Giriş
Bil ki, namazın bu sureti dışında manaları ve bu zahir dışında bir de batını vardır. Zahirin riayet edilmediği taktirde zahiri namazın bozulmasına veya eksik olmasına neden olan bir adabı olduğu gibi, batının da kalbi ve batınî bir adabı vardır. Buna da riayet edilmezse, manevi namaz bozulur veya noksan olur; aynı şekilde bunlara riayet edilince de namaz melekuti bir ruha sahip olur. Bu kalbi ve batınî adaba dikkat ve önem gösterdikten sonra namaz kılan şahsa, marifet ehlinin ve kalp ashabının namazının ilahi sırrından bir nasip hasıl olabilir ki o da sülûk ehlinin göz nuru1 ve mahbuba yakınlaşma miracının hakikatidir.2
Namazın batınî, melekuti ve gaybî bir sureti vardır. Bazı delillerin buna uygunluk arzetmesine ve sülûk ve riyazet ashabının müşahedelerinin buna mutabık olmasına ek olarak, bir çok ayet ve hadisler de genel ve özel bir şekilde buna delalet etmektedir ve biz, bunlardan bazılarını zikrederek bu sayfaları teberrüklü kılmak istiyoruz.
Bunlardan biri yüce Allah’ın şu buyruğudur: “Her bir nefsin hayırdan yaptıklarını hazır bulduğu ve her ne kötülük işlediyse onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını istediği o günü (düşünün)3 Ayet-i şerife, herkesin kendi iyi ve kötü amellerini hazır bulduğuna ve onların gaybî/batınî suretini müşahede ettiğine delalet etmektedir. Aynı şekilde Allah bir başka ayet-i şerifede şöyle buyurmaktadır: “Yapıp ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır.”4 Diğer bir ayette ise şöyle buyuruyor: “Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür.”5 Bu ayetler, nefsin, amelleri açıkça gördüğüne delalet etmektedir.
Bu konu hususundaki hadisler ise, bu sayfalara sığmayacak kadar çoktur ve biz onlardan bazılarını zikretmekle yetiniyoruz.
Bu hadislerden biri, Vesail’de nakledilen ve senedi İmam Sadık’a (a.s) dayandırılan şu hadistir: “Her kim farz namazları ilk vakitte eda eder ve onların hükümlerini hakkıyla uygularsa, melek onu beyaz ve temiz olarak göğe yükseltir. Namaz (namaz kılana) der ki: “Sen beni koruyup yüce bir meleğe emanet ettiğin gibi Allah da seni korusun.” Herkim de namazlarını sebepsiz yere geciktirir ve onların hükümlerini hakkıyla uygulamazsa, melek onun namazını siyah ve karanlık bir şekilde göğe yükseltir ve namaz bu halde yüksek bir sesle namaz kılana şöyle der: “Beni zayi ettin; beni zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin ve senin bana riayet etmeyişin gibi Allah da sana riayet etmesin.”1
Bu hadis, namazı Allah’ın meleklerinin ya temiz ve beyaz olarak, ya da karanlık ve siyah olarak göğe yükselttiklerine delalet etmektedir. Temiz ve beyaz olarak namazın göğe yükseltildiği vakit, onun ilk vakitte kılındığı ve adabına uyulduğu zamandır. Bu durumda namaz, namazı kılana hayır duasında bulunur. Namazın karanlık ve siyah olarak göğe yükseltildiği vakit ise, onun gerekçesiz geciktirildiği ve adabına riayet edilmediği zamandır. Bu durumda namaz, namaz kılana beddua eder. Bu hadis, melekuti ve gaybî bir surete delalet etmekle birlikte, onların hayatına da delalet eder. Nitekim bunun bir delili de bulunmakta, ayet ve hadisler de bu anlama delalet etmektedir. Tıpkı Hak Teala’nın şöyle buyuruşu gibi: “Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur.”2
Bu Hadis-i Şerif’in anlamını ifade eden, ama zikredilmesi halinde uzamaya yol açacak başka hadisler de mevcuttur.
İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmektedir: “Mümin kul kabre konulunca namaz, onun sağ tarafında, zekat ise sol tarafında yer alır. Onun iyiliği kendisine gölge eder ve sabır bir köşede yer edinir. Soru sormadan sorumlu iki melek içeriye girince sabır ve namaz; zekat ve iyiliğe şöyle der: “Arkadaşınıza yardım ediniz ve eğer sizler aciz kalırsanız ben onunla birlikteyim.”1
Bu hadis-i şerif, Usul-i Kafi’de iki kanal ile nakledilmiş ve Şeyh Seduk (r.a), Sevab’ul A’mal kitabında bu hadise yer vermiştir. Hadisin gaybî ve berzahi suretine ve onların hayat ve şuuruna delalet ettiği açıktır. Kur’an ve namazın melekuti surette tecessümü hakkında bir çok hadis mevcuttur.
Ama bütün bu söylenenler namaz ve diğer ibadetlerin bu şekli ve kalbi adabı dışında kalan şeylerdir. Zira bu adaba riayet edilmediği taktirde zaten ya namaz eksiktir veya Allah katında hiç makbul değildir. Adab-ı kalbiyenin sayıldığı bu sayfalar arasında inşallah onlar da zikredilecektir.
Bu makamda bilinmesi gereken şey namazın şekliyle ve zahiriyle yetinmenin; ebedi saadet, ondan da öte izzetli Rabbin katına ulaşma nedeni ve de mutlak sevgilinin yakınlığına erişmenin –ki bu makam, evliyaların emellerinin hedefi, marifet ashabının ve kalp erbabının arzusunun sonu, ondan da öte, Resullerin efendisinin (s.a.a) göz nurudur2- yüceliş merdiveni olan namazın batınî kemallerinden ve bereketlerinden yoksun kalıp büyük bir zarar ve ziyan etmek olduğudur. Zira bu alemden çıktıktan ve ilahi muhasebeye geldikten sonra, (bu gaflet) aklımızın idrakından aciz kaldığı nice hasretlere sebep olur. Biz, mülk aleminin örtüsü altında ve tabiatın uyuşturuculuğu etkisinde oldukça, o alemi idrak edemeyiz ve bir elimiz uzaktan ateşe uzanmış gibi olur (hakkıyla ısınamayız). Hangi hasret, pişmanlık, ziyan ve zarar, insanın saadet ve kemal vesilesi ve kalbi noksanlık hastalıklarının devası ve gerçekte insani kemallerin sureti olan bir şeyin uğrunda kırk elli yıl zahmet çektiğimiz halde bırakın ruhi açıdan faydalanmayı, kalbi bulanıklığın ve zulmanî hicapların nedeni olmasından ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) göz nuru olan şeyin bizim basiretimizin zayıflamasına sebep olmasından daha büyüktür. “Allah yanında (kullukta) yaptığım kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana).”1
O halde, ey aziz! Azim ile kuşan, talep ellerini aç ve her meşakkat ve zahmetle olsa da kendi halini ıslah et ve marifet ehlinin namazındaki ruhi şartları kazan. Muhammedi (s.a.a) tam keşif ile tüm dertlerin ve nefislerdeki noksanlıkların dermanı için hasıl olan bu ilahi macundan istifade et. Kendini olabildiğince bu zulmet, hasret, pişmanlık menzilinden ve yüce ve celil rububiyetin mukaddes dergahından uzak olan derin kuyudan uzaklaştır, kurtar. Vuslat miracına ve kemal yakınlığına ulaştır. Eğer bu fırsat elden kaçarsa, başka fırsatlar olmayacaktır. “Eğer (namaz) kabul edilirse, diğer ameller de kabul edilir ve eğer reddedilirse, diğer ameller de reddedilir.”2
Ve biz, bu ruhani sülûkun batınî adabını mümkün ve gerekli ölçüde beyan etmeye çalışacağız. Belki ehl-i imandan birinin ondan bir nasibi olur ve bu da saadet ve insaniyet yolundan geri kalmışın ve tabiat ve bencillik zindanında zincire vurulmuşun, belki ilahi rahmete ve gaybî teveccühe kavuşmasına sebep olur. Muhakkak ki Allah, ihsan ve inayet sahibidir.
Dostları ilə paylaş: |