolitik yerleşme olarak saptanmış ve yüzey araştırması ile ilgili 1980 yılında yapılan yayında Peter Benedict tarafından yazılan makalede yerleşme ile ilgili ilk bilgiler verilmiştir. Bu makalede yer alan kısa tanımda Göbekli Tepe'nin yamaçlarının çakmak taşlarıyla dolu olduğu ve en yüksek iki tepeciğin üstünün gömütlüklerle kaplı olduğu yazılıydı.
1994 yılında ekip üyesi olarak katıldığım Nevali Çori kazılarının tamamlanması sonrasında, yeni bir proje planlama düşüncesiyle, bölgede bilinen diğer Neolitik yerleşmeleri ve bu çerçevede Göbekli Tepe'yi ziyaret ettim. Nevali Çori kazılarının verdiği tecrübeyle 1963 yılında Göbekli Tepe' de araştırmacıların gömütlük olarak tanımladıkları taşların, üst kısımları görünen Neolitik dönem dikilitaşları olduğunu farkettim ve burada yeni bir arkeoloji projesine başlamak için girişimlerde bulunmaya karar verdim.
İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Harald Hauptmann ve Şanlıurfa Müze Müdürü Adnan Mısır projenin gerçekleşmesinde destek oldular. Şanlıurfa Müzesi Başkanlığında ve Alman Arkeoloji Enstitüsü katılımıyla yapılan kazı çalışmaları 1995 yılında başlangıcından itibaren benim tarafımdan planlanmakta ve yürütülmektedir.
Göbekli Tepe ile ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?
Göbekli Tepe'de Nevali Çori gibi erken dönem neolitik çağ yerleşim yerlerinden, açıkçası Nevali Çori'den sonra çok fazla böyle bir yerleşim yeri bulmayı beklemiyorduk. Nevali Çori'de birkaç heykel ve kabartma bulmuştuk. Oysa Göbekli Tepe'de dağın içerisinden adeta sanat fışkırıyordu. Birçok kabartma, heykel vardı ve bu kadarını beklemiyorduk. Göbekli Tepe sürprizlerle dolu çok zengin bir dünya.
Kazılar devam ettikçe ve yeni bulgular çıktıkça, o dönem yaşamış insanların inançları ve yaşam şekilleri ile ilgili çok daha fazla söz söyleyebiliyoruz. Göbekli Tepe günümüzden 11000 yıl öncesine tarihlenen, avcı toplayıcı insanların yarattığı bir kült merkezidir. Arkeolojik araştırma tarihinde neolitik dönem için düşünülen modelleri, teorileri alt üst eden verileri günümüze ulaştırmaktadır. Üretime geçiş aşamasına yakın olan son avcı grupların anıtsal mimarilerini ve gelişkin sembolik dünyalarını bu dönem için beklenmedik bir düzeye ulaşmış bir kültürü bize iletmektedir. Göbekli Tepe; çapı 30m. ye ulaşan yuvarlak ve oval, planlı, sayısı 20'yi bulan yapılardan oluşur. Bunlardan 6 tanesi kazı sırasında ortaya çıkarılmış, diğerleri jeomanyetik ve georadar yöntemleriyle yapılan ölçümler sonucunda belirlenmiştir. Bu ölçümlerle elde edilen sonuçlar, Göbekli Tepe'nin 11000 yıl öncesinin büyük bir buluşma merkezi olduğu, günlük yaşama yönelik mekânlarla değil, törensel amaçlı inşa edilmiş, anıtsal yapılarla kaplı olduğu görüşünü desteklemiştir. Yuvarlak, planlı söz konusu yapıların merkezinde iki tane serbest duran boyu 5m.yi bulabilen kireçtaşından şekillendirilmiş T biçimli dikilitaşlar bulunmaktadır. Aynı formda ama daha küçük boyutlu dikilitaşlar ise yapı duvarlarının iç çeperlerine merkez iki dikilitaşa yönlendirilmiş olarak yerleştirilmiştir. Dikilitaşların üzerlerinde kabartma tekniğinde yapılan hayvan motifleri ve çeşitli soyut semboller bir tür haberleşme sisteminin kalıntılarını, 11000 yıl öncesinin sembolik dünyasını, hafızasını, mesajlarını bugüne ulaştıran bulgulardır. Göbekli Tepe'nin anıtsal yapıları, onu yapan neolitik dönem insanları tarafından bilinçli olarak doldurulmuş, bir nevi gömülmüştür. Bu dönemde hayat tarzlarını da değiştirmeye başlayan son avcılar, eski kimliklerini, avcı toplayıcı yaşamlarında onlar için önemli olan inanışlarını, sembol dünyalarını tahrip etmeden kapatarak terk etmişlerdir. Bu nedenle buluntular tahrip edilmeden günümüze kadar ulaşabilmişlerdir.
Bildiğiniz gibi Göbekli Tepe Urfa'nın gündemine Alman Der Spiegel dergisinin Âdem ile Havva'nın cenneti diye kapak olması sonrasında oturdu. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında o yazıdan önce de konuya ilgisi olan bir takım insanlar vardı. Özellikle Cihat (Kürkçüoğlu) Bey'in bu konuyla ilgili yazıları mevcuttu. Her ne kadar tüm yazdıkları ile hem fikir olmasak da Cihat Bey gerek yayınlarında, gerekse gazetedeki köşesinde Göbekli Tepe'ye yer vermiştir. Âdem ile Havva konusuna gelirsek. Bunu açıkça söyleyebilirim ki, Göbekli Tepe ile Âdem ve Havva'nın bir bağlantısı yoktur. O açıklamayı da ben yapmadım. Ancak orada yaşayan insanlara, doğanın sunduğu şartlara baktığınız zaman Cennet benzetmesini yapmamak da mümkün değil.
Peki, yılan hikâyesine dönen yol konusu sizce nasıl çözülmeli?
Biz Göbekli Tepe'ye ulaşımı sağlayan Örencik köyü içinden geçen yolun ıslah edilmesi taraftarıyız. Bunun için üç nedenimiz var. İlki güvenlik yani eski yol köyün içerisinden geçtiği için aynı zamanda köylü tarafından koruması da yapılacaktır. İkincisi yıllardır bizimle çalışan köy halkının bu işten soyutlanmasını doğru bulmayışımız, üçüncüsü ise yeni yapılan yolun demin bahsettiğim bozulmamış doğal manzarayı bozacağına dair inancım. İşte bu üç nedenden dolayı biz köyün içinden geçen yolun ıslah edilmesinden yanayız ve bu konudaki fikrimizi de yine sunduğumuz bir raporla valiliğe verdik. Bu konudaki hassasiyetimiz o kadar yoğun ki, o doğal ortamın bozulmaması için eski yola bile asfalt yerine hiçbir kırma ve kazma işlemi yapılmadan küçük taş ve mucur döşenmesini önerdik.”
Göbekli Tepe hakkında birçok bilgi var. Peki, Göbekli Tepe basın gündemini nasıl meşgul ediyor. Sizlere bunlardan da birkaç örneği sunacağım.
“Arkeologlar, Şanlıurfa’daki Göbekli Tepe Höyüğünün, medeniyetin doğum yeri olabileceğini düşünüyor. Tarihi 11 bin 500 yıl öncesine uzanan Göbekli Tepe’yi keşfeden ve buradaki kazı çalışmalarını gerçekleştiren Alman arkeolog Klaus Schmidt, burada gün yüzüne çıkardıkları tapınağın, insanoğlu tarafından inşa edilmiş ilk kutsal mekân olduğunu söyledi. Amerika’da yayınlanan Smithsonian dergisine konuşan Schmidt, sadece insanlar bu tür bir şey yapabilir. Burasının Taş Devri’ne ait dev bir yerleşim yeri olduğu çok açık dedi.
Şanlıurfa`ya 30 dakikalık bir mesafede, Örencik Köyü yakınlarında bulunan Göbekli Tepe'deki kazı çalışmalarına Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Şanlıurfa Müze Müdürlüğünün işbirliğiyle 1995 yılında başlanmıştı. Halen Klaus Schmidt'in başkanlığında yürütülen kazılar, her yıl eylül ve ekim aylarında 10 haftalık bir süreç içinde gerçekleştiriliyor.
Bu dönemdeki bulgularını Amerikan Smithsonian dergisine açıklayan Dr. Schmidt, ekibiyle birlikte 11 bin 500 yıl öncesine ait oymalı taşlar bulduklarını söyledi. Alman arkeolog, bu taşların o zaman için metal aletleri ve hatta çanak-çömlek yapımını keşfetmemiş insanlar tarafından, hayvanları evcilleştirmeden ve tarım ürünleri yetiştirmeye başlamadan hemen önceki dönemde şekillendirildiğini ve düzene sokulduğunu kaydetti.
Bulunan bu taşların tarihi, Taş Devrinden 6 bin yıl, piramitlerden ise yaklaşık 12 bin yıl öncesine kadar uzanıyor. Schmidt, bu yüzden Göbekli Tepe'nin tarımın, organize dinin ve medeniyetin kendisinin doğum yeri olabileceğini düşünüyor. . Doç. Dr. Klaus Schmidt, burada gün yüzüne çıkardıkları tapınağın, insanoğlu tarafından inşa edilmiş ilk kutsal mekân olduğunu ve sadece insanlar bu tür bir şey yapabileceğini belirtti.
Kazı bölgesinde yerleşim yeri çevresinde kireçtaşından yapılmış ve dikili halde 30 küsur taş anıt bulunduğu belirtiliyor. T şeklinde olan bu taş anıtların uzunluklarının ise 3 metre civarında olduğu belirtiliyor. Taşların üzerinde tilki, akrep, aslan, domuz ve kuş kabartmaları bulunuyor.
Arkeoloji ekibi, bu taşları inşa edenlerin çiftçi olmadıklarını; ancak ilkel de olmadıklarını düşünüyor. Burada bulunan hayvan kalıntılarının vahşi hayvanlara, sebze ve meyve kalıntılarının ise yabani ağaçlara ait olduğu belirtiliyor.
Dr. Schmidt, bu yerleşim yerinin inşa edilmesi için çok büyük insan gücüne ihtiyaç duyulduğunu ve lojistik sorununun burayı inşa edenleri tahıl üretimine ve yabani koyunları toplamaya teşvik etmiş olabileceğini ifade ediyor.”
YÖNTEM
Öncelikle hangi konuyu projemde inceleyeceğimi düşündüm. Bunu düşünürken son zamanlarda gündemde de olan Göbekli Tepe’yi düşündüm. Eğer bir konu hakkında yorum yapacaksam o konuyu yerinde incelemem gerektiğinin araştırmanın unsurlarından biri olduğu aklıma geldi. Tabi tek başıma değil. Yanımda bu konuda uzman birisi gerekiyordu. Bunun içinde Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Cihat Kürkçüoğlu’na danıştım ve olumlu cevaplar aldım. Daha sonra birlikte Göbekli Tepe mevkiine ulaştık. Bizim için gerekli olan her şeyi inceledik. Son olarakta ben bu konuda yorumlarımla birlikte bilgi vererek projemi tamamladım.
SONUÇLAR VE TARTIŞMA
-
Göbekli Tepe adını hemen yanında bulunan ve üç tane mezarın bulunduğu Göbekli Tepe Türbesi’nden almaktadır.
-
Araştırma 1995 yılından beri (15 yıldır) yapılmakta olup şu anki kazı heyeti başkanı Alman arkeolog Prof. Klaus Schmidt’tir.
-
Bu 15 yıllık süreçte 45 tane dikilitaş çıkarılmış olup o bölgede 200 tane taş yapı olduğu tahmin edilmektedir.
-
Burada bulunan taş yapılar için en kuvvetli ihtimalin tapınak olduğu görüldü. Fakat buranın avcıların toplandığı bir meclis olma ihtimali de sürüyor.
-
Diğer ülkelerde bu şekildeki alanlara turizm bakımından çok yüksek verimler alma amaçlı ve devlet gelirini arttıran işlemler uygulandığı halde Göbekli Tepe’de böyle işlemlerin yapılmadığı görüldü. (15 yıldır kazı çalışması yapıldığı halde yeni bu sene asfalt çalışması yapıldı.)
-
Göbekli Tepe kazı alanının yaşanabilecek bir yağmurda bile risk altında olduğu görüldü.
-
Dışarıdan kaçak olarak gelip eserlerin kopyası alındığı bilgisi alındı.
-
Burada yaşayan insanların dininin Şamanizm olma ihtimalinin yüksek olduğu görüldü.
-
Göbekli Tepe’de insanların 1500 yıl (50 nesil) boyunca burada kaldıkları bilgisine ulaşıldı.
-
Göbekli Tepe’nin yağmur yağdığında hemen yeşerdiği bundan dolayı da yabani hayvanların uğrak yeri olduğu bilgisine ulaşıldı.
-
Göbekli Tepe’de bulunan depo özelliğinin aynı şekilde Suriye sınırları içerisinde bulunan Beuqras (Bukras)’ta olduğu görüldü.
Tüm bu maddeleri incelediğimde Göbekli Tepe’nin sadece Şanlıurfa’nın değil Türkiye’nin değil tüm dünyanın en önemli tarih merkezi olacağı kanısına vardım. Eğer sizde çok azda olsa merak duyusuna sahipseniz bence tüm bunları duyduktan sonra Göbekli Tepe’yi ziyaret etme isteği duyacaksınız.
KAYNAK
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=1138129
http://www.definecilerkapisi.biz/index.php?topic=1842.0
http://www.mimdap.org/w/?p=16289
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=39711&start=5
http://www.istanbul.edu.tr/iletim/74/haberler/yasam5.htm
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/234783.asp?0m=l15e
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4523835.asp?m=1&gid=69
http://www.tumgazeteler.com/?a=403770
http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6beklitepe
http://toplumvetarih.blogcu.com/gobeklitepe-medeniyet-tarihi-degisebilir/3383565
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=39711
Schmidt, Klaus, Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe, İstanbul, 2007
Şanlıurfa Kültür, Sanat, Tarih ve Turizm Dergisi, Yıl:2, Sayı:5, Şanlıurfa, Eylül 2009
http://www.tumgazeteler.com/haberleri/gobeklitepe/
http://www.urfakultur.gov.tr/arkeoloji.htm
Çelik, Bahattin,”An Early Neolithic Settlement in the Center Sanliurfa, Turkey.” The Newsletter of Southwest Asian Neolithic Research, Neo-Lithics,2000–2/3, 4–6 (2000).
Çelik, Bahattin, “A New Early-Neolithic Settlement: Karahan Tepe.", The Newsletter of Southwest Asian Neolithic Research, Neo-Lithics, 2000–2/3, 6–8 (2000).
Çelik, Bahattin,”A New Early Neolithic Settlement in Southeastern Turkey: Hamzan Tepe.” The Newsletter of Southwest Asian Neolithic Research, Neo-Lithics, 2004–2, 3–5 (2004).
Çelik, Bahattin, “A New Statue of the Early Pre-Pottery Neolithic Period from Gaziantep, Southeastern Turkey.", The Newsletter of Southwest Asian Neolithic Research, Neo-Lithics, 2005–1, 28–29. (2005).
Çelik, Bahattin, “A New Early Neolithic Settlement in Southeastern Turkey: Sefer Tepe.” The Newsletter of Southwest Asian Neolithic Research, Neo-Lithics,2006–1, 23–25. (2006).
Çelik Bahattin, Yeni Mahalle Balıklı Göl, Şanlıurfa, İstanbul, 2007
Coşkunsu Güner, The End of The Pre-Pottery Neolithic in The Middle Euphrates Valley. The Lithic Assemblages of Mezraa Teleilat Southeastern Turkey, Cambridge, Kasım 2007
Neo-Lithics, A Newsletter of Southwest Asian Lithics Research, Berlin, 3/97
http://www.cannabist.net/forum/empty-t17426.0.html
http://kuiperactive.wordpress.com/2009/04/27/season-of-sarayu-unchanging/
http://www.urfahizmet.com/Default.aspx?pid=12&artid=198
Dostları ilə paylaş: |