Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla Orijinal adı: Adab’us Salat Merhum İmam Humeyni (r a) Yayımlayan: İmam Humeyni’nin (r a) Eserlerini


İkinci Bölüm Rükuya Eğilmenin Adabı Hakkında



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə62/68
tarix27.07.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#60516
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   68

İkinci Bölüm

Rükuya Eğilmenin Adabı Hakkında


Bil ki namazın başlıca üç hali vardır. Diğer amel ve fiiler ise, onların öncülleridir. Birincisi kıyam, ikincisi ruku, üçüncüsü ise secdedir. Marifet ehli bu üç haletin, üç tevhide işaret ettiğini kabul etmektedir. Biz de Sırru's Salat kitabında o makamları irfani zevk açısından zikrettik. Şimdi de diğer bir dille bu makamları, geneli ilgilendirdiği kadarıyla beyan edeceğiz.

O halde diyoruz ki namaz; müminin kemali, miracı ve takva ehlinin yakınlaştırıcısı olduğundan, iki işe dayalıdır. Biri diğerinin öncülüdür. Evvela bencilliği terk etmektir ve bu da takvanın batını ve hakikatidir.

İkinci olarak da, Allah’ı istemek ve Hakk’ı talep etmektir ki, o da yakınlık ve miracın hakikatidir. Bu yüzden rivayetlerde şöyle buyurulmuştur: “Namaz her takvalı kimsenin yakınlaşma vesilesidir.”1 Nitekim Kur’an da takva sahipleri için hidayet vesilesidir: “Bu kitapta şüphe yoktur ve müttakiler için hidayettir.”2

Özetle kıyam, ruku ve sucud makamları olan bu üç makamda, bu iki makam tedrici olarak hasıl olmaktadır. O halde kıyam halinde failiyet makamı hasebiyle; bencilliği terketmek, Hakk’ın failiyetini ve mutlak Hakk’ın kayyumiyetini görmek vardır. Rüku ise sıfat ve isimler makamı hasebiyle, kendini görmeyi terketmektir ve Hakk’ın sıfat ve isimleri makamını görmektir. Secdede ise mutlak olarak bencilliği terketmek ve Allah’ı talep etmek vardır. Sâliklerin bütün makamları bu üç makamın işlerindendir. Nitekim bu konu, basiret ehli ve irfan ve sülûk ashabı kimseleri için çok açıktır.

Sülûk eden kimse, bu makamlarda, bu amellerin sırrının, üç tevhid olduğuna teveccüh edince, daha latif ve dakik olan makamların her birinde, sâlikin daha dikkatli olması gerekir. Elbette makamın tehlikesi ve sürçme ihtimali daha çoktur.

O halde rüku makamında sülûk eden kimse, vücud aleminde Hakk’ın ilmî, kudreti, hayatı ve iradesi dışında bir şeyi olmadığını iddia etmektedir ve bu iddia oldukça büyük bir iddiadır ve çok dakik bir makamdır. Bizim gibiler böyle bir iddiada bulunamaz. Dolayısıyla zatın batınıyla Hakk’ın mukaddes dergahına yalvarıp yakarmalı; boyun eğmeli, kusurumuzdan dolayı özür dilemeliyiz. Noksanlıklarımızı açık bir gözle ve vicdan müşahedesiyle görmeliyiz. Böylece belki de mukaddes makamdan bizlere bir teveccüh edilir ve çaresizlik haleti, Mukaddes Zat’ın elimizden tutmasına neden olur. “Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü gideren mi?”1



Üçüncü Bölüm


Resulullah’ın (s.a.a) Mirac namazında yer aldığı üzere, rukuya gittikten sonra izzet hitabı şöyle buyurmuştur: “Arşıma bak” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bunun üzerine öyle bir azamete baktım ki, onu görmekle kendimden geçtim. O azameti gördükten sonra bana ilham edildi ve şöyle dedim: “Subhane rebbiyel azimi ve bi hamdih” (Büyük olan Rabbim münezzehtir ve O’na hamd ederim.) Böylece bunu söylediğim zaman baygınlık halinden kendime geldim, bir biri ardınca ilhamlarla bunu tekrarladım, kendime gelince de normal halime döndüm.”1

Ey aziz! Genel önder ve yol hidayetçisi olan Peygamber’in (s.a.a) sülûkunun azamet makamına bir bak ki, kendinden aşağısına bakmak olan rüku halinde, arşın nurunu görmektedir. Arşın nuru evliyaya göre, aynasız zatın cilvesidir. Burada nefsi tecessüm ortadan kalkmakta, kendinden geçmek ve baygınlık hali ortaya çıkmaktadır. Böylece Mukaddes Zat, ezeli inayeti ile o değerli varlığın elinden tutmuştur. Sevgiye dayalı ilhamla; tesbih, tazim ve hamdetmeyi o mukaddes zata telkin buyurmuştur. O da -örtüler ve insanın mertebeleri sayısınca- yedi defanın ardından kendine geldi. Sahv haleti ortaya çıktı ve mirac namazının tümünde bu haller devam etti.

Bizler ünsiyet halvetine girecek bir halde değiliz ve de mukaddes makamda bir yerimiz yoktur. O halde acizlik ve zilletinizi hedefe ulaşma sermayesi ve istenilenin hasıl olmasına bahane kılarak, tevessül eteğinden el çekmeyelim ki mutluluğa erişelim. En azından, bu meydanın eri değilsek de, hidayet yolunu katedenlerden yardım dileyelim ve kamil insanların ruhaniyetinden yardım alalım. Böylece marifetlerin bir kokusunu alırız. Ölü bedenlerimize o lütuflardan bir esinti eser. Zira Hak Teala’nın adeti, ihsan ve ahlakı ise nimet vermek ve bağışta bulunmaktır.2

Bilmek gerekir ki ruku haleti; tesbih, tazim ve azameti yüce Rabbi hamdetmekten ibarettir. O halde tesbih, tavsif etmekten münezzeh ve taktis ise tanıtmaktan münezzeh bilmek anlamındadır. Tazim ve tahmid (hamdetmek) teşbih ve ta’til haddinden dışarı çıkmaktır. Zira tahmid yaratışsal aynada zuhuru ifade etmektedir. Ta’zim ise bu sınırlandırmayı ortadan kaldırmaktadır.

O halde O zahirdir ve alemde onun zuhurundan daha zahir bir şey yoktur ve o yaratışsal nesnel elbiseye bürünmemiştir.

Dördüncü Bölüm


Misbah’uş Şeria’da yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir kul Allah için hakikat üzere ruku ederse, Allah-u Teala onu cemal nuruyla süsler, kibriya gölgesinde ona yer verir. Seçtiklerinin elbisesini ona giydirir. Ruku evveldir, secde ikincidir. Her kim evvelinin hakikatini yerine getirirse, ikincisine liyakat elde eder. Rükuda edep (ubudiyet) vardır. Secdede ise ma’buda yakınlık vardır. Her kim edebi güzelleştirmezse, yakınlık için liyakat elde edemez. O halde kalbi Allah’a huzu ile dolan miskin, Allah’ın saltanatı altında korkan ve organlarını üzüntüden ve rüku edenlerin nasibinden nasipsiz kalma korkusuyla yere yayan kimselerin rukusu gibi ruku et. Rivayet edildiği üzere Rebi b. Hüseym, gece sabaha kadar sadece bir rukuda bulundu. Sabah olunca belini doğrulttu (veya inledi) ve şöyle dedi: “ihlas sahipleri yola düştüler ve biz geri kaldık.” Rükunu kamil bir şekilde eda et, sırtını dik tut ve kendi himmetinle O’na hizmete soyunduğun düşüncesini terket ki onun yardımı olmaksızın bu sana nasip olmaz. Kalben şeytanın vesveselerinden, hilelerinden ve oyunlarından kaç ki Allah-u Teala kullarının mertebesini, tevazuları miktarınca yüceltmektedir. Allah; azametinin kullarının batınına zuhur ettiği miktarda onları tevazu ve huzu yollarına hidayet etmektedir.”1

Bu hadis-i şerifte bir takım işaretler, müjdeler, adaplar ve emirler vardır. Nitekim Allah’ın cemalinin nuruyla süslenmek, Allah’ın kibriya gölgesinin altında gölgelenmek ve Allah’ın seçkin kullarının elbisesini giymek; esmai öğretim makamına vuslatın müjdesidir: “Adem’e tüm isimleri öğretti.”2 Sıfatî fena makamının gerçekleşmesi ve o makamdan sahv haletinin husulüdür. Zira Hak Teala’nın kulunu cemalinin makamıyla süslemesi, Ademî eğitimin hakikati olan esma makamı ile tahakkuk ettirmesidir. Kahriyye isminden olan kibriya gölgesine götürmesi ve ona fenasında yer vermesi de kulu kendinde fani kılmaktır. Bu makamdan sonra da onu seçkinlerinin elbisesine büründürmek fenadan sonra onu baki kılmaktır. Buradan da anlaşıldığı üzere secde zatî bir fenadır. Nitekim marifet ehli de bunu ifade etmişlerdir. Zira ruku öncedir ve o da bu makamlardır. Secde ise ikincidir ve o da zatta fena makamıdır.

Hakeza anlaşıldığı üzere secdede hasıl olan mutlak yakınlık da, sadece rukunun hakikatiyle hasıl olması sayesindedir. İkincisine layık olmak isteyen kimse, rukusal yakınlığı ve edepleri elde etmelidir.

Rüku ve secdelerin sırlarını ve latifelerini beyan ettikten sonra da orta dereceli kimseler için kalbi adaba işaret etmiştir ve o da bazı genel işlerdir ki, önsözde zikrettik. Bazıları ise rukuya hastır. Bu işler beyan edildiği için de bunun detaylarından sarf-ı nazar ediyoruz.




Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin