Müslüman halkları küçümseme ve hor görme, Emevî siyasetin öğretilerinin başında geliyordu. Velid b. Yezid el-Emevî, bir şiirinde diyor ki:
“Ey ayaktakımları! Yiğitleşmeyi bırakın! Biz sayıca da, malca da sizden çoğuz. Biz zorla insanların maliki olmuşuz. Onlara zilleti tattırıp işkence edeceğiz. Onları aşağılayarak yerin dibine geçireceğiz. Onlara kötülük etmekten asla geri durmayacağız."2
Bu şiirin anlamı şudur: Emevîler, kılıç gücüyle insanlara malik olmuşlardır ve onlara zillet ve aşağılanmayı yaşatacaklardır. Bu, mübalağası olmayan doğru bir tabirdir. Çünkü Emevî siyaset, baskı, kan dökme ve Müslüman halkları aşağılama üzerine kurulu bir siyasettir.
5- İslâmî Değerleri Hiçe Sayma
İslâmî değerleri hiçe sayma, Emevî siyesetin bariz özelliklerinden biriydi. Bunu açıkça yapan ilk kişi de, Arapların kisrası Muaviye'dir. Muaviye, İmam Hasan'la yaptığı barış anlaşmasının ardından kalabalıkların önünde bu anlaşmanın şartlarına uymayacağını ilân etmiş ve şöyle demişti:
"Ben, Hasan b. Ali'ye karşı bazı taahhütlerde bulundum. Bilin ki, bu taahhütlerin hepsi ayaklarımın altındadır; onların hiçbirine bağlı kalmayacağım."3
Ahde vefayı ve sözünde durmayı gerekli kılan İslâmî değerlere karşı bu aldırışsızlık örneğini görüyor musunuz?!
Kuşkusuz, Emevîlerin iktidarı ele geçirmesi de, hilâfetin nübüvvet Ehl-i Beyt'inden alınmasının, vahiy ve hikmet evinden çıkarılmasının direkt sonuçlarındandı.
6- İlhat ve Dinden Çıkma
Ümeyye Oğulları'nın büyük çoğunluğunun dinden çıkmış kimseler olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Bunların başında, İslâm'ın büyük şahsiyetlerinin katili Muaviye gelir. O, Resulullah'ın (s.a.a) torunu ve cennet gençlerinin efendisi İmam Hasan-ı Mücteba'yı şehit etti. Yüce sahabî Hucr b. Adiyy ve onun salih arkadaşlarını (Şam'ın yakınlarındaki) Azra bölgesinde katletti. Sahabî Amr b. Hamık el-Huzaî'yi öldürdü. Müslümanlara Kur'an'ın dengi olan tertemiz Ehl-i Beyt'e sövmeyi farz etti. Resul-i Ekrem'in adının günde beş defa ezanda anılmasını bir türlü içine sindiremedi. Muaviye'nin bunların dışında çok ağır başka suçları da vardır. Bunların en çirkini de, oğlu Yezid'i Müslümanların başına yönetici olarak atamasıdır. Oysa o, oğlunun fasık, facir ve İslâm'dan irtidat etmiş biri olduğunu biliyordu. Nitekim Yezid, tertemiz Ehl-i Beyt'e karşı işlediği Kerbelâ faciasından sonra bir şiirinde bunu açıkça dile getirmiş ve şöyle demişti:
"Haşim Oğulları mülk ve saltanatla oynadılar. Yoksa onlara ne bir haber gelmiş, ne bir vahiy inmiştir."
Emevîlerin İslâm'dan irtidat etmiş krallarından biri de, Velid b. Yezid'dir. Velid, Allah-u Teala'nın haram ettiği her günahı işledi. Kâbe'nin ölçüsünde bir kubbe yaptırdı. Onu Kâbe'nin üstüne kurdurmak ve İslâm'dan çıkmış arkadaşlarıyla birlikte orada oturup eğlenmek istiyordu. Bu amaçla çeşit çeşit içkiler ve çalgı aletlerini yanına alarak Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekke'ye ulaştığında insanlardan korkarak bu niyetini uygulamaya geçirmekten vazgeçti.1
Kızıyla zina etti ve bekaretini bozdu. Kızının bakıcısı kadın, Velid'i kınadı ve, "Bu, Mecusîlerin dinidir." dedi. Velid ona şu cevabı verdi:
"İnsanlardan çekinen gamdan ölür. Cesur adam zevke ulaşır."2
Babasının çocuklarının anneleriyle evlendi.3
Mülhitliğini kanıtlayan ilginç olaylardan biri de şudur: Bir gün şans dileme amacıyla Kur'an-ı Kerim'e başvurdu. Şu ayet çıktı: "(Peygamberler, Allah'tan) fetih (ve zafer) istediler ve her inatçı zorba ümitsizliğe kapılıp ziyana uğradı."4 Bu ayeti görünce Mushaf-ı Şerif'i parçaladı ve şöyle demeye başladı:
"Her inatçı zorbayı tehdit mi ediyorsun?! İşte o inatçı zorba benim! Kıyamet günü Rabbinin huzuruna çıkınca, de ki: Ey Rabbim! Velid beni parçaladı."5
Hişam, Velid'in bu işini yadırgayarak ona şöyle dedi:
"Vallahi bilmiyorum, sen İslâm üzere misin, değil misin? Çünkü sen yapmadık hiçbir kötü iş bırakmadın. Üstelik bunları kimseden çekinmeden ve gizlemeden yaptın."
Velid ona şu cevabı verdi:
"Ey bizim dinimizi soran! Benim dinim, Ebu Şakir’in (içki) dini üzeredir. Onu bazen halis olarak içeriz, bazen biraz sıcak su katarız, bazen de azcık ılık su ilâve ederiz."6
Ümeyye Oğulları'nın çoğu, bu şekilde İslâm'dan irtidat etmiş, küfür ve ilhatlarını açığa vurmuşlardı.
Şüphe götürmeyen husus ise, bunların hükümetlerinin Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyt'ini iktidardan uzaklaştıran ve, "Hilâfet ile nübüvvet aynı evde toplanmaz." diyen kimselerin uzantısı olduğudur.
7- Halifeler ve Lâubalilik
Emevî ve Abbasî krallarının büyük çoğunluğu, kendilerini eğlenceye, ahlâksızlığa ve lâubaliliğe vermişlerdi. Yezid b. Abdulmelik, lâubalilik ve fasıklıkta çok ileri gitmişti. İçip sarhoş olduğu bir defasında, "Bırakın uçayım." demiş, sevgilisi Habbabe de, "Peki ümmeti kime bırakıyorsun?" diyerek onunla alay etmiş, o da, "Sana." demişti.
Habbabe'nin ayrılığına dayanamıyordu. Bir gün onunla birlikte Ürdün'e gitti. Bağ bahçede gezip dolaşırlarken ona bir üzüm tanesi attı. Üzüm tanesi Habbabe'nin boğazına kaçtı ve nefes borusunu tıkayarak ölmesine sebep oldu. Yezid b. Abdulmelik, onu üç gün defnetmeden bekletti. Cesedi kokmaya başladı. Fakat o, onu kokluyor, öpüyor ve ona bakarak ağlıyordu. Yakınlarından biri, Habbabe'nin cenazesinin gömülmesi hususunda onunla konuştu. O da gömülmesine izin verdi. Defnedildikten sonra üzgün ve bitkin bir hâlde sarayına döndü.
Mes'udî der ki: "Yezid b. Abdulmelik, Habbabe'nin kabrinin yanında durup şu şiiri okurdu:
"Acını unutmak veya seni özlememek ne mümkün?! Bahadırlık buna yetmez, tek çare ümitsizlik!"1
Defnedildikten sonra onu bir kez daha görebilmek için kabrini açtığı da rivayet edilir.2
Ahlâksızlığa yönelen krallarından biri de, Velid b. Yezid'dir. İbn Asakir, onun hakkında şöyle der: "O, içkiye ve zevkine oldukça düşkün biri idi. Ahireti tamamıyla unutmuş, oyun ve eğlenceye ve nedimleriyle vakit geçirmeye yönelmişti. Kendisi bizzat ut ve davul çalardı. Kendisine fasık dedirtecek kadar Allah Teala'nın haram ettiği şeyleri işlemişti."1
Abbasî krallara gelince; onlar da, lâubalilik ve ahlâksızlıkta bir hayli mesafe kat etmişlerdi. Abbasî kralı Mehdi, içki, çalgı ve eğlenceden başını kaldıramaz olmuştu. Öyle ki şairlerden biri, Emevîler'i Abbasîler'e karşı ayaklanmaya çağırıyor, Abbasî kralı Mehdi'yi lâubali ve zevk-u sefasına düşkün biri olarak niteliyor ve şöyle diyor:
"Ey Ümmeye Oğulları! Uyanın; uykunuz çok uzadı. Halife Yakub b. Davud, hilâfetinizi zayi etti. Ey kavim! Allah'ın halifesini ney ile ut arasında arayın."
Fecaatte Kerbelâ faciasından geri kalmayan Feh faciasının faili Hadi'ye gelince; o da, devletin mallarını lâubalilere, boş işlerle uğraşanlara ve çalgıcılara harcadı. Bir şarkıcı ve çalgıcı olan İbrahim b. İshak el-Musulî diyor ki: "Eğer başımızda hep Hadi olsaydı, saraylarımızı altınla yapardık."
Abbasîler döneminin büyük bölümünde devletin malları hayat koşullarının iyileşmesi, ilmi yayma, yoksulluğu ortadan kaldırma yolunda harcanmadı. Tersine, devletin malları, onların kırmızı gecelerine harcanıyordu. Saraylarında asla takva ve iman gölgesi dolaşmadı.
Her neyse, önümüzdeki tarih, Abbas Oğulları krallarının fasıklığının, lâubaliliğinin, Şia'nın imamlarına zulmetmelerinin, Ali soyunun taraftarlarına acımasızca saldırmalarının, onları en kötü şekilde cezalandırmalarının en iyi tanığıdır. Biz, Mevsuatü Eimmeti Ehli'l-Beyt adlı eserimizde bunun birçok örneğini zikretmişiz.
Ümmeti dağlayan bütün bu acı olaylar, hilâfetin Ehl-i Beyt'ten uzaklaştırılmasından kaynaklanıyordu. Ehl-i Beyt ki, tutum ve davranışlarında ve hayatın tüm yönlerinde dedeleri Resulullah'ın (s.a.a) varlığının uzantısı sayılıyorlardı.
Hiç şüphe yok ki, eğer ümmet, Allah Teala'nın ve Resulü'nün çizdiği aydınlık yolda yürüseydi, aralarında sosyal adalet egemen olur, hayatlarının hiçbir alanında o sert yanlışlıklara ve yıkıcı sarsıntılara duçar olmaz, başlarının üstünden ve ayaklarının altından bol bol yer ve Allah'ın rahmeti ve lütfuna mahzar olurlardı.
Dostları ilə paylaş: |