Psg inception Report



Yüklə 1,96 Mb.
səhifə6/19
tarix03.01.2019
ölçüsü1,96 Mb.
#89292
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19

Çubuk II Barajı

Çubuk-II Barajı, Ankara’nın 54 km kuzeyinde, Çubuk ilçesinin 5 km kuzeyinde yer almakta olup, 1964 yılında işletmeye açılmıştır. Barajı; Mendek, Kışla, Hacıkadın, Bağırcan, Çayır ve Kırkpınar dereleri beslemektedir. Çubuk I Barajı devreden çıkarılıncaya kadar, Çubuk II Barajından regüle edilen su, Çubuk Çayı yatağına bırakılıp Çubuk I Barajındaki su alma yapısından alınarak Dışkapı Filtre Tesisine verilmektedir. Çubuk II Barajından çekilen su, Pursaklar Arıtma Tesisinde arıtılmakta aynı zamanda, Çubuk ilçesinin su ihtiyacı da bu barajdan karşılanmaktadır. Çubuk II - Pursaklar iletim hattı ve 75,000 m3/gün kapasiteli Pursaklar İçmesuyu Arıtma Tesisi ile Çubuk II barajından Aralık 1999 tarihi itibariyle kente 20 hm3/yıl su verilmeye başlanmıştır. Ayrıca bir protokol kapsamında Çubuk II Barajından Çubuk ilçesine 3,1 hm3/yıl su tahsis edilmiştir (100 l/s). Yakın zamanda Çubuk II barajını besleyen derelerde mevsimlik kurumalar görülmeye başlanmıştır.

Baraj havzasında yakın bir zamana kadar balık tutulabilen alanlarda geniş düzlükler meydana gelmiş ve baraj hızla (toprakla)  dolmaktadır.3 Bu nedenle Çubuk Barajından civar ilçelere (Pursaklar) su temini de sıkıntıya girebilir.

Havza Koruma Önlemleri

Ankara’ya içme ve kullanma suyu temin edilen su kaynaklarının çevre kirliliğinden korunması, barajların ve besleyen derelerin su kalitelerinin takibi, olası bir kirliliğe karşı gereken önlemlerin alınması, bu konuda çıkarılan kanun ve yönetmeliklerin takibinin yapılması çalışmaları ASKİ tarafından yapılmaktadır. Bu kapsamda içme suyu temin etmekte olduğumuz Akyar, Eğrekkaya, Kavşakkaya, Kurtboğazı, Çubuk-2 ve Çamlıdere Baraj Göllerinde koruma alanları harita üzerinde işlenmiş olup, koruma bantları dahilinde yönetmelik gereği yaptırımlar uygulanmaktadır. Ham su kaynaklarımız, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğine göre 1. sınıf kaliteye sahiptir.4

Baraj Havzalarında bulunan yerleşim alanlarında yeni yapılaşmanın engellenmesi için vatandaşları bilinçlendirme toplantıları düzenlenmektedir. Ülkemizde de son dönemde sıkça gündeme gelen “küresel ısınma” ve su kaynaklarının azalması tehlikesi karşısında var olan kaynakların en etkin biçimde korunup, değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.



Yeraltı Suları

Ankara ilinde yeraltı suyuna olan talep son yıllarda artış göstermektedir. Özellikle Ayaş, Beypazarı, Polatlı, Kazan, Gölbaşı ve Çubuk ilçelerinde çoğunluğu sulama amaçlı olmak üzere çok sayıda kuyu açılmaktadır. Ayrıca kent içinde ve çevresindeki sitelere veya villalara ait park ve bahçelerin yeraltısuyundan sulanması için kuyu açma faaliyetleri her geçen gün yoğunlaşmaktadır.5

Yüzey sularının yeterliliği dikkate alındığında, 200-250 million m3 kapasiteye sahip büyük yeraltı suyu akiferleri Ankara’da gözardı edilmektedir. Ancak, atıksu deşarjı nedeniyle, endüstriyel atıkların ve gübrelerin atılması akiferlerin sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Hatip Ovası akiferi, kentsel ve endüstriyel kirlilik etmenleri nedeniyle bozulmuştur (yani ağır metaller ve pestisitler). Kuyular, biyolojik ve kimyasal açılardan yeterli değildir (mangan ve demir , hatta bazı kuyulardaki demir varlığı). Benzer şekilde, Çubuk Ovası alüvyal akiferi ve İncek kireçtaşı akiferleri de aynı kirlilik riskine sahiptir. Ayrıca, bu alanlardaki yoğun konutlaşma nedeniyle, drenaj sahaları azalmakta ve yağmur suyuyla beslenen akiferde de buna bağlı olarak düşüş olmaktadır. Ankara’nın tek “temiz” akiferi, agrega ocakları riski altında bulunan Kazan - Ova Deresidir. Ocak faaliyetleri nedeniyle, yeraltı suyu tabakası değişmiştir.6

Ankara’da toplam yeraltı suyu sulama alanı 1.655 ha olup (1.230 işletmede+425 inşa halinde), Ankara il sınırları içerisinde kuyu kullanımı yoğun şekilde devam etmektedir. Bilindiği üzere kuyu açmadan önce DSİ’den izin alınması ve çekilen suyun miktarının ölçülebilmesi için sayaç kullanımı zorunludur. Aslında, yeraltısuyu sulama tesislerinin tamamının DSİ tarafından inşa edilmesi için gerekli mevzuat düzenlemelerinin yapılması en uygun çözüm olacaktır.

Şekil : Ankara’daki Büyük Yeraltı Suyu Tesislerinin Yerleşim Planı (Kaynak: DSİ 5. Bölge Müdürlüğü 2011)



ASKİ tarafından sulama amacıyla açılan kuyuların çoğunda kirlilik riski vardır; özellikle demir, mangan ve arsenik tespit edilmiştir, dolayısıyla bu kuyulardan su temini potansiyeli, ekinler hariç, yeşil alanların sulanması nedeniyle kısıtlanmaktadır. Aşağıdaki şekil, kirlenmiş kuyuları gösterir. (DSİ 5. Bölge Müdürlüğü verileri).

Sulama suyu talebi, yeraltı suyu rezervlerinden sağlanır: hem ASKİ hem de bireysel tüketiciler kuyu kazmakta ve bu amaçla su çekmektedir. Bu kuyulardan güvenli su çekilmesi durumunda yeraltı suyunun miktarı açısından herhangi bir sorun olmaz; aksi takdirde, su tabakasının seviyesi yeterli yağış olmadığında düşecektir. Sonuç olarak, kuyuların izlenmesi ve çekilen su miktarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Şekil : Kirlenmiş Kuyuların ve TS 266 Standardına Uygun Olanların Yerleri

Mürted Ovası’nda potansiyel su kirliliği ile ilgili riskler tespit edilmiştir, çünkü bu bölge, yoğun bir şekilde sanayileşmiş bir bölge olmasının yanısıra değerli yeraltı suyu potansiyeline de sahiptir.

3. EKOSİSTEMLER – BİYOÇEŞİTLİLİK

Ankara ilinin toprakları, farklı ekosistemler zenginliği/çeşitliliği (göl, dağ, orman, nehir, step ve kent) ile karakterize edilir. Ankara ili, ayrıca, çok sayıda endemik türe ve yeni keşfedilmiş bitki ve hayvan türlerine sahiptir.

Biyoçeşitliliğin bu derece fazla olması sonucu, kaliteli bir cins havuzu ortaya çıkmaktadır. Ankara florasında, 99 aileye ve 495 cinse ait 1,365 çiçek veren bitki türü yer alır. Bunların 271’i (%19.85) endemiktir, ancak şu anda türler kaybolmakta veya doğal afetler ve antropojenik etkiler nedeniyle tehlike riski kategorisine girmektedir. Sanayileşme, nüfus artışı ve diğer benzer nedenler dolayısıyla nehir ve göllerdeki nüfus artmış ve böylece bu bölgelerde yaşayan canlıların sayısında azalma meydana gelmiştir.

Ankara ilinde, koruma altındaki birkaç alan bulunmaktadır ancak koruma düzeyi ve yönetim uygulamaları yetersizdir. Koruma altındaki alanların hepsinde, Yönetim Planları eksikliği söz konusudur. Ankara ilindeki korunan alanları ziyaret eden kişi sayısı da çok yüksektir, ancak doğal ekosistemler ziyaretçiler tarafından sadece piknik alanı olarak kullanılmaktadır; bu doğal ekosistemlerin farklı biçimlerde değerlendirilmeleri de gerekir (ekoturizm, bölge halkı tarafından ekonomik değeri yüksek olan ürünlerin pazarlanması vb.). Parkı ziyaret edenlerin yarattığı baskı pek çok durmda çok yüksek derecededir ve doğal kaynaklar tehdit edilmektedir. Çevre bilinci oldukça düşüktür ve çevresel kaynakların önemi ziyaretçiler tarafından bilinmemektedir. ABP’nin, özelllikle, Ankara Beypazarı yakınlarındaki ekoton bir alan olan İnözü Vadisi’nin koruma altına alınması konusunda, teklif sunması gerekir.

Ankara ili topraklarında konu ile en İlgili koruma alanlarının çoğunun çevresel özellikleri ve problemleri, aşağıda SWOT analizi şeklinde verilmiştir.



Tablo : Koruma Alanları için SWOT Analizi – Soğuksu Milli Parkı

Soğuksu Ulusal parkı

Güçlü Yönler

Türkiye’de ilan edilen ilk Milli Parklardan biri olması nedeniyle bilinirliği yüksektir,

İlçe merkezi kaplıcalar açısından zengin olduğu için, Termal Turizm açısından büyük bir iç turizm potansiyeline sahiptir,

Ulusal Park içerisinde bulunan 16 km lik asfalt yol sayesinde sahanın tamamının bu yolla gezilebilmesi mümkündür

Ormanların flora yönünden step ile orman zonu arasında bir geçiş teşkil etmesi sebebiyle biyolojik bakımdan önem taşıması,

Soğuksu Ulusal Parkı sınırları içerisinde 14 memeli hayvan türü vardır,

Botanik Turizmi açısından son derece önemli mantar ve geofit türleri içeren alan, kaynak değeri taşımaktadır,

Park içerisinde silisleşmiş ağaç bölgesinin I. Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir,

Akademik araştırmalar ve özel kurum ve kişiler tarafından gerçekleştirilen araştırmalar için önemli bir kaynaktır.

Zayıf Yönler

Bilinirliğinin fazla olması nedeniyle yoğun rekreasyonel amaçlı faaliyetler ve ziyaretçi girişi gerçekleşmektedir,

Rekreasyonel amaçlı faaliyetlerin ve ziyaretçi girişinin yoğun olması, ekosistemler ve biyoçeşitlilik üzerinde baskıya yol açar,

Sahip olduğu kaynakların değerleri konusunda ziyaretçiler yeterli düzeyde farkındalığa sahip değildir,

Eko değerler açısından keşfedilecek yeni unsurlar içermez,

Ulusal Parklar Kanunu nedeniyle, ekoturizm için bile olsa, yeni inşaatlara izin verilmez.

Fırsatlar

Ulusal Parkta henüz uygulanmayan bisiklet gezisi veya atlı gezi gibi faaliyetlere uygundur,

Kara Akbaba (Aegypius Monachus) gözlemi için yapılan gözetleme binası hizmete sokulabilir,

Yöresel ürünlerin (özellike gıda ürünlerinin) Ulusal Park içerisinde satılabileceği üniteler oluşturulabilir,

Termal ve Kongre Turizmi için ilçeye gelen ziyaretçilerin Ulusal Park sahasına yönlendirilmesi şansı vardır.

Tehditler

Kızılcahamam’ın günlük termal kapasitesi 15 000 kişidir. Kızılcahamam’a termal amaçlarla gelen turistlerin büyük çoğunluğunun Soğuksu Ulusal Parkı’nı ziyaret ettiği düşünüldüğünde, bu durum Park'ta insan baskısını arttırması bakımından önemli bir sorun olabilir,

Ziyaretçi sayısı dikkate alındığında, 1999 ve 2003 arasında parka giriş yapan yıllık ortalama küçük taşıt sayısı 26 666, büyük taşıt (otobüs, minibüs) sayısı 141, ortalama ziyaretçi sayısı ise 121 500’dür,

Ziyaretçiler çevreye karşı çoğunlukla aşağıdakiler gibi özensiz ve ölçüsüz davranışlar sergilemektedir:

  • Kara Akbaba yuvalarını rahatsız etmekte, ayıların bulunduğu bölgelerdeki yabani meyveleri toplamaktadırlar

  • yakacak ihtiyaçlarını karşılayarak, hayvan otlatarak, yangın çıkartarak ya da yangın çıkması için uygun şartlar sağlayarak zarara sebep olmaktadırlar

  • dağcılık faaliyetleri, özellikle yüksek kotlarda bulunan olası endemik türler ile akbaba ve ayı türleri için tehdit oluşturabilmektedir.

Kızılcahamam Orman İşletmesi ve Soğuksu Ulusal Parkı ormanlık alanlarının 3. derecede yangına hassas olduğu anlaşılmıştır.

Silisleşmiş ağaç bölgesinde yüzeydeki ağaçlar, insanlar tarafından tahrip edilme tehdidi altındadırlar.

Yılda yaklaşık 100 000’i aşkın ziyaretçinin ve 20–30.000 civarında motorlu taşıtın ziyaret ettiği Ulusal Park’ın iç kısımları, özellikle Aşağı Soğuksu ve piknik alanları civarı, yoğun hava ve gürültü kirliliklerine maruz kalmaktadır

Hemen hemen tüm tesislerin sızdırmasız foseptik sistemle atık sularını topladığı ancak tuvaletlerin sızdırmalı fosseptik olduğu belirtilmektedir


Tablo : Koruma Alanları için SWOT Analizi – Çamkoru Tabiat Parkı

Çamkoru Tabiat parkı

Güçlü Yönler

Çamkoru Tabiat Parkı, Ankara İl merkezine 110 km, Çamlıdere İlçesine 15 km ve Kızılcahamam Soğuksu Ulusal Parkı’na ise 23 km uzaklıktadır. Ankara kent merkezinden ve diğer bölgelerden asfalt yolla kolayca ulaşılabilir.

Bölgenin iklim koşulları, bu alanın hem yaz hem de kış aylarında gezilebilmesine olanak tanımaktadır. Alan her mevsim ayrı bir güzelliğe sahiptir.

Tabiat parkı içindeki volkanitlerin erozyona karşı dirençli olması ve alanın büyük bir bölümünde eğimin düşük olması göz önüne alındığında sahada erozyon sorunu bulunmadığı söylenebilir.

Orman Genel Müdürlüğü tarafından rekreatif kullanım amaçlı inşa edilen Çamkoru Göleti bulunmaktadır. Tabiat parkında bulunan volkanit birimler çatlak ve kırık sistemlerine bağlı olarak akifer özelliği göstermektedirler. Bazaltlar; ayrışma sonucunda çatlaklı yapısal özellik kazandıklarında yeraltı suyu açısından önem kazanır.

Tabiat Parkının tamamı kireçsiz kahverengi orman topraklarından oluşmaktadır. Bu topraklar verimli ormanlar meydana getirebilmektedirler. Bu durum orman ekosisteminin devamlılığı için önemlidir.

Tabiat Parkı sınırları içerisinde kayda değer bir flora ve fauna kompozisyonu göze çarpmaktadır. Alanda 46 familyaya ait 750 bitki türü ile 3 familyaya ait 4 ikiyaşamlı (Classis: Amphibia), 7 familyaya ait 12 sürüngen (Classis: Reptilia), 25 familyaya ait 43 kuş (Classis: Aves), 14 familyaya ait 26 memeli türünün (Classis: Mammalia), toplam olarak 85 omurgalı türü ile 54 familyaya ait 148 böcek türü yayılış göstermektedir.

Tabiat Parkı içinde yerleşim alanı bulunmamaktadır; çevresinde bulunan yerleşimlerden de herhangi bir baskı söz konusu değildir.

Tabiat Parkında su sorunu bulunmamaktadır.

Tabiat Parkı’nda elektrik ve haberleşme altyapısı mevcuttur.

Tabiat Parkı, Çamkoru Göleti’nin ve ormanlık alanların yarattığı görsel bir zenginliğe sahiptir.

Zayıf Yönler

Eski Ankara-Bolu karayolu sahayı ikiye bölmektedir.

Tabiat Parkı’na ulaşımı sağlayacak toplu taşıma sistemi bulunmamaktadır.

Tabiat Parkı’ndaki stabilize yollar oldukça bozuktur.

Tabiat Parkı alanında düzenli bir otopark alanı bulunmamaktadır.

Tabiat Parkı’nın Ankara Büyükşehir Belediyesine kiralanan kısmı tadilat gerekçesiyle henüz işletmeye açılmamıştır.

Fırsatlar

Su ve orman peyzajının birarada bulunması rekreasyonel faaliyetlere olanak tanır. Tabiat Parkı’nın, yürüyüş ve günübirlik kullanım potansiyeli yüksektir. Tabiat Parkı rekreasyonel faaliyet potansiyeli yüksek olan bir alandır. Bu alan yöre halkı için yeni iş olanaklarının ortaya çıkmasını sağlayabilecektir.

Tabiat Parkı’nın topografik yapısı farklı açılardan görsel zenginliğin izlendiği bakı noktalarına olanak sağlamaktadır. Göl manzarası panoramik görüntüler oluşturmaktadır.

Ankara halkı için çeşitli turistik amaçlara yönelik hizmet sunma imkanları bakımından en elverişli ve en yakın yerdir.



Tehditler

Tabiat Parkı içerisinde gerçekleşen rekreasyonel faaliyetlerin yoğunluğu, Park alanındaki yabani faunayı olumsuz etkilemektedir.

Bölgedeki en önemli gelir kaynağı olan ormancılık faaliyetleri nedeniyle baskı oluşmaktadır.

Kuzey Anadolu Fay’ı Tabiat Parkı’nın kuzeyinden geçer. Alan, 2. derecede deprem bölgesi içinde yer alır.

Tabiat parkı’nın güneybatı kısmında, NW-SE yönünde doğrultu atımlı fay sistemi gelişmiştir.

Tabiat Parkı’ndaki sızdırmasız foseptikler yetersizdir. Kanalizasyon şebekesi bulunmamaktadır.

Tabiat Parkı’ndaki katı atıkların haftada bir kez toplanması çevre kirliliği yaratmaktadır.

Tablo : Tabiat Parkları için SWOT Analizi

ANKARA’DAKİ TABİAT PARKLARI

Güçlü Yönler

Tabiat Parkları, Ankara’daki yoğun nüfusun rekreasyonel taleplerini karşılamaktadır.

Ankara ilinde bulunan tabiat parkları, Orman Zonu ile Step Zonu arasında geçiş bölgesi olan kuzey kısımda yer alırlar. Özellikle Çamkoru, Şahinler, Eğriova ve Sorgun Tabiat Parkları, bölgede eşine az rastlanır özellikler taşımaktadır. Tescilli tabiat parklarının içinde ve etrafında göl, yayla gibi kaynak değerler bulunmaktadır.

Tabiat parklarının bulunduğu Kızılcahamam ve Beypazarı gibi ilçeler, aynı zamanda yoğun bir iç turizm potansiyeline de sahiptir.

Zayıf Yönler

Özellikle belirli aylarda, ziyaretçi sayısının çok yüksek olması nedeniyle parktaki ekosistemler ve biyoçeşitlilik üzerinde yoğun bir baskı oluşur ve bu durum çevre ve gürültü kirliliklerine yol açar.

İşletmeciler yatırım yapmaya yanaşmamakta ve yatırımların kamu kaynaklarıyla yapılmasını istemektedirler.

Rekreasyonel kullanım, doğal kaynaklar konusundaki farkındalığın önüne geçmektedir.

Tabiat parkları günübirlik ziyarete uygun olsa da, konaklamaya uygun tesislere sahip değildirler.

Uzun Vadeli Kalkınma Planı ve Yönetmeliği bulunmaması nedeniyle Parklarda bazı kusurlar ortaya çıkmaktadır.

Fırsatlar

Yoğun yerli ziyaretçi fırsatı değerlendirilerek, yöresel ürünlerin (özellike gıda ürünlerinin) Ulusal Park içerisinde satılabileceği üniteler oluşturulabilir.

Tabiat Parkları’nın iyileştirilmesi için, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü hibe ve kaynak sağlamalıdır.

Tabiat parklarının kaynak değerlerinin araştırılıp geliştirilmesi amacıyla Ankara ilinde bulunan üniversitelerle işbirliği yapma olanağı bulunmaktadır.

Tabiat Parkı tarihi İpek Yolu etrafında konumlandığı için, tarihi miras varlıkları ile ilişki kurulması sonucu fırsatlar doğabilir.

Tehditler

Ziyaretçiler çevreye karşı çoğunlukla aşağıdakiler gibi özensiz ve ölçüsüz davranışlar sergilemektedir:

  • yakacak ihtiyaçlarını karşılayarak, hayvan otlatarak, yangın çıkartarak ya da yangın çıkması için uygun şartlar sağlayarak zarara sebep olmaktadırlar

  • doğal kaynak değerlere zarar vermektedirler

  • çevre ve gürültü kirliliğine yol açmaktadırlar

Piknik amacıyla kullanılan alanların genelde orman altı olup yangın konusunda daha hassas olan bölgelerdir.

Tablo : Yaban Hayatı Geliştirme Sahaları için SWOT Analizi



Yaban Hayatı Gelİştİrme Sahaları

Güçlü Yönler

Avcılık turizmi konusunda bilincin yüksek olması

Koruma ve kontrol faaliyetlerinin etkili ve güçlü olması

Yasadışı avlanma oranının yüksek olmaması

Flora yönünden seçkin olması ve peyzaj değerleri taşıması

Her yıl yapılan envanter çalışmaları ile fauna varlığının kontrol altında olması

Yore halkı için yaratılan istihdam ve mali katkılar ile sosyal yardım sağlanması

Zayıf Yönler

Yaban Hayatı Geliştirme Sahaları (YHGS) içinde yer alan mülklerin çok parçalı olması.

Mülkiyetin parçalı nedeniyle yönetim ve karar alma aşamasında problemler ortaya çıkar.

Yönetim planının izin vermediği faaliyetlerin sınırlandırılmasında yaşanan güçlükler ve hukuki problemler

Koruma bilincinin YHGS’ler içinde yer alan köylerin hepsinde istenen seviyede olmaması.

Fırsatlar

Yaban hayatının takip edilebilmesi amacıyla teknolojik takip sistemleri ve bilgi sistemleri kullanılabilir.

Köylerde, av turizmi için gelen avcıların ve yaban hayatı gözlemi ve fotoğrafçılığı için gelen ziyaretçilerin konaklayabileceği boş köy evleri bulunmaktadır.

YHGS lerin hemen hepsinde trekking için uygun parkurlar bulunmaktadır.

Özellikle Davutoğlan YHGS’de, kuş gözlemciliği için uygun bir ekosistem ve bu amaca uygun personel bulunmaktadır.

Tehditler

Ormanlardaki ağaçların kesilmesi

Bilinçsiz Otlatma

Orman Kesim işçilerinin neden olduğu hasarlar

Özellikle yaz aylarında gerçekleşen yaylacılık faaliyetleri

Kontrolsüz Rekreasyonel Faaliyetler (piknik, yürüyüş vb.)

Tarımsal tekniklerin ve faaliyetlerin Flora ve Fauna üzerine olumsuz etkileri.

Ankara’nın merkezinde veya ilçelerinde yer alan hassas alanların korunması ve kullanımı stratejilerinin, yöre halkının katılımı ile bu alanların sürdürülebilirliği sağlanarak yeniden düzenlenmesi ve Ankara’nın biyoçeşitliliği öne çıkarılarak, bu bölgenin uluslararası öneme sahip bir merkeze dönüştürülmesi gerekmektedir. Hassas alanlardaki hedef türlerin belirlenmesi ve türlerin sayılarının artırılması için çaba gösterilmesi gerekir:



Yanardöner türü (Crocus ancyrensis): Son yıllarda hayatta kalma mücadelesi vermekte olan bu tür Gölbaşı’nın kıyı kesimindeki iki kilometrekarelik dar bir Alana hapsolmuş durumdadır. Gösterişli kırmızı çiçekleri olan bu tür, tüm dünyada sadece Ankara-Gölbaşı’na bağlı bir köy olan Hacıhasan civarında yetişir.

İnözü Vadisi: Ankara’nın Beypazarı ilçesi yakınlarındaki ekoton bir alan olan bu vadinin korunan alanlar listesine alınması gerekir. İnözü vadisi, Beypazarı ilçesi sınırları içerisindedir . Beypazarı’nın kuzeyinde yüksekliği 100 m’ye ulaşan bir vadidir. Kayalıklarda yuva yapan karaleylek, bıyıklı doğan popülasyonu ile önemli bir kuş alanı statüsü kazanır. Vadide üreyen diğer kuşlar arasında, küçük akbaba ve kuzgun sıralanabilir.

Tuz Gölü ve çevresi flamingo kolonilerinin ana üreme bölgeleridir. Sakarca kazının da ikinci büyük üreme merkezidir. Dolayısıyla, bu türlerin Tuz gölü etrafında yaşamlarını sürdürebilmeleri için koruma kapsamının genişletilmesi gerekir.

Ankara'nın sembolik varlıkları, belediye meclisleri ve kent estetiği merkezlerinin peyzaj değerleri olarak öne çıkarılmalıdır. Aşağıda Ankara’nın Doğa Sembolleri’nin bazı örnekleri sunulmuştur.

Ankara (Angora) Kedisi

Ankara Kedisi dünyanın en sevilen safkan kedi ırkları arasında yer almaktadır. Nesiller boyu "Angora" (Ankara) her zaman uzun tüylü kedi ırklarını nitelendirmek için kullanılan bir terim olmasına rağmen, tek safkan Angora, ataları Türkiye'den çıkmış olan Türk Ankarası'dır.

Ankara kedisi Türkiye'de üretilmiş doğal ve saf bir kedi ırkıdır. Ankara kedisi ülkesinin ulusal hazinelerinden biri sayılmaktadır. Ankara Kedisi dünyanın dikkatini ilk kez Haçlı Savaşları sırasında çekti. 1620-1625 yılları arasında, Fabri de Peiresc adındaki bir Fransız bilim adamı ülkesine Ankara'dan bir kaç saf beyaz kediyle dönmüştü.

Ankara Keçisi

Tiftik (mohair), bilindiği gibi, bütün dünyaya Türkiye’den yayılmış olan bir Ankara Keçisi ürünüdür. Bu nedenle, Tiftik Keçisi, dünya literatüründe Ankara Keçisi (Angora Goat) olarak tanınır. Ankara Keçisi, 13. yüzyılda Hazar Denizi’nin doğusundan, Anadolu’ya Türkler tarafından getirilmiştir. Ankara Keçisi, Orta Anadolu'nun kurak iklimine ve toprağına iyi bir şekilde uyum sağlayarak o zamandan beri bu bölgede gelişmiş, Orta Anadolu'ya özgü ve seçkin bir gelir hayvanı olma özelliğini bugüne kadar sürdürmüştür. 1939 yılına kadar sadece Orta Anadolu'da, özellikle Ankara ve çevre illerde ekonomik bir değer olan Ankara keçisi, buradan değişik tarihlerde çeşitli ülkelere götürülmüş ve gittiği yerlerde esas ismini korumuştur. Halen bütün dünyada Ankara Keçisi olarak tanımlanmakta ve bu sayede Ankara'nın dolayısıyla Türkiye'nin ismini tüm dünyaya duyurmuş bulunmaktadır. Ankara Keçisi Ankara'nın bütün ilçelerinde yetiştirilmekle beraber, en çok ürün alınan ilçeler Ayaş, Beypazarı, Güdül ve Nallıhan'dır.



Ankara Tavşanı

Dünyada Avustralya'dan Fransa'ya kadar birçok ülkede yetiştirilen ve sayıları milyonlarla ifade edilen Ankara Tavşanı,anayurdundaki birkaç çiftlikte bine yakın sayıda bulunuyor. Ankara Tavşanı, tarihi belgelere göre 1723 yılında Anadolu'da tamamen yok olmuştur. Almanya'da yaşayan bir Türk vatandaşı tarafından yeniden anayurduna getirilen Ankara Tavşanı, Kayseri'de bir çiftlikte yetiştirilmeye başlanmıştır. Tesadüfen bulunulan bu ırkı anayurdunda yaygınlaştırma çalışmaları devam etmektedir. Çok değerli olan Ankara Tavşanı anayurduna kolay uyum sağlamıştır.



Ankara Çiğdemi (Croccus ancyrensis)

Sarı veya mavi çiçekli çok yıllık, yumrulu ve otsu bir bitki türüdür. İlkbahar veya sonbaharda açar.



Gölbaşı Sevgi Çiçeği (Centaurea tchihatcheffii)

Efsaneye göre, Mogan Gölü’nün doğu yakasında yetişen bu bitkinin her ilkbaharda kırmızı, mor ve pembe renklerde açarak, birbirini çok seven ama kavuşmaları mümkün olmayan iki aşığın hikayesini anlattığı söylenir. Endemik bir türdür.



4. HAVA KALİTESİ

Hava kirliliği açısından Ankara’daki en kritik alan, topografik yapısı nedeniyle kent merkezidir (Kızılay, Sıhhiye, Kurtuluş, Cebeci, Maltepe, Bahçelievler, Küçükesa ve Ulus) (İhsan Çiçek, 2004). Kent merkezindeki hava kirliliğinin diğer ana sebepleri, ÇŞB tarafından; i) meteoroloji şartları (yıllık rüzgar hızı ortalamasının düşük olması), ii) hakim rüzgar yönleri olan kuzey ve kuzeydoğuda inşa edilen çok katlı binalar, iii) hızlı nüfus artışı, iv) ısıtma amaçlı kullanılan yakıtların düşük kalitede olması ve ısıtma tesislerinde kullanılan tekniklerin yanlış olması ve periyodik bakımların yetersiz olması, v) kentin vadinin ortasında birbiri ile kesişen iki ana hatta sıkışmış ulaşım sistemi, vi) motorlu taşıt sayısının ve egzoz gazlarının oranının artmasıdır. (ÇŞB-Ankara İl Müdürlüğü, 2013)



Topoğrafik şartların etkisi ve dikkate alınması gereken önlemler;

Ankara şehri, 800-850 m yüksekliğe sahip Ankara ovasında yer alır ve Ankara Deresi ve kesitlerinden oluşur. Ankara Ovası (şehir merkezi), yükseklikleri 1250-1500 m arasında değişen dağlarla çevriliridir. Kuzeyinde Mire Dağı, güneyinde İdris Dağı, güneyinde Elmadağ ve batısında ise Mürted Ovası vardır. Ovanın sadece batısında dağ yoktur. Ankara’nın ve çevresinin topografik yapısı aşağıdaki Şekil 6’da verilmiştir. Tanımlanan toğografik yapıya göre, Ankara şehri çanak şekline sahip alçak kotlu bir arazide konumlanır. (İhsan Çiçek, 2004)

Kirletici konsantrasyonları vadilerde, yüksek zeminlere oranla daha fazla olabilir. Bunun nedeni, bazı hava şartlarında, kirleticilerin vadiler gibi alçak kesimlerde yer alan alanlara hapsolmalarıdır. Bu durum, örneğin, kirliliği dağıtacak rüzgar olmaması nedeniyle kirlilik seviyelerinin yükselebildiği durgun güneşli günlerde meydana gelir. Soğuk sakin ve sisli kış günlerinde de meydana gelebilir. Kasabalar ve şehirler tepelerle çevrili ise, kış mevsiminde sisli hava meydana gelebilir. Taşıtlardan, evlerden ve başka kaynaklardan üretilen kirlilik çoğunlukla açık bulutsuz bir gecenin ardından vadiye hapsolur. Daha sonra, soğuk hava daha sıcak bir hava katmanı ile vadinin üzerine hapsedilir. (http://www.air-quality.org.uk/06.php)


Şekil : Ankara ve civarının topografik haritası. Kaynak: (İhsan Çiçek, 2004)

Ankara Bölge Planı, nüfus artışından kaynaklanan talep artışı doğrultusunda yeni konut inşaatlarının devam edeceğini öngörmektedir (Önlem #1.1.5). Yeni binaların planlama aşamasında, havayı kirletici emisyonları toplama potansiyeline sahip şehir merkezinin topografisinin dikkate alınması gerektiği - örn. yer seçiminin mevcut hava kirliliğini daha da artırmayacak şekilde yapılması - göz önünde bulundurulmalıdır.

Şehir merkezinde inşa edilen çok katlı binaların etkileri;

ÇŞB’nin bildirdiğine göre, şehir merkezindeki hava kirliliğinin nedenlerinden biri, hakim rüzgarların konumlandığı kuzey ve kuzeydoğuda inşa edilen çok katlı binalardır. (ÇŞB-Ankara İl Müdürlüğü, 2013)

Binalar rüzgar akımı üzerine çok sayıda lokal etkiye sebebiyet vermekte ve dolayısıyla hava kirliliğinin dağıtılması üzerine de etki etmektedir. Egzoz emisyonlarının oluştuğu yerlere bağlı olarak, kirliliğin dağıtılması üzerine çeşitli etkiler meydana gelir. Şekil 6’da görülebileceği gibi, kirliliğin yüksek bir binanın arkasında aşağıya doğru akması sonucu ciddi sorunlar ortaya çıkabilir (Turizm).

Şekil : Kirliliğin yüksek bir binanın arkasında aşağıya doğru akması Kaynak: (Oke, 1978)

Ankara Bölge Planı, nüfus artışından kaynaklanan talep artışı doğrultusunda yeni konut inşaatlarının devam edeceğini öngörmektedir (Önlem #1.1.5). Yeni binaların planlama aşamasında, yüksek binaların yukarıda belirtilen etkilerinin dikkate alınması gerektiği - örn. yerin/kat sayısının mevcut hava kirliliğini daha da artırmayacak şekilde belirlenmesi - göz önünde bulundurulmalıdır.

Meteoroloji şartlarının etkileri ve önlemler dikkate alınmalıdır;

Ankara hava kirliliğinin başlıca iklimsel nedeninin, şehir merkezindeki sıcaklık inversiyonu olduğu bildirilmiştir (Sungur K., 1977). İnversiyon, atmosfer sıcaklığının yükseklikle birlikte artması durumudur. Genellikle, kirleticilerin dağıtılması için pek istenmeyen bir durum olarak bilinir ve çoğunlukla hava kalitesinin düşük olmasının nedeni olarak görülür. Hava kalitesi çalışmalarında, sıcaklık inversiyonuna ek olarak, rüzgara, sıcaklığa, neme, yağışa ve türbülansa da yer verilmiştir (K. Sungur., 1997).

Meteoroloji şartları kontrol edilemese de, kirletici kaynakları kontrol altında tutulabilir. Örneğin, hakim rüzgar yönünü değiştiremesek de, kent merkezinde hava emisyonu birikmesini önleyecek şekilde, hakim rüzgar yönünde yüksek binalar yapmaktan kaçınabiliriz. Kent ve bölge planları tasarlanırken, alanların meteorolojik şartları dikkate alınmalıdır.

Ulaşım kaynaklı emisyonların etkileri ve önlemler dikkate alınmalıdır;

Şehir merkezindeki ulaşım sistemi, ulaşımın verimliliği, erişilebilirliği, dengesi ve entegrasyonu açısından bazı problemlere sahiptir. Problemlerin başlıca nedeni, bütün ulaşım türleri içinde raylı sistemlerin düşük oranda olmasıdır (%6.7) (Agency, 2014). Son yıllarda genişleyen şehir merkezinde kurulan yerleşim alanları arasında ulaşım sisteminin yetersiz olması ve şehir merkezindeki yolların kapasitesinin yetersiz olması nedeniyle hızlı nüfus artışı, özel ulaşımın oranının artması ve şehir merkezinin alanının genişlemesi de trafik problemlerine yol açmıştır (ÇŞB-Ankara İl Müdürlüğü, 2013).

ÇŞB tarafından 2009-2012 yılları arasında Ankara şehir merkezindeki hava kalitesi parametreleri üzerine son dönemde yapılmış olan bir çalışmaya göre, PM10 emisyonlarının %33’ü, SO2 emisyonlarının %3’ü ve NOx emisyonlarının %25’i trafikten kaynaklanmaktadır (ÇŞB-Ankara İl Müdürlüğü, 2013).

Kentsel planlama ve hava kirliliği arasındaki korelasyonu araştırmak üzere yürütülen çalışmaların sonuçlarına göre; kent ulaşımı nedeniyle oluşan hava kirliliğinin miktarı, motorlu taşıtlarla yapılan seyahatlerin uzunluğuna, hızına, sayısına ve kullanılan taşıtların türlerine bağlıdır. Günlük seyahatlerin uzunluğu ve sayısı ile yapılaşmış alanlardaki ortalama nüfus yoğunluğu, seyahat başlangıç ve varış yerlerinin alansal dağılımları arasında sıkı bağlantı vardır. Yüksek nüfus yoğunluğu (iki nokta arasında daha kısa mesafe) ve tek merkezli şehir planlaması (iş ve ticaretin çoğunlukla tek/bir yerde yoğunlaşması) (ki bu da toplu taşımanın kullanılmasını sağlar) hava kirliliğinin azaltılması konusunda avantajlar sağlar. Ancak, yüksek yoğunluklu ve tek merkezli şehir planlaması, yoğunluğu düşük olan ve daha dağınık şehirlere kıyasla daha fazla altyapı yatırımı yapılmasını ve trafik yönetimine ve yasasına ilişkin uygulamalarının daha fazla olmasını gerektirir. Bu tür şehir yapılarında trafiğin kötü bir şekilde yönetilmesi halinde, taşıt hızı daha düşük olur ve dolayısıyla egzoz emisyonları da daha fazla olur (Bertaud, 2002).

Ankara Bölge Planı’nda şehir merkezi için öngürülen alansal gelişme senaryosu, ulaşım altyapısının iyileştirilmesine odaklıdır. Ulaşım konusunda öngörülen önlemler (Önlem #1.1.3 & #1.1.4) şehir merkezindeki hava kalitesinin yükseltilmesi açısından doğru kararlar alınmasını gerektirir. Bununla birlikte, ABP Ankara Ulaşım Ana Planı’nda, tasarlanmış olan stratejilerin, hava kirliliğini minimuma indirmek üzere önlem alınacak olan yerlerde uygulanacağını belirtilir.

5. ATIK YÖNETİMİ

Artan katı atık miktarları, özellikle sanayileşmiş şehirlerde, ciddi çevre sorunlarına yol açmaktadır. Şehirlerde, kentsel katı atıkların (KKA) kontrolsüz bertarafı ekolojik çevreyi tehdit edebilir. Hızlı kentleşme, artan nüfus ve gelişen yaşam şartları büyük miktarda katı atık oluşturmaktadır. Türkiye için katı atık üretimi 1.14 kg/kişi/gün olarak hesaplanmıştır. Literatürde, yıllık KKA artış oranının gelişmiş ülkeler için %3.2-4.5 ve gelişmekte olan ülkeler için ise 2-3 olduğu tahmin edilmektedir. Sürekli artan katı atık oranı insan sağlığını ve ekolojik çevreyi tehdit etmektedir. Önemli teknolojiler ve düzenleyici gelişmeler elde edilmiş olsa da, atıklarda kaynaklanan sağlık üzerindeki olumsuz etkiler dikkate alındığında, bertaraf ve arıtma tesisleri hala pek çok ülkede yetersizdir.

Ne yazık ki, Ankara İli’nin geleceği için sağlam bir öngörüde bulunmayı sağlayacak güvenilir verilerin sayısı yetersizdir. Ancak, Türkiye’de KKA uygulamalarındaki gelecek eğilimlerinin bir göstergesini sunan önemli mevzuatlar bulunmaktadır.

Şu anda, KKA’ya ilişkin AB atık yönetimi direktiflerinin çoğu Türk ulusal mevzuatına aktarılmıştır (ÇŞB, 2012):

Atık Yönetimi Genel Esaslarına ilişkin Yönetmelik (05.07.2008);

Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (24.08.2011);

Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik (26.03.2010).

Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik, düzenli depolama tesislerinin izleme, kontrol, kapatma ve artbakımı için hükümler sunar. Ayrıca, bunu destekleyici bir raporlama mekanizması ve veritabanı da geliştirmiştir.

Düzenli atık tesislerinde bertaraf edilecek olan biyolojik olarak çözünebilir atık azaltımı konusundaki ulusal strateji de taslak aşamasındadır. Bu strateji, geri dönüşüm, kompostlama, biyogaz üretimi veya enerji/malzeme iyileştirmesini içerecektir.

Biyolojik olarak çözünebilir atıkların azaltımı stratejisine göre, 2025 itibariyle AB Düzenli Depolama Direktifi (99/31/EC) uygulanacaktır (ÇŞB, 2012).

Ayrıca, Türkiye’nin kalkınma planlarındaki temel politikalar ve öncelikler de katı atık yönetimini dikkate alacaktır (kaynağında ayırma, toplama, nakliye, geri dönüşüm, nihai bertaraf dahil). Düzenli depolama, genel ulusal koşullar ve düşük işletme masrafları dikkate alındığında, Türkiye için hala en iyi tasfiye yöntemi olarak tercih edimektedir.

Yukarıda sözü edilen yönetmeliklerin doğru bir şekilde uygulanabilmesi için, devlet, yerel makamlar, kamu sektörü ve özel sektör arasında iletişim ve işbirliğinde olağanüstü bir çaba ve iyileşme kaydedilmesi gerekmektedir.



ABP’nin herhangi bir çevre koruma sahası veya hassas alan ile olan ilişkisi (taslak Yönetmelik’in Ek IV’ünde listelendiği gibi), Su ve Havza Kalitesi bileşenleri için Tablo 1’de verimektedir. Hava kalitesi açısından belirlenmiş olan herhangi bir çevre koruma alanı olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak, Ankara Temiz Hava Eylem Planı’ında (2014-2019) belirtildiği gibi, ÇŞB web sitesinden takip edilebilen hava kirliliği konsantrasyonları parametrelerinde kabul edilemez artışlar olması durumunda, yerel makamlar işbirliği yapar ve kirlilik azalana kadar gerekli önlemleri alır.

ABP’nin, önerilen faaliyetler kapsamında uygulanacak olan faaliyetlerin konumuna ilişkin bilgi sağlamadığı, dolayısıyla özel hassas alanlar üzerindeki olası etkilerin verimli bir şekilde belirlenemeyeceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak, Tablo, ABP ile hassas alanlar arasındaki genel bağlantıya dair göstergeler sağlar (birincil hedefler dikkate alınarak).

Tablo : SÇD Taslak Yönetmeliği, Ek IV’teki hassas alanlar (güncellenmiş)



1

Ulusal mevzuat uyarınca korunması gerekli alanlar:

İlgi

Mevcut Problemlerle Olası Etkileşimler

a)

2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesinde (Resmi Gazete tarihi: 11/8/1983 Sayı: 18132, Revize tarihi: 1/3/2014) tanımlanan ve bu Kanunun 3. maddesi (Revize tarihi:17/8/2011) uyarınca belirlenen "Milli Parklar", "Tabiat Parkları", "Tabiat Anıtları" ve "Tabiat Koruma Alanları",







b)

3167 sayılı Kara Avcılığı Kanunu (Resmi Gazete Tarihi: 11/7/2003 , Sayı: 25165, Revize tarihi: 1/3/2014), uyarınca Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca belirlenen "Yaban Hayatı Koruma ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahaları",







c)

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun (Resmi Gazete Tarihi: 23/7/1983, Sayı: 18113, Revize Tarihi:12/12/2014 ), 2. maddesinin birinci fıkrasının "Tanımlar" başlıklı (a) bendinin 1, 2, 3 ve 5 inci alt bentlerinde "Kültür Varlıkları", "Tabiat Varlıkları", "Sit" ve "Koruma Alanı" olarak tanımlanan ve aynı kanunun ilgili maddeleri uyarınca tespiti ve tescili yapılan alanlar,







d)

1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu (Resmi Gazete Tarihi: 4/4/1971, Sayı: 13799, Revize tarihi: 13/12/2010), kapsamında olan Su Ürünleri İstihsal ve Üreme Sahaları,







e)

04 Eylül 1988 tarihli ve 19919,sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 01 Temmuz 1999 tarihli ve 23742 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak değiştirilen Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nin 17, 18, 19 ve 20. maddelerinde (Revize:13/2/2008) tanımlanan alanlar,



Ankara’daki bütün su kütleleri, Madde 17-18-19-20’de tanımlanan koruma alanlarına sahip olmalıdır. Deşarj limitleri, yönetmelikteki tablo 5-20’ye uygun olmalıdır.

f)

6/6/2008 tarihli ve 26898 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hava Kalitesinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nde tanımlanan alanlar,

_




g)

3/7/2009 tarihli ve 27277 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nde tanımlanan alanlar,

_




h)

13/01/2005 tarihli ve sayılı 25699 Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nde tanımlanan alanlar,

_




ı)

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun (Resmi Gazete Tarihi: 11/8/1983, Sayı: 18132, Revize tarihi: 4/7/2015) 9. maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından "Özel Çevre Koruma Bölgeleri" olarak tespit ve ilan edilen alanlar,



Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesi

Her tür konutlaşma faaliyetinin, Koruma Bölgeleri ile ilgili Planlar’a ilişkin Yönetmelik uyarınca yapılmalıdır.



i)

2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’na (Resmi Gazete Tarihi: 22.11.1983, Number:18229, Revize tarihi: 7/6/1986) göre koruma altına alınan alanlar,







j)

6831 sayılı Orman Kanunu (Resmi Gazete Tarihi: 08.09.1956, Sayı: 9402, Revize tarihi: 11/9/2014) uyarınca orman alanı sayılan alanlar,







k)

3621 sayılı Kıyı Kanunu (Resmi Gazete Tarihi:17.04.1990, Sayı: 20495, Revize tarihi: 13/8/2008) gereğince yapı yasağı getirilen alanlar,







l)

3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunda (Resmi Gazete Tarihi: 07.02.1939, Sayı: 4126, Revize tarihi: 28/2/1995) belirtilen alanlar,







m)

4342 sayılı Mera Kanununda (Resmi Gazete Tarihi: 28.02.1998, Sayı: 23272, Revize Tarihi:31/1/2015) belirtilen alanlar,







n)

04.04.2014 tarihli ve 28962 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nde belirtilen alanlar







2.

Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca korunması gerekli alanlar:

a)

20 Şubat 1984 tarihli ve 18318 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren "Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi" (BERN Sözleşmesi) uyarınca koruma altına alınmış alanlardan "Önemli Deniz Kaplumbağası Üreme Alanları"nda belirtilen I. ve II. Koruma Bölgeleri, "Akdeniz Foku Yaşama ve Üreme Alanları",







b)

12 Haziran1981 tarih ve 17368 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren "Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi" (Barselona Sözleşmesi) uyarınca korumaya alınan alanlar,








i)

23 Ekim1988 tarihli ve 19968 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürülüğe giren "Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarının Korunmasına Ait Protokol" gereği ülkemizde "Özel Koruma Alanı" olarak belirlenmiş alanlar,

ii)

Cenova Bildirgesi gereği seçilmiş ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından yayımlanmış olan "Akdeniz’de Ortak Öneme Sahip 100 Kıyısal Tarihi Sit" listesindeki alanlar,

iii)

Cenova Deklarasyonu’nun 17. maddesinde yer alan "Akdeniz’e Has Nesli Tehlikede Olan Deniz Türlerinin" yaşama ve beslenme ortamı olan kıyısal alanlar,

c)

14 Şubat 1983 tarihli ve 17959 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren "Dünya Kültür ve Tabiat Mirasının Korunması Sözleşmesi"nin 1. ve 2. maddeleri gereğince Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınan "Kültürel Miras" ve "Doğal Miras" statüsü verilen kültürel, tarihi ve doğal alanlar,







d)

17 Mayıs1994 tarihli ve 21937 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren "Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi" (RAMSAR Sözleşmesi) uyarınca koruma altına alınmış alanlar.







3.

Korunması gereken alanlar

a)

Onaylı Çevre Düzeni Planlarında, mevcut özellikleri korunacak alan olarak tespit edilen ve yapılaşma yasağı getirilen alanlar (Doğal karakteri korunacak alanlar, biogenetik rezerv alanları, jeotermal alanlar ve benzeri),







b)

Tarım Alanları: Tarımsal kalkınma alanları, sulanan ve sulanması mümkün toprak sınıfları mutlak tarım alanı, özel ürün tarım alanı, dikili tarım alanı ve yağışa bağlı tarımda kullanılan mutlak tarım alanı







c)

Sulak Alanlar: Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketinin çekilme devresinde 6 metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan kalan yerler,







d)

Göller, akarsular, yeraltı suyu sahaları,



Herhangi bir potansiyel tehdidin minimum indirilmesi için su kütleleri düzenli olarak izlenmelidir.

e)

Bilimsel araştırmalar için önem arzeden ve/veya nesli tehlikeye düşmüş veya düşebilir türler ve ülkemiz için endemik olan türlerin yaşama ortamı olan alanlar, biyosfer rezervi, biyotoplar, biyogenetik rezerv alanları, benzersiz özelliklerdeki jeolojik ve jeomorfolojik oluşumların bulunduğu alanlar.









Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin