RAHİM TAŞ
ASOSYAL KOMEDYA
TİYATRO
OYUNLARI
İÇİNDEKİLER
TİYATRO OYUNLARI
Deli Kız
Usta
Subar Dağı Efsanesi
Şinanay
Yüreksel Kriz
Yamuk Prens ve Yedi Cadılar
Hotmail Caddesi
Mutluluk Müdürlüğü
Yarım Kalan Bir Şeyler
DELİ KIZ
Oyun 2 Perde
Kişiler
Gülizar (20 yaşlarında)
Naciye (30 yaşlarında)
Gülcan (20 yaşlarında)
Fatma (40 yaşlarında)
Sakine (50 yaşlarında)
Osman (40 yaşlarında)
Esat (30 yaşlarında)
Adnan (30 yaşlarında)
Kenan (25 yaşlarında)
Cemil (20 yaşlarında)
Çocuk (6 yaşlarında)
Polis (30 yaşlarında)
Dekor : Sahnenin bir tarafında paravanlardan yapılı bir oda. Odanın hem sokağa bakan kısmında hem de iç odalara geçiş için kullanılan birer kapı. Sokak kapısının yanında bir pencere. Odanın içi oturma odası şeklinde döşenmiş, sahnenin arka duvarı ile sokağı andıran boşlukta mahalle izlenimi veren bir pano.
Aksesuar : Ev eşyaları.
Kostüm : Taşradan büyük şehre göçmüş bir aile görüntüsü verecek kıyafetler.
DELİ KIZ
(Birinci Perde)
(Perde açıldığında sahne boştur. Gülcan iç odadan çıkar, radyoyu açıp çalı süpürgeyle evi süpürmeye başlar.
GÜLCAN – Anne, kalk hadi, bugün kahvaltı hazırlama sırası sende, vallahi elimi vurmam.
FATMA – (İçerden konuşarak çıkar.) Osman hadi sende kalk, Esat domuzu birazdan damlar yine. Kız sende elini çabuk tut, üstünü başını doğru dürüst giy.
GÜLCAN – Ne var ya üstümde başımda, daha neresini örteyim. İlle de çarşafa mı gireyim?
FATMA – Kız çenesi düşesice, çok konuşup sabah sabah sinirlerimi tepeme yığma benim.
OSMAN – (İçerden pijamayla çıkar.) ne bu ya, evi kadınlar hamamına çevirdiniz yine?
GÜLCAN – O zaman senin işin ne burada?
OSMAN - (Gülcan’ a sertçe bakar.) Kızdırma beni sabah sabah.
FATMA – Kız ben sana ne dedim? Ne duruyorsun hala?
GÜLCAN – Tamam ya bağırma işte, gidiyorum. (Gülcan içeri girer, dış kapı çalınır, Fatma perde aralığından bakar.)
FATMA – (Osman’ a) Çabuk ol sende, Esat domuzu geldi. (Kapıya bağırır.) Geldim geldim.
OSMAN – Ya bu da fazla olmaya başladı, sabahın köründe de gelinmez ki. (Üstünü değiştirmek için içeri geçer.)
FATMA – (Kapıyı açar) Hayrola Esat hoca, sabahın köründe? (Alçak sesle) öğlene kadar gitmez. Keşke bir cenaze falan olsa da sela vermeye gitse.
ESAT – (Sakallı ve cüppelidir.) Sabahın körü mü? Ben sabah ezanından beridir ayaktayım. Kahvaltıyı Gülcan ve sizinle yapmak istedim. Ama vakit bir türlü geçmek bilmedi.
OSMAN – (İçerden çıkar.) Hoş geldin Esat hoca.
ESAT – Selamun aleyküm. Nasılsın Osman Ağam?
OSMAN – Eh işte. Fatma daha hazır olmadı mı kahvaltı.
FATMA – (Sertçe) Daha hazır değil.
OSMAN – Niye erken kalkıp hazırlamıyorsunuz ya?
ESAT – Sinirlenme Osman ağam. Bak Şeyh hazretlerimiz diyor ki, karısına bağırmayan adam cennetliktir, bağırırsan günah, günah.
FATMA – (Alçak sesle) Yine başladı, (Bağırarak) Gülcan! (Gülcan içerden çıkar, başını kapatmıştır.) Git ekmek al gel. (Osman Gülcan’a para verir, Gülcan kırıtarak dışarı çıkar, Esat gözleriyle Gülcan’ı izler.)
ESAT – (Alçak sesle) Of, of. Şu endama bakın. (Gülcan dışarı çıktığında başörtüsünü boynuna fular gibi asar.)
GÜLCAN – Baba senin alacağın olsun. Beni nasıl bu adamın kollarına atıyorsun? Vah bana vah (Gözden kaybolur.)
ESAT – Osman ağam, bugün tapu işlerini halledelim. Sonra da nikâh işine bakalım. Ben artık dayanamıyorum.(Sırıtarak) Sen ne dersin Fatma ablam?
FATMA – (Sertçe) Ben hiçbir şey demem.
ESAT – Niye sinirleniyorsun Fatma ablam, arsayı verip kızı alıyorum. Hem benden iyisine mi varacak?
OSMAN – Sana sinirlenmedi hoca, gecikti diye Gülcan’ a sinirlenmiştir. (Fatma, Osman’a da sertçe bakar, bir şey söylemez. Gülcan elinde iki ekmekle görünür, başörtüsünü boynundan çıkarıp başına örter.)
GÜLCAN – Bakkala bu şekilde mi gidecektim? Bana neler çektiriyorlar çokbilmişler. (İçeri girer.)
ESAT – Gülcan başını açabilirsin. Nasıl olsa içerdeyiz, kimse görmez. Osman ağam, şu nikâh işini bir an önce halledelim.
OSMAN – Tamam hoca, tamam.
ESAT – Sağ ol Osman ağam. Bak Şeyh hazretlerimiz diyor ki, damadını sevindiren adam cennetliktir.
FATMA – Yok ya..
ESAT – İnanmamazlık etmek münafıklık olur Fatma ablam. (Fatma sertçe bakar Esat’ a. Kapı çalar, kapıyı çalan Gülizar’dır.)
FATMA – (Kendi kendine konuşarak) Geldim, geldim. Bu kim sabahın köründe? Ev değil mahalle kahvesi sanki. (Kapıyı açar, Gülizar’ı görünce sevinir.) Gülizar. (Sarılır) Hangi rüzgâr attı seni? Bari haber verseydin geleceğini, Osman amcan karşılardı seni.
GÜLİZAR – Yolu biliyorum ya yenge.
OSMAN – Gülizar, hoş geldin kızım.
GÜLİZAR – (Osman’ın elini öper.) Hoş buldum amca. Nasılsın?
OSMAN – Gördüğün gibi işte. (Gülcan içerden çıkar.)
GÜLCAN – Gülizaaaaaar. (Sarılıp öpüşürler.) Hoş geldin kız.
GÜLİZAR – Hoş buldum kız.
ESAT – Gü, gü, Gülizar, hoş geldin
OSMAN - Ağabeyimin kızıdır Esat hoca (Gülizar, bir süre Esat’a bakar, eliyle deli işareti yapar, Esat bozulur.)
ESAT – Tövbe estağfurullah
GÜLİZAR – Kim bu kaçık?
OSMAN – Gülcan’ın sözlüsü Esat hoca.
GÜLİZAR – Nee, sözlüsü mü? Nerden buldunuz bunu? Başka adam mı yoktu?
FATMA – (Gülizar’ın sözüne bozulan Esat’a bakarak, güler.) Ben kahvaltıyı hazırlayayım.
OSMAN – Eee Gülizar, ağabeyim, yengem çocuklar nasıl?
GÜLİZAR – Hepsi iyiler. Zaten annem ablamda, buraya uğrayıp memlekete gidecek, birkaç güne kalmaz gelir.
OSMAN – (Esat’a) Gülizar liseyi bitirdi burada üniversite kurslarına gidecek. Çalışkan bir kızdır.
ESAT – Kız kısmının okuması günahtır, günah.
GÜLİZAR – Kim demiş? Halt etmiş onu diyen.
ESAT – Şeyh hazretlerimiz diyor ki, kız kısmı okumak için camiden başka yere giderse cehennemliktir.
GÜLİZAR – Senin o şeyh hazretlerin yalan söyleyenlerin de nereye gideceğini yazıyor mu?
ESAT – Tabi ki. Cehennemin tam ortasına.
GÜLİZAR – İyi o zaman sen şimdiden kendine yer ayırt. Yoksa senin gibilerin yüzünden yer bulamazsın.
ESAT – Saygısız. Görüyorsun ya Osman ağam, okuyan kızlar nasıl edepsizleşiyor? İyi ki Gülcan’ ı okuldan aldın, yoksa o da böyle edepsizleşecekti?
GÜLİZAR – Sözlerim dokundu diye edepsiz olduk öyle mi? Dua et de misafirsin, yoksa ağzımı bir açardım ya, neyse.
ESAT – Osman ağam sustur şunu. Yazık ki sizin aileden böyle biri çıkmış. Okul çenesini düşürmüş bunun. (Gülizar tam konuşacakken Osman eliyle sus işareti yapar.)
GÜLİZAR – Yenge kahvaltı ne oldu ben çok acıktım.
FATMA – (İçerden) tamam, tamam. Olmak üzere.
ESAT – Ben gideyim. (Kalkar.)
FATMA – (İçerden başını uzatır.) Hoca kalsaydın.
OSMAN – Evet ya kalsaydın.
ESAT – Bu kızla aynı sofraya oturulmaz.
GÜLİZAR – Bırakın gitsin ya. (Esat Gülizar’a sinirli bir şekilde bakarak gider.)
OSMAN – Gülizar, Hocayı kızdırdın, yapmamalıydın.
FATMA – Sus Osman sus, iyi yaptı. Her şeyi bilmiş gibi bir de akıl hocalığı yapıyordu, görsün şimdi. (Gülizar’a) Aferin kız.
OSMAN – İyi tamam, dediğiniz gibi olsun. Hadi bana bir şeyler verin de, gideyim, işim gücüm var. (Gülcan yer sofrasını hazırlar, toplanır başına.)
GÜLİZAR – Aceleniz neydi? Gülcan’ın evlenecek zamanı mıydı sanki? Okuldan bile almışsınız. Peki Gülcan onu seviyor mu, hiç sordunuz mu?
OSMAN –Niye soracakmışım ki. Ben babayım ya.
GÜLİZAR – Amca o eskidendi. Hem onunla sen mi yaşayacaksın, o domuzla sen mi yatacaksın?
OSMAN - Kız sen nasıl kelimeler kullanıyorsun öyle? İyi yapıp Gülcan’ı okuldan almışım. Hoca doğru söylüyor, okuyan kızlar edepsizleşiyor işte. Zaten şimdi okullarda hep böyle edepsizlik öğretiliyor. Öğrendin mi sen, peygamberimizin hayatını, kaç kez evlendiğini?
GÜLİZAR – Nerden bileyim, nikâh memurları mıydım?
FATMA – Gülizar, amcanın hocalığı tuttu, Esat’tan yarım yamalak öğrendiklerini sana anlatmaya çalışıyor (Alaycı bir tavırla) Şeyh hazretlerimiz diyor ki, hoca sözüne uyan cennetliktir.
OSMAN – Sen öyle söyle, söyle. Çarpılınca ben sana sorarım. Koskoca hoca yalan mı söylüyor?
FATMA – Ya ne sandın? Bu zamanda hangi hoca doğruyu tam olarak bilip söylüyor ki?
GÜLİZAR – Yaşa be yenge.
OSMAN – Siz hocaya düşmansınız.
GÜLCAN – (Gülerek) Şeyh hazretlerimiz diyor ki hocaya düşman olanlar cehennemliktir.
GÜLİZAR – Anaaaa. Bu evde Şeyh hazretlerini de bilmeyen yok.
OSMAN – (Gülcan’a) Dalga geçme alırım ayağımın altına.
GÜLİZAR – Neden alıyormuşsun?
FATMA – Bizimkinin de hocalığı tuttu bir kere.
OSMAN – Fatma, dilin çok uzamış senin. (Kalkar) Siz kadınların dili deli eder adamı (Gider).
GÜLİZAR – Yenge be, amcam ne kadar değişmiş?
FATMA – Hep o Esat domuzu değiştirdi. Bir arsa uğruna kızımın da başını yakacak. Yüreğim yanıyor ama ne yapayım elimden bir şey gelmiyor.
GÜLİZAR – Sen istiyor musun Hoca ile evlenmeyi?
GÜLCAN – Şeytan görsün yüzünü.
GÜLİZAR – Demek öyle. (Gülcan’a göz kırpar.)
FATMA – Ben şu komşuya bir uğrayayım ya. (Çıkar. Gülizar bir sigara yakar, bir tane de Gülcan’a uzatır.)
GÜLCAN – Ben içmem, içemem ki.
GÜLİZAR – Yak bir tane ya, (Gülcan bir sigara yakar, öksüre öksüre dumanı içine çekmeden üfler) Teyp yok mu kız?
GÜLCAN – Var ama, hoca görmesin diye babam saklamış.
GÜLİZAR – Vay be, evin reisi el değiştirmiş. Evde resmen darbe olmuş. Kız başlarım hocanın hocalığına, sen git getir.
GÜLCAN – (İçeri gidip teybi getirir, kaset koyup dinlemeye başlarlar.) Gülizar sen evlenmiyor musun?
GÜLİZAR – Ben Ahmet’imi bekliyorum dört yıldır. Şimdi asker, gelince evleneceğiz. Onu çok seviyorum Gülcan. (Çantasından mektuplarını ve resmini çıkarır, bakar.) Bak bunları hep o yazmış. (Gülcan'a zarftan bir mektup çıkarıp verir) Oku bak. (Gülcan okur gibi yapar ve mektubu geri verir.) Ne güzel yazmış değil mi? Aşk budur işte Gülcan, mutluluk budur benim için. Âşık olmak, birini ölesiye sevmek çok güzel.
GÜLCAN – Gerçekten çok mu güzel?
GÜLİZAR – Hem de nasıl. Sen hiç âşık olmadın mı?
GÜLCAN – Bilmiyorum ki
GÜLİZAR – Hep görmek istediğin biri oluyor mu?
GÜLCAN – Evet oluyor
GÜLİZAR – Kim?
GÜLCAN – Kemal Sunal.
GÜLİZAR – (Şaşkın halde) Neden?
GÜLCAN – Çok güldürüyor da ondan.
GÜLİZAR – Aptal öyle değil. Hep yanında olmasını istediğin, sana seni sevdiğini söylemesini istediğin, hatta evlenmeyi düşündüğün biri yok mu?
GÜLCAN – Bunu düşünürsem aşk mı olurum?
GÜLİZAR – Aşk değil âşık olursun.
GÜLCAN – O zaman ben komşunun oğluna aşığım desene. (Gülizar, Gülcan’ın dalga geçtiğini anlar ve kaşlarını çatar.) Şaka yaptım kız. Sabah akşam yollarına bakıyorum onu görmek için. Hep yanımda olmasını istiyorum. Önceden o da bakıyordu ama hocayla sözlendiğimi öğrendikten sonra artık buradan bile geçmiyor.
GÜLİZAR – Hiç konuştunuz mu?
GÜLCAN – Yooo.
GÜLİZAR – Madem ilgisi vardı neden bir konuşma fırsatı vermedin?
GÜLCAN – Ya babam duysaydı? Nasıl yapabilirdim?
GÜLİZAR – Sen şimdi Hocayı sevmiyorsun değil mi? Birlikte onu senden vazgeçirelim mi?
GÜLCAN – Nasıl yani? Bunu başarabilir miyiz?
GÜLİZAR – Benim söylediklerimi yaparsan, başarırız.
GÜLCAN – Tamam yapacağım. Peki emin misin hoca benden vazgeçecek mi?
GÜLİZAR – Hem de hiç beklemeden. (Bir süre bakışırlar.) Hadi hazırlan, çarşıya çıkıyoruz.
GÜLCAN – Annem yok ama.
GÜLİZAR – Cinlerimi toplama başıma, sen git hazırlan.
GÜLCAN – Tamam, tamam bağırma (İçeri kaçar, Fatma gelir.)
FATMA – Hayrola Gülizar neden bağırıyordun? Gülcan nereye kayboldu?
GÜLİZAR – Birlikte çarşıya çıkacağız, hazırlanıyor.
FATMA – İyi güzel ama fazla geç kalmayın.
GÜLİZAR – Sen endişe etme (Bağırarak) Hadi kız, yeter süslendiğin.
GÜLCAN – (İçerden çıkar, güzel elbiseler giymiş, süslenmiştir) Nasılım?
GÜLİZAR – (Islık çalar) Ooooo, kız bu ne güzellik.
FATMA – Maşallah de kız, maşallah.
GÜLİZAR – Hem de kırk bir kere maşallah.
GÜLCAN – Aman Gülizar dalga geçme.
GÜLİZAR – Allah beni erkek yaratacaktı ki. (Gülcan’ı öper.) Kaptırır mıydım başkalarına?
FATMA – Ne Gülizar, yoksa kızımı kıskandın mı?
GÜLİZAR – Yok ya yenge, niye kıskanayım, sadece vuruldum.
GÜLCAN – Sen benden de güzelsin
GÜLİZAR – Neyse hadi çıkalım. Yenge hoşça kal (Gülcan ile birlikte çıkarlar, Fatma kapıyı kapatıp, iskambil kâğıtlarını çıkarıp fal açar.)
FATMA – Oh be, uzun zamandır yalnız kalmamıştım. Kafamı dinleyeyim azcık. Bir yandan Osman’ın dırıltısı, bir yandan hocanın zırıltısı, bir yandan Gülcan’ın mırıltısı, başım türlü tenceresine döndü. (Gözü teybe ilişir, teybi açar, fala bakmaya devam eder. Kapı çalınır, iskambil kâğıtlarını aceleyle toplar koynuna sokar, başını örtüp, hasta numarası yaparak kapıya doğru yürür, teybi fark eder, geri döner teybi kapatacağına iyice açar sesini, sonra kapatır, kapıya yönelir.) Geldim, geldim. (Kapıyı açar.)
OSMAN – Niye geç açtın kapıyı? (İçeri girer.)
FATMA – Uyuyordum.
OSMAN – Neden?
FATMA – Görmüyor musun hastayım.
OSMAN – (Teybi göstererek) Müzik hastası. Bunu niye çıkardınız, ben saklamıştım
FATMA – Gülizar çıkarttırmış.
OSMAN – Bu da fazla ileri gidiyor. Gülcan nerede?
FATMA – Gülizar ile çarşıya çıktılar
OSMAN – (Sinirli) Niye bıraktın?
FATMA – Osman gene başlama, ne yani kızı eve hapis mi edeceğim? Gitsin gezsin.
OSMAN – Tamam Fatma bağırma, başını örttü mü bari?
FATMA – Kız istemiyor örtmek, zorla mı?
OSMAN – Hoca görmese bari. Müteahhitle konuştum, bize üç kat verecek. Birinde otururuz, ikisini kiraya veririz, sonra gel keyfim gel. Hoca cayarsa hepsi yatar.
FATMA – Arsasına da, apartmanına da, katına da, hocasına da başlayacağım şimdi. İstemiyorum Osman, hiç birini istemiyorum. Kızım mutlu olsun yeter. Şimdiye dek bir şey diyemedim, ama kızım hocayı sevmiyor işte. Cayarsa caysın, daha iyi. Kızımı mutsuz görmeye dayanamam ben, senin yüreğin kaldırır mı Osman?
OSMAN – (Biraz düşünür) O Deli kız hepinizin aklını çeldi. O geldikten sonra bana bayağı diklenmeye başladınız. Bir de okumaya gelmiş. Bu yaştan sonra ne öğrenecek? Hem öğrendikleri de ortada. Saçma sapan sözlerine siz de uyuyorsunuz. Onun yaşıtlarının çocuğu bile var. Ama o, dilinin yüzünden bak evde kalmış. Kim alıp deliyi başına bela eder. (Kapı sertçe vurulur.)
FATMA – (Kapıyı açar.) Ne oldu, soluk soluğasın böyle?
ESAT – Gülcan’ın o edepsizle çarşıya çıktığını duydum. Doğru mu?
FATMA – Hoca doğru konuş. Hem sen ne karışıyorsun, daha ortada fol yok yumurta yok.
ESAT – Biliyorsun Fatma hanım, caddeler züppelerden geçilmiyor. Başını örtmüş müydü?
OSMAN – Tabi ki örtmüştür hoca.
FATMA – Hayır örtmedi, üstelik mini etek giydirdim, tırnaklarını, dudağını da boyadım.
ESAT – (Kapıya doğru yürür.) Fatma hanımda amma sinirliymiş. (Çıkıp gider.)
OSMAN – Rahat ettin mi? (Biraz evin içinde dolaşır.) Ben garaja Sakine yengemi almaya gidiyorum.(Çıkıp gider.)
FATMA – Oh be. Benimde erkekliğim tuttu, nasıl attım ama fırçayı. Şimdiye dek sesim çıkmadı diye fazla ileri gittiler. (Koynundan iskambil kâğıtlarını çıkarır fal açmaya devam eder.) Caddeler züppe doluymuş, şeytan kılıklı senin için, dışın her yanın züppe. Sen önce kendine bak domuz. (Kapı çalınır.) Amaaaan bir fal açtırmadılar. Kim o?
GÜLİZAR – Yenge biz geldik. (Fatma kâğıtları koynuna doldurur, kapıyı açar.)
FATMA – Hoş geldiniz kızlar. (İçeri geçer otururlar.) Neler yaptınız bakayım?
GÜLCAN – Ooooooo.
FATMA – Ne ooo su, anlatsana
GÜLCAN -(Gülizar’ı öper.) Anne birlikte de çıkarız değil mi?
FATMA – Çıkarız tabi. Ha siz gittikten sonra Babanla Hoca geldi. Duymuş sizin çarşıya çıktığınızı.
GÜLİZAR – Eee. Ne oldu, neler söylediler?
FATMA – Ne olacak, bastım ikisine de kalayı. Hoca ardına bakmadan gitti, Osman da garaja Sakine ablayı almaya gitti. (Kenan evin önünde dolaşmaya başlar.)
GÜLİZAR – Çok oluyor mu gideli?
FATMA – Epey oldu (Gülcan pencereye doğru yaklaşır Kenan’ı görür, Fatma’ya çaktırmadan Gülizar’a işaret eder. Gülizar pencereye yaklaşır Kenan’ı görür ve Gülcan'la birlikte kahkaha atmaya başlar.) Ne kıkırdıyorsunuz kız?
GÜLCAN – Yok bir şey anne
FATMA – Bir şey yoksa ne gülüyorsunuz? Gülizar, neler oluyor?
GÜLİZAR – (Pencereye doğru yaklaşır Kenan’a bakar.) Önemli bir şey yok yenge ya.
FATMA – (Pencereye doğru yaklaşır Kenan’ı görür) Kim bu? Kız yoksa peşinize mi takıldı? (Birlikte gülerler.) Hanginize? (Kızlar birbirini parmağıyla gösterir, yeniden gülerler.)
GÜLİZAR – Ne bilelim yenge ya, istersen gidip soralım peşimize mi takıldın diye? (Çantasından bir kaset çıkarır) Yenge bir kaset aldık, dinlemek ister misin?
FATMA – Koy bakalım. (Gülizar, disko kasetini teybe koyar ve ayak uydurarak dans eder, Fatma bir süre Gülizar’ı izleyerek dinler) Bu ne kız, vığ vığ, bende doğru dürüst bir şey sandım.
GÜLİZAR – Göreceksin bu kaset ne işlere yarayacak. (Kalça kıvırıp, göbek atar, Gülcan’ın elinden tutar.) Sende oynasana kız. (Gülcan pencereye yaklaşır yine Kenan’ı görür, Gülizar’a işaret eder, gülmeye başlarlar. Osman ile Sakine kapıyı çalar, Fatma kapıyı açar.)
FATMA – Sakine ablaaaaaa. (Sarılırlar.)
OSMAN – Yenge hele bir otur ya konuşursunuz sonra (Sakine geçer oturur.)
GÜLCAN – Hoş geldin yenge (Elini öper.)
SAKİNE – Hoş bulduk kızım
GÜLİZAR – Anne hoş geldin. (Boynuna sarılır.)
SAKİNE – Hoş bulduk. Yoruldum ya.
GÜLCAN – Ben bir çay yapayım yorgunluğuna iyi gelir. (İçeri gider.)
FATMA – (Sakine’nin yanına oturur.) Ee abla, Hatice, çocuklar nasıl?
SAKİNE – (Üzüntülü bir halde) İyiler.
GÜLİZAR – Anne, hayrola bir şey mi var?
SAKİNE – Yok kızım bir şey yok. (Ağlamaya başlar.)
FATMA – Ablaaaa..
OSMAN – (Sırıtarak) Kızı Hatice’den ayrılmak üzmüştür, ne varıyorsunuz üstüne.
GÜLİZAR – Öyle mi anne?
SAKİNE – Belki de.
GÜLİZAR – Hadi anne ya, söylesene ne oldu?
SAKİNE – Bir şey yok dedim ya kızım. Osman, Fatma hayırlı olsun Gülcan’ı sözlemişsiniz.
OSMAN – Sağ ol yenge. Darısı Gülizar’ın başına
GÜLİZAR – Ben istemiyorum, daha okuyacağım.
OSMAN – Geleni gideni, isteyeni çok oldu, bende hayırlı kısmet diye verdim birisine
FATMA – Osmaaaaan, geleni gideni ben niye görmedim?
OSMAN – Ya yolda görüp söylüyorlardı bana, ondan söyledim.
SAKİNE – Osman huyunu hiç değişmemişsin.
FATMA – Abla tam tersi üstüne koydu da koydu.
OSMAN – Ne yani siz bana yalancı mı diyorsunuz şimdi? Fatma, iftira atma bak, Şeyh hazretlerimiz diyor ki…
SAKİNE – Osman sen ne zamandan beri şeyhlerle ilgilenmeye başladın? Eskiden sadece camiye giderdin, o da tespih çalmak için (Gülüşürler.)
OSMAN – Hepsini tövbe ettim.
FATMA – Abla, Osman kızı hocaya verdikten sonra böyle oldu. Gülcan’ın sözlüsü hoca ya.
SAKINE – Bildiğimiz cami hocası mı? Yani imam?
FATMA – Evet. (Hüzünlü bir halde) Öf.
SAKİNE – Ne o Fatma, sen gönülsüzsün galiba?
FATMA – Hem de nasıl. Osman kızı yaktı. (Osman bozulur çıkar.) Nereye Osman? (Osman cevap vermez.) Gidip hocayı getirecek sen de gör diye. (Gülcan çayları getirir.)
SAKİNE - İyi gelsin de görelim.
FATMA – Ama abla, Gülizar hakkından geliyor hocanın. (Güler.)
SAKİNE – Gülcan, senin hoca da gönlün var mı?
GÜLCAN – Ay yenge, şeytan görsün yüzünü.
GÜLİZAR – Anne hoca gelince siz içeri geçin. Bir planımız var.
SAKİNE – Kötü bir şey yaparsan öldürürüm seni.
GÜLİZAR – Ben kimin kızıyım. Kötü bir şey yapar mıyım? (Kapı çalınır, Gülcan aceleyle çayları toplar, Osman ve Esat içeri girer.)
ESAT – Selamunaleyküm. Sefalar getirdin yenge.
SAKİNE – Safa bulduk oğlum.
OSMAN – Yenge bu damadımız Esat hoca
GÜLİZAR – Hoş geldin hoca efendi.
ESAT – Hoş bulmadık. Senin olduğun yerde şeytan vardır.
GÜLİZAR – Bunu da şeyh hazretleri mi diyor?
ESAT – Hayır, bunu ben diyorum
GÜLİZAR – Aman ne iyi, senin kendine ait sözlerin de varmış.
OSMAN – Gene başlamayın. (Gülcan içerden çıkar.)
ESAT – Osman ağam görüyorsun işte. Deli olacağım ya.
GÜLİZAR – İşte o an yakındır hoca efendi.
SAKINE – Maşallah damadınız tığ gibi.
ESAT – Teveccüh ediyorsunuz yenge hanım, sağ olun. Ama kızınız hiç size benzememiş.
SAKİNE – Oğlum o daha gençtir, aklı ermez böyle şeylere. Osman hadi biz içeri geçelim, sözlüleri baş başa bırakalım. (Hepsi içeri geçer, Gülcan ile Esat sahnede kalmıştır)
ESAT – Ne anlayışlı bir kadın. Değil mi Gülcan’ım, cananım.
GÜLCAN – Çok konuşuyorsun.
ESAT – Kız sen ne biçim konuşuyorsun? Anlaşıldı, o deli seni de hırçınlaştırmış. Ama ben seni bir okur üflerim, bir şeyin kalmaz. (Sırıtarak, oturduğu yerden kalkar, Gülcan’a yaklaşır kollarından tutmaya çalışır, Gülcan elinden kurtulur. Gülizar içerden çıkar.)
GÜLİZAR – Oooo, hoca efendi pek de hızlıymışsın. Hele dur ya acelen ne?
ESAT – Hey allahım, ne zaman kurtulacağım ben bundan?
GÜLİZAR – Sabret hoca efendi sabret. (Bir sigara yakar, evin içinde dolaşmaya başlar, sigarayı bitirmeden Gülcan'a uzatır.) Al sen iç kız, midem bulandı (Gülcan sigarayı alır içmeye başlar, Gülizar çantasından iki çiklet çıkarır, birini ağzına atar, diğerini Gülcan’a verir.) Hadi bakalım kim daha büyük şişiriyor? (Esat şaşkın bir halde izlemektedir. Gülizar teybi açar, başlar dans etmeye, Gülcan’ın da elinden tutup oynamayı sürdürürler. Çikleti şişirip şişirip patlatırlar. Gülizar dans ederek pencereye doğru yaklaşır, Kenan’ı görür, Gülcan’a işaret eder. Gülcan da pencereye yaklaşır, Esat dayanamaz süratle ayağa kalkar, sinirli bir şekilde pencereye doğru yaklaşır ve Kenan’ı görür.)
ESAT – Kim bu züppe? (Gülizar Esat’a Gülcan’ı işaret eder.) El aleme ne bakıyorsun (Gülcan’ı kolundan hızla pencerenin önünden çeker.)
GÜLCAN – Sana ne be.
ESAT – Ne demek sana ne, zevcem olacaksın. Hem sen nasıl biriymişsin böyle kırk oynaşlı? O sakız çiğnemeler, o sigara içmeler, oranı buranı sallamalar. Bende seni edepli sanmıştım. Tüüü sana.
GÜLCAN – Asıl sana tü,
GÜLİZAR – Edepsiz sensin asıl hoca, hiç sordun mu kıza bende gönlün var mı diye?
ESAT – Sen sus mendebur, zaten senden geldikten sonra böyle oldu. (Bağırarak) Osman ağa, Osman ağa (parmağındaki yüzüğü çıkarmaya çalışır. Osman, ardından diğerleri içerden çıkar, Esat yüzüğü Osman’a fırlatır.) Al, al kızını başına çal. Edepsizi ben kendime zevce olarak almam. (Gülizar ve Gülcan gizlice bakışıp güler, Osman sinirlenir.)
OSMAN – Sen ne diyorsun Hoca? Edepsiz senin anandır, dürzü, defol çık.
ESAT – Edepsiz kızını züppelere verirsin. Vazgeçiyorum ben kızını almaktan da, arsayı vermekten de. (Yavaş yavaş çıkar.)
OSMAN – Senin de, arsanın da, (Esat’ın üzerine yürür, Fatma araya girer, Esat kaçar.)
FATMA, Osman’ımmmm. (Fatma Osman’a, Gülcan önce Gülizar’a sonra Osman’a sarılır.)
OSMAN – Canım kızım. Senin mutsuz olacağını hissediyor, bahane arıyordum.
FATMA - (Gülizar’a sarılır.) Bize, ne büyük iyilik ettin, sağ ol Gülizar. (Kapı çalar, kapıyı Fatma açar, Esat kapıdan seslenir.)
ESAT – Yüzükleri ben almıştım, ikisini de geri istiyorum.
OSMAN – (İki yüzüğü de verir Esat’a.) Bir daha görünme gözüme.
SAKİNE – Her şeyin hayırlısı olsun. Herkes memnun gördüğüm kadarıyla. O zaman demek ki bir musibetten kurtuldunuz.
FATMA – Musibet ki ne musibet (Osman çıkar.)
SAKİNE – Nereye Osman, biletimi almayı unutma?
OSMAN – Tamam yenge
FATMA – Aaaa abla, bir gece kalsaydın bari.
SAKİNE – Gitmeliyim Fatma, gitmeliyim, gitmeliyim. (Ağlar)
GÜLİZAR – Anne sende bir haller var? Söylesene Allah aşkına anne, kötü bir şey mi var?
SAKİNE – Hatice’ye canım sıkıldı.
GÜLİZAR – Ne oldu anne? Ablam hasta mı yoksa?
SAKİNE – Keşke hasta olsaydı da üzüldüğüme yanmazdım o zaman.
FATMA – Abla, ne demek bu şimdi?
SAKİNE – Hatice’yi oynaşıyla yakaladım. Kocası neyse de, iki çocuğundan bile utanmadan. İçeri girmeden gittiğim otobüsle geri döndüm. (Bir süre sessizlik olur.)
GÜLİZAR – Kocaya verirken gönlü var mı yok mu diye sormadınız, üstelik başka birinde gönlü olduğunu bile bile sırf zengin diye sevmediği o adama verdiniz. Ablam da iyi etmemiş ama. Anne oynaşı kimmiş, tanıdık biri mi?
SAKİNE – (Ağlayarak) Evet kızım, tanıdık biri, hem de çok tanıdık biri.
GÜLİZAR – Kim?
SAKİNE – Ahmet.
GÜLİZAR – (Şaşkın bir halde) Ahmet
SAKİNE – Gülenaz’ın Ahmet.
GÜLİZAR – Anne o asker değil mi?
SAKİNE – Firar mı etmiş ne. (Gülizar ağlayarak içeri kaçar, Gülcan peşinden gider.)
FATMA – Ne oldu bu kıza.
SAKİNE – Fatma, ne bileyim, Gülizar’ın Ahmet’i sevdiğini biliyorum. Bu yüzden daha çok yıkıldım ya.
FATMA – Anaaaaaaa. Vay namussuz herif. Hem Gülizar, hem Hatice ha. (Osman gelir.)
OSMAN – Yenge bugün tek otobüs var ve yarım saat sonra kalkıyor, ancak yer bulabildim. Elini çabuk tutmazsan bu gece burada kalırsın.
SAKİNE – Tamam Osman hemen kalkıyorum. (Kalkıp hazırlanır.)
FATMA – (İçeri bağırır) Kızlaaar! (İçerden çıkarlar, Gülizar ağlamıştır.)
OSMAN – Yenge ben caddeye çıkıyorum (Çıkar.)
SAKİNE – Gülcan Gülizar’ı yalnız bırakma. (Sarılıp öper.) Size emanet.
GÜLCAN – Hiç merak etme yenge.
FATMA – (Sarılarak) Abla keşke bir gece kalsaydın ya. Neyse yolun açık olsun.
SAKİNE – Belki bir daha gelirim, o zaman kalırım. Hadi kızım kendine iyi bak. Sık sık haber gönder. (Gülizar’ı öper.)
GÜLİZAR – (Kısık sesle) Babama söyle bana biraz para göndersin, kitap falan alacağım.
SAKINE – Tamam kızım. (Çıkar. Diğerleri Sakine gözden kayboluncaya kadar izler, sonra kapıyı kapatırlar.)
FATMA – Ben mutfağa geçiyorum, şöyle güzel bir ziyafet çekelim bugün kendimize. Hak ettik değil mi kızlar. (İçeri geçer.)
GÜLİZAR – (Ağlamaya başlar, Gülcan yanına oturur, Gülizar başını Gülcan’ın omzuna koyar.) Oysa ne kadar çok seviyordum ben onu Gülcan. Üstelik ablamla. Bu nasıl vicdan Gülcan. Allah belanı versin senin Ahmet. Demek bana ilgisi ablama yakın olabilmek içindi.
Nasıl bağlanmıştım sana. Yıktın tüm hayallerimi.
GÜLCAN – Boş ver Gülizar. Üzülme. Dua et de şimdi haberin oldu. Hem o keyfine bakarken senin onun için üzülmen niye?
GÜLİZAR – Haklısın Gülcan. Ama içim yanıyor. Nasıl inandım ona ben, nasıl fark etmedim şimdiye kadar. Bu yüzden kızıyorum kendime.
GÜLCAN – (Biraz dolaştıktan sonra pencereye yaklaşır, Kenan’ı görür, Gülizar’a işaret eder.) Gel, gel. İşte sana Ahmet’i unutmak için bir fırsat. (Gülizar pencereye yaklaşır, Kenan’ı görür)
GÜLİZAR – Senin ki değil mi, hani şu komşunun oğlu dediğin?
GÜLCAN – Yoooo.
GÜLİZAR – Peşimize takıldığında seninki sanmıştım ben.
GÜLCAN – Bence o senin için gelmiştir.
GÜLİZAR – Nerden biliyorsun?
GÜLCAN – Öyle hissediyorum. İstersen öğrenelim.
GÜLİZAR – Nasıl öğreneceğiz?
GÜLCAN – Sen çaktırmadan izle beni. (Gülcan kapıyı açar, Kenan kapının açıldığını görünce saklanır, Gülcan'ın çıktığını görür ve saklandığı yerden çıkar. Gülcan evin arkasına doğru yürür. Kenan olduğu yerde kapıyı izlemektedir. Gülizar pencereden Kenan’ı izler. Gülcan geri gelir, kapıyı kapatır.) Gülizar şimdi de sen git.
GÜLİZAR – Peki. (Kapıyı açar, Kenan kapının açıldığını görünce tekrar saklanır, Gülizar’ı görüp saklandığı yerden çıkar. Gülizar evin arkasına doğru yürür, Kenan peşinden gider. Gülcan onları izlemek için evden dışarı çıkar ve evin arkasına doğru bakar.)
GÜLCAN – Demedim mi bu çocuk Gülizar için gelmiş. Aaa, konuşuyorlar. Tokalaştılar. Dönüyorlar, aman beni görmesinler. (Hızlıca eve girer. Kapıyı kapatır. Gülizar ile Kenan görülürler.)
KENAN – Seni bekleyeceğim.
GÜLİZAR – Gelmeye çalışırım dedim ya.
KENAN – Hoşça kal.
GÜLİZAR – Güle güle. (İçeri girer, Kenan gözden kaybolur.)
GÜLCAN – Bak gördün mü, demedim mi senin için gelmiş. Ne oldu anlatsana?
GÜLİZAR – Tanışmak, arkadaş olmak istedi. İyi birine benziyor.
GÜLCAN – Sizi izledim. Sen de hiç naz yapmasını bilmiyorsun.
GÜLİZAR – Hoşuma gittiyse niye naz yapayım ki?
GÜLCAN – Adı ne, ne iş yapıyormuş?
GÜLİZAR – Kenan. Bir konfeksiyon atölyesinde çalışıyormuş. Aa bak belki çalıştığı yerde bana iş ayarlar. Bir birimizi tanımak için buluşmak istedi, ben de kabul ettim. (Çantasında Ahmet’in mektuplarını çıkarıp yırtar.) Seni de yüreğimden böyle söküp atacağım Ahmet.
GÜLCAN – Aman Gülizar, dikkatli ol. Ahmet’i unutacağım diye bir hata yapma. Bunun da seni üzmesine izin verme.
GÜLİZAR – Haklısın, dikkatli olurum. (Fatma içerden çıkar.)
FATMA – Osman daha gelmedi mi?
GÜLCAN – Hayır anne daha gelmedi babam. (İçeri geçip türkü söylemeye başlar.)
FATMA – Eh bende biraz oturayım. Gülizar, Gülcan’ı epey oldu böyle neşeli görmeyeli. Hoca çıktı çıkalı kız somurtkan olmuştu. Sayende gülüyor şimdi. Ne güzel değil mi? (Gülizar başıyla onaylar.) Şimdi de senin moralin bozuk.
GÜLİZAR – Ablama canım sıkıldı yenge.
FATMA – Olan olmuş. Siz ona bakın, ders çıkarın, aynı hatalara düşmeyin. Gerçi sen cahil değilsin, ne yapacağını bilirsin. (Osman girer.)
OSMAN – Bugün amma yoruldum. (Oturur. Gülcan’ın türkü söylemesini duyar.) Bakıyorum keyfi yerinde. En sonunda analıkızlı erdiniz muradınıza. (Gülcan içerden çıkar.) Gel benim kınalı kuzum. (Gülcan’a sarılır.) Kızım baban senin mutsuz olmanı ister mi? (Herkes susar, sessizlik bir süre devam eder.) Ne oldu ya? Cenaze evi gibi, ne bu sessizlik? Konuşsanıza, anlatıp gülsenize. Sen Gülizar, Niye susuyorsun?
FATMA – Doğru söylüyor Gülizar, bu eve neşe seninle girdi, gülmek senin eve ayak basmanla başladı.
GÜLİZAR – Bugün çok konuştum, sanırım yoruldum.
OSMAN – İyi iyi, başka bir şey olmasın da. Ben biraz dinleneceğim (İçeri geçer, Gülcan teybi açar.)
FATMA – Kızlar fazla gürültü çıkarmayın, bende biraz dinleneyim. (İçeri geçer.)
GÜLİZAR – (Birer sigara yakarlar.) Şu erkek milletine hiç güvenmeyeceksin. İstediğini elde edinceye kadar kedi ciğere dolanır gibi dönüp durur etrafında, sonra da yapmadıklarını bırakmazlar, lanet olsun.
GÜLCAN – Ama Gülizar, biri öyle diye bütün erkekleri aynı kefeye koyman doğru değil ki.
GÜLİZAR – Evet hepsi öyledir. Aynı hamurdan yoğrulmamışlar mı? Dostça yakınlık gösterirsin, bu kız bana âşıktır der, yanlış değerlendirirler. Seversin, sevdiğini ifade edersin, sevse de sevmese de, bende seni seviyorum yalanına başvururlar. Gerçekten sevseler bile güzel birini gördüklerinde çözülür dizleri, dilleri, uçkurları. Öf ya, öf ya (Teybi kapatır sinirli bir şekilde oturur) Bende de suç var. Hemen kapılıveririm.
GÜLCAN – Bundan sonra daha dikkatli olmak gerek. İyice tanımadan bilmeden, öyle hoşlanıverdim deyip de kendi mutsuzluğuna davetiye çıkarmamalısın. Yine de sen doğruyu geç de olsa görebiliyorsun. Daha beterlerini düşün. Zoraki evlilikler, istenmeden yapılanlar! Evden kaçmalar, hayata küsmeler, intiharlara, isyanlara neden olan aşklar! Sen kötü bir şey yapsan da, kendim ettim kendim buldum deyip ya kendi kendini cezalandırırsın, ya da iyi ki yaptım deyip yarına bakarsın. Ama ya onlar? Var mı onların bakacakları bir yarınları? Kimi suçlasın, kimi cezalandırsınlar? Ne yapsalar hor ve haksız görülürler. Ama neden yaptı diye sorulmaz hiç. Yanlış denilen bir hareket de bile sorgulamadan yargılamadan ölümle burun buruna gelirler ve hatta yenik düşerler. Ama sen, birisi bir şey söylediğinde sana ne deyip restini çekebilirsin. Bu yüzden bütün erkeklere sitem etmen yersiz. Kaldı k, sen ona kucak açmazsan o sana koşar mı?
GÜLİZAR – Haklısın, haklısın (Bir an susarlar, Gülcan içeri geçer, Gülizar ise pencereye gelip dışarıyı seyreder. Sahnenin ışıkları yavaş yavaş söner ve kararır. Sahne aydınlandığında Gülizar pencerededir, Kenan sokakta görülür, Gülcan içerden gelir, Gülizar Kenan’ın geldiğini işaret eder, Fatma da içerden çıkar. Gülizar, Gülcan’a eliyle ben gidiyorum işareti yapar, bunu Fatma görmez. Gülcan gülümseyip başıyla onaylar.) Yenge ben gidiyorum.
FATMA – Nereye? (Osman içerden çıkar.)
GÜLİZAR – Kayıt yaptırmaya. Fazla kalabalıklaşmadan sıra kapayım.
OSMAN – Bekle birlikte gidelim.
GÜLİZAR – (Panik bir halde) Senin gelmene gerek yok amca, ben başımın çaresine bakarım. (Aceleyle çıkar.)
OSMAN – (Pencereye gelir, Gülizar’ın Kenan ile gittiğini görür.) Allah allah, o da kim?
FATMA – Kim kimdir Osman? (Osman cevap vermeden aceleyle çıkar) Ne oldu buna, niye öyle acele çıktı?
GÜLCAN – Ne bileyim anne ben. (Fatma da Osman’ın ardından çıkar.) Öf, şimdi kopacak kıyamet. Eğer babam ikisini birlikte görürse, derhal evleneceksin derse hiç şaşmam. (Gergin bir halde dolaşmaya başlar. Osman sinirli bir şekilde içeri girer, ardından Fatma gelir.)
FATMA – Ne oldu Osman, anlatsana ya, ne bu kızgınlığın, öldüreceksin meraktan.
OSMAN – Demek kayıtlar artık pastane de yapılıyor? Kayıt yaptırmaya gidiyorum amca, sen gelme. (Gülizar’ı taklit eder.) Şuna bak ya, iki günde buldu oynaşını. Mahalleden bir gören olursa, bir duyulursa rezil olduk gittik.
FATMA – Osman dur hele, oynaşı olduğunu nerden biliyorsun? Bir erkek ile bir kız yan yana geldiğinde oynaş mı oluyor?
OSMAN – Evet, oynaş oluyor. Daha iki gün oldu Fatma, söyletme beni. (Sinirli bir şekilde Gülcan’a) Kız seninde buna uyduğunu görmeyeyim, kemiklerini kırarım. Ağabeyim de sansın ki, kızım amcasına okumaya gitti. Okuyor, pastane de okuyor. Ya Fatma, Gülcan’ı okuldan aldığımda kıyamet koparmıştınız. Bıraksaydım de böyle mi olsaydı?
GÜLCAN - Baba sen de hep kendini haklı çıkarırsın.
OSMAN – Bak Fatma bak, iki günde bu bile yoldan çıktı, babaya karşılık veriyor. (Gülcan’a vurmak ister, Fatma araya girer.)
FATMA – Gülizar’a kızdıysan, kızın ne suçu var? Niye kızın kalbini kırıyorsun? (Fatma Gülcan’ı alıp dışarı çıkar.)
OSMAN – Ne var ya karşıma böyle dikilmeseler analıkızlı. Benim kocalık, babalık gururumla oynamasalar. Ah bir iş bulabilseydim. Biraz param olsaydı, ağızlarını açtıklarında azcık sus payı diye tıksaydım ağızlarına, böyle konuşurlar mıydı karşımda. O zaman varsa da yoksa da Osman. Ama nerede, cep delik, bir sigara parası bile yok. Of ya, bugün de sigarasızım. Kahveye gitsem artık ikram bile etmezler. İş ararsın yok, para yok. Ne diye geldim ki köyden? Elimiz para, kıçımız rahat görecek sandık. Rahatımızı tepmişiz. Otursaydım köyde, ekerdim, biçerdim, kimsenin eline bakmazdım. Çoluk çocuk sesimi duyduğunda delik arardı. Ama şimdi, kimsenin adam yerine koyduğu yok. Babam hep derdi, oğlum gurbetin lokması büyüktür, yiyemezsin, güler geçerdim, lokmaları ufaltarak yerim baba deyip, bir de alay ederdim. Ah benim akılsız başım ah. (Pencereye yaklaşır, postacı sesi duyar.)
SES – Gülizar Yolcu var mı bu adreste?
OSMAN – (Kapıya çıkar.) Evet yeğenimdir.
SES – Bir mektup var ona.
OSMAN – Tamam ben geliyorum almaya (Sahneden kaybolur, az sonra elinde bir zarf ile geri döner ve zarfı açarak içeri girer ve zarfın içindeki parayı görünce sevinir.) Para. Para. Hem de kendi ayağıyla gelen para. Allahım sen ne büyüksün. (Parayı cebine koyar, mektubu mırıldanarak okumaya başlar.) Kızım sana şimdilik bu kadar para gönderebiliyorum. Yetmezse Osman amcandan alırsın. (Osman kahkaha atarak) Osman amcandan alırsın, Osman da para bok gibi. (Fatma ile Gülcan’ın konuşmalarını duyar ve aceleyle mektubu cebine sokuşturur, Fatma ile Gülcan içeri girer.) Nereye kayboldunuz?
FATMA – Nereye olacak, pastaneye. Osman hemen oynaş yakıştırmasını yaptın. Gülizar yanındaki çocukla bir konfeksiyon atölyesine girdiler. Gülizar makineye oturdu. Anlaşılan o ki, çocuk ona iş ayarlamış.
OSMAN – Siz öyle sanın. Ben hele bir bakıp geleyim. (Dışarı çıkar.)
GÜLCAN – Anne bu takiplerin sonu ne olacak? Babam bırakıyor sen başlıyorsun, sen bırakıyorsun babam başlıyor.
FATMA – Ne bileyim kızım. Neyse gelsin tembihleriz, bizim ve kendinin başına iş açacak şeyler yapmamasını söyleriz.
GÜLCAN – Bir erkekle arkadaş olmak o kadar kötü mü? Yani hemen namus damgasını vurdunuz.
FATMA – Tabi ki kötü değil. Ama iki günde tanımadığın bilmediğin birinin yanında ne işi var? Bu kötü işte. Bak kızım o çocuğu benim gözüm tutmadı hiç. Sen sen ol sakın tanımadığın bilmediğin kimseye yakınlık gösterme, gösterenlere de yüz verme.
GÜLCAN – E anne o zaman nasıl tanıyacağız? Fal mı baktıracağız, ya da birilerinin bize kendince anlatmasını mı bekleyeceğiz? Tuhafsınız anne ya. (Gülizar içeri girer.)
GÜLİZAR – Ben geldim. (Fatma’nın boynuna sarılır, öper.) Nasılsın yenge? (Fatma cevap vermez, Gülizar şaşırır, Gülcan’a sorar) Ne oldu?
GÜLCAN – Boş ver.
FATMA – (Sinirli) Kız hani sen kayda gidiyordun, pastane de ne işin vardı?
GÜLİZAR – Boş vakitlerimde konfeksiyon da çalışacağım. O çocuk ayarladı bu işi. Böylece masraflarımı da çıkarmış olurum, fena mı?
FATMA – Ama çok yakın ve samimi davranıyordunuz birbirinize
GÜLİZAR – Nereden biliyorsun? Yoksa izlediniz mi beni?
FATMA – Osman amcan görmüş. İki günde bu kadar samimi olunur mu? Senden beklemezdim doğrusu. Sana güveniyordum ben.
GÜLİZAR – Kötü ne yapmışım ben yenge?
FATMA – İyi bir şey mi peki yaptığın? Ya mahalleden biri görmüşse, duyulursa rezil olmaz mıyız? (Gülizar bir şey söylemez, şaşkın bir halde dışarı çıkar, Kenan ile karşılaşır, birlikte sahneden kaybolurlar.) Kız bak bakayım nereye gitti.
GÜLCAN – (Pencereden bakar.) Görünmüyor anne. (Fatma Gülizar’ın ardından dışarı çıkar.)
Ya ben şimdi bu işin içinden nasıl çıkılacak diye merak ediyorum. Annemler mi hatalı, Gülizar mı? (Az sonra, önde Gülizar, arkasında Fatma, içeri girer. Osman Kenan’ı kolundan tutup içeri sokar.)
GÜLİZAR – Amca sen ne yapmaya çalışıyorsun? (Sinirli bir şekilde.)
OSMAN – Sus bana amca deme. Seni utanmaz seni. El aleme rezil mi edeceksin beni?
GÜLİZAR – (Ağlayarak) Amca yanlış bir şey yapmadım ben ya. Onurumu, gururumu incitiyorsun.
OSMAN – (Kenan’a döner) Ayıp değil mi yaptığın?
KENAN – Sen ne diyorsun amca ya, ayıp olan nedir?
OSMAN – Sus namussuz herif.
KENAN – Amca ileri gidiyorsun ama. (Kızar.)
OSMAN – Ha tabi siz ileri gidince iyi. Bu işi nikâh temizler
GÜLİZAR – Amca ya saçmalama ya.
KENAN – Nikâh mı? (Kahkahayla güler.) Olur. İki hanımlı evde yaşamak zevkli olur.
GÜLİZAR – Neler saçmalıyorsunuz ya? (Bağırır.)
KENAN – Ya amca ben evli barklı bir insanım. İki de çocuğum var.
GÜLİZAR – Neeeeee? Bana niye söylemedin?
KENAN – Söylemem mi gerekirdi? Sen iş mi arıyorsun, eş mi?
GÜLİZAR – Allahım, ya nedir bu yaşadıklarım? Kendimi hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemiştim. (Ağlayarak içeri kaçar.)
OSMAN – Evlisin üstelik, utanmıyor musun kızın peşinde dolaşmaya?
KENAN – Ne diyorsunuz siz ya?
OSMAN – Delikanlılığa yakışır mı bu senin yaptığın?
KENAN – Ya amcacığım, sandığınız gibi bir şey yok ya, nerden çıkarıyorsunuz?
OSMAN – Ayıp, ayıp. Birde kıvırıyorsun?
KENAN – Öfff. Sıktınız ha. Mecbur muyum hesap vermeye size? Ne haliniz varsa görün. (Sinirli bir halde çıkıp gider.)
OSMAN – Şuna bak, hem suçlu hem güçlü. Bu kız nereye gitti?
GÜLCAN – İçerdedir (Osman bir sigara yakar.)
FATMA – Nerden buldun o sigarayı?
OSMAN – Bir arkadaşımdan borç aldım.
FATMA – Yalan söyleme Osman, sana kimse borç vermez. Yoksa çaldın mı?
OSMAN – Fatma bana haksızlık ediyorsun, günahımı alıyorsun. Bu yaştan sonra hırsız damgası da vuracaktın ha, yazıklar olsun
FATMA – Yaparsın, yaparsın. (Gülcan içeri geçer ve bir çığlık atar.) Ne oldu kız? (Fatma ve Osman birlikte hızla içeri geçer.)
GÜLCAN – (İçerden) Gülizar, Gülizar.. (Fatma da içerden çığlık atar.)
OSMAN – (İçerden) Tutun buradan çıkaralım. (Gülizar’ın başından Osman ayaklarından Fatma tutuyor bir halde içerden çıkarıp kanepeye uzatırlar. Gülizar baygındır.) Bayılmış mı Fatma, yoksa öldü mü?
FATMA – Bayılmış herhalde Osman. (Gülcan içerden elinde iki tane boş ilaç şişesi ile çıkar.)
GÜLCAN – Anne bak. (İlaç şişelerini gösterir.)
FATMA – Osman bu kız intihar etmiş. Hemen yetiştirelim doktora.
OSMAN – Kaldırın sırtıma, götürelim. (Gülizar’ı Osman’ın sırtına kaldırırlar ve Osman söylene söylene çıkar.) Fatma, bu kızın dirisi de, ölüsü de başımıza bela olacak. (Sahneyi terk ederler.)
GÜLCAN – Allahım ne olur Gülizar ölmesin. Neden yaptın Gülizar? Onurunu zedelediler kızın. Gururunu kırdılar. Öf baba öf ya. (Az sonra, Fatma ve Osman Gülizar’ın kolundan tutmuş bir halde içeri girerler.) Ne oldu baba, niye döndünüz?
OSMAN – Yolda ayıldı. (Gülizar’ı kanepeye yatırırlar.) Ben babasına haber vereyim gelsin alsın kızını. Bununla uğraşamam.
GÜLİZAR – Ben ölmedim mi?
GÜLCAN – Hayır ölmedin.
FATMA – O kadar çok istiyorsan ölmeyi, git babanın evinde öl.
GÜLCAN – Anne, ne biçim konuşuyorsun sen?
FATMA – Sen sus kız. Rezil olacağımız yetmiyormuş gibi birde ölüsüyle mi uğraşacağız. Ondan sonra karakol karakol, mahkeme mahkeme dolaş dur. Katil deyip bizi ipe de gönderirler. (Osman elinde bir bilet ile girer.)
OSMAN – Babasındaki rahatlığa bak ya, kızın intihar etti, gel götür diyorum, benim işim var gelemem, ölüyse ölüsünü diriyse dirisini gönder diyor. Bende gittim biletini aldım.
FATMA – İyi yapmışsın Osman, iyi yapmışsın. (Gülizar yavaş yavaş ayağa kalkar ve Osman’ın elinden bileti alır.)
GÜLİZAR – Bu bilet bana alındı demek. Fazla da vaktim yokmuş.
OSMAN – Haydi Fatma, toplayın eşyalarını hemen götüreceğim. (Osman, Fatma Gülcan içeri gider, Gülizar el çantasını alır ve kendi kendine konuşarak çıkar.)
GÜLİZAR – Bütün bu olanlardan sonra burada kalınır mı? Babama da kim bilir neler anlattılar, anlatacaklar? Oraya da gidemem. En iyi alıp başını gitmek, kimsenin bilmediği bir yere. Belki kötülüklerden uzak dost insanlar bulur, gönlümce yaşarım. Hoşça kal Gülcan, hoşça kal kötü şehir. (Saçları dağınık, sarhoş bir halde çıkıp gider. Gülcan içerden bir çanta ile çıkar.)
GÜLCAN – Anne, Gülizar yok, gitmiş.
FATMA – Gitmiş mi? (İçerden çıkar.)
OSMAN – (İçerden çıkar.) İyi etmiş. Bende garaja kadar yorulmam.
GÜLCAN – Ama baba kendinde değildi, ya yolda başına bir iş gelirse?
OSMAN – Gelirse gelsin, umurumda değil. (Cebinden bir sigara çıkarır, bir süre sigaraya bakar ve Fatma’ya seslenir) Fatmaaaaa, (türkü söyler, perde inmeye başlar.)
Ah bir ataş ver cigara mı yakayım, Sen salın gel ben boyuna bakayım. (Perde iner.)