Ömer'in Peygamber'in Vefat Ettiğini İnkâr Etmesi
Sakife hareketinin kahramanı Ömer, Peygamber'in vefat haberi karşısında ilginç ve önemli bir tavır sergiledi. O, bu tavrıyla inisiyatifi ele almak, kafaları karıştırmak ve Müslümanların başına halife seçmek için harekete geçilmesini önlemek istiyordu. Çünkü Peygamber (s.a.a) vefat ettiği sırada arkadaşı Ebu Bekir Medine'de değildi, Sunh'ta1 idi. Ömer, Ebu Bekir'i çabucak alıp gelmesi için birini gönderdi. Kendisi de, çocukları ve sade insanları peşine takarak Medine caddeleri ve sokaklarında dolaşmaya başladı. Kılıcını çekmiş yüksek sesle bağırıyordu:
"Münafıklardan bazıları, Resulullah'ın öldüğünü sanıyorlar. Vallahi o ölmedi. Fakat İmran oğlu Musa nasıl Rabbine doğru (Tur dağına) gittiyse, o da Rabbine gitti. Vallahi Resulullah dönecektir ve onun öldüğü şayiasını çıkaranların ellerini ve ayaklarını kesecektir."
İnsanların kafası karıştı. Şüphe dalgaları her tarafa yayıldı. Ömer'in, Peygamber'in (s.a.a) hayatta olduğuna dair iddiasını mı doğrulasınlar -ki bu onların en büyük ve en değerli arzusu idi- yoksa gözleriyle gördükleri Peygamber'in ailesi arasında yerde yatan cansız bedenine mi?
Ömer, "Resulullah öldü." diyen birine rastladığında kılıcıyla onu vuruyordu. Kükrüyor, köpürüyor ve bu şayiayı çıkaranların elleri ve ayaklarının kesileceği tehdidini savuruyordu.
Ömer'in bu tavrı üzerinde biraz durmamız gerekir. Bu tavrı birkaç yönden sorgulamalıyız:
1- Ömer, gerçekten de Peygamber'in (s.a.a) ölmediğine mi inanıyordu? Oysa Kur'an-ı Kerim, her insanın ölüm kadehini yudumlayacağını açıkça bildirmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde bulunan herkes fanidir. Yalnız Rabbinin yüce ve kerim zatı baki kalır."1
Yine şöyle buyurmuştur: "O'nun zatından başka her şey yok olucudur."2
Yine şöyle buyurmuştur: "Her can ölümü tadacaktır."3
Özellikle Peygamberi (s.a.a) hakkında da şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz sen öleceksin, onlar da ölecekler."4
Yine buyurmuştur ki: "Şimdi eğer o ölür veya öldürülürse, topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz?! Kim iki topuğu üzerinde gerisin geri dönerse, Allah'a hiçbir zarar vermez. Şükredenleri ise Allah mükâfatlandıracaktır."5
Bu ayetler, sarih ifadelerle Peygamber'in (s.a.a) dünya hayatından ayrılacağını bildirmektedir. Bu ayetler Ömer'e gizli mi kalmıştı?
2- Peygamber'in (s.a.a) kendisi, hem Veda Haccı'nda, hem de hacdan döndükten sonra Medine'de, yakın bir zamanda öleceğini Müslümanlara haber vermişti. Ömer de, kesinlikle başkaları gibi bunu duymuştu.
3- Ömer'in kendisi, Resulullah'ın (s.a.a) vefatından önce ordu komutanı olan Üsame'ye şöyle derdi: "Sen benim komutanım olduğun hâlde Resulullah (s.a.a) öldü."
Bütün bu emareler şunu gösteriyor: Ömer, sırf siyasî amaçla Peygamber'in öldüğünü inkâr ediyordu.
4- Ömer, Peygamber'in (s.a.a) ölüm haberini yayanların ellerinin ve ayaklarının kesilmesi suretiyle cezalandırılacağını söylüyordu. Bu cezalandırmanın gerekçesi neydi? Ortada kişinin dinden irtidat etmesini, İslâm dairesinin dışına çıkmasını gerektirecek bir durum mu vardı? Keşke halife bunu bize açıklasaydı!
Ebu Bekir'in Gelişi
Ebu Bekir Sunh'tan dönüp geldi. Ömer onunla birlikte Peygamber'in (s.a.a) evine girdi. Ebu Bekir, Peygamber'in mübarek yüzünden örtüyü açtı. Hareketsiz bir bedenle karşılaştı. Dışarı çıktı ve:
"Kim Muhammed'e tapıyorduysa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim de yüce Allah'a tapıyorduysa, bilsin ki Allah daima diri ve ölümsüzdür." diyerek âdeta Ömer'in mesnetsiz sözlerini yalanladı. Ardından şu ayeti okudu:
"Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür veya öldürülürse, topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz?! Kim iki topuğu üzerinde gerisin geri dönerse, Allah'a hiçbir zarar vermez. Şükredenleri ise Allah mükâfatlandıracaktır."
Ömer, Ebu Bekir'e hiçbir itiraz etmedi, söylediklerini tasdik etti. Kendisi bu hususta şöyle diyor: "Vallahi, bu sözü işitince bir adım ileri veya geri gidemedim; olduğum yere yığılıp kaldım. Ayaklarım beni taşımıyordu. Artık Resulullah'ın (s.a.a) öldüğünü anlamıştım."1
Şüphesiz Ömer'in önce feveran edip Peygamber'in (s.a.a) öldüğünü şiddetle inkâr etmesi, ardından Ebu Bekir geldikten sonra da feveranın dinmesi, bütün bunlar, açıkça hilâfeti Peygamber'in Ehl-i Beyt'inden almak hususunda Peygamber'in vefatından önce bir plânın var olduğunu göstermektedir.
Doğu bilimci Lamens, Peygamber'in vefatından önce Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde el-Cerrah'ın hilâfeti Ehl-i Beyt'ten almak hususunda bir plânlarının var olduğunu yazarak şöyle diyor:
"Başını Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde el-Cerrah'ın çektiği Kureyş hizbi, mevcut durumun gereği veya aniden ve kendiliğinden ortaya çıkmış bir oluşum değildi; tam tersine, sağlam temeller üzerine oturtulmuş gizli bir plânın ürünü idi. Bu plânın kahramanları, Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde el-Cerrah idi. Aişe ve Hafsa da bu hizbin üyelerindendiler."
Adı geçen şahısların tavır ve tutumlarını dikkatle incelediğimizde bu plânın eskiye dayandığını ve Peygamber'in (s.a.a) hayatı döneminde temellerinin sağlamlaştırıldığını görürüz. Üsame ordusuna katılmakta ağır davranmaları, Peygamber'in vasiyetini yazdırmasına engel olmaları ve benzeri tavırları, hilâfeti Ehl-i Beyt'ten almak için çok eskiye dayanan bir plânlarının olduğunu vurgulamaktadır.
Şuna da değinmeden edemeyeceğim: Müslümanlar arasında Muhammed'e (s.a.a) tapan veya yüce Allah'ı bırakıp da onu Rab edinen biri mi vardı ki, Ebu Bekir kalkıp, "Kim Muhammed'e tapıyorduysa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim de yüce Allah'a tapıyorduysa, bilsin ki Allah daima diri ve ölümsüzdür." diyordu?! Bütün Müslümanlar, onun Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna, vahyini almak ve mesajlarını iletmek için onu seçtiğine inanmıyorlar mıydı?! Bu konuda ittifak hâlinde değiller miydi?! Dolayısıyla bu sözler yerine, Peygamber'i kaybettikleri için Müslümanlara başsağlığı dilemesi ve bu büyük kaybın boyutlarını onlar için açıklaması gerekmez miydi?!
Dostları ilə paylaş: |